İstanbul Tabip Odası yönetimi ve bir grup hekim, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Cumhuriyet Anıtı'na çelenk koymak üzere bugün Taksim'de buluştu. Ancak, anıtın çevresini bariyerlerle çevreleyen polis, hekimlerin anıta çelenk koyup hazırladıkları '14 Mart Bildirisi'ni okumalarına izin vermedi.
'Ben sizin annenizi babanızı tedavi ettim'
Polisin müdahalesi sırasında çıkan arbedede 89 yaşındaki Op. Dr. Erdinç Köksal yere düştü. Doktor arkadaşlarının yerden kaldırdığı Köksal, bu sırada polislere, "Ben sizin annenizi, babanızı tedavi ettim" diye seslendi. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu da düşmekten son anda kurtuldu.
'Utan utan Erdoğan"
Küçükosmanoğlu, "Açın yolu açın. İşgal altında kutlandı. 1919 yılında işgal altında Tıp Bayramı burada kutlandı. Yok öyle yağma. Bu memleket bizim bir yere gitmiyoruz. Utanmak lazım. Utan, utan Erdoğan. Bu nedir ya, bu ne rezilliktir? 10 gün önce dilekçemizi verdik. Cevap vermeyen kaymakamlık bize emir veriyor. Bize neden bilgi verilmiyor? Görevini yapmayan bir kaymakam var. Suçlu biz oluyoruz" dedi.
'Ata'mıza çelenk koymamıza izin verilmedi. Bu da böyle biline'
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip de "Bize gözdağı vermek, Taksim'deki polisin sadece işi. Buradaki bizler, başkaları ölsün, umurunda değil. Çelengi, 'Bizi Türk hekimlerine emanet edin' diyen Ata’mıza vereceğiz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Ata’mıza çelenk koymamıza izin verilmemiştir. Bu da böyle biline" diye konuştu.
'Çelengimizi polis barikatının önüne bırakıyoruz'
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Küçükosmanoğlu, çelengi anıta bırakıp 14 Mart Bildirisi'nin okunmasına izin verilmemesini protesto amacıyla çelengi polis bariyerlerinin önüne bırakacaklarını söyledi. Küçükosmanoğlu, çelengi bıraktıkları noktada kısa bir açıklama yaparak şunları söyledi:
"Bugün 14 Mart. 1919'da işgal altındayken tıbbiyeli öğrencilerin işgal kuvvetlerine direniş örgütlemek için başlattığı Tıp Bayramı'nın 102'nci yıldönümündeyiz. Bizler, bugün, her yıl yaptığımız gibi taleplerimizi içeren, 14 Mart'ın anlamını bildiren bir açıklama yapmak ve çelenk koymak için, 'sembolik bir kalabalık' da demeyeceğim, 3-5 kişilik bir heyetle buraya geldik. Ancak bize 'Çelenk koymanızda bir sakınca yok, ancak konuşamazsınız' dendi. Biz, konuşamadığımız bir yerde, böyle bir tasarrufla, böyle engellemelerle karşılaştığımız bu polis barikatı önüne çelenklerimizi bırakıyoruz. Evet, tüm meslektaşlarımın 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun. Daha özgür günlerde, daha güzel günlerde, -bugünler geçecek, biliyoruz- daha özgür, daha adil günlerde, daha güzel 14 Martlarda daha kalabalıkla, neşeyle, coşkuyla bayram havasında kutlayacağımız 14 Martlarda buluşmak üzere hepinize teşekkür ediyorum"
"BİZ, HEKİMLERİN OMUZLAR ÜSTÜNDE TUTULDUĞU GÜNLERİ YAŞADIK. ŞİMDİ TEKME ATILIYOR"
Polisin müdahalesi sırasında yere düşen, önlüğü çamur içinde kalan 62 yıllık hekim, 89 yaşındaki jinekolog Op. Dr. Erdinç Köksal, şunları söyledi.
