Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın ABD'de yürütülen "Reza Zarrab" davasına dahil edilmesi sonrası Star yazarları Ahmet Taşgetiren ve Ahmet Kekeç arasında başlayan "kol saati" tartışmasına, köşe komşuları Hüseyin Gülerce ve AKP İstanbul Millletvekili Mehmet Metiner de dahil oldu.
Taşgetiren'in ifadelerine tepki gösteren Hüseyin Gülerce, "Bu darbe teşebbüsünün FETÖ tezgâhı/kumpası olduğu, delilleriyle ortaya çıkmışken siz, 'ama rüşvet/yolsuzluk iddiaları, saatler vardı' diye başa dönerseniz, 'aradan şu kadar yıl geçti, ne oldu şimdi?' sorusu elbette sorulur" dedi.
Gülerce'nin adı, bir dönem "Fethullah Gülen'in sağ kolu" olarak anılıyordu.
Hüseyin Gülerce'nin "Zor yazı, Taşgetiren konusu" başlığıyla yayımlanan (21 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Kendi yolunu, tercihini, duruşunu savunanlara kimsenin lafı olamaz. Fikir ve ifade hürriyeti var. Demokrasilerde, hakaret etmeden, kin ve nefret söylemine sarılmadan fikrini ifade edene kimsenin bir şey demeye hakkı olamaz.
Nuray Mert, Cumhuriyet’ten gönderildiğinde ben Cumhuriyet yönetimini haklı buldum. Ancak yanlışları şuydu: Baştan, o yazarla ilgili ileride böyle bir durumla karşılaşabileceklerini bilmeliydiler. Cumhuriyet’in yayın ilkeleri belli. Bunlara ters bir fikir savunacaksan bunu başka gazetede yapabilirsin.
Her gazete için geçerlidir bu kural. Mesela her dönemde medyada siyasi duruş açısından iktidar yanlısı, muhalefet yanlısı bir ayrışma olmuştur.
16 Nisan referandumunda yüzde 52, yüzde 48 gibi bir ayrışma olduğunu hepimiz gördük. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzer bir ayrışma vardı. Bu fotoğraf aynen medyaya da yansıyor.
İsim vermeyeyim, isimleri siz düşünebilirsiniz; mesela filan yazara Hürriyet gazetesinde yazdırırlar mı? Hele Sözcü gazetesinin kapısından içeri koyarlar mı? Ya da falan yazar, Sabah’ta ya da Star’da yazabilir mi?
Kaldı ki o söz konusu yazarların kendileri de fikir ve düşüncelerine ters yayın çizgisi olan gazetelere hiç gitmek isterler mi? İstemezler… Hani deriz ya Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.
Sıkıntılı ve yanlış olan şudur: Yayın çizgisini yıllardır benimsediğiniz gazetenizde, arkadaşlarınızı üzen, okuyucuyu tedirgin eden bir duruşa savrulmaktır.
Gazetenizin belli konularda belli çizgisi, duruşu vardır.
Star gazetesi, 17/25 Aralık sürecini Erdoğan ve AK Parti’ye karşı siyasi bir darbe teşebbüsü olarak görüyor. Bütün yazarları aynı fikirde. Üstelik bu darbe teşebbüsünün FETÖ tezgâhı/kumpası olduğu, delilleriyle ortaya çıkmışken siz, “ama rüşvet/yolsuzluk iddiaları, saatler vardı…” diye başa dönerseniz, “aradan şu kadar yıl geçti, ne oldu şimdi?” sorusu elbette sorulur.
CHP için bu FETÖ tezgâhının, AK Parti surlarında gedik açmak için ve 30 Mart 2014 yerel seçimlerini etkilemek için, daha sonra MİT TIR’ları ihaneti ile birlikte nasıl fırsata dönüştürülmek istendiğini de görmüştünüz, biliyorsunuz...
FETÖ tapelerinin, CHP Grup toplantılarında kesin delilmiş gibi nasıl gösterildiğini, dinletildiğini de biliyorsunuz… Tam da ABD’de Zarrab ve Halk Bankası yöneticileri üzerinden, bazı bakanların isimleri üzerinden bir düğmeye basılmışken, “siz neden sahne alıyorsunuz?” denmez mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “bu işlerin arkasından pis kokular geliyor” derken, sizin o kokuları hiç almıyor olmanız da bir problem değil mi?
