FERİT DEMİR / DİYARBAKIR
Diyarbakır barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili 3’ü polis 4 sanığın tutuksuz olarak yargılandığı davanın 2'nci duruşması başladı. Daha önce görülen 1. duruşmada Elçi ailesinin avukatların “reddi hakim” talebinde bulunduğu mahkeme heyet tarafından görülen davanın ikinci duruşmasında nasıl bir sonuç çıkacağı ise kamuoyunda merakla bekleniyor.
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yer alan Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015 günü açıklama yaptığı sırada katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayetine ilişkin davanın 2. Duruşmasına, Diyarbakır Barosu, Elçi'nin avukatları, Eşi Türkan Elçi, Elçi'nin ağabeyleri, Bölge Baroları, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, CHP İstanbul Sezgin Tanrıkulu ile Turan Aydoğan CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen, HDP milletvekilleri Semra Güzel, Dersim Dağ, Mahmut Toğrul, DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Hollanda Büyük Elçiliği'nden Sera Aleksanra Marsshall ve Af Örgütü, ve insan hakları örgütleri temsilcileri katıldı.
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili 3’ü polis 4 sanığın yargılandığı davanın 2'nci duruşması Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesinde saat 10.00'da başladı. duruşmanın başında ilk sözü önceki mahkemede konuşturulmayan ve sözü yarıda kesilen ve davada müşteki konumunda olan Tahir Elçinin eşi Türkan Elçiye verildi. Türkan Elçi Mahkeme Heyetine hitaben şunları söyledi; " Bilindiği üzere yüz otuz iki gün önce bu salonda uzun yılların ardından açılan bir cinayet dosyasının adalet arayışının ilk adımları atılacaktı, umutluyduk. Beş yılı aşkın bir zaman da geçmiş olsa umutluyduk. Toplumda yaşadığımız genel atmosfer düşünüldüğünde "umut" sözcüğü çoğu insan için inandırıcılığını yitirmiş olabilir, fakat gerçek bir mağdur hiçbir zaman umut etmekten vazgeçmez vazgeçemez, çünkü umut onların yaşam dayanağıdır. Çoğu kayıp yakınından dinlediğim hikayelerde gidenlerin günün birinde kapıdan içeriye gireceklerine, geri döneceklerine inandıkları gibi ben de adaletin tecelli etmesi gerektiğine hep inandım. Yüz otuz iki gün önce "adalet dağıtıcısı olarak addedilen makamınıza saygımız var, çünkü mağdur vekili olarak yapılan haksızlıkların adaletle buluşması için hukuka inanan bir insanın ruhunun mahkeme duvarlarında izi var "şeklinde meramımızı anlatacaktık, fakat saygı duyduğumuz makam bizi dışarıya atmakla tehdit etti. Makamınıza birilerini salondan atma olanağı tanındığını bilebilecek durumdayız, fakat bir yetki vicdani ve empati gibi değerlerden uzaklaştığında ortada iletişimi koparacak ve güveni sarsacak bir güç kalır. Oysa hukuk düzeni, güven duygusu içinde bir yaşamı vadeden bulunmaz bir nimettir. Benim gibi bir mağduru dışarıya atmakla tehdit ekmek oldukça kolay bir davranıştır ,çünkü arkanızda bir mülkün devasa gücü var. Bizim arkamızda ne devlet gücü ne devlerin gücü ne de sırtımızı yaslayacağımız duvarlarımız var.Bizimle sürekli beraber yürüyen ölülerin sesleri var hepsi o kadar. Fakat bu da bilinmelidir ki bir mülk ancak ve ancak adaletle güçlenir,adaletle ayakta kalabilir. İnsan evladı var olalı peşine düşüp bulmaya çalıştığı en önemli ortak değerlerin başında "adaletin" geldiği de unutulmamalıdır. Albert Camus'un anlatımıyla "İnsanlar, herkeste herkesçe benimsenen ortak değere dayanamıyorlarsa, insan