"Hakkımızı korumak için geldik. Maalesef itildim. İtildim ve yere düştüm. Ben 62 yıllık doktorum. Ve 62 yıldır gece gündüz demeden, bayram, pazar demeden bu ülkenin halkına, işçisine, çiftçisine, memuruna, amirine hizmet verdim. Ama şu anda gördüğünüz duruma bakın. Bu hekimlere, Ata’mıza bir çelenk koymak için dahi müsaade verilmiyor. Çok acı. Biz, hekimlerin omuzlar üstünde tutulduğu günleri yaşadık. Şimdi tekme atılıyor. Saçından tutup çekiliyor, öldürülüyor. Bugünleri keşke görmeseydik. Ama inşallah halkımızla el ele bugünleri atlatacağız. Ona bütün gücümle inanıyorum. İnşallah. Çok zaman kalmadı. Bir, bir buçuk sene sonra inşallah bu söylediklerimizin hepsi gerçekleşecektir. Buna inanıyorum"
İstanbul Tabip Odası'na üye hekimlerin Taksim'deki Cumhuriyet Anıtı önünde okumalarına izin verilmeyen '14 Mart Bildirisi' ise şöyle:
“Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Ancak bugünü bayram tadında geçirmemiz gerekirken ne yazık ki yine ‘g(ö)rev'deyiz ve yine haklarımız için mücadele ediyoruz. Toplum sağlığını korumak bir yana daha da riske atan bu sağlık sisteminin yürütücüleri ne bizim emeğimizi ne de toplumun sağlığını umursamaktadır. Ancak iş özel sağlık işletmeleri ve zenginleri korumaya gelince ise hiçbir sınır tanımamaktadır. Salgın döneminde dahi bu anlayıştan vazgeçmemişlerdir.
Yüz binlerce insanımız, yüzlerce hekim, sağlık çalışanı yaşamını yitirirken onlar, sağlık sisteminin, şehir hastanelerinin güzellemeleriyle günlerini geçirmiş; bunca emek ve fedakarlığımıza rağmen bir de bizlere 'Gidiyorlarsa gitsinler' demişlerdir. Öncelikle ve bir kez daha vurgulamak isteriz: Salgının en zor günlerinde, bilimsel olmayan salgın yönetiminize rağmen biz tüm fedakarlığımızla buradaydık; önceden de olduğu gibi yarın da burada olacağız. Beyaz Yürüyüş, Beyaz Forum, Beyaz Nöbetlerle acil taleplerimizin karşılanmasını, sesimize kulak verilmesini defalarca istedik. Bilmenizi isteriz ki siz, emeğimizi, bizleri görmezden gelmeye devam ettikçe bizler de tüm haklılığımızla sizin karşınızda durmaya; emeğimize, geleceğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. 15 Aralık’ta ve 8 Şubat’taki Beyaz G(ö)revlerle de aile sağlığı merkezlerinden üniversite hastanelerine Türkiye’nin dört bir yanında tüm sağlık kuruluşlarında emeğimize sahip çıkacağımızı gösterdik.
Bizi duymazdan, görmezden gelip yok sayanlara, sesimize kulaklarını tıkayanlara, 'Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri davet eder, istihdam ederiz' diyerek bizi değersizleştirenlere karşı emeğimize, mesleğimize, geleceğimize hep birlikte bir kez daha sahip çıkmak için artık g(ö)rev zamanıdır. Biliyoruz; sorunlarımızın çözümü ancak kendi mücadelemizle olacaktır. İşte bu nedenle emeğimiz için, haklarımız için, sağlığımız için, acil taleplerimizin karşılanması için 14-15 Mart 2022 Pazartesi ve Salı günleri bütün Türkiye’de, bütün sağlık kurumlarında g(ö)rev’deyiz!
Bizleri mutsuz, hastaları mağdur eden; sağlığı ticarete, hastaları müşteriye, hastaneleri ticarethanelere dönüştüren sağlık anlayışı iflas etmiştir. Bizleri artık sağlık hizmeti veremez hale getiren bu çalışma koşullarının sürdürülemez olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz. Emeğimizin karşılığını alamadan her geçen gün umutsuzluğa sürüklenirken tüm bu yaşadıklarımızın sorumlusunun yıllardır uygulanan yanlış sağlık politikaları olduğunu biliyoruz. Emeğimizin karşılığını alamadığımız bu çalışma koşullarına, sağlık alanında yaşanan şiddete artık tek bir gün bile tahammülümüz kalmadı.
Oyalama istemiyoruz, Daha fazlasını değil, yalnızca hakkımız olanı istiyoruz. Şiddetin olmadığı, malpraktis (bir meslek mensubunun mesleğini uyguladığı sırada ortaya çıkan hatalı hareketler) baskısı altında ezilmediğimiz insanca çalışma koşulları, emekliliğimize yansıyacak insanca ücret istiyoruz. Halkın sağlığı için en az 20 dakika muayene süresi ayırabildiğimiz, hastaların aylarca randevu sırası beklemediği nitelikli sağlık hizmeti sunmak istiyoruz. Yaşama adanmış bir mesleğin onurlu mensupları olarak, hakkımızın gasp edilmesine, kötü çalışma koşullarına, sefalet ücretlerine karşı ‘sağlıklı bir gelecek ellerimizde, emek bizim söz bizim’ diyerek mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu haklı ve onurlu mücadelemizde bütün hastalarımızın, toplumun desteğini bekliyor; sağlığımıza birlikte sahip çıkmaya davet ediyoruz”