Bir süredir Star yazarları arasında süren, Zafer Çağlayan'ın 'kol saati'ni içine sindirme tartışmasına bugün Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök de katıldı. Özkök, tartışmayı değerlendirirken, Ahmet Taşgetiren'e destek verdi ve şöyle dedi:
"SEVGİLİ AHMET BU SAVAŞI ÖTEKİ AHMET KAZANIR
STAR gazetesinin iki yazarı arasındaki ölümcül savaşı üzülerek izliyorum. Bir tarafta, her şeye rağmen o mahallede beğendiğim, edebiyatçılığını takdir ettiğim, yazı yazmayı bilen Ahmet Kekeç...
Öteki tarafta ise hiç tanımadığım, bir kere telefonda konuşmuşluğum dışında ilişkim olmayan Ahmet Taşgetiren...
Sevgili Ahmet Kekeç....
Bu savaşı çok kısa vadede sen kazanabilirsin... Ama bu ülkede 70 yaşına gelmiş, iki darbe, üç ara rejim yaşamış bir insan olarak kendimden gayet emin şunu söyleyebilirim.
Orta ve uzun vadede kaybeden sen olursun...
Çünkü patron, iktidar, genel yayın yönetmeni, dönem, zamanın ruhu senin yanında...
Ama vicdan, hukuk, adalet, insanlık ve gelecek Ahmet Taşgetiren’in yanında..."
Köşe komşusu Ahmet Kekeç'in hedef gösterdiği Ahmet Taşgetiren ise bugünkü yazısında Kekeç'e, 'Kol saati' ve müştemilatı bugün yargılansın, size mi düştü üzerine kapanmak?' diye sordu.
"Hak ettiği neyse, bundan sonra onu alacaktır. Bay Taşgetiren’in 'soda iç' tavsiyesinin öncelikle kendisi için geçerli olduğunu düşünüyorum. Kaç yıldır yazılarını okuyorum; Erdoğan’la meselesini halledememiş ve onun tarz-ı siyasetini problem olarak gören bir hazımsız kişilik görüyorum. Hakikaten soda içmelidir" diyen Kekeç'e yanıt veren Taşgetiren'in yazısı şöyle:
"Kuzey Irak Kürt yönetimi bağımsızlık referandumu yapar mı? Kerkük de referandum kapsamı içine girer mi?
Neredeyse 7 düvel “Bu işi” yapma diyor. Bir tek İsrail var Barzani'nin referandum, hatta Kürt devleti kararının arkasında. Komşular karşı, Bağdat karşı, son son Amerika da karşı.
Türkiye başlangıçta daha ılımlı bir dile sahipti. En sert çıkış Bahçeli'ye aitti. Başbakan Yıldırım, Bahçeli'nin “Savaş sebebi” çıkışına “Dur hele” gibisinden bir cevap vermişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Astana dönüşünde “ılımlı” diye nitelenebilecek bir dil kullanmıştı.
Sonra hem Başbakan Yıldırım'ın hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dili sertleşti. Hatta ABD'ye giderken Sayın Erdoğan, Barzani'ye yönelik olarak “Her başları sıkıştığında kapımızı çalıyorlar, sonra da bağımsızlık ne oluyormuş” gibisinden bir konuşma yaptı. Ayrıca sanki bu haberin anonsunu yapmak için düzenlenmişçesine bir TV kanalına çıktı ve 25 Eylül'de toplanması gereken Milli Güvenlik Kurulu toplantısını 22 Eylül'e çektiklerini açıkladı. Bu da çok açık bir mesajdı. Bu arada eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da Barzani'nin referandumuna mani olunması çağrısı yaptı.
Barzani hala “Yaparım, sonunda ölüm de olsa” gibi bir tavrın içinde. Yapar mı, belki. Erteler mi, belki. Yaparsa ne olur? Çetin işler.
Peki yapmazsa?
Başlığa “Kürtler” ifadesini koydum. Bu iş “Kürtlerin bugün, yarın ne olacağı” işi.
Bütün coğrafya gibi onların üzerinde de oynanıyor.
Ama dışardan birilerinin coğrafya üzerinde oynaması, oyunların coğrafyada hiçbir karşılık bulmadığı anlamına gelmiyor. Oyunlar partner buluyor.
“Partner buluyor” demek ise coğrafyada birilerinin hesabı, politikası, beklentisi, gelecek planı ile dış oyunların örtüşmesine dayanıyor. İşin özeti şu ki, bizim coğrafyamızda birilerimizin “emperyalizmin oyunu” dediğimiz şey, ötekinin “milli ideali” oluveriyor.
“Kürtler” konusunun da böyle bir mahiyeti var.
Diyelim ki Barzani, içerden – dışardan gelen “tehdit veya uyarılar”la vazgeçti referandumdan... Sonra?
Bitecek mi Kürtler'in bu coğrafyanın yeniden yapılanmasına yönelik iddiaları, beklentileri?
Şu tespiti biliyoruz: Barzani bölgede Türkiye'nin, belki Ak Parti'nin en yakın ilişki kurduğu bir Kürt hareketi idi. Bir ölçüde içerde “Kürt açılımı” diye yürütülen projenin destek unsuru, HDP'nin uyumsuz politikasına karşı yardımlaşılan bir yapıydı. Tabii bu çerçevede Türkiye de Barzani'ye destek çıktı. Diyarbakır'da kürsüye İbrahim Tatlıses, Şıvan Perver ve Barzani ile birlikte çıkılan günler.
Şimdi...
Çetin günler yaşanıyor.
“Kürtler” dediğimizde şu anda ilginç bir duruma işaret etmek gerekiyor.
Acaba Hükümetin – Bahçeli'nin referandum karşısındaki tavrına Türkiye'deki Kürtler ne diyor?
Medyaya yansıdığına göre Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, referandumun yapılmasından yana görüş bildirdi. Yine okuduğumuz kadarıyla bölgedeki bazı Ak Parti il – ilçe yöneticileri referandumdan yana tavır koydu. Bölgeden bana ulaşan bazı değerlendirmelerde ise, Ak Parti'nin referanduma karşı çıkması, Bahçeli'nin etkisine bağlanıyor, Ak Parti keskin biçimde eleştiriliyor, bu arada islami kesimlerin Kürt meselesi üzerinde tavır koyamaması da yoğun tepki konusu oluyor.
Soru şu: Ne olacak Kürtler'in hali?
Belki de bölgenin en başat ülkesi olarak Türkiye'nin ve liderliği en öne çıkan şahsiyet olarak Recep Tayyip Erdoğan'ın bu meselede Kürtler'in yüreğinde bulunan arzuların bölgede sancıları artırmadan nasıl karşılanacağının çalışmasını yapması lazım.
Birilerinin Kürtler'e “Sizi anlıyoruz” demesi lazım. Amerika'da, İsrail'de kotarılan haritalar önümüze konmadan ya da Kürtler'in eliyle bayraklaştırılmadan.
DİPNOT: Kekeç'i gördünüz. Retweetleriyle onun katarına takılan isimleri de gördünüz. Söyleyeceğimi söyledim. Yüce Divan Türkiye'nin en yüksek yargısı. O gün FETÖ dolu ise bugün yargılansın kol saati ve müştemilatı. Size mi düştü kol saatinin üzerine kapanmak?"