Son dakika | Özgür Özel Halk TV'de! Saraçhane'den sonra ilk canlı yayın

Son dakika... CHP Lideri Özgür Özel, İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınıp tutuklanması ile başlayan Saraçhane protestolarının ardından ilk defa canlı yayına çıkıyor. Kayyum tehdidine karşı düzenlenen olağanüstü kurultayda rekor oyla yeniden CHP’nin genel başkanı olarak seçilen Özel, canlı yayında kayyum tehdidini açıkladı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 6 Nisan'daki Olağanüstü Kurultay'da yeniden seçilmesinin ardından ilk kez Halk TV'de canlı yayına katıldı.

Kurultayda güven tazeleyip güçlenerek çıktıklarını belirten Özel, Cumhurbaşkanı adayı olarak belirledikleri Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluğu, kayyum riski ve gündemdeki siyasi gelişmelere ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Özel, İmamoğlu'na yönelik operasyonun bir "darbe" olduğunu savunarak, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'a sert eleştiriler getirdi.

Konuşmasına partinin zor günlerden geçtiğini belirterek başlayan Özel, mevcut durumu "parti tarihindeki en önemli saldırılardan biri" olarak nitelendirdi. Özel, "Partiyi savunmanın, ülkeyi savunma ve Türkiye'nin geleceğini savunma noktasında olduğumuz bir yerdeyiz" ifadelerini kullandı.

Tutuklu bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun moralinin yüksek olduğunu aktaran Özel, "Ekrem Başkan bildiğiniz Ekrem Başkan. İçimizde morali en yüksek olan, motivasyonu en yüksek olan kendisi" dedi ve İmamoğlu'nun selamlarını iletti. İmamoğlu'nun sürekli okuyup çalıştığını ve "yüksek bir motivasyonla dışarıda kendisine sahip çıkan milyonlara hizmet edeceği günlere hazırlandığını" belirtti.

Özel, anketlerin sürekli CHP lehine yükseldiğini de ekledi: "Her anket bir öncekinden iyi geliyor... her gelen anket daha iyi geliyor."

Partinin ilk mitingini Samsun'da yapacağını açıklayan Özel, bu kentin simgesel önemine değindi. İmamoğlu'nun da serbest kaldıktan sonra ilk ziyaretini Samsun'a yapmayı planladığını belirten Özel, "Maalesef Ekrem Başkan olmadan yapacağız. Onun boşluğunu biz dolduracağız... Gelecekte ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanına sahip çıkmak isteyen herkesi Samsun'a bekliyoruz" çağrısında bulundu.

KAYYUM DUYUMLARI

Özel, İmamoğlu operasyonu öncesinde "CHP'ye kayyum, İBB'ye kayyum, İstanbul Barosu'na kayyum" atanacağı yönünde duyumlar aldıklarını ilk kez açıkladı.

Operasyon sabahı MYK üyeleriyle toplanıp durumu değerlendirdiklerini anlatan Özel, kendisinin İstanbul'a gitme kararı aldığını, Genel Merkez'i savunma görevini ise bazı yöneticilere verdiğini belirtti: "Dedim ki arkadaşlar genel sekreterimiz Selin Hanım vardı. Güçlü bir ekip yapın. Burada yatın dedim... Biz bu binayı o kayyıma teslim edersek Türkiye demokrasini teslim ederiz."

İstanbul'a giderken Saraçhane'yi savunma kararını aldığını ifade eden Özel, "Dedim ki: 'Kayyum atanacaksa İstanbul Büyükşehir'in sembol binası Saraçhane. Esas makam odası orada. Kayyum gelecek oraya oturacak.' Savunmak lazım," diyerek süreci yönettiğini anlattı.

CUNTA İFADESİ

Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik "cunta başkanı" suçlamasını yineledi ve gerekçelerini açıkladı:

"Erdoğan son seçimde aldığı oyla cumhurbaşkanı unvanı almıştır. 19 Mart'ta yaptırdığı işle cunta başkanı unvanı almıştır."

