Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) "2020'yi kazanmak için, Umuda, örgütlülüğe, halkın şölenine çağrı!" başlığıyla üç büyük kentte düzenlediği etkinliklerin ikincisi İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi'nde düzenlendi.
Etkinlik başlamadan önce mücadele eden çok sayıda sektörden işçi, büyük bir coşkuyla Bostancı Gösteri Merkezi'ne geldi. Bimeks işçileri, Yazılım emekçileri, Tekstil işçileri, Özgür Boza okulu velileri, Doğa Koleji öğretmenleri,inşaat işçileri, metal işçileri, otel emekçileri ve kafe işçileri, sloganlar eşliğinde gösteri merkezi önündeki alana pankartlarıyla girdi.
Salonun açılması beklenirken Patronların Ensesindeyiz Ağı'na katılarak farklı iş kollarında haklarını arayan işçiler bir araya gelerek mücadelelerini anlattı.
Ayrıca İstanbul Maltepe'de 30 Mart sabahı işe gitmek için çıktığı evinin önünde, aynı işte çalıştığı Zeynel Akbaş tarafından öldürülen Fatma Şengül'ün oğlu Koray Şengül de katıldı.
Bostancı Gösteri Merkezi'nde etkinlik partiye yeni katılanların video gösterimi ile başladı.
17 Nisan 1999 tarihinde Sosyalist İktidar Partisi'nin seçim konvoyuna MHP'liler tarafından yapılan silahlı saldırıda yaşamını yitiren komünist tekstil işçisi Hüseyin Duman'ın annesi Fadime Duman da salondaydı.
Sahneye ilk olarak komünist şair Nihat Behram çıktı. Sanatçı "Kundak" isimli şiirini okudu.
TKP İstanbul İl Başkanı Aydemir Güler konuşmasına Uludağ'da yitirilen dağcılar Mert Alpaslan ve Efe Sarp’ı anarak başladı. Güler, "Salonlar neymiş; alanlara, bu kente sığmayacağız. Bu kenti, bu ülkeyi değiştireceğiz" diye konuştu.
Aydemir Güler'in konuşması şöyle:
"Salona sığmadık. Salona sığmadık ama yine de eksiğiz.
Geçen hafta günlerdir adını koyamadan beklediğimiz haber geldi. Uludağ’da kaybolan iki kardeşimizin, iki yoldaşımızın cansız bedenleri bulundu: Efe ve Mert… bugün bizimle olacaklardı.
Ağustos ayında işçi katliamının acısı işçi sınıfı partisinin, partimizin içine düşmüştü. Burak, 16 yaşında komi olarak işe alınıp motorkurye olarak çalıştırılırken İstanbul’un kanla kaplı karayollarından birinde öldü. Öldürüldü. Tetikçiliği dikkatsiz şoförlerin üstlendiği bir patron cinayetiydi. İş arkadaşları, ailesi bugün buradalar. Bir ihtimal Burak da bizimle olacaktı. Eksiğiz."
'Bu kenti, bu ülkeyi değiştireceğiz'
"Daha çok eksiğiz ve daha çok çoğalacağız. Salonlar neymiş; alanlara, bu kente sığmayacağız. Bu kenti, bu ülkeyi değiştireceğiz. Birileri eksilirken başkaları ekleniyor. Kadın katliamının kopartıp götürdüğü Fatma Şengül artık bu dünyada değil. Ama az önce bekleme alanında mikrofonu alanlardan biri de Fatma Şengül’ün oğluydu. Koray Şengül bu dünyada. Bu salonda.
İlle bu kadar ağır kişisel dramlar yaşamış olmamız gerekmiyor bugün Bostancı’da buluşmak için. Öykülerimiz çok sıradan. Üç kente uzanan bu toplantı dizimizin çağrı videoları yayınlandı; önemli bir kısmınız izlemiştir.
Orada birimiz 'Boğuluyordum' diyordu. Türkiye’nin boğulmakta olan bütün emekçilerini temsilen boğulmayı reddettiğini ve Parti saflarına katıldığını anlatıyordu. Sıradan bir işçi. Bizden biri. Ülkedeki milyonlardan biri. Partideki binlerden biri.
Bir başka emekçi yine bir çağrı videosunda ben diyordu memnun olmadığım her şeyi konuşurum. İtiraz ederim… Bundan gelmişti partiye. Demek ki boğulmak veya memnun olmamak yetmiyor. Boğulmayı sineye çekmemek gerekiyor. Memnun olmadığını haykırmak gerekiyor. İşte o zaman TKP salonlara sığmaz oluyor."
'Yaşamak istiyoruz!'
"Ankara’dan bir inşaat işçisi. Muhtemelen İstanbul’daki inşaat veya metal işçisi kardeşleri gibi 'Fazla bir şey istemiyorum' diyordu. İnsanca bir yaşam tarif ediyordu bize: Makul bir saatte eve gelip dinlenmek, bir kitap açıp okumak.
Yaşamak istiyoruz. Dinlenmek istiyoruz. Sevdiğimiz bir işte çalışabilmek istiyoruz. Öyle bir düzende yaşıyoruz ki, yaşamak için, dinlenmek için, sevdiğimiz bir işte çalışabilmek için burada buluşmamız gerekiyor.