için insan anlaşılmaz kalıyor demektir. Adaletin gerçekleşme olanağı bu salondadır, onu gerçekleştirme yükümlülüğü de bu makama düşmektedir. Aynı zamanda bu makamın , yükümlülüğünü yerine getirirken objektif olduğu kanısını uyandırmak zorunluluğu vardır. İlk duruşmada usul tartışması hususunda gösterilen direnç sanıkların salonda hazır bulundurulması konusunda da gösterilmiş olsaydı, yargılamanın sıhhatle yapılmasının olanakları yaratılsaydı, taraflara objektif yaklaşıldığına, adaletin tecellisi için gayret edildiğine. kanaat getirilecekti. Zımni de olsa bir yargıç, taraflara meylini hissettirdiğinde eşitlik ilkesinin varlığından söz etmek ne derece doğru olacaktır? Bir yargı makamı kendini adaletin hizmetinde değil de devletin bir memuru olarak görüyor ve sanık sandalyesinde devletin menfaati için çalıştığını iddia eden polisleri yargılama hususunda hassas davrandığını hissettiriyorsa bunun keyfi bir yaklaşım olduğu, keyfiliğin vicdanları yaraladığı da bilinmelidir. Bir yargıcın meylini hissettirme konusunda Hz. Ömer Ebu Musa'ya gönderdiği mektupta "Duruşma salonundaki yerlerinde ve duruşma anındaki bakışlarında taraflara eşit muamele et ki onlardan zengin olanlar adaletsizlik yapacağı zannını hissetmesinler, zayıf olanlar da adaletsizliğe uğrayacaklarını hatırlarına getirmesinler Yargıcın tarafsız olması kadar tarafsız görünmesinin hissettirilmesi de önem arz eder ve bu nedenledir ki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 10. maddesinde "Herkesin hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine suç yüklenirken tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır." Haber hazırlandığı sırada Türkan Elçi'nin konuşması devam ediyordu. Bu arada duruşmada bölge ilerinin baroları adına birçok il barosu temsilcisi Avukat ile bazı İnsan hakları kuruluşlarının temsilcileri mahkeme heyetine davaya katılım talebinde bulundu mahkeme heyeti bu talep ile ilgili kararını henüz açıklamadı.
"Elçi'nin davasının cezasızlıkla sonuçlanmaması için davaya katılmak istiyoruz"
Tahir Elçi duruşmasının öğlenden sonraki ikinci bölümünde Elçi ailesinin avukatlarından Av. Benan Molu söz alarak Elçi'nin davasının cezasızlıkla sonuçlanmaması için davaya katılmak istiyoruz diyerek şöyle konuştu; "Ağır ve sistematik insan hakları ihlallerinin cezasız kalmaması için bunları mahkemeye taşıyan, Af Örgütü gibi, TİHV gibi insan hakları örgütlerinin üyesi olan Tahir Elçi'nin davasının cezasızlıkla sonuçlanmaması için davaya katılmak istiyoruz. Silahlı çatışmaya girdiği bilinen, haklarında istihbarat raporları bulunan 2 örgüt militanına yönelik operasyon usulüne uygun düzenlenmedi. Devlet sadece Elçi'nin değil, öldürülen polis memurlarının da yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü yerine getirmedi."Av. Molu, soruşturma sürecinde olay yeri incelemesinin yapılmaması, şüpheli polis memurlarının uzun süre görmezden gelinmesi ve Forensics Architecture 2018'te raporunu yayınlayana kadar polislerin ifadesinin alınmamasına dikkat çekti.
Elçi ailesi ile Diyarbakır Barosu'nun davaya katılma talebi kabul edildi diğer talepler ret edildi
Mahkeme tarafından Türkan Elçi, Mehmet Elçi, Ömer Elçi ve Diyarbakır Barosu'nun müdahil olma talepleri kabul edilirken , Mahkeme heyeti duruşmaya katılarak mahkemede müdahil olmak isteyen bölge illerinin Baroları , Çağdaş hukukçular derneği, ile insan hakları kurumlarının taleplerini ise ret etti.
