Caroline Koç'un, Hürriyet'ten İpek Özbey'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Caroline Hanım, eşiniz Mustafa Koç vefat ettikten sonra tüm bir günümü ailenin taziyeleri kabul ettiği Divan Oteli’nde geçirdim. Ve orada hayatımda görmediğim bir şey gördüm. Dostluk, dayanışma, eşitlik, insancıl olma... Herkes gibi ben de “Bu kadar değişik bir kitle tarafından sevilen bir insan olabilir mi” diye düşünmüştüm. Sizin için Mustafa Koç nasıl biriydi?
İngilizce bir terim vardır “Larger than life” (Hayattan daha büyük). Mustafa gerçekten öyleydi, hayattan daha büyüktü. Olduğu gibi görünür, içinden geldiği gibi hareket ederdi. Dostluklarının temelinde de bu yaklaşım vardı. Zorluklar karşısında asla geri adım atmadı. İnandıklarını sonuna kadar savunurdu. Tüm canlıları hayatının bir parçası olarak gördü. Özetle, olduğu gibiydi. Olduğu gibi yaşadı. Herkesi de olduğu gibi kabul eder ve severdi.
Peki o gün siz ne hissettiniz?
Tarifi çok mümkün olan duygular değil bunlar... O nedenle hislerimi de ifade edebilmem kolay değil. Ani, zamansız, beklenmedik çok büyük ve acı veren bir kayıp. Çok sevdiğim bir insanı, dostumu, çocuklarımın babasını, en yakın arkadaşımı, birlikte büyüdüğüm hayat arkadaşımı çok zamansız kaybettim. Ülkemiz için de önemli bir kayıp oldu...
O günün hayatta ders gibi bir karşılığı var mı?
Taziye süresi boyunca tanıdığımız, tanımadığımız güzel yürekli binlerce insan bizleri ziyaret etti. Cenaze törenini anlatmam mümkün değil. Hiç tanımadığımız milyonlarca insanla ortak bir acıyı paylaştık. Bu bize büyük bir güç verdi. Mustafa’nın kendisi de, yaşamı da, vedası da hayata dair büyük dersler bıraktı.
Nasıl bir aile babasıydı?
Kızlarımızla müthiş bir arkadaşlığı vardı. Temiz kalbi çok iyi bir baba olmasının en büyük sırrıydı diye düşünüyorum. Tüm hobilerine bizleri dahil etti. Esra ve Aylin çok küçük yaşlardan beri dalış ve yelken yapıyorlar. Birlikte harika dalışlar yaptık, foto-safariler gerçekleştirdik. Güçle zarafet, tevazuyla cesaret aynı kişide bir arada bulunması zor özelliklerdir. Mustafa bunların tümünü taşıyan birisiydi. İyiliği, centilmenliği, adalet anlayışıyla ülkemizin en aydınlık yüzlerinden biriydi. Belki de bu yüzden milyonlarca insan onun hikâyesinde ilham kaynağını buldu.
Eşiniz gittikten sonra hayatınızda ne değişti?
Mustafa’nın görevi nedeniyle benim de eşlik etmem gereken çok yüksek tempolu bir hayatımız vardı. Mustafa’dan sonra bu temponun düştüğünü söyleyebilirim. Şu an zamanımın büyük bölümünü kızlarımızla, yenilikleri takip edebileceğim yeni bilgiler öğrenerek ve işimle ilgilenerek geçiriyorum.
Birlikte en çok ne yapmayı özlüyorsunuz?
Mustafa’yla bir aile olarak, kızlarımızla birlikte geçirdiğimiz tüm tatilleri, aktivitelerimizi, evde geçirdiğimiz keyifli zamanların tümünü çok özlüyorum.
Sizinle bu söyleşiyi Koç Holding’de Mustafa Bey’in odasında yapıyoruz. Artık bu odada siz oturuyorsunuz.
Evet, Mustafa’nın odasındayım.
Bu size ne hissettiriyor? Odada hiçbir şey değiştirdiniz mi?