Yine videolardan birinde İzmir’den tekstil işçisi bir kadın gülümseyerek diyordu ki, 'Bizi TKP’ye hakkımızı vermeyen patronlar itti.' Hakkını istemekten daha normal, daha sade ne olabilir? Neden örgütlenmek ve neden mücadele etmek gerektiğini anlamak bu kadar sadeleştiyse, o memlekette emekçiler için durum kötü demektir. İnsanlık yok edilmek isteniyor demektir. Ancak örgütlü mücadele gerekliliği insan olmak kadar sıradanlaşmışsa, algılanması çok kolaylaşmışsa karanlık kuşatma deliniyor demektir aynı zamanda."
'Kabusu aydınlatmak için bugün Bostancı'dayız'
"Türkiye diğer taraftan baktığınızda kapkara bir kâbus. Türkiye bizim taraftan baktığımızda karanlıkta gedikler açılan bir umut ülkesi. Mücadele etmeden yaşamanın olanaksız olması. İstanbul bu gerçekliğin en saf haliyle algılandığı şehir. Çok basit: Ya durduracağız, ya da kanal diyerek, rant diyerek, Boğaz diyerek bu şehir ve bölge görülmemiş bir çevre felaketinin içine gömülecek. Para için coğrafyayı öldürecekler.
Mücadele etmeden depreme karşı önlem alınamayacak bir noktadayız. Yirmi yıllık süreçte düzenin deprem stratejisinin önceliği açığa çıktı: İnşaat kârları. İnsan hayatının yerine inşaat kârları. 99 sayesinde kentsel dönüşümün gazına bastılar. Şimdi yeni deprem olasılığı karşısında ellerini ovuşturuyorlar: Yıkılsın ki yeniden yapalım. Kâbusu aydınlatmak için bugün Bostancı’da buluşan yoldaşlar, dostlar… Hoş geldiniz!"
'Nerede mücadele varsa orada TKP'yi göreceğiz'
"Geçtiğimiz hafta Türkiye Komünist Partisi’nin, Patronların Ensesindeyiz Ağı'nın inisiyatifiyle ve örgütlemesiyle Doğa Kolejlerinde iş bırakıldı. Hakkını istemek gibi sıradan bir işe kalkışacaksan, iş bırakacaksın. İş bırakacaksan, TKP ile ilişkileneceksin.
Geçtiğimiz hafta iki işçi İstanbul İl Merkezi'ni ziyaret etti. Birkaç yıl önce haksız yere işten atılmış ve direnişe geçmişler. Direnişlerinde TKP yanı başlarında olmuş. Şimdi açtıkları tazminat davasını kazanan bu işçiler haklarının bir parçasını TKP’ye getirdiler. 'TKP’nin başka işçilerin direnişinde, bu kez onların yanı başında olacağını biliyoruz' dediler.
Geçtiğimiz hafta İzmir’de bir tekstil fabrikasının işçileri patronu geri püskürttü ve haklarının önemli bir bölümünü aldılar. Halayın en güzeli, çark çekiçli bayraklarla çekilen grev zaferi halayıymış, bütün ülkeye onu gösterdiler.
Önümüzde gelecek haftalar var. İşçi cinayetlerine karşı, işsizliğe karşı, kadın katliamına karşı, ülkenin insanıyla doğasıyla, kentiyle kırıyla yok edilmesine karşı mücadele edilecek başlıkları var. TKP, Doğa Koleji'nde. TKP, tekstil fabrikasında. TKP, metal fabrikasında. TKP, okulda. TKP, şantiyede. Nerede mücadele varsa orada TKP’yi göreceğiz. Nerede memnun olmadığı şeyi söylemeden duramayan bir insan varsa, TKP orada. Sistem nerede bir emekçiyi boğuyorsa, nerede bir emekçi birinin kendisini dinlemesine, gözlerinin içine bakmasına açsa, TKP orada."
'Mücadele en sıradan insanlık durumudur'
"Türkiye Komünist Partisi, 1848’de Marx’ın yazdığı satırların takipçisidir. komünistlerin işçilerden ayrı, kendilerine has bir çıkarı yoktur. Komünist Parti, işçi sınıfının ta kendisidir. İşçi sınıfının yeni bir düzen arayan öncü koludur. Sıradan emekçileri yepyeni bir düzenin, eşitliğin, adaletin, özgürlüğün hüküm süreceği bir düzenin kurucusu olarak görenlerdir komünistler.
İşçi sınıfının kurtarıcısı olmaz. İşçi sınıfı partisiyle örgütlendiği zaman, önünde durulmaz bir yıkıcı enerji yaratır. İşçi sınıfı bu düzeni yıkmak için ve yıktıktan sonra onun yerine ne koyacağını partisiyle birlikte keşfederek görülmemiş bir yaratıcı enerji açığa çıkartır. Komünizm sıradan emekçilerin kahramanlaşmasıdır.