Bir de sadece siz dürüstmüşsünüz, vicdan, hukuka saygı sadece sizde varmış gibi tepeden bakarsanız, sizi böyle tanımayanları da üzmüş olmaz mısınız?
FETÖ’nün HSYK’sını parlatanlardan, 28 Şubat’ın acımasız Erbakan düşmanlarından destek almanız ise düşündürücü bir ikaz değil midir?
Başka temel konu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Ankara-İstanbul yürüyüşü asla adalet için değildi. Kendi genel başkanlığını sağlama almak ve Enis Berberoğlu üzerinden köşeye sıkışmanın verdiği bir politik atraksiyondu. Gazeteniz ve köşe yazarlarının hepsi böyle düşündü. Siz, kalkar da hem de “adalet adına” der, hukukun üstünlüğüne olan ihtiyaçtan dem vurarak Kılıçdaroğlu güzellemesi yaparsanız, en yakın arkadaşlarınız bile “ne oluyor?” demez mi?
Sadece kendinizi objektif, vicdanlı buluyorsanız, olabilir. Ama sizinle yıllardır aynı kulvardaki insanlar size eleştiri yöneltiyorsa, hiç mi “acaba ben hatalı olabilir miyim?” sorusu aklınıza gelmez?
Taşgetiren'e tepki gösteren Metiner ise "Ey Taşgetiren asıl derdin ne senin? Mertçe çıkıp açıkla. FETÖ tapeleri üzerinden tepinip durma" dedi. "Erdoğan'ın da Yüce Divan'da yargılanmasını istiyor musun, istemiyor musun?" diye yazan Metiner, "Ya adam gibi cevap ver, ya da sus! Hangi siyasi operasyon adına tetikçilik yaptığını bilmediğimizi sanma sakın" ifadesini kullandı.
Mehmet Metiner'in "Erdoğan da Yüce Divan’da yargılansın mı?" başlığıyla yayımlanan (21 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Ahmet Taşgetiren'le aynı gazetede yazıyoruz.
Sevgili kardeşim Ahmet Kekeç de öyle.
Birileri olayı, "Star yazarları arasındaki kavga" biçiminde yansıtarak asıl gerçekliği gizliyorlar. Ne Kekeç'in, ne de benim Taşgetiren'le şahsi bir sorunu var. Ama aramızda ciddi bir zihniyet farklılığı var. Bizim Taşgetiren'in şahsıyla değil ama zihniyetiyle sorunumuz var. Çünkü Taşgetiren'in FETÖ tapelerinden getirip başımıza yağdırdığı taşlar, "ahlakçılık" kisvesine büründürülmüş gayr-ı ahlaki siyasi taşlar.
Taşgetiren FETÖ tapeleri üzerinden tepiniyor. "Kol saati" ve "yolsuzluk" bahsinde dedikleri, FETÖ tapelerinde denilenlerin aynısı. Kekeç kardeşim ısrarla soruyor: "FETÖ tapelerindeki iddiaların dışında elinde ne tür bilgi ve belge var? Varsa ortaya koy!" Taşgetiren bu soruya cevap vermek yerine sürekli kaçak güreşiyor. En kötüsü bel altı çalışıyor. Bir tek kendisini "yolsuzlukları içine sindirmeyen" biri olarak göstererek başta Kekeç olmak üzere bu bahiste kendisini eleştiren herkesi gayr-ı ahlaki bir üslupla itham ediyor.
"Yolsuzlukları içine sindirenler", "Kol saatinin üzerine kapananlar" tarzındaki seviyesiz ve haksız suçlamaların altında yatan o şişkin kibir ve ego ziyadesiyle mide bulandırıcı. Madem bu dilden anlıyor, o vakit biz de kendisine anladığı dilden cevap verelim.
Ey Taşgetiren asıl derdin ne senin? Mertçe çıkıp açıkla. FETÖ tapeleri üzerinden tepinip durma! Varsa elinde somut bilgi ve belge paylaş, bilelim. Madem bir iddia ortaya koyuyorsun, ispatı da sana düşer. İddiasını ispatlayamayana ne dendiğini iyi bilirsin. Ne Kekeç, ne de bizden herhangi biri öyle çirkince ve kurnazca iddia ettiğin gibi bir şeyin üzerini örtmeye veya bir şeyin üzerine kapanmaya çalışmıyor. Sırf kendini bir yerlere "cici" ve "farklı" göstermek için Kekeç gibi ömrünü şerefle geçirmiş insanlara çirkin iddia ve imalarda bulunabilecek kadar alçalabiliyorsan çok yazık!