MAHKEMENİN ÖĞLENDEN SONRAKİ DURUŞMASINDA İLK OLARAK SANIK POLİSLER S.T İLE M.S SAVUNMALARINI YAPTI
"Tahir Elçi’yi görmedim, öncesinden bize istihbarat gelmemişti, şikâyetçiyim"
duruşmada savunmasını yapan sanık polis S.T.’ye savunmasında şu ifadeleri kulandı;
“Olay günü görev aldım. Meydanda silah sesi geldi. Koşan örgüt mensuplarına 2 el ateş ettim. Ben de yaralandım. Benim bulunduğum yerden Tahir Elçi’nin olduğu yer görünmüyordu. Tahir Elçi’yi görmedim. Öncesinden bize istihbarat gelmemişti bize. Şikâyetçiyim.Olay yerinde güvenlik şubeye bağlı kamera ve kayıtlar için orada bulundum. Yaralananlara ateş etmedim. Ayrıca, 'Örgüt militanlarının olay yerine gelmesine dair anons almadık. Sadece bir ticari taksiden söz edildi. Detay verilmedi. Olay yerinde kimlerin zarar gördüğünü bilmiyorum. İstihbarattan kimseyi tanımam.
"Tahir Elçi atış alanımın dışındaydı, vurulma anını görmedim"
Sanık M. S. mahkemedeki savunmasında şunları söyledi;"Ekip amir vekili Fuat Tan’ın çağrısı üzerine olay yerine gittik. Ben Kürtçe bildiğimden orada amacım yapılacak Kürtçe açıklamaları merkeze bildirmekti. Açıklama bittikten sonra yaşlı bir adam Tahir Elçi’ye yaklaştı.Silah seslerinden sonra iki kişi yanımızdan kaçtı. Tahir Elçi atış alanımın dışındaydı o esnada. Benim 2 ya da 3 el atışım oldu. Benim mermim azdı. Şarjörüm bitti. Tahir Elçi’nin vurulma anını görmedim"
Duruşmanın son bölümünde mahkeme heyeti İddia makamından mütalaası soruldu. İddia makamı ise mahkeme heyetine: “tanıkların dinlenilmesini talep ederiz.” dedi.
daha sonra söz alan Elçi ailesinin avukatları "Soruşturma kötü yönetildi. Sanıkların tutuklanması gerekmektedir. Halen görev başında olan 2 sanık var. Bunların delil karartma ihtimalleri var. Sanıkların tutuklanmasını talep ediyoruz. İddia makamı gizli tanıkların da dinlenilmesini talep etti. Ancak gizli tanıklara doğrudan soru sorma imkanı olmadığından huzurda ya da SEGBİS ortamından ifadelerine başvurulsun. ”
Mahkeme heyeti tarafında duruşma sonunda sanıklara ve müdafilerine tevsii tahkikat talepleri olup olmadığı soruldu. Sanıklar ve müdafileri tarafından “talebimiz yoktur” dedikten sonra Mahkemece celse ara kararı verilmek üzere duruşmaya yarım saat ara verildi. Yarım saatlik aradan sonra Mahkeme başkanı celse kararını şu şekilde açıkladı; müşteki ifadelerinin alınmasına, tanık ve gizli tanıkların duruşmada dinlenmesine ve sanıkların tutukluluk talebinin reddi ile yurt dışına çıkış yasağı tedbirinin uygulanmasına karar verilerek duruşma 14 Temmuz 2021 saat 10:00’a ertelenmiştir dedi.
SANIKLAR İÇİN HANGİ CEZALAR İSTENMİŞTİ
İddianamede, sadece "bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek” suçlaması yöneltilen tutuksuz sanık polisler M.S., F.T. ile S.T. hakkında 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası istendi. Firari sanık durumunda olan PKK'lı Uğur Yakışır ise, Tahir Elçi'yi "olası kastla öldürmekle suçlandı. Elçi iddianamesinin, olay esnasında hayatını kaybeden Mahsum Gürkan ile birlikte ateş açtıkları iki polis memurunun da şehit olması olayla birleştirilmesi üzerine PKK’lı Uğur Yakışır’a ayrıca “2 polisi şehit etmek, ülke birliğini ve bütünlüğünü bozmak” polis memuru S.T.'yi "öldürmeye teşebbüs”, "izinsiz silah bulundurmak” suçlamalarında toplamda 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 45 yıl hapis cezası istendi.