Hakkını aramak, düşündüğünü açıkça söylemek, boyun eğmemek… yani dünyanın en insani, en olağan davranışları Komünist olmanın nedeni haline gelmişse, o ülke insanı yok etmek isteyen alçakların eline esir düşmüştür. Ama aynı zamanda o ülke kara bulutların dağılmak üzere olduğu bir ülkedir.
Bunu anlamayanlar, buna inanamayanlar var. Çünkü ülkemiz hakkında rivayet muhtelif…
Türkiye muhalefetin birkaç yüz kişilik protestolara indirgendiği bir ülke olarak da resmedilmek isteniyor. Türkiye itiraz edenin ağzına biber gazı sıkılan ve bu nedenle artık sadece birkaç kişinin itiraz edebildiği bir ülke haline getirilmek isteniyor.
Türkiye mücadele yoluyla pek bir şey elde edilemeyecek, dolayısıyla mücadelenin bir onur konusu, bir erdem konusu olduğu bir ülke olarak gösteriliyor. Madalyonun bir yüzünde 'Mücadele erdemlilere özgüdür' yazarsa, diğer yüzünde de 'Gerçekçi ve akıllı olan sürüye katılır' diye yazar. Yalnızca erdemli olanlar mücadele eder diyorlar. Erdem de az insana nasip olduğuna göre, yapacak bir şey kalmıyor.
Oysa mücadele edenler erdem denen şeyi, onur denen şeyi kendi elleriyle inşa ederler. Türkiye Komünist Partisi, mücadelenin en cesurlara, en kahramanlara, en yiğitlere özgü olduğu fikrini reddediyor. Bizce mücadele en sıradan insanlık durumudur. Sosyalizm insanlığın mutluluk halidir. Türkiye Komünist Partisi emekçi insanların birbirlerinin koluna girmelerinin, birbirlerinin gözünün içine bakmalarının, birlikte bu düzene boyun eğmemeyi öğrenmelerinin adıdır."
'Karanlık kabusu yırtıp atacağız'
"İstanbul’da Türkiye Komünist Partisi 2019 yılını bu toplantıyla kapatacak. Bu yıla başlarken kaç kişi idiysek, bitirirken iki katı olarak bitiriyoruz. Bu yıla başlarken kaç emekçi mahallesinde semt evimiz var idiyse, yeni yıla onun iki katıyla, üç katıyla gireceğiz. Bu yıla başlarken kaç fabrikada, kaç atölyede, kaç plazada, kaç markette birimlerimiz var idiyse, yeni yıla onun beş katıyla, altı katıyla başlayacağız.
Bu yıla başladığımızda gençlikten okumuyorlar diye şikayet mi ediyordunuz? Yeni yılda işçi sınıfının yolundan yürüyen bir gençlik hareketimiz var diyeceğiz. Karanlık kabusu yırtıp atacağız."
Etkinliğe ezgileriyle katılan Yapıcılar Orkestrası ve sanatçı Gülcan Altan sahne aldı.
Ayrıca etkinliğe tüm dünyadan komünist ve işçi partileri de destek verdi. Portekiz, Venezuela, İtalya, Britanya, Rusya, İsrail, Yunanistan, Macaristan, İspanya, Hindistan ve Meksika'dan partiler dostluk mesajlarını iletti.
Gazeteci-yazar Enver Aysever de, Nâzım Hikmet'i, komünist şairin mücadelesini anlattı:
"Nâzım Hikmet komünizmdir, Nâzım Hikmet devrimdir, Nâzım Hikmet Türkiye'dir, Nâzım Hikmet memlekettir!"
Hemen arkasından ise TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan söz aldı. Okuyan şunları söyledi:
"Nazım Hikmet bir diğer büyük edebiyatçımız Orhan Kemal’e şöyle demiş: 'Bir insanın birey olarak ümitsizliğe kapılması yalnız kendini ilgilendirir. Ama örneğin bir doktorun insanların hastalıkla mücadelesinin boş olduğuna inanması işte bu kabul edilemez” ve der ki “yazarların da ümitlerini kaybetmeye hakkı yok.'
Biz umudu örgütlüyoruz. Biz aynı ekip dün İzmir’de idik. Aynı konuşmayı yapmayacağım. Dün sloganlarımızı düşündüm onların hikayesini anlatacağım.
AKP’nin sloganını düşündüm ‘Recep Tayyip Erdoğan’dan başka bir şey gelmiyor aklıma.. Gülüyoruz ama böyle.
'Boyun eğme, memlekete sahip çık!' Bu sloganı ele alalım önce. 10 yıl önce muazzam bir baskı vardı. 90. yılımızda 'Hiç boyun eğer mi insan?' Diye sorduk çok karşılık buldu. Sonra boyun eğme çıktı, ve gezi direnişinin simgesi oldu. Her gün işten atılıyorlar, kadınlar öldürülüyor, her gün onlarca göçmen suyun altına gömülüyor, çocuklarımızı taciz ediyorlar. Biz bu karanlığı yırtacağız."
Son olarak Gülcan Altan ve Yapıcılar müzik grubunun tekrar sahne almasının ardından tüm salonun eşlik ettiği Enternasyonel marşıyla etkinlik sona erdi.
Kaynak: SoL