Pazar günleri okurla buluşmanın keyfi tarifsizdir. Hayatın hepimizi ne kadar zorladığının farkında olarak ve sanatın iyileştirici gücüne sığınarak, sizleri özel bir tiyatro oyunuyla, Gomidas ile buluşturmak istiyorum.
‘‘Kumkapı Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’nden çıkarken koltukaltıma sıkıştırdığım koyunla birbirimize baktık. O koyun Gomidas’ın koyunuydu. Tiyatro oyununun bitiminde kimselere görünmeden emanet almıştım onu. Yolculuğumun nasıl olacağının merakıyla kim bilir geçmişin hangi gizlerinde dolaşacaktık birlikte. Birçok mitin, inançların dilsiz kurbanı koyunu yolculuğumun sonunda öldüremeyeceğim aşikardı. Eğer bu dünyada gerçek yurdumu bulursam orada birlikte yaşar ya da onu serbest bırakırdım. Böylece rehberliğine ihtiyaç duyanlarla koyun da yolculuğuna devam edebilirdi.’’
Doğumunda verilen adıyla Soğomon Kevork Soğomonyan, yetenekleriyle kazandığı adı ile Gomidas Vartabed'den (Bekar Rahip) bahsedeceğim size. O Kütahya doğumlu büyük Ermeni müzisyen ve din adamıdır. Tarihi kişilerin biyografileri yazarını zorlar. Mesela hepimiz biricik olan yaşantılarımızı düşünürsek acaba anlatılan bizim hayatlarımız olsaydı nasıl ele alınsın isterdik? İşte biyografik metin yazarının tam da bu noktada bir karar vermesi ve anlatacağı kişi adına seçim yapması gerekiyor. Düz anlatı, kurgusal metin, yaşanmış hayatın tümü ya da bir bölümü, güçlü yanlar, zaaflar, başarısızlıklar, tercihler, yücelikler, duygular… Bu liste uzar gider. Oyunun yazarı ve yönetmeni Ahmet Sami Özbudak’ın anlatımıyla Gomidas, yurdunu arayan, gittiği hiçbir yerde köklenemeyen, ana dilini bilmediği milleti, milletini bulduğunda dini inanıştan ötürü sesini duyuramadığı, özünü tanıttığı yerde ait olamadığı, sürgünde aklını yerinde tutamadığı ve sonunda tüm dünyaya susarak direndiği/delirdiği kocaman bir dünya. Bu kurgusal anlatıda Gomidas seyirciye sorular soruyor ve duyulmak istiyor.
Yazar öyle şiirsel bir dil ve metaforlarla kurmuş ki dünyasını izlerken gözden kaçırmaktan korkmakta haklı olduğum her şeyi metni okurken tekrar ve fazlasıyla buldum. Metinde çok güçlü anlatım araçları kullanmış Özbudak. Toprak, ağaç, su, kuzu, haç metaforlarının yanında; oyunu sahnelemek için seçilen Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’inden Gomidas’ın yolunun geçmiş olması, koro şefi ve kurucusu kimliği ile oyunda ikinci büyük rolü üstlenen Lusavoriç Korosu ve aynı zamanda koronun seslendirdiği tüm şarkıların bestecisi olması karşımıza her şeyi ile iyi planlanmış sağlam bir yapı çıkartıyor. Yönetmen olarak sahne üzerinde oyuncusuna sınırlı sayıda verdiği enstrümanların sınırsız kullandırması çok etkileyici.
Gomidas Ermeni ulusal müziğinin dünyada kabul görmesini sağlayan çok önemli bir müzisyen, koro şefi ve bestecidir. Etnomüzikolojinin kurucularından kabul edilir. 3000’den fazla Ermeni halk şarkısını notalandırarak arşiv oluşturmuştur. Türkçe, Kürtçe ve Farsça dillerinde de halk şarkılarını koleksiyonuna ekleyen ve bu birikim için çok fazla yer gezen seyyah bir müzisyendir. Sesi çok güzeldir. Halide Edip’in Gomidas’a ‘‘siz şarkı söyleyince Tanrı yeryüzüne sizi dinlemeye iner’’ dediği bilinir. Müzisyen bir aileye doğar ama kısa sürede annesini, sonra da babasını yitirir. Kütahya-Bursa arasında geçen bu on bir-on iki yılın ardından Eçmiyazin’e gider ve dini eğitim almak üzere Ermeni kilisesi ruhban okulunda okur. Ana dilini ancak on iki yaşındayken öğrenen Gomidas müzikle olan ilişkisini ve yeteneklerini, çalışkanlığı ve merakıyla geliştirir. Ermeni halkının müziğini keşfeder ve onları müzik kutusu misali biriktirir. Daha sonra Ermeni halk müziğini tüm dünyaya duyurmak ister. Berlin’de opera eğitimi alma fırsatı çıkar ve gider. Ama aidiyet duygusu onu zorlar, uzun süre kalamaz, geri döner. Yazarken kolayca akan bu satırlar yaşam içinde çok ağır travmalardır. Hiçbir göç kolay değildir ve hiçbir yeni toprak insanı kolayca köklendiremez.
