Oysa 20 senedir iktidarın uyguladığı dinsel politikaların ve manevi tarafımıza arsızca sarkan tarikat ve cemaatlerin öğretilerin, yetmezmiş gibi bir de resmi kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde yürütülen etkinliklerin insanları mutlu etmediği gerçeğini yaşıyoruz. Üstelik sırf çağdaş değerli bireyler değil, samimi dindar, hatta radikal tavırlı islamcılar bile yaratılan yeni tür dinden ve onun psikolojik ürünlerinden dolayı mutsuzdur. Bakmayın siz, kimi dindar çevrelerce düzenlenen etkinliklerde ‘Kur’an ziyafeti’ ya da ‘Kur’an ile ruhumuz coşuyor’ türünden romantik ifadeli afişlere, çünkü II. Halife Ömer, bir defasında, bağırarak Kur’an okuyan kişiyi sert şekilde uyarmış, aksi halde cezalandıracağı tehdidinde bulunmuştur. Elbette, dinî metinlerin, bazen lirik şiir tadında ve insanı mest eden bir hoş seda yönü vardır, ancak yoğun duygusallık gerektiren Kur’an okuma seansının, dinleyicileri bir süre sonra yoracağı da inkar edilemez.
‘Dinde reform olamaz’ argümanını savunma adına, her türlü özgür düşünceye orantısız bağnazlıkla ve tahammülsüz karşı çıkışlarla saldıran mistik hezeyanlı güruh, ilginçtir ki İslam’ın karşısına avatar cinsli bir tuhaf din çıkarmıştır. Bize de düşe düşe, İslamcılara İslam’ı anlatma, daha da garip olanı, İslamcıları Müslüman olmaya çağrı yapma misyonu düştü. İslamcıların en büyük alameti farikaları ise mutsuz çehreye sahip olmaları ve başkalarını da mutsuzluğa gark etme yeminine sıkı sıkıya bağlı bulunmalarıdır.
Konumuzun yörüngesine gelecek olursam, hiç de öyle, vaaz veya hutbe verir gibi bir yazı yazma niyetlisi değilim. Kitabın tam ortasından ve -şimdilik- yorucu ve karşılaştırmalı/ kıyaslamalı malumata girmeden, ama tespitlerimin kaynaklarını vermeyi ihmal etmeksizin paragraf bölümleriyle örnekler sunacağım. Kadın sanatçılara, onların kıyafet ile görsel sunularına ve gençliğin nefes alabildiği müzik festivallerini iptal etme saplantılı İslamcı iktidara, çobanların kaval çalmasının dahi haram olduğuna inanan eğlence düşmanı trollere ve hakikatlere her zaman ulaşamayan safdil dindarlara özet aktarımlarda bulunacağım.
Peygamber zamanında kadın şarkıcılar
Arap müzik tarihçisi Henry George Farmer, Kâtip Çelebi’yi kaynak göstererek peygamber devrinde şarkıcı erkeklerden söz eder. Söz gelimi, Hz. Ali ile eşi Fatma’nın düğününde tef çalarak şarkı söyleyen Amr b. Umeyye ed-Damîrî ve Hamza b. Yetîm’den bunlardandır. Ayrıca Hamza isimli bir ses sanatçısınız, Bilal-i Habeşi ile Hz. Muhammed’in huzurunda tef çalıp şarkı söylediğini aktarır. Öte yandan, tef vurup şarkılar söyleyen Hintli Baba Sanduk adlı birinden de bahsedilir.
Peki ama... Hz. Muhammed döneminde Medine’de ve açık alanlarda herkese şarkı söyleyen Zeynep el Ensarî adında bir Müslüman kadın olduğunu(1); Kıpti asıllı Şirin’in Hz. Muhammed’in yanında şarkı söylediğini ve peygamberin de onu büyük bir hayranlıkla dinlediğini(2) ve Furay’a binti Muavviz isimli güzel sesli bir Müslüman kadına, düğünlerde şarkı söyleme iznini bizzat peygamberin verdiğini (3) kaç kişi biliyor?
Festivalleri / müzikli eğlenceyi destekleyen Peygamber
Festivalleri/ Müzikli Eğlenceyi Destekleyen Peygamber Peygamber devrinde düğünlerin ve her türlü enstrümanlı performansların bir tür festival niteliği taşıdığını hatırlatmam gerekir. Bu etkinliklere ilişkin örneklerin sayısı çoktur ama birkaçını vereceğim. Hz. Muhammed Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde, şehre girerken Beni Neccar kabilesinin genç kızları, ellerindeki teflerle şiir ve türküler okuyarak onu musiki ile karşılamışlardır. Peygamber de neşeli ortamı gülümseyerek izlemiştir (4).
Eşi Ayşe, onun müzikli ortamlara karşı tavrını ve şenlikli düğünlere yaklaşımını şöyle anlatır: “Bir bayram günüydü, Sudanlılar Peygamber camiinde, yani caminin içinde, kılıç kalkan oyunu oynuyorlardı. Peygamber bana seslendi ‘İzlemeyi arzuluyor musun?’ diye sordu. Ben de ona: ‘Evet, isterim’ dedim. Peygamber beni arkasında durdurdu, o anda yanak yanağa idik. Hz. Muhammed gösteri sunan oyuncuları ‘Haydin Erfide oğulları, göreyim sizi’ diyerek coşturuyordu. Ben usanıncaya kadar çalgılı oyunları seyrettim. Ona: ‘Yeter artık’ deyince oradan ayrıldık (5).
Yine eşi Ayşe aktarıyor. benim yanımda iki kadın türkü söylerken Hz. Muhammed çıkageldi. Onun hemen ardından babam Ebû Bekir de içeri girdi. Babam beni azarlayarak: 'Peygamberin evinde şeytan çalgısı ha!' dedi. Hz. Muhammed ise ona yönelip: 'Bırak onları (söylesinler)' dedi.(6)
Arkadaşlarından Enes b. Mâlik anlatıyor: "Hz. Muhammed Medine'nin bir sokağından geçiyordu. O anda tef çalıp şarkı söyleyen kızlarla karşılaştı. Kızlar şarkılarına ekleme yapıp, 'Biz Neccâr oğullarının kızlarıyız, Muhammed ne iyi komşudur' şeklinde jestte bulundular Bunun üzerine Hz. Muhammed de onlara, "Allah biliyor ki ben de sizleri seviyorum kızlar" karşılığını verdi.(7)
Bağnazlıktan uzak, centilmenliğin gereklerine hakim ve kadın şarkıcılara, aslında diğer kadınlara, bugünün köktenci unsurları gibi gereksiz ve abartı tesettür aksesuarları emretmeyen bir peygamberden, içinde peygamber ışığı olmayan bir peygambersiz dinciliğe insanlık onuru ne kadar katlanabilecektir, zaman ve koşullar bize gösterecek.
Kaynak:
1- İbni Hacer, 2008: 84
2- Ebu Nuaym, 3390; İbni Esir, 178; İbni Hacer, 2008:510
3- İbni Esir, 230
4- Gazali, İhyau Ulûmi'd-Din, II. cilt, s.245
5- Buharî, Îdeyn, 2, Cihad, 81; Müslim, Îdeyn, 19
6- Buhâri, Iydeyn: 2, 3, 25, Cihad: 81, Menâkıb:15, Menâkıbu'l-Ensâr 46, Nikah 82, 114/Müslim, Iydeyn 19, -892-; Nesâi, Iydeyn 3536, -3, 195-197 7- İbn Mâce, Nikâh, 21