Senin derdin Kekeç'le değil! Senin asıl derdin Erdoğan'la! Ve Erdoğan'ı kimler adına kurnazlıkla ve sinsice vurmaya çalıştığını Kekeç derin öngörüsüyle keşfettiği için rahatsızlık duyuyorsun.
***
Şimdi sıkı dur... Madem herkesten çok İslâmi konularda hassas olduğun algısını oluşturmaya çalışıyorsun, o zaman sana bazı İslâmi ilkeleri hatırlatayım. Bir: "Zandan kaçının..." İki: "Kişinin her duyduğunu söylemesi günah olarak kendisine yeter." Üç: "Beraat-ı zimmet asıldır." Dört: "Kusurları ve günahları faş etmeyiniz, örtünüz!"
Gıybet, dedikodu, su-i zan vb. manevi hastalıkları eminim ki hepimizden çok en iyi sen bilirsin. Dervişlik postuna büründüğüne göre bunları bilmemen mümkün değil. "Masumiyet karinesi"ni sana hatırlatmamıza hiç gerek yok. Bir yanda 15 Temmuz sonrası için "mağduriyet edebiyatı" üzerinden suçlamalar getiriyorsun, öbür yanda FETÖ tapelerine dayanarak hem savcı, hem hakim, hem cellat rolüne soyunuyorsun! Kendinle çelişme bari!
Bak Kekeç'in de, benim de sana söylediğim şeyi bilerek ve sinsice çarpıtarak başka bir amaca hizmet etme. Biz sana yolsuzlukların üzerini ört veya yolsuzlukları içine sindir demiyoruz. Tam tersine iddia ettiğin yolsuzlukları her şerefli insan gibi ispatla diyoruz. FETÖ tapeleri dışında elinde bilgi ve belge varsa paylaş diyoruz. Yoksa mertçe çık de ki: "Ben FETÖ tapelerindeki iddialara inanıyorum." Kim ispat edilmiş bir yolsuzluğu savunuyorsa dünyanın en şerefsiz adamı olsun. Lakin şerefli insanlara yolsuzluğu savunuyor algısını yapıştırmanın, dahası ispatı olmayan iddialar üzerinden kara çalmanın da şeref bahsinde yeri olmayan bir davranış olduğunu unutma!
***
Görüyorum, çok kurnazsın. Asıl derdin Erdoğan'la olduğu halde oklarını "bakanlara" çeviriyorsun. Üzerinde tepinip durduğun o FETÖ tapelerinde asıl hedefteki kişi Erdoğan'dır. FETÖ savcısı kaçak Celal Kara'nın Cumhuriyet'te çıkan açıklamaları bu gerçeğin ifadesi. Bakanlara yöneltilen suçlamalar, Erdoğan'a yönetilen suçlamaların yanında hiç kalır. Şimdi sen kalkmış kurnazlık ediyorsun. Diyorsun ki, "Madem o tarihte Yüce Divan FETÖ doluydu. O zaman şimdi gidip aklansınlar!" Tıpkı FETÖ savcısı gibi Yüce Divan'ı adres olarak gösteriyorsun. Mahkemelerin takipsizlik kararı verdiği, TBMM komisyonunun ve genel kurulunun düşürdüğü bir konuyu tekrar ısıtıp milletin önüne koyuyorsun.
Amacın ne senin? FETÖ tapeleri dışında sana ulaşan bir bilgi ve belge varsa çıkıp açıkla! Mertçe cevap ver ey Taşgetiren:
O FETÖ tapelerinde bakanlardan bin kat daha ağır yolsuzluk suçlamalarına maruz bırakılıp yargılanmak istenen Erdoğan'ın da Yüce Divan'da yargılanmasını istiyor musun, istemiyor musun? Bak uyarıyorum: Ya adam gibi cevap ver, ya da sus! Hangi siyasi operasyon adına tetikçilik yaptığını bilmediğimizi sanma sakın!