Oyunun açılışında ayağını kuma gömerek acısının geçmesini dilemesi tam da bu sebepten olsa gerek. Gomidas’ı aklını yitirdikten sonra suskun süren ömrünün son 18 yılını geçirdiği Paris Villejuif akıl hastanesinde görürüz ilk. İşte orada emanet alır arkadaşı Piyer’den hayali koyununu. Ağaçlara ad vermek, onlarla konuşmak delilik sanrısı gibi görünse de geçmişinden gelen bir hikayedir aslında. Ağaç da toprak kadar güçlü bir metafordur. Kökünü arayan Gomidas için tarihin tanıklarıdır ağaçlar, anıttır, onu sessizliğinde dahi duyanlardır. Ermeni olması Anadolu’da ona malum zorluklar yaşatırken, Ermenistan’da ana dilini öğrenene kadar başka güçlükler çıkartır karşısına. Sonra din insanı olması şarkılarını özgürce söyleyememesine sebep olur, yüzünü nereye dönse onu kabul etmekte zorlanan, sesini duymak istemeyen bir dünya vardır.
Yazarın Gomidas’ı anlatırken kurduğu dil dünyası öyle naif ki manastırın azizi 4. Kevork’un “Sesinin duyulduğu yer deniz kıyısı olur oğul, kutsal hanemize hoş geldin” demesi, ona şefkat göstermesi “Alemi yavaşlatmak istersen her şeye bir ad koymalısın. Hikayeler adlarla başlar” diyerek ona ağaçlara ad vermeyi öğretmesi masal gibidir. Ama hayatı kabuslara doğru koşar Gomidas’ın. Avrupa’da kurduğu korolar gibi İstanbul’a 1910’da geldiğinde 300 üyeli Guson Korosunu kurar. Birçok Ermeni sanatçıyla yaklaşmakta olan 24.Nisan.1915 ‘Techir Kanunu’ ile sürgününe gönderileceğini öngöremez. Ermeni halkının Anadolu topraklarında yaşadıkları sürgünden dönemin Ermeni aydınları da nasibini alır.
Gomidas 2234 tutuklu aydından biridir ve o gece 180 kişi ile birlikte trenlere bindirilerek İstanbul’dan Çankırı’ya çalışma kampına sürgün edilir. 2 haftadan kısa sürede Gomidas’ın da içinde olduğu ancak 8 aydının İstanbul’a geri getirilmesi sağlanabilir. Bu uğraşıda onu tanıyan Halide Edip de vardır. Ancak gördükleri ve yaşadıkları aklını isyan ettirir. Konuşmayı reddederek önce İstanbul’da daha sonra Paris’te öleceği güne kadar psikiyatri hastanelerinde yaşar. “Hayata iki kere gelirsin, birinde yaşarsın diğerinde anlatırsın.” Gomidas bize hikayesini anlatmaya geldi. Özbudak kendi seçtiği yanından anlattı ve der ki daha anlatacak çok şey var, yeni hikayelerde onu aramaya devam etmek gerekecek.
Koronun şefi olan Haogop Mamigonyan aynı zamanda Gomidas’ın eserlerinden seçki yaparak oyunun müzik düzenlemelerini de yapmış. Oyun süresince sadece seslerini duyduğumuz koro en sonunda bir ormana dönüşüp, görünür oluyor ki ayini andıran bu son ile oyun taçlandırılıyor.