Onun odasında olmaktan huzur ve mutluluk duyuyorum... Her şeyi olduğu gibi korudum, zaten birlikte dekore etmiştik.
Her gün işe geliyor musunuz?
Haftada iki-üç gün holdinge geliyorum. Yönetim Kurulu Üyesi olarak operasyonel görevlerim olmadığı için çok sık gitmem gerekmiyor. Onun dışında genellikle kurucusu olduğum Haremlique ve Selamlique markalarına zaman ayırıyorum.
Kızlarınız genç kız oldular. Genç anne olarak onlarla aranız nasıl?
İki kızımla da çok iyi anlaşıyorum. İkisiyle de arkadaş gibi olmama rağmen öncelikle anneleriyim ve bunu unutturmamaya özen gösteriyorum (gülüyor). İkisinin de çok hoş ilgi alanları ve idealleri var. Ben de onlardan çok şey öğreniyorum ve birlikte zaman geçirmekten büyük keyif alıyorum.
Bu röportaj için bir araya gelmemizin en büyük nedeni yarın ilk kez verilecek Mustafa V. Koç Spor Ödülü’nü konuşmaktı. Eşinizin vefatının üzerinden bir buçuk yılı aşkın süre geçti. Temellerini hayattayken kendisinin attığı bu ödülü siz hayata geçiriyorsunuz. Nasıl gelişti süreç?
- Mustafa, sporun her dalına ilgisi ve neredeyse profesyonel seviyede yeteneği olan birisiydi. En büyük mutluluklarından biri de Türkiye’den uluslararası sporcular çıkmasıydı. Bu amaçla kendisi gibi spora tutkusu ve yeteneği olan gençleri teşvik etmek istiyordu. Ancak Mustafa spordaki başarıyı hiçbir zaman performanstan ibaret görmedi. Onun için sportmenlik ve olimpik değerler performanstan da önce gelirdi. Bu nedenle hayattayken kendi ismine bu ödülü tasarladı ve ilk adımlarını kendisi attı. Ödülün kurgusunu hazırlarken de seçim kriteri olarak bu değerleri temel aldı. Ancak ne yazık ki tamamına erdirmek ona kısmet olmadı. Kızlarım ve ben bu ödülü devam ettirmeyi bir sorumluluk olarak gördük.
Neler yaptınız, nasıl bir çalışma yürüttünüz?
- Ödülün seçim kriterini oluşturan, dostluk, fair play, centilmenlik, eşitlik, saygı, cesaret, evrensel değerlere bağlılık, mükemmellik arayışı, hep daha iyisini hedeflemek ve hiçbir koşulda pes etmemek Mustafa’yı Mustafa yapan değerlerdi. Belki de bu yüzden spor onun hayat kaynağıydı. Onun adına, anısına yapılacak her şey gelecek jenerasyona da doğru örnek olacağı için bizleri çok heyecanlandırıyor. Vefatından sonra bir çalışma grubu oluşturarak adını, anısını ve değerlerini yaşatacak bir dizi projeyi değerlendirmeye aldık ve bazı adımlar attık.
Nedir o adımlar?
- Meslek Lisesi Memleket Meselesi Projesi’ne çok inanıyordu. Kız çocuklarının eğitimini her şeyin üstünde tutardı. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanabilmesi için çok sayıda çalışmaya liderlik etti. Vefatının ardından çelenk yollamak yerine Türk Eğitim Vakfı’na yapılan 2.5 milyon TL’lik bağış ile oluşturduğumuz burs fonunu Koç Topluluğu Şirketleri’nin katkılarıyla 10 milyon TL’ye tamamladık. İlk 10 yılda 3 bin kız öğrencinin eğitimine destek sağlanacak.
Bir de ‘Silent World’ kitabını yaptınız?
- Evet, dalış hikâyeleri ve çektiği fotoğrafları kızlarımız Aylin ve Esra ile birlikte ‘Silent World’ isimli bir kitapta bir araya getirdik. Hepimiz için unutulmaz bir süreçti... Özellikle sevdiği ve yaptığı spor dallarında adına turnuvalar düzenlendi. Golf ve yelken turnuvaları, ralli sergisi gibi örnekler sayabilirim. Bu anlamda Beykoz Riva’da da Mustafa’nın adını taşıyacak bir golf sahasının çalışmalarını yürüttüğümüzü de eklemeliyim. Rahmi M. Koç Müzesi’ndeki Lengerhane Binası’nın adı Mustafa V. Koç Binası olarak değişti ve havacılık tutkusunu ve model uçakları konu alan ‘Yerden Göğe Sergisi’ni düzenledik. Onu tüm yönleriyle yaşatabilmek için ailemiz ve dostlarımızla birlikte elimizden geleni yapıyoruz. Bu ödül de bu sürecin bir parçası... Sporun neredeyse her dalına ilgi duyan bir insanı, hayatta taşıdığı tüm değerleriyle bütünleştiren bir ödül ortaya çıkarmak istedik ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi işbirliğiyle bu süreci yürüttük.
Ödülün kriterleri nedir?
- Spordaki performans ve başarıdan çok sportmenlik ve olimpik değerleri ön planda tuttuk. Uluslararası Olimpiyat Komitesi olimpik değerleri şöyle sıralıyor: Mükemmeliyet, dostluk ve saygı. Her biri Mustafa’yı ve hayallerini temsil ediyor. İlham kaynağı buydu diyebilirim.
Bugün Türkiye’de, spor alanında bu sıfatların bir karşılığı var mı?
- Maalesef ülkemizde spor denildiğinde sadece futbol ve futbol da şiddet olaylarıyla anılıyor. Sanırım sorunun temelinde biraz da bu yatıyor. Sporun felsefesinin, dostluk, fair play, centilmenlik, eşitlik, saygı, evrensel değerlere bağlılık ve mükemmellik arayışı etrafında buluşmaya ihtiyacımız var. Sporun kucaklayıcı ve insanları birleştirici bir gücü vardır. Bu güç pozitif olarak kullanılırsa gençlere büyük bir ilham kaynağı olabilir. Mustafa da sporun birleştirici gücünü çok önemserdi. Kendisi de herkesi kucaklayan, birleştiren ve asla ayrıştırmayan bir kişiliğe sahipti.
Bu ödülün sahibi bir kişi mi olacak, yoksa kurumlar mı?
- Ödül yönetmeliğimiz çerçevesinde ödülün sahibi bir kişi de olabilir, kurum da... “Dostluk, mükemmellik, saygı, dayanışma, eşitlikçi, insancıl ve evrensel anlayışa sahip olma” gibi olimpik prensipleri ve değerleri taşıyan, alanında ulusal veya uluslararası ölçekte çalışmalar yapan ve katkıda bulunan sporcu, antrenör, yönetici gibi spor insanlarının yanı sıra bu alanda değer yaratan kişi ve kurumlar da aday gösterilebiliyor. Dolayısıyla tek bir dal ya da kategori yok. Alanında uzman isimlerden oluşan dört kişilik çok kıymetli bir seçici kurulumuz var, uzunca bir aday listesi içerisinden onların seçimi ve önerisiyle tercihler belirlendi.
Koç Holding’in ödülleri her zaman çok değerlidir. Mesela Nobel Ödüllü kimyacımız Prof. Aziz Sancar’ı kamuoyu Nobel’den önce Vehbi Koç ödülüyle tanımıştı. Mustafa V. Koç Spor Ödülü de bir Vehbi Koç ödülü olacak mı?
- Kıyaslamak doğru olmaz diye düşünüyorum... Vehbi Koç Ödülü kültür, sanat ve sağlık alanlarında veriliyor ve gerek seçilen isimler gerekse de seçici kurulları ve gerekçelerinin gücü açısından yıllar içinde giderek itibarını sağlamlaştırmış, hakkıyla bu noktaya gelmiş bir ödül. Dilerim Mustafa Koç Ödülü de ülkemizin spor alanındaki en itibarlı ödülü olur. Spor yaşamına katkı sağlayan, ileri taşıyan bir noktaya ulaşır ve bu ödülü kazanan isimlerin nice güzel başarılarıyla hep birlikte gururlanırız.
Müziği için de bildiğim kadarıyla epey ünlü bir isimle anlaştınız?
Genel olarak baktığımda, felsefesi, kurgusu, müziği ve ödülüyle Mustafa’ya yakışan ve onu temsil eden bir iş olduğunu söyleyebilirim. Ödülün kurumsal kimliğini doğru oturtmak konusunda da epey emek harcadık. Heykelini Koç logosunun da yaratıcısı olan dünyaca ünlü tasarımcı Chermayeff tasarladı. Müziğini ise UEFA Şampiyonlar Ligi’nin efsane müziğini de besteleyen Tony Britten yaptı. Her bir detayına çok özendik.
Hayat sizin için nasıl bir şey? Umutlarınız, hayalleriniz neye dair?
Hayatta hiçbir şeyin imkânsız olmadığını yaşayarak öğrendim. Beni artık hiçbir şey şaşırtmıyor. Hiçbir yaşam da dışarıdan göründüğü gibi değil... Bence hepimizin anlaması gereken en önemli konu bu. Sadece iyi ya da sadece kötü günlerden oluşmuyor. Tüm güzelliklerin, dünya zenginliklerinin ve iyi dostlukların farkında olarak, kıymetini bilerek ve paylaşarak yaşamak önemli olan... Kendinden büyük emeller için çalışmayı hiçbir zaman unutmamak. Kendi şahsi çıkarlarından çok daha büyük emeller için emek vermeye devam etmek ve daima öğrenmeye devam etmek...
Hiç karamsarlığa kapıldığınız olur mu?
Tabii ki, her insan gibi benim de karamsar olduğum durumlar oluyor. Ancak genellikle olaylara olumlu tarafından bakan ve geleceğe yönelik pozitif düşünen bir insanım...
Sizinle ilgili şöyle bir fotoğraf var gözümün önünde. Valizini kendi taşıyan, hayvanlara müthiş düşkün, onlara sevgiyle sarılan, mütevazı bir kadın. Katılır mısınız, siz ne eklerdiniz bu özelliklere?
İltifatınız için çok teşekkür ederim. Kendi ailemden böyle gördüm ve böyle yaşıyorum. Ben de çocuklarımı yetiştirirken bu değerleri onlara da aktaracak şekilde yetiştirmeye özen gösterdim.
Gençler için ne düşünüyorsunuz? Onlardan umutlu musunuz? Türkiye’de gençlerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye gibi genç nüfuslu bir ülkede umudumuzu kaybetme lüksümüz yok. Ancak genç işsizliğinin yüzde 25’lere ulaştığı ülkemizde ‘genç bir ülkeyiz’ söylemini güce dönüştürmek için daha çok çaba sarf etmemiz gerekiyor. Teknolojiyle bu kadar yakın olan gençleri tüketmeye değil, topluma ve dünyaya yararlı olacak şekilde üretmeye teşvik etmeliyiz. Bunu da ancak bilimi, demokrasiyi, eleştirel düşünceyi, yaratıcılığı ve takım ruhunu desteklediğimizde başarabileceğimizi düşünüyorum.
Türkiye’de kadın olmak deyince aklınıza ne geliyor?
Bir ülkede kadının güçlenmesi; yoksulluğun sona ermesinden eşitliğe, kalkınmaya kadar pek çok farklı kulvarda ilerleme sağlıyor. Ülkemiz ne yazık ki bu konuda iyi bir karneye sahip değil. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar, ekonomik ve toplumsal hayatta eşit yer almıyor. Oysa ülkemizin gelişmesi için kadınların ve erkeklerin seslerini bir arada duymaya, kadınları yaşamın her alanında görmeye ihtiyacımız var. Biz bu konuya Koç Topluluğu olarak çok emek veriyoruz. Kadının işgücüne katılımı ve karar alma mekanizmalarına eşit şekilde dahil olması için çalışıyoruz.