Özel, Bu suçlamanın nedenini ise İmamoğlu'na yönelik operasyonun, seçilmiş bir belediye başkanını ve potansiyel cumhurbaşkanı adayını "darbe yoluyla" engelleme girişimi olmasına bağladı.

İktidar kanadından gelen "Bu sürecin Cumhurbaşkanı ile ne ilgisi var?" eleştirilerine yanıt veren Özel, eski Adalet Bakan Yardımcısı Akın Gürlek'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak atanmasını işaret etti.

Özel, Gürlek'in siyasi bir pozisyondan geldiğini ve tartışmalı kararlarıyla bilindiğini belirterek, "9 Ekim günü o kişiyi alıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı... yapıyorsunuz... Bal gibi siyasi, Erdoğan'ın sağ kolu kişiye Erdoğan dedi ki: 'Akın sana İstanbul'da ihtiyacım var.' İstanbul'a götürdü," dedi. Özel, Gürlek'in Erdoğan'ı havaalanlarında karşılayıp düzenli brifingler verdiğini iddia etti:

  • "Akın Gürlek Erdoğan'ı havaalanında karşılamıyor. Kendisine uzun, kısa brifingler ayaküstü ya da odada vermiyor desinler. Bunu ilk defa paylaşıyorsunuz. Ömer Çelik'e sorun."

Özel, Gürlek'in atanmasından sonra belediyelere yönelik operasyonların, sanatçılara, gazetecilere, iş insanlarına, sendikacılara ve siyasetçilere yönelik baskıların arttığını savunarak, "Bu tek elden yürütülmüyorsa bu kadar tesadüf, mucize olması lazım," dedi ve tüm bunların İmamoğlu operasyonuna zemin hazırlamak için planlı yapıldığını öne sürdü.

İMAMOĞLU'NUN ADAYLIĞI VE KAMPANYA PLANI

Özel, İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda net konuştu: "Bizim A, B, C planımız yok... Bizim adayımız İmamoğlu."

İmamoğlu'nun tutuklu olması veya siyasi yasak alması durumunda dahi adaylarının İmamoğlu olacağını vurgulayan Özel, kampanyayı kendisinin, parti örgütünün ve diğer belediye başkanlarının yürüteceğini söyledi: "Ha Ekrem Bey hem cezaevinde hem yasaklı. Ekrem Bey televizyondan izler, notlarını alır, istişare içinde oluruz. 81 ilde dünyanın en büyük kampanyasını yaparız. Zaten o seçim şuna döner.

Ekrem İmamoğlu'nun hapiste mi kalsın, özgür mü olsun? Referanduma dönüştürür. En yüksek oyu kim alacaksa, Ekrem Bey içeride ise o aday olur ama o adaylık, o adaylık milletin adayı Ekrem İmamoğlu'nun yerine, bu süreçte ona siyasi yasağını kaldırmak, hapisten çıkarmak, onun yeniden seçilebilir hale gelmesini sağlamak üzere yapılmış bir adaylık.."

NORMALLEŞME SÜRECİ

"Normalleşme" sürecini Erdoğan'ın bitirdiğini savunan Özel, "Bu yürüyüşün sonunun iktidar olduğunu görünce Erdoğan bu normalleşmeyi bitirmeye karar verdi," dedi.

İmralı ile yapıldığı iddia edilen görüşmelere de değinen Özel, DEM Parti ile yapılan görüşmeleri "Başkent Uzlaşısı" olarak nitelendirdi ve diyaloğu her zaman savunduklarını belirtti. Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi gerektiğini ifade eden Özel, tüm siyasi tutukluların derhal serbest bırakılması çağrısı yaptı.

Ekonomi yönetimine ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e sert eleştiriler yönelten Özel, Şimşek'in İmamoğlu operasyonunun ekonomik sonuçlarını bildiği halde sessiz kaldığını ve MASAK raporunun siyasi amaçla kullanılmasına göz yumduğunu iddia etti.

