Gündem yoğun, hayli de tatsız. Ama şimdi söz etmesem daha sonra yazmamın da anlamı kalmayacak. O yüzden Robert Oppenheimer’in yaşamından bir kesitin anlatıldığı şu şahane filmde, yönetmen Christopher Nolan’ın acımasızca “harcadığı“ kadınlardan biri olan Jean Tatlock'u yazayım istedim. Hem, sıkıcı ülke gündeminden de uzaklaşmış oluruz.
Sadece gündemden uzaklaşmak için Tatlock‘tan söz ettiğim de sanılmamalı tabii. Çünkü her zaman konu edilmesi gereken, mükemmel, ancak hakkı yenmiş bir kadındı Tatlock. Onu, Nolan’ın, Oppenheimer’i anlatayım derken bir “metres“ gibi gösterme ayıbına itiraz da etmiş olurum hem.
Dahiydi, komünistti, feministti
Bir filmden ne beklenmesi gerektiğini zamanla kavramış olduğumu sanıyorum. O nedenle bir filmden tarih öğrenmek, kesin sonuçlar çıkarmak gibi bir tutumum yok. Sinemanın kendine ait bir “gerçeklik“ anlayışı var çünkü. Ancak böyledir diye de göz göre göre çarpıtma yapılmasına izin vermemeliyiz. Nolan’ın filmde gösterdiği gibi yıkılmış, perişan olmuş bir kadın değildi Tatlock. Oppenheimer’ı hem de iki kez reddeden bu kadın başarılı bir psikiyatristti her şeyden önce. İyi bir entelektüel olduğu gibi dönemin, kadınlara hareket alanı tanımayan saçma kurallarına başkaldıran bir feminist, inanmış bir komünistti de ayrıca.
Oppenheimer’i deli gibi kendisine aşık edecek bu niteliklerinin yanısıra akademik dehası ile de tanınıyordu. O kadar kendine güvenli bir kadındı ki, herkesi kendisine hayran bırakan Oppenheimer’in evlilik teklifini iki kez reddetmişti. Bir kadın olarak Oppenheimer’dan daha fazla baskı gördü ABD yönetiminden. FBI’nın gözaltına aldığı Tatlock’un ev telefonu bu örgütün kurucusu o berbat herif J. Edgar Hoover’ın emriyle günlerce dinlendi örneğin. Tatlock ile Oppenheimer’ın ilişkisi 1939’da bitmesine, Oppenheimer’in biyolog Katherine (Kitti) Puening’le evlenmesine rağmen ikili görüşmeye devam ettiler. Filmde evli bir adamla aşk yaşayan bir kadın gibi gösterilmesinin nedeni budur. Oysa, daha çok Oppenheimer olmak üzere, kopamamışlardır birbirlerinden,yani basit bir aldatma/aldatılma değildir yaşanan.
Tutkulu olan Oppenheimer‘dı
Böyle olmasına rağmen sonuçta Oppenheimer’den ayrı olan Tatlock’un zaten bozuk olan ruh halinin gittikçe kötüleşmesinin, filmde ima edildiği gibi tamamen Oppenheimer’dan ayrılmasıyla ilgisi yoktur. Bu dahi kadın uzun zamandan beri, toplumsal yaşamın getirdiği baskıların da etkisiyle psikolojik olarak iyi değildi zaten. Aslında aşkına tutkuyla bağlı olan Tatlock değil, Oppenheimer’dı. Filmde bunu görmüyoruz.
Tarih 4 Ocak 1944. Kızından uzun süre haber alamayan babası, kilitli eve pencereden girdiğinde kızı Tatlock’un cansız bedenini yarıya kadar dolu küvetin içinde buldu. Henüz 29 yaşında olan Tatlock’un yanı başında bıraktığı bir de not vardı: "Her şeyden iğreniyorum“ diye başlayan uzun bir not. Babası, kızının komünist olduğu kuşkusunu uyandıracak ne kadar belge, yazı, not varsa hepsini yakmıştır.
Sistemin hedeflerinden biri olduğu için, bunca yıl sonra bile Tatlock’un bir cinayete kurban gittiğinden söz edilir. Bunu güçlendiren bir otopsi raporu da vardır aslında. Ölüm nedeninin boğulma olduğununun belirtildiği rapor Tatlock’un kanında alkol izine rastlanmadığını ortaya koydu. Filmde alkollüyken intihar etmiş gösteriliyordu. Aldığı ilaçların hiçbirinin ölüm anında hayati organlarına ulaşmadığı da otopside vurgulanıyordu. Bunun bir cinayet olduğuna inanmamızı gerektirecek güçlü bir kanıttır bu. Zaten kardeşi Hugh Tatlock da bunun bir cinayet olduğuna inanırdı.
Tatlock'un ölüm haberini veren bir CIA görevlisi olan Peter De Silva’ydı. Tabii ki sarsılmıştır Oppenheimer. Silva’ya “artık konuşacak kimsem kalmadı“ demiştir. Robert Oppenheimer’in ilk atom bombası denemesine Trinity adını vermesi de Tatlock’la ilgilidir. Tatlock’un Oppenheimer’a okuduğu bir John Donne şiirinde geçer bu kelime.
Nolan’dan -başkası da olur- beklenen iyi bir Tatlock filmi yapmasıdır. Oppenheimer filminde sadece perişanlığı gösterilip dehasından söz edilmeyen bu muhteşem kadının yaşamı bugün bile alınacak derslerle, mücadele örnekleriyle doludur.
Dahi bir kadını aşk duyduğu/aşk gördüğü erkeğin gölgesi yapmak sinema gerçeği olabilir.
Ama Tatlock’un gerçeği Nolan’ın sinemasının yansıtmaktan kaçındığı bir gerçekti.
Çoğu erkeği rahatsız eder.