Fransız Libération gazetesinin haberine göre, 1950'lerin sonu ve 60'larda sinemada devrim yaratan Nouvelle Vague (Yeni Dalga) film yapım hareketinin kilit isimlerinden Fransız-İsviçreli yönetmen Jean-Luc Godard, 91 yaşında hayatını kaybetti.
İkonoklastik, doğaçlama gibi görünen çekim tarzının yanı sıra sert radikalliğiyle de tanınan Godard, 1960'larda giderek politikleşen bir dizi filmle adından söz ettirirken, son yıllarda dijital teknolojiyle deneyler yaptığı "Film Socialisme" ve "Goodbye to Language" gibi filmlerle kariyerinde beklenmedik bir canlanma yaşamıştı.
Yardımlı intihara başvurdu
Yönetmenin eşi Anne-Marie Miéville ve yapımcıları, İsviçre'deki evinde, "yakınlarıyla çevrili bir şekilde huzur içinde öldüğünü" doğruladı. Ailenin yakınlarından biri Fransız gazetesi Libération'a yaptığı açıklamada, "Hasta değildi, yalnızca yorgundu. Bu sebeple hayatına son vermeye karar verdi. Bu onun kararıydı" diyerek ünlü yönetmenin yardımlı intihara başvurduğunu ifade etti. Yönetmene yakın başka bir kişi de bu bilgiyi doğruladı.
Ötenazi ve yardımlı intihar
Ötanazinin bir türü olan yardımlı intihar da hekim hastanın ölümüne yol açacak bir ilacı reçete etse de tıbbi görevlilerin müdahalesi olmaksızın hasta kendi kendine bu ilacı alarak yaşamını sonlandırıyor.
Aktif ve pasif ötanazide genellikle hastanın ölüme yol açacak müdahaleyi kendisinin fiziken yapamaması durumunda dışarıdan destek verilmesi sözkonusu iken, yardımlı intiharda hastanın kendisi ölüme yol açan eylemin doğrudan sorumlusu oluyor.
İsviçre'de yasal
İsviçre'de destekli intihara izin verilmektedir. 1937 tarihli İsviçre Ceza Kanunu'nun 115'inci Maddesi, "bencil bir saikle bir kişiyi intihara teşvik eden veya intihar etmesine yardım eden kişi, beş yıla kadar hapis cezası veya para cezası ile cezalandırılır" ifadelerine yer veriyor. "Bencil saik" ifadesi yoruma açık olduğundan Exit, Dignitas veya Life Circle gibi derneklerin insanların ölümüne tıbbi olarak yardım etmesine izin veren geniş bir takdir yetkisi bırakıyor.
Jean Luc Godard kimdir?
1930'da Paris'te doğan Godard, İsviçre'nin Cenevre Gölü kıyısındaki Nyon kentinde büyüdü ve okula gitti. Okulu bitirdikten sonra 1949'da Paris'e geri dönen Godard, savaştan sonra Fransa'nın başkentinde gelişen ve Fransız Yeni Dalgası'nın potası olan entelektüel "sine-kulüpler"de kendine has bir yaşam alanı buldu. Eleştirmen André Bazin ve geleceğin yönetmenleri François Truffaut, Claude Chabrol ve Jacques Rivette gibi isimlerle tanışan Godard, aralarında Bazin'in kısa süre sonra etkili olacak Cahiers du Cinema'sının da bulunduğu yeni sinema dergilerine yazmaya başladı. Godard, geleneksel Hollywood film yapımcılığını savunarak ve Howard Hawks ve Otto Preminger gibi isimleri daha moda isimlere tercih ederek,daha en başından başına buyruk bir tavır sergiledi. Godard'ın Humphrey Bogart'a duyduğu saygı, 1960'ta gösterime giren ilk uzun metrajlı filmi "Breathless"ta da kendini gösterecekti.
Breathless ile boy gösterdi
Bundan önce Godard, 1957'de "Charlotte ve Véronique" ya da "All the Boys Are Named Patrick" gibi bir dizi kısa filmle film yapımcılığına giriş yaptı ve bu filmler onun gevşek, "görünüşte baştan savma" film yapım tarzının habercisi oldu. Godard, Truffaut'ya ait, küçük bir suçlu ve kız arkadaşıyla ilgili film fikrini, bir uzun metraja dönüştürebileceğini düşündü ve bu konuyu kullanmak için Truffaut'dan izin istedi. Bu arada Truffaut, kendi filmi "400 Darbe" ile büyük bir başarı yakalamıştı. Godard'ın projesini hayata geçirmesine yardımcı oldu. 1959'da Paris sokaklarında çekilen, yapay ışığın yok denecek kadar az kullanıldığı ve senaryosu günü gününe yazılan "Breathless", gösterime girdiğinde gerçek bir kültürel fenomene dönüşerek Jean-Paul Belmondo'yu yıldızlaştırdı ve Godard'a Berlin Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülünü kazandırdı.
'Sinema saniyede 24 kere gerçektir'
Godard 1960'larda büyük bir hızla bir dizi ufuk açıcı film yapmaya devam etti. Bir sonraki filmi "Le Petit Soldat", Fransız hükümetinin işkenceye göz yumduğunu öne sürdü ve 1963'e kadar yasaklandı, ancak bu film aynı zamanda Godard'ın gelecekteki eşi Anna Karina ile tanıştığı ve en ünlü aforizması olan "Sinema saniyede 24 kere gerçektir" sözünü ortaya attığı filmdi.
1965'e gelindiğinde Godard'ın Karina ile evliliği boşanmayla sonuçlandı; birlikte çektikleri son film, Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) telif sorunuyla karşılaşan Amerikan ucuz romanına bir saygı duruşu olan "Made in USA" oldu. O sıralarda Godard da çağın devrimci politikalarıyla iyice özdeşleşmişti ve film yapımı da bunu yansıtıyordu.
70'ler ilerledikçe Godard'ın sert politik ve entelektüel duruşu etkisini yitirmeye başladı ve 1980'lerde çalışmalarının etkisi azaldı. Öte yandan 1987'de Learo adında bir gangsterin yer aldığı kıyamet sonrası bir fars olarak yeniden ele aldığı "Kral Lear" filmi, aksiyon alanında uzman olan Cannon Films tarafından finanse edildi.
2001 yapımı "Aşka Övgü" filmi Cannes film festivaline seçilerek, yönetmenin geri dönüşüne işaret ederken, 2010'da gösterime giren "Film Socialisme 2010"da Oscar Onur ödülüne layık görüldü. Godard tipik olarak ödülü şahsen almadı. 2014 yapımı "Goodbye to Language" filmiyle Cannes'da bir film yapım ödülü olan jüri ödülünü aldı ve 2018 Cannes film festivaline seçilen "Image Book"a bir defaya mahsus olmak üzere "özel Altın Palmiye" verildi.