Özel, "Mehmet Şimşek sahtekar çıktı," ifadesini kullanarak, operasyon sonrası dövizin fırlamasını engellemek için kullanılan rezervlerin, emeklinin ve asgari ücretlinin hakkından kesilerek biriktirildiğini söyledi.

Özel, "Eğer Mehmet Şimşek bu rezervleri bugünler için biriktirdiyse yazıklar olsun ona," dedi. Devletin kendi verdiği diplomanın iptal edilmesinin hukuk güvenliğini ortadan kaldırdığını ve yabancı sermayeyi kaçırdığını savundu.

Küçükkaya'nın konuğu olan Özel'in gündeme dair son gelişmeler hakkındaki yorumları şu şekilde:

"PARTİ TARİHİNDEKİ EN ÖNEMLİ SALDIRILARDAN BİRİ"

Yani tabii çok zor günlerden geçiyoruz. parti geçmişte de çok zor günlerden geçti. Darbeler gördü, kapatıldı. İl başkanları suikaste uğradı. Yöneticileri hapse girdi, işkence gördü ama gerçekten bu parti tarihindeki en önemli saldırılardan biriyle karşı karşıyayız. Partiyi savunmanın, ülkeyi savunma ve Türkiye'nin geleceğini savunma noktasında olduğumuz bir yerdeyiz. O yüzden bugün bu yayın Cumhuriyet Halk Partisi'nden, baba evinden, genel başkan olduğumun herhalde üçüncü gününde buradaydınız.

"İÇİMİZDE MORALİ EN YÜKSEK OLAN İMAMOĞLU"

Öncelikle Ekrem Başkan'ın tabii kendisini sevenlere, kendisini merak edenlere çok selamları var. Ekrem Başkan bildiğiniz Ekrem Başkan. İçimizde morali en yüksek olan, motivasyonu en yüksek olan kendisi. gün boyunca hem kendine gelen ziyaretçileri, hem hukukçular geliyor.

"CHP BUNDAN SONRAKİ YOL YÜRÜYÜŞÜ İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜ"

Hem başta milletvekilleri olmak üzere Adalet Bakanlığı'na binlerce başvuru var. Onay alan herkesle görüşüyor. Bir yandan da sürekli hem okuyor, çalışıyor, hazırlanıyor. Yani yüksek bir motivasyonla dışarıda kendisine sahip çıkan milyonlara hizmet edeceği günlere hazırlanıyor. dün üçüncü kez kendisini ziyaret ettim. önümüzdeki süreci konuştuk. Geçtiğimiz hafta partimizin kongresini yaptık, kurultayını yaptık. Kurultaydan hem güven tazeleyerek hem güçlenerek, birleşerek Cumhuriyet Halk Partisi bir bütün halinde çıktı. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi kendi yol yürüyüşünü sadece bir siyasi parti olarak gerçekleştirmeyecek.

"HER ANKET BİR ÖNCEKİNDEN İYİ GELİYOR"

Cumhuriyet Halk Partisi'nin bundan sonraki yol yürüyüşü adım adım bir iktidar yürüyüşü. Bunun için toplumun tüm kesimlerini kapsayacak. Hem siyasi partilerle bu yolu birlikte yürüyecek, hem toplum siyasi parti üyesi olmayan ancak toplumun çok farklı kesimlerinden insanları kucaklayarak yol yürüyecek. İktidarı devralmaya gidiyoruz. İşte anketler var. Her anket bir öncekinden iyi geliyor. Geçmişte yarım 0.2 puan 0.3 puanlık artışlar şimdi artık çok daha fazla ve her gelen anket, hangi firma yaparsa yapsın. Yani iktidara yakın, iktidara uzak, abonesi olan, özel şirketlere yapan ama her gelen anket daha iyi geliyor. Bu da büyük bir sorumluluk yüklüyor hepimizin üstüne. Onu çalıştık. Bundan sonraki süreci konuştuk birlikte. Samsun Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Anadolu'ya ayak basıp Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı simge kent. O yüzden ilk miting Samsun'da.

