Uğur Dündar, romandan daha basılır basılmaz övgüyle bahsetmiş bir sohbetimizde ve bu arada kendisinin de romanda geçtiğini çıtlatmıştı.
Üstat Haluk Şahin’le Yurt’un ilk dönemlerinde kesişmişti yolumuz iki köşe yazarı olarak. Yine son olarak CHP’nin Çanakkale’de düzenlediği Adalet Çalıştayı’nda “Medya ve Tarafsızlık” oturumunda birlikte panelist olmuştuk. Geçtiğimiz cumartesi akşamı Alaçatı’da olduğunu öğrenince üstat Uğur Dündar’la birlikte, atladım gittim. “Babıali’de Cinayet”ten sonra gelen ikinci romanı “Ada”yı imzalayacaktı Kırmızı Kedi’de. Onca inceleme-araştırma kitabı, iki oyun ve üç şiir kitabından sonra iki de roman… Sanırım arkası gelecek de. Çünkü roman türünü sevmiş güzüküyor Şahin.
Uğur Dündar, romandan daha basılır basılmaz övgüyle bahsetmiş bir sohbetimizde ve bu arada kendisinin de romanda geçtiğini çıtlatmıştı. Evet, Ada, içinden Uğur Dündar da geçen bir roman. Üstelik hakikaten çok da iyi bir roman. Çok güzel kurgulanmış, fantastik ögeler içeren; ustaca zaman ve yer geçişleri yapmayı başaran, sağlam ana ve yan karakterlerle bezenmiş bir roman. Troya ve Bozcaada’yı da geçmişi ve bugünüyle, atmosferini ustaca vererek yansıtıyor Ada. 1990’ların ikinci yarısındaki Susurluk dönemi Türkiyesi’nden kendi halinde bir ada olan Bozcaada ve Troya’ya, mitolojinin dehlizlerine ve masalla gerçeğin yer yer kesiştiği olaylara, gelişmelere ayna tutuyor. Yorgancı Holding’in patronu ve artist-şarkıcı eskisi yeni eşi Feri ile adamı Ercü, patronun matematikçi dahi oğlu Deniz ve kızı Hale ile Deniz’in Bozcaada’da karşılaştığı Gülderen’in ana karakterleri oluşturduğu romanda örtülü şekilde ünlü televizyoncu Uğur Dündar da yan karakter olarak yer alıyor. Arena’da yıllarca birlikte çalışan ikiliden Şahin’in Dündar’a gönderme yapması çok da yerinde olmuş (Bu arada, Şahin’in ilk romanı Babıali’de Cinayet’in içinden de Uğur Dündar geçiyor).
Uzun yıllardır Bozcaada’da ayak izi olan Haluk Şahin, içselleştirdiği adasını romana yer olarak seçmiş. Yine iyi öğrendiği coğrafi çevresini de. Troya’yı da… İyi bildiği arkeolojik ve mitolojik terimler ve olaylar, kahramanları da romanda ustaca kurgulamış yaşanan olayların paralelinde. Böylelikle ortaya masalla gerçeğin, eski zamanlarla şimdiki zamanın yer yer birbirine karıştığı; hatta mitolojik kahraman Tenes ile Deniz’in de iç içe geçtiği, özdeşleştiği bir roman çıkmış ortaya. Bozcaada’nın ayrıntıları, oradaki avare kasnak hayatın ağır döngüsü de çok güzel verilmiş doğrusu. Manfred Osman Korfmann ve asistanı Rüstem gibi, bazı mekan adları gibi gerçek adların da yer aldığı roman hakikaten çok da sürükleyici ve lezzetli. Çamlık’taki lokanta, mendirek ve bazı meyhaneler gibi mekanlar; gemi uğurlama faslı ve Kalamarcı Musti, İbrahim Usta, Emlakçı Niko, tetikçi gibi yan karekterlerle roman lezzetlenmiş. Akıcı bir dil, merak uyandıran izlek de romana değer katıyor.
Bir solukta okuduğum Ada, benim için de ayrıca enteresan bir roman. Romanın geçtiği 90’ların ikinci yarısının başlarından birkaç yıl önce, 90’ların ilk yarısının ortalarında romanda geçen (Prof. Dr. Manfred Korfmann’ın asistanı) Rüstem’in daveti üzerine Troya’ya gitmiştim. Rüstem, Tübingen Üniversitesi’nde arkeoloji okumuş ve Korfmann’ın asistanı olmuş, Troya kazılarına geliyordu her yıl. İstanbul’dan hem muhit hem de orta öğrenim arkadaşım... Şiire de ilgisi olan Rüstem, arkeolojiye ilgi duyan tek arkadaşımızdı geniş muhitimizde. Muradına da erdi.
Rüstem bana Troya’yı gezdirecek, sonra da birlikte hiç görmediğim, hakkında hiçbir şey bilmediğim ve sadece adını duyduğum Bozcaada’ya gidecektik hafta sonu. Fakat kazıdaki bir disiplinsizlik nedeniyle Prof. Dr. Korfmann hafta sonu izinlerini iptal etmiş. ben de Rüstem’i teselli ederek tek başıma gidip Bozcaada’nın yolunu tutmuştum. Hakikaten o zamanlar henüz İstanbul istilasına uğramayan ama bunun işaretlerini veren adada çok mutlu olmuş, kopamamıştım. Bir çay daveti bana oldukça pahalıya patlamıştı! Bozcaada hayatıma böylelikle girmişti bir dönem.
Romanı okurken yaşadığım o zamanlar; Troya’ya ilk gidişim ve ardından köhne bir çıkarma gemisiyle Bozcaada’ya ilk geçişim, oradaki hayat, Prof. Dr. Korfmann, Rüstem de eksik olmadı tabii hayalimden. Neredeyse romanla benim hayatım da iç içe geçti! Zaten fantastik olan romanın okunma süreci de fantastik bir hale geldi!
Şimdi Troya kazısının başında Prof. Dr. Rüstem Arslan olsa gerek. Belki bir dahaki yaz Troya’ya yine giderim. Belki bu kez Bozcaada’ya Rüstem’le geçeriz. Belki romanın yazarı üstat Haluk Şahin de orada olur. Belki de hep birlikte iç limandaki bir meyhanede alırız soluğu. Kimbilir belki de yine bir zamanlar Bozcaada’da ayak izleri bırakan Uğur Dündar da orada olur.
Ada’yı roman okumayı seven okurlarıma şiddetle öneriyorum. Ada’yı okuyun ve sonra da bir fırsatını bulup Troya’yı gezin, sonra Geyikli’den şimdi daha gelişmiş bir gemiyle Bozcaada’ya geçin. Birkaç gün de kalın. Enfes bir romanı içselleştirip tadını iyice çıkarın.