Ünal, öncelikle solun tüm işçi eylemlerine karabasan gibi çöktüğünü iddia etti. Türkiye solunu "işçiyi eylemden eyleme hatırlayıp emek ve emekçiyi sadece provokasyon malzemesi olarak görmek ve en haklı emekçi eylemini dahi illegalleştirmekle" suçlayan Ünal, asıl eleştirilerini ise Türkiye sağına yöneltti.
Ünal'ın yazısının ilgili kısmı şöyle:
"3. Havalimanı inşaatındaki işçileri ve eylemlerini yazacaktım örneğin… Türkiye solunun en küçük işçi eylemine bile nasıl karabasan gibi çöktüğünü, nasıl istismar ettiğini, işçiyi nasıl eylemden eyleme hatırlayıp emek ve emekçiyi nasıl sadece provokasyon malzemesi olarak gördüğünü, en haklı emekçi eylemini dahi nasıl illegalleştirip haksız konuma sürüklediğini, nasıl istismar ettiğini; Türkiye sağının ise “emek en kutsal değerdir” diyerek başladığı nutuklarını nasıl âyet ve hadislerle “süslediğini”, ama pratikte işçi, emekçi, örgüt, sendikalardan nasıl korktuğunu, nefret ettiğini, hayali ihracat yapıp “Hz. Peygamber de bir ihracatçıydı” densizliğine baş vururken, 1’e aldığını 100’e satıp ticaret hadisine sığınırken, 2 bin 500 Asgari Ücret değerindeki lüks arabaya binip “at” edebiyatı yapar, İmam-ı Azam’a iftira atarken, ihaleye fesat karıştırıp “yakınları gözetin” âyetini cürmüne meze ederken, sınırsız bir hırsla ve kuralsızca kazandığını “Harp hiledir” deyip meşrulaştırırken “İşçinin ücretini alın teri kurumadan veriniz” hadisini nasıl olup da hiç hatırlamadığını, kendisine verileni “Rızk Allah’tandır” deyip emekçiye karşı kendisini nasıl Rezzak gördüğünü, aslında babası ya da dedesi işçi olduğu için, özünü unutmak adına işçiden, terden, alınterinden nasıl tiksindiğini yazacaktım… “Boşver” dedim sonra… Yazma…"