HDP'den Boğaziçi tepkisi

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Boğaziçi Üniversitesine atanan kayyum rektör Prof. Dr. Melih Bulu'ya ilişkin “Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar bütün Türkiye’ye kayyım gerçeğinin ne anlama geldiğini net biçimde gösterdi" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan kayyum rektör Prof. Dr. Melih Bulu'ya ilişkin devam eden protestolar hakkında konuştu. Sancar, “Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar bütün Türkiye’ye kayyım gerçeğinin ne anlama geldiğini net biçimde gösterdi. Kayyım politikası üniversiteleri de egemenliği altına alacak duruma gelmiştir. 12 Eylül döneminde yapılmayan, bu iktidar döneminde yapılıyor. Üniversitenin kapısına kelepçe vuruldu. Bu aslında bir gaf, basit bir tedbir alma telaşının yarattığı bir davranış değil; bu zihniyetin dışa vurumudur” dedi.

Sancar'ın konuşmasının tamamı şöyle:

"Bizler o günden bugüne bu tasfiye planının Türkiye’de faşizmi yerleştirme, diktatörlüğü kurumsallaştırma hazırlığı olduğunu hep söyledik. Kayyım politikaları da öyleydi. Özellikle kayyım politikalarının, bu cumhuriyeti yeni bir biçime büründürme amacı taşıdığını ısrarla vurguladık. 2016’dan beri başlayan kayyım politikaları, 2019 yerel seçimlerinden sonra da devam etti. Bugüne kadar 48 belediyemize kayyım atandı, 6'sının da mazbatalarına el konuldu. Dolayısıyla 2019 seçimlerinden sonra kazandığımız 65 belediyenin 54’ü iktidar eliyle gasp edildi. Bunun anlamı açıktır; bu irade gaspıdır ve bu haysiyete yönelik ağır bir saldırıdır. Kayyım politikası sadece Kürt belediyeleri ve HDP’li başkanlarla sınırlı kalmayacaktı, bunu biliyorduk. Bir yerde başlayan uygulamanın, baskıcı bir uygulamanın, zulüm politikasının orayla sınırlı kalması söz konusu olmaz. “Kayyım politikası sadece belediyelere yönelik kısmı bir uygulama değil” demiştik. “Bu, ülkeyi Kayyım Cumhuriyetine dönüştürmenin hazırlığı ve antrenmanıdır' demiştik. Zaten Türkiye’de hep böyle olmuştur. Bütün baskıcı ve kıyıcı pratikler önce Kürt şehirlerinde ve Kürt halkına karşı uygulanır. Orada olgunlaştığına kanaat getirilirse Türkiye’nin her yerine yaygınlanlaştırılır.

Bakın kayyım tartışması uzun süre sadece belediyelerimizle sınırlı kaldı. Bu tartışmanın daha da geniş bir çerçevede ele alınması çabamız yeterince karşılık bulmadı. Fakat son zamanlarda, o zaman söylediğimiz şeyin nasıl gerçeğe dönüştüğünü adım adım daha görür hale geldik. Daha geçen geçenlerde bir kanunla bütün sivil toplum kuruluşlarına kayyım tayin etme yolu açıldı. Yani bu iktidar, kayyım politikasını bir rejim haline, ülkedeki egemen yönetim biçimi haline getirmenin adımlarını her aşamada atmaktan geri durmuyor. Tam tersine herhangi bir engel tanımayacağını, kendisini durduracak güçlü bir toplumsal irade ortaya çıkmadıkça bu politikaları sürdüreceğini gösteriyor. 

En son Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar bütün Türkiye’ye kayyım gerçeğinin ne anlama geldiğini net biçimde gösterdi. Kayyım politikası üniversiteleri de egemenliği altına alacak duruma gelmiştir. Bu rejim uzun süredir bütün değerleri, demokratik birikimi, toplumsal mücadelelerle kazanılmış bütün imkanları tasfiye etmek için her yöntemi deniyor. “Yeni rejim inşası söz konusudur” dediğimizde kastettiğimiz esas meselenin bu olduğunu da yeniden hatırlatalım. 

Üniversitelere tahammülü yok çünkü özgür düşünceye tahammülü yok, çünkü bilime tahammülü yok; çünkü tek adama dayalı rantçı, kayırmacı, talana dayalı sömürücü bir zihniyete dayanıyor. Bu sistemi kurabilmek için de itiraz edebilecek tüm kesimleri bastırmak zorundalar. Farklı bir imkan olabilecek ve ses getirecek tüm politikaları bastırmak zorundalar. İşte iktidarın üniversite politikası da bundan bağımsız değildir. Özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL, çıkarılan KHK’ler bunun başlangıcı oldu. O korkunç tasfiye bunun başlangıcıydı. 2016’dan önce de denediler ama tam olarak başaramadılar. Üniversiteleri yönlendiremediler, kendilerine tabi kılamadılar. Elbette daha önce de üniversiteler güllük gülistanlık değildi, özerklik ve özgürlük hakim değildi. Ancak üniversitelerde özgürlüğü, özerkliği ve bilimselliği savunan aydınlar, öğrenciler, gençler çok daha fazlaydı. İşte bunları da tasfiye etmek için Kanun Hükmünde Kararnameyi devreye soktular. Barış Akademisyenlerini tasfiye ettiler, onlar dışında da binlerce akademisyeni devre dışı bıraktılar. 

Böylece Türkiye tarihinde daha önce de bildiğimiz üniversite tasfiyelerine bir yenisi eklendi ama bu boyutta bir tasfiye tek parti döneminde bile yaşanmamıştı. Bu iktidar, sürekli tek parti döneminden bahsederek kendisini daha iyi göstermeye çalışsa da uygulamaları tek parti dönemini geride bırakmıştır. Bu iktidar, darbe sözünü ağzından düşürmüyor. Her itirazı her toplumsal tepkiyi bir darbe olarak karalıyor. Fakat bütün uygulamaları, darbeci bir zihniyetin devamıdır. Bakın 12 Eylül döneminde yapılmayan, bu iktidar döneminde yapılıyor. Üniversitenin kapısına kelepçe vuruldu. Bu aslında bir gaf, basit bir tedbir alma telaşının yarattığı bir davranış değil; bu zihniyetin dışa vurumudur. 

Üniversitenin kapısını kelepçe ile kapatma tavrı ve refleksi bu iktidarın kendi güvenlik aygıtına benimsettiği davranışın en çarpıcı göstergesi haline gelmiştir. Tarih bunu unutmayacaktır. Halklar bunu unutmayacaktır. Vicdanlar bunu unutmayacaktır. Bu iktidar için kara leke olarak kalacaktır. Ama özgürlük mücadelesinde kırılması gereken engellerin neler olduğunu da hepimize hatırlatacaktır. 

Öğrenciler, “kayyım rektör istemiyoruz” diye itiraz ediyor, hemen devreye terörist yaftası sokuluyor. İtiraz eden herkes teröristtir. Bu iktidara bakarsanız herkes teröristtir.  

Daha doğrusu kendilerine doğrudan bağlı olanlar dışında herkes teröristtir. Hatırlayın, 2018 seçimlerinden önce de kendilerine oy verenler dışında herkesi terörist olarak ilan etmişlerdi, hain olarak yaftalamışlardı. Bu iktidara göre toplumun yarısından fazlası teröristtir. "

Türkiye Haberleri