Alışkanlıklarımız her geçen gün değişiyor. Seyirciler olarak haziran ortasından neredeyse ekime kadar tiyatro oyunları konusunda yoksunluk krizine girerdik. Büyük şehirlerde oyun seyretmek mümkün olmaz, tatil bölgelerinde de Show işleri daha revaçta olurdu. Tiyatronun emekçileri de bir parça dinlenir, sonra ağustos ortasında yeni işler için provalara girerlerdi. Sanatçılar için bu gayet insani bir molaydı.
Sonra çok şeyler değişti. Ekonomik kriz meselesi başat sorun olarak hayatımızın orta yerinde kazık gibi dikildi. İşte bu ahval içinde yaz boyunca festivalden festivale koşup, büyük şehirlerde kapalı ve açık alanlarda neredeyse matine suare oynayarak ayakta kalmaya çalışan tiyatro emekçileri fazlasıyla yoruldular. Bizler ise koşturmalı, felaketli, hastalıklı, bol trafikli geçen sezonun ardından sandık ki büyük şehirleri terk edip tatil yapacağız. O da aynı kazık vesilesiyle mümkün olmayınca kazan-kazan bir durum çıktı ortaya; eylül dahil hiç tiyatrosuz kalmadık.
İstanbul’da eylül ayında, provaya kapanan oyunculardan doğan boşluğu iyi gören, yeni bir ekip tiyatro festivali başlattı. Birazdan bu ekipten bahsedeceğim size. Ama artık festival derken biraz çekindiğimi de paylaşmak isterim. Neredeyse henüz ikinci festivalin yanına bile ‘geleneksel!’ yazma ihtimaliyle ya da tamamen iyi niyetle, 3-4 oyun programı ile adına ‘tiyatro festivali!’ diyenlere rastlamak da mümkün. Çok genç ve içerik açısından geliştirilmeye ihtiyaç duyan bu festivaller çok isterim ki yeterli destek bulup ömürlerini uzun tutsunlar. Dileğim ‘festival’ in anlamsal ve niteliksel olarak içi boşalmasın.
Gelelim bu hafta bahsedeceğim festivalin adına ‘‘Tek Kişilik Oyunlar Festivali’’. Birkaç sezondur en sık seyrettiğimiz, oyuncular ya da tiyatrolar tarafından da tercih edilen tek kişilik oyunlar, çoğu zaman anlatı tiyatrosuna dönen ve tiyatronun diğer zenginliklerini özlediğimiz, dar bütçeli yapımlar. Tabi ki az dekor, kostüm ve personel ile turne yapabilmek, İstanbul içinde hemen her sahnede yer bulabilmek çok daha kolay. Pandemi döneminin tiyatroya dayattığı; tek oyuncu, güvenli prova, az oyun iptali idi. Şimdilerde ise gerekçe tamamen ekonomik. Sahneler oyuncusuna çok yüklenen bir performans arenası gibi. Tiyatrolara ödenek ayrılması durumunda özlediğimiz büyük işler seyredeceğimizi hayal etmeye devam ede duralım, sezon boyunca seyircisinin yalnız bırakmadığı, başarılı bu performanslar İstanbul’da eylül ayı için çok iyi bir seçenek oluşturuyor.
Festival programına döneceğim ama önce size altı cesur yürekli tiyatro oyuncusunun İstanbul Taksim’de, tiyatro takipçisinin eski can damarı Beyoğlu’nda açtıkları sahneden bahsetmek istiyorum. Sahnenin adı ‘‘Ara Sahne’’. Eylül’ün ilk günü açılışlarını yaptılar ve 4-17 Eylül arasında ise 14 oyunla seyircisiyle tanışıp, buluşacaklar. 2023-2024 sezonuna yetişmek için kurucu ekip her işin ucundan tutmuş ve inşaatından, festival programına, işletmeciliğinden, yeni sezon oyun ve eğitim hazırlıklarına kadar büyük heyecan ve özveri ile çalışmışlar.
Bu altı girişimci oyuncu 2006 – 2010 yılları arasında tanışmışlar. Kimisi konservatuvardan sınıf arkadaşı, kimisi aynı projede birlikte yer almış, birlikte üretip, hayaller kurmuşlar. Can Sertaç Adalıer, Özenç Eren Yelçi, Uğur Uzunel, Esra Tarhan, Gülin Bakkaloğlu ve Serhat Barış Açıkgöz’den oluşan ekibin sahneyi bulma hikayeleri enteresan. 16 yıl boyunca oyunlar oynanan Mahşeri Cümbüş’ün Hayalhane adlı sahnesi sahibinden.com'da satılıkmış. Tesadüfen bu ilanı görmüşler. Birbirleriyle konuşarak, bazen korkarak, yanlarına melek yatırımcı, iyi niyetli ustalar katarak bu işin altından kalkmışlar. Bazıları hayatını devam ettirebilmek için gündüzleri başka işlerde çalışırken birbirilerini idare etmişler ve 130 koltuk
kapasiteli, balkonu olan, İtalyan sahnesi ile bir tiyatro salonunu sanat severlere kazandırmışlar. Bulunduğu sokağın adı da çok güzel; Sadri Alışık Sokak.
Sahneyi yaşama geçirmenin heyecanını taşıyan ekip Açık Radyo’da Gülin Dede Tekin’e verdikleri röportajda sıkça ‘‘alan açmak’’ terimini kullanmışlar ki bunu oldukça anlamlı buluyorum. Fiziksel ve ruhsal olarak sıkıştığımız dünyamızda bu kavram çok kıymetli. Tiyatrolara ayrılmayan bütçelerle, yasaklanan oyunlar, baskıdan kaynaklı sanatın uğradığı gizli oto sansürlerle yolumuzu kaybederken yeni bir sahne, öz sermayesini kendi içinden çıkartmış olarak karşımızda. Sahip çıkmak şart. Yoksa kapanan Gezi Pastanesi sahiplerinin haklı açıklamalarındaki gibi cevabımızı alır otururuz yerimize; ‘‘Kitlemiz yaşadığımız hiçbir zorlukta yanımızda olmadı.’’
Kendi anlatımlarıyla; tiyatro işçiliğinin her alanında kendini var etmek isteyen herkese kapısı açık. Oyuncusundan, yazarına, koreografından, yönetmenine, eğitimcisine. Yolun başındaki gençler için de önemli bir deneyim alanı olsun istiyorlar. Eğitim ve atölyeler de Ara Sahne kurucuları için önem verdikleri konular arasında. Ayrıca konservatuvar sınavlarına hazırlık eğitimi de vermek istiyorlar. Dilerim bu işi aşkla yapacak yetenekli gençler için kurtlar sofrasına dönmüş, cast ajansı gibi çalışan, sınav kazandırma garantili kurslara dönmezler. Başka mesleklerden olup oyunculuk yapmak isteyen amatör insanlar için de sahnelerini açık tutmak istiyorlar. Prova alanı bulamamak, ekonomik olarak hazırlık süreçlerinde bu imkanların kısıtlılığı için de can suyu olmak niyetindeler.
Festival içeriğindeki oyunlarıyla Ara Sahne’de olacak tiyatrocular da Beyoğlu’nda doğan bu yeni sahneye destek oluyorlar. Seyirciler olarak bizlerin sorumluluğu da bilet satın alıp tiyatrolara gitmek. Evimizde oturup, baskı altındaki sanatı sosyal medyalarımızdan heşteglerle desteklemek modası bitti. O layklarla ne elektrik faturası ne salon kirası ödenebiliyor, bu işlerde söz hakkı istiyorsak alanlarda var olarak bunu başarabiliriz.
Kadıköy’de yoğunlaşan tiyatro salonlarının Avrupa yakası lehine hareketlenmesi oldukça önemli. Seyircinin köprü trafiği nedeniyle oyunlara gitmemek ya da tercihini kendi yakasındaki oyunlardan yana yapmak gibi haklı sebepleri oluyor. Beyoğlu’nun eski kültür hayatına dönebilmesi için bu adımlar daha çok atılabilse keşke. Kurucular yaptıkları bu girişim için ‘‘İstanbul’da bu ekonomik süreçte gerçek bir deli işi’’ diyorlar. Her şeyi dayanışma ile kurmuşlar, inşaat 4,5 ay sürmüş ve bilfiil oyuncular inşaatta çalışmışlar. ‘‘Taksimde olmak daha da harika oldu. Eğitim vermek, oynamak, yönetmek hepsinin kendi
sahnemizde olacak olması çok heyecan verici. Herkesin bir arada olabileceği ve üreteceği bir alan ara sahne. Önceden tanışıyor olmak ve birlikte tiyatro yapmak işimizi kolaylaştırıyor. Mekânda prova yapabilecek bir yer açısından Beyoğlu çok kıymetli bir lokasyon. Sanat için ayrılan alan problemi çok belirgin. Ve yüksek maliyetli sahnelerde prova yapabilmek, oynamak oldukça zorlaştı. İnşa ettiğimiz bu alanı ortak kullanmak, tiyatrocuları ve seyircileri burada bir araya getirmek istiyoruz.’’ diyorlar röportajlarında. Yolları açık olsun. Festival bitiminde 4 kısa oyun projeleri var, yazarlığını yaptıkları oyunların rejisinden çıkacak işleri merakla bekliyor olacağız.
Tekrar festival programına dönersek 14 oyun demiştim. Her gün suarede, 20.3 da bir oyun var. Program detayları ve biletler için tiyatrolar.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.
N’Olacak Bu Yusuf Umut’un Hali, Yan Rol, Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler, Prima Facie/İlk Bakışta, Kalabalık Duası, Korkuyu Beklerken, Bugün Bir Cinayet İşledim, Dansöz, Sıfır Telaş, Küçük Bir Rica, Kreutzer Sonat, Bir Alzheimer’in Anıları, Bernarda, Yabancı festivalde yerlerini aldılar. Oyunların çoğu geçtiğimiz sezonlarda başlamış, bazıları ödüllü, seyircisini üzmemiş, başarılı yapımlar. Bu seçkinin içinde kaçırdım diye hayıflandığınız oyunlar varsa yeni sezon başlamadan seyretme şansınız olacak. Malum İstanbul’da tiyatro sezonu maraton gibi oluyor. Üstelik daha önümüzde 5 Fringe Festivali ve 27 İKSV Tiyatro Festivali varken eylülde rehavet bize yakışmaz.