Rümeysa Çamdereli… Mütedeyyin, feminist, aktivist ve müzisyen bir kadın… Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliğini bitirmiş, ardından da Kadın Çalışmaları konusunda yüksek lisansını tamamlamış. Lisede eline aldığı gitarını hala bırakmayan Çamdereli, aynı zamanda hem Havle Kadın Derneği Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi hem Yaşama Dair Vakıf’ta Yönetim Kurulu Üyesi ve Araştırma Direktörü. Çamdereli ile seçimleri ve kadın meselesini konuştuk…
Kadınlar 21 yıllık AKP iktidarında neler kaybetti?
AKP iktidarının kendisini tek bir akış gibi görme taraftarı değilim. Çünkü herkesin de malumu, AKP aslında çok liberal, çok özgürlükçü bir dilin üzerine iktidara geldi. İddiası da bu konuda adımlar atmak yönündeydi. 2001’deki 2004’teki medeni kanun değişiklikleri, sonra üzerine İstanbul sözleşmesi, 6284… Bunların hepsi AKP iktidarı döneminde olan kazanımlar. Hiçbirini AKP iktidarı yaptı demiyorum. Ama en azından iktidarın dili bu tür kazanımlara alan açtı.
Hele bir de 1980 darbesi ve ardından 1990’ların yoğun değişim trendi üzerine gelen bir iktidar olarak neoliberalizmin devamındaki değişiklik alanlarını iyi değerlendiren bir yönetimdi aslında. O anlamda kazanımların büyük bir kısmını o dönemin dönemsel ihtiyaçlarına borçluyuz.
‘AKP muhafazakarlaşma üzerinden pay topladı’
Ama sonrasında başörtüsü yasaklarıyla ilgili süreçte doğrudan yasağa dair bir müdahale edilmemiş olsa da, ‘siz okullarınıza girin, soruşturmaların açılmasına engel olacağız’ çağrısıyla çok enformel şekilde başörtüsü yasaklarının tırnak içinde kaldırılmasıyla ilgili bir adım atılmış oldu. O zaman için de çok geç atılmış bir adımdı. İktidara geleli sekiz seneden fazla olmuştu. Ama sonra, gerçekten güçlendiği zaman, tamamen tersi bir yöne, dünyadaki trende de uygun bir şekilde muhafazakarlaşmanın üzerinden pay toplamaya devam etti.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış en kritik konulardan bir tanesi oldu. Yakın dönemde 6284 ilgili olan tartışmalar en büyük risk alanı. Ve kadınlar risk altında ve kaygılı. Özellikle son 6-8 senelik zamanı düşündüğümüzde çok ağır bir muhafazakarlaşmayla cebelleşiyoruz. O yüzden de AK Parti iktidarının 21 senesinin tamamı tek bir şey değil. Yine o yüzden her zaman ‘ilk zamanlara geri dönme şansı olur mu’ umudu oldu. Ama finalde geldiğimiz nokta bundan çok uzak olduğumuzu gösteriyor.
Kadınlar neden sandığa gitmeli?
Kesinlikle kadınların sandığa gitmesi çok önemli. Çok zor bir süreçte sandığa gidiyoruz. Hepimizin soru işaretleri var, hepimizin kafa karışıklıkları var. Benim de var. Türkiye’de siyaset ve politika üretmek evlilik gibi düşünülüyor. Her şeyiyle altına imza atacaksın. Bütün her şeyini nefes almadan onaylayacaksın ki oy vereceksin gibi. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’nin gelecek dönem politikasını kimin yöneteceğine dair bir seçim yapıyoruz.
Orada da daha verimli sonuçlar alabileceğimizi düşündüğümüz adaya oy vermenin bütün hayatımızın kararlarını etkileyen bir şey olmaması gerektiğini düşünüyorum. Oy vermeyi bu kadar fanatikleştirmenin de karşısındayım. Çok eril bir şey de olduğunu düşünüyorum. Kadınlar her zaman daha tırnak içinde orta yolcu, hayatın devamını seçen taraf olmuştur. Kadınlar, bu oy kullanma süreçlerinde de hayatı devam ettirme konusundaki kararlarını Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki muhtemel kolaylaştırıcı misyonuyla desteklemek isterler diye umut ediyorum.
AKP seçimi kazanırsa kadınlar ne kaybeder? Bundan sonra kadınları neler bekliyor?
İkinci tur başkanlık seçimleriyle kaybedeceğimiz şey, aslında son 4-5 yılda yaşadıklarımızın devamı. Yani keyfi kararların, keyfi yasaklamaların, keyfi hukuki kararların devamı bekliyor bizi. Feministler, ‘İstanbul sözleşmesinden çıkış, 6284 ile ilgili tartışmayı beraberinde getirecek’ demişti. ‘Öyle bir şey yok’ dendi. Birkaç ay geçmeden 6284 tartışmaya açıldı. İkinci turun olumsuz bir şekilde sonuçlanması, elimizdeki hakların alınmasıyla ilgili sürecin kolaylaşması demek.
6284 tehlikede mi peki?