İLK MİTİNG SAMSUN'DA

Ekrem Başkan da bence tutukluluk hali ortadan kalktıktan ve mitinglere başladığı, il ziyaretlerine başladığında ilk Samsun'dan başlayacak. Bunu hep konuşurduk. İlk mitingi Samsun'da yaparız diye. Maalesef Ekrem Başkan olmadan yapacağız. Onun boşluğunu biz dolduracağız. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı Özgür Özel değil, Cumhuriyet Halk Partisi'nin yöneticileri değil, üyeleri değil. Gelecekte ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanına sahip çıkmak isteyen herkesi Samsun'a bekliyoruz. Çok önemli bir miting olacak. Önemli bir başlangıç olacak. Devamında da söylediğiniz gibi Çarşamba bizim için sembol. Neden? Darbe girişimi 19 Mart Çarşamba günü yapıldı. 7 gün gündüz gece direndik ve 26 Mart Çarşamba günü orayı bir kayyıma değil Belediye Meclisimizden bir seçilmişe, Nuri Başkan'a emanet ederek Ekrem Başkan'ın da içine sinerek Belediye Meclisimizdeki tüm üyelerimizin oylarını alarak ve yine sandıktan çıkan birisiyle Ekrem Başkan'a vekil seçtik. Ona teslim ettik ve ayrıldık.

"3 İMPARATORLUĞA BAŞKENTLİK YAPMIŞ KENTE DARBE YAPTILAR"

7 gece miting yaptık Çarşamba'dan Çarşamba'ya. Çarşamba 20.30 Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en demokratik, en önemli sahip çıkışlarından birinin yıl gün dönümüdür, yıl dönümü olacak ileride. Çünkü şundan dolayı 19 Mart günü hem dünyanın en çok bildiği Türkiye'nin metropolüne İstanbul'una 3 İmparatorluğa başkentlik etmiş bir kente darbe yaptılar. Onun seçtiği belediye başkanına darbe yaptılar ve Türkiye'nin 4 gün sonra belirleyeceği Cumhurbaşkanı adayına darbe yaptılar.

"BİR SONRAKİ CUMHURBAŞKANINA DARBE YAPTILAR"

Bence milleti biz takdir ederse tabii ki bir sonraki Cumhurbaşkanına darbe yaptılar. O darbeyi o gün Saraçhane'ye ki Saraçhane'yi bilmeyenler için hatırlatalım. Bir tarihi yarımadada bulunuyor. Etrafında köprüler, viyadükler var. Bütün köprüleri kaldırarak, kapatarak, gelen metroyu durdurarak, trenleri keserek, vapurlara izin vermeyerek Saraçhane'yi tecrit ettiler. Ve dediler ki 3 kişiden fazla bir araya gelmek yasak. Bütün İstanbul'da 5 gün boyunca.

"ÖN SEÇİMİN OLDUĞU GÜN 1 MİLYON 200 BİN KİŞİ GELDİ MİTİNGE"

O gün Saraçhane'ye ben çağrı yaptım. O akşam 155.000 kişi geldi. Akıl alır gibi bir şey değil. Ve ki pek çok engel vardı. Yani ulaşım konusunda olağanüstü engelleme. Olağanüstü. Yani insanlar kilometrelerce geriden örneğin biri diyor ki 7 kilometre yürüdüm. Biri diyor 3,5 yürüdüm. Bizim gazeteci arkadaşlarımız bile zor ulaştılar. Kameramanlar kameraları sırtında 3 kilometre yol yürüyüp geldiler. Ve inanılmaz engellemelere yaklaştığınızda bu sefer bariyerler, bariyerin önünde polisler. Yani yaklaştırmamak için her şey yapıldı. 155.000 kişi bariyerleri yıktı, bir yolunu buldu oraya geldi. Çarşamba 20.30 155.000 kişinin Türkiye'ye korkmuyoruz, teslim olmuyoruz, seçtiğimiz başkanı kimseye vermiyoruz. Buraya kayyum atatmıyoruz dediği gündür. Ve 155.000 kişi ertesi gün 250.000 kişi oldu. Üçüncü gün 550.000 kişi oldu. Pazar günü ön seçimin olduğu gün 1.200.000 kişi oldu. Eskiden rakamlar tartışılırdı. Şimdi drone var. Polisin de dronu var. Tartışmasız 1.200.000 kişinin geldiği ve bir darbeyi püskürttüğü yerdir Saraçhane.