Mekâna bağlı tiyatro için çok iyi bir örnek oluşturan oyunda kilise korosu akustikten en üst düzeyde faydalanırken, ışıklarla kuvvetlendirilmiş atmosfer duygusu seyirciyi büyülüyor. Kilisenin vitraylarından sızan gün ışığı matinelerde ek ışık zenginliği sağlasa da asıl olarak sütunların altına, apsise ve locaya yerleştirilen aydınlatmalarla ışık tasarımının tiyatrodaki rolünü tekrar hatırlıyoruz. Apsisin önüne, seyirciden yükseğe konumlandırılmış, zemininde toprak olan sahne tasarımı birçok anlamı içinde barındırıyor. Mesela bu zemine yukarıdan bakma şansınız olsa toprak zeminin haç şeklinde düzenlendiğini görebilirsiniz.
Okuması böyle leziz bir metni sahne üzerinde ete kemiğe büründüren Fehmi Karaarslan performansı ile seksen dakika seyircisinin sahnenin dışına gözünün kaymasına, nefes almasına bile izin vermiyor. Yıllar arasında, hayallerle gerçekler içinde, Paris’ten, Kütahya’ya, Eçmiyazen’den, Berlin’e oradan İstanbul’a gezdiriyor izleyicisini üstelik tek bir zeminin üzerinde başarıyor bunu. O nerede olduğunu söylüyor seyirci tereddütsüz inanıyor. Çocukluğundan deliliğine yükseliyor, yere çakılıp, tekrar kalkıyor. Piyer’in koyununa kaç kişi inanıyorsa o kadar kişiyle devam ediyor sahnede devleşip, küçücük kalabilmeye. Kolayca kaybolabileceği, aşırıya kaçabileceği hiçbir anda o tuzağa düşmüyor. Dengesi, enerjisi, duygusu ile baştan sona tutarlı bir oyunculuk sergiliyor. Ayrıca Karaarslan belirli günlerde oyunu Fransızca oynuyor. Bu yeni metnin Fransızca çevirisini ise Serra Yılmaz ve Yiğit Bener yapmışlar.
2020 yılında 24. İKSV Tiyatro Festivalinde prömiyer yapan ancak pandemiyle oyunlarına ara vermek zorunda kalan, ama her türlü zorluğa rağmen güçlü bir dönüş yapan ekibi bir arada tutan kişi Ersin Umut Güler.
Oyunun ödülleri ve adaylıklarına gelirsek 24. Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödüllerinde “Yılın En Başarılı Oyunu” kategorisinde aday gösterilirken; oyunda Gomidas Vartabed’i canlandıran Fehmi Karaarslan “Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu”, Cihan Aşar “Yılın En Başarılı Sahne Tasarımı”, Yasin Gültepe ise “Yılın En Başarılı Işık Tasarımı” adayları arasında yer aldı. Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü oyunun yazarı ve yönetmeni olan Ahmet Sami Özbudak’a ‘‘En Başarılı Yazar’’ kategorisinde verildi. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) 29. Tiyatro Ödüllerinde Yolcu Tiyatro’nun Gomidas oyunu ‘‘En İyi Yapım’’ seçildi. 2022 yılında Direklerarası Tiyatro Ödüllerinde en iyi tek kişilik performans seçildi. Oyunun Hrant Dink Vakfı desteği ve iş birliği ile geçtiğimiz Ağustos’ta Yerevan’a turne düzenlediğini ve 2 gün Deneysel Çağdaş Sanat Merkezi’nde (NPAK) Fransızca oynadığını da eklemek isterim. Köklerini arayan Gomidas fırsat buldukça Türkiye’yi ve dünyayı dolaşmaya devam edecek. Hikayesini duymak isteyen herkese anlatmaya devam edecek.
Türkiye’nin kültürel zenginlerinin en önemli kayıplarından biri de Gomidas’ın içinden geçtiği 1915 döneminde yaşandı. Renklerin nasıl solduğunu, seslerin nasıl sustuğunu, hayatların nasıl yittiğini kalbimde sızıyla izlerken, hep o bildik mahcubiyet, hep o görmezden gelmenin utancı içimdeydi. Sanat gene bizi iyileştirecek olan. Öyle de oluyor, tarih kişilerle tekrar tekrar yazılıyor. Ben Gomidas’ın koyununu gördüm, emanet aldım, onunla gezdim, sözlü ve yazılı tarihle yoğruldum, koyunu şimdi size bırakıyorum. Gözünüzü, kulağınızı dört açın ama en çok da kalbinizi açın.
İyi seyirler.