Evet. Çünkü meclis çoğunluğunu elde eden parti ve o partiyi destekleyen Yeniden Refah ve HÜDAPAR bu gündemi ortaya atarak ittifakın bir parçası oldular. 6284’ün kaldırılması değil de belirli maddelerin değiştirilmesi gibi gittikçe daha garip ve ucu açık şeyler de söylemeye başladılar. Bu anlamda risk altında 6284. Bütün mücadelemizi bir süre oraya odaklamamız gerecek. Ama onun dışında da bir sürü gündemimiz vardı. Evlilik yaşı, nafaka, halihazırda edinilmiş ama o hakların olumsuz yönde hukuki genişletmelerle kullanıldığı, şiddete yönelik ceza indirimleri gibi bir sürü gündem vardı. Türkiye, aslında kendi coğrafyası içinde kendi hukuki düzenlemelerinde çok örnek gösterilen bir ülkeydi. Çünkü çok iyi hukuki düzenlere, çok iyi yasalara sahibiz. Beni üzen şey, bunların hakkını vermek ve çok daha iyi bir noktaya gelmek gibi bir şansımız varken muhafazakarlaşmanın ekmeğini yemeğe çalışan bir yönetim yüzünden yerimizde sayacak olmamız. Hatta elimizdeki hakları korumaya çalışacağız gibi duruyor.
‘Korkuyu büyütmemek gerekiyor’
Ben, ‘Başımızı örtecekler, hepimizi evlerimize kapatacaklar’ gibi korku söyleminin de çok problemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye bir demokrasi ülkesi, bir hukuk ülkesi. En ölü haliyle AK Parti’nin bu başkanlık sistemine rağmen bir sürü hakkımızı korumaya devam edebildik. Geçmiş beş senemizi, geçmiş 10 senemizi görmezden gelmememiz gerekiyor. Büyük bir mücadele var. Sadece bu mücadele, bu yoruculuğuyla devam edecek aslında. Bir kerede yapabileceklerini söylüyorsak Türkiye’nin demokratik bir ülke olmadığını, hiç hukuk devletinin olmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Korkuyu büyütmenin, bu hakkı onlara vermek gibi olduğunu düşünüyorum. Öyle bir şansları yok. Öyle bir ülkede yaşamıyoruz. O şansı onlara vermemek için o korkuyu büyütmemek gerekiyor temelde.
Kadın cinayetlerinde artış yaşanır mı?
Şiddet dili gün geçtikçe artıyor. Ben genel anlamda erkek şiddetinin kadın cinayetlerinin şiddet ve savaş dilinin büyümesiyle özdeş olduğunu düşünüyorum. Kadına şiddet ne kadar meşrulaşırsa, erkeklik açısından şiddet uyguladığınızda başınıza bir şey gelmediğini ne kadar anlarsanız o kadar çok kadın ölüyor.
Finalde iktidarın dili ya da en azından muhalefetin dili bu anlamda kendini iyileştirdiği sürece yani ‘Biz öfke istemiyoruz, şiddet istemiyoruz kavga istemiyoruz’ dediği sürece bu tarz kadına yönelik şiddet vakalarının daha azalacağını düşünüyorum açıkçası.
Ve bir yandan da tabii ki 6284 etrafındaki tartışmalar, kadına yönelik şiddetin artmasına ve bu anlamda erkeklerin kendilerini tırnak içinde daha güvende hissetmelerine, yaptıkları şeylerden sonra herhangi bir suçlamayla karşılaşmayacaklarına dair bir güvence duymalarına neden oluyor. Bu konudaki meselede tabii ki olumsuz yönde etkileyecektir. Ama 6284’ün korunması yönünde atacağımız her adım burada engel olacak. Daha yoğun bir mücadele içinde olacağız. Çok yorulmuştuk, daha çok yorulacağız. Eğer Kılıçdaroğlu başkan olursa bir nebze daha kolaylaşmış bir mücadele olacak. Büyük bir mücadele bizi bekliyor.
Kaygılanmanın ya da moral bozmanın yeri ve zamanı değil ne yazık ki. Bu yüzden de kesinlikle kadınların sandığa gitmesi çok önemli. Bir önceki turda da öyleydi. İkinci turda daha da önemli. Yani Erdoğan’ın başkanlığında böylesi bir meclisin neler yapabileceğini hayal bile edemiyorum. O yüzden gerçekten çok kaygılıyım.
İkinci turda Kılıçdaroğlu’nun başkanlığının çok kritik bir önem arz ettiğini, oy meselesine, bütün soru işaretlerine rağmen, ‘oyumuz namusumuz’ gibi eril şeylerden çıkıp, meseleyi kendi iyi olma haline hizmet edeceğini düşündüğümüz noktada, daha iyiye oy vermek, bunu da kendimizle ilgili bir kimlik meselesi haline getirmeden, demokrasinin bir parçası haline getirerek yaklaşmamız gerekiyor.
Çok zor bu dönemde bu dili kurmak ama kadınların anlayacağını düşünüyorum. Çünkü hayatı kurmak, hayatı kurtarmak, hayatı yaşanır hale getirmek ne demek en iyi kadınlar biliyor. Şu an daha iyi bir hayat yaşayabilmemiz için kimin iktidarda olması gerektiği de ortada. O yüzden de kimin başkan olması gerektiği ortada. Bu yüzden de daha fazla kadın adım atar ve sandığa gider.