İMAMOĞLU'NUN GÖZALTINA ALINDIĞI GÜN

O gün sabah kayyum o gün sabah Ekrem Başkan'a operasyon yapıldığında saat 7'ye 10 kala ben MYK üyelerime haber verdim. Zaten pek çoğu haberdar olmuştu. Hızla burada buluştuk. Ben 7 çeyrek geçe falan buraya gelebildim. Herhalde 7.30'da benim yukarıdaki sizin de geldiğiniz odamızda bir 8-10 kişi toplandık. Durum şundan ibaretti. Bir gece önce Ekrem Başkan'ın diplomasını alakasız bir kurum iptal etmiş. Yani diplomayı İstanbul Üniversitesi'nin İşletme Fakültesi vermiş. Çarşamba günü öğlen 12.00'de toplanıp bunu görüşecekler. Ama anlamışlar ki diploma iptal edilmeyecek. Çünkü 7 kişiden ikisi sadece iptal edelim diyormuş. İftar vakti. Akşamın 7'sinde, 6'sında, 7'sinde İstanbul Üniversitesi'nin yönetim kurulunu toplayıp hiç alakası yok diplomayla. Diplomayı iptal ettiler. İftarda öğrendik bunu. Ben şehit ve gazi aileleriyle Ankara'da iftardaydım. Ekrem Başkan bir ev iftarındaydı. Gözü dönmüş bunların dedik yani. Ben hatta şöyle dedim. Bu normal değil. Yani yarın öğleni bekleyemiyorlar. Gözü dönmüş bunların. Bir şey olacak yani. Zaten tedirgin yattık. Sabah 6'da uyandık. 7'yi dediğim gibi 10 geçe toplandık. Dedim ki arkadaşlar ben İstanbul'a gidiyorum ama partiyi de savunmak lazım.

"CHP'YE KAYYUM, İBB'YE KAYYUM, İSTANBUL BAROSU'NA KAYYUM"

Çünkü biz o hafta başına bunu ilk kez açıklıyorum. Yani şöyle açıklıyorum. Birçok duyum alırsınız hele gazeteciler sizler çok daha iyi. Bize gelen bilgi şuydu: CHP'ye kayyum, İBB'ye kayyum, İstanbul Barosu'na kayyum. Bu hafta üçüne kayyum atacaklar. Yani İstanbul Büyükşehir'i alacaklar. Buna direnecek yapı olan CHP'yi çökertecekler. Bunu savunacak olan avukatların da barosuna kayyum atacaklar bu hafta. Zaten böyle bir tedirginlikle başladık. Dedim ki arkadaşlar genel sekreterimiz Selin Hanım vardı. Güçlü bir ekip yapın. Burada yatın dedim. Yani bunu daha önce bu netlikle hiç konuşmadık. Dedim ki burada yatın. Özgür Karabat 7 gün burada yattı. Gökhan Zeybek 7 gün burada yattı. Veli Ağababa 7 gün burada yattı. Ulaş Karasu 7 gün burada yattı. Ankara İl Başkanlığından, Gençlik Kollarımızdan 150 genç burada yattı kayyıma karşı. Çünkü atarlar. Biz bu binayı o kayyıma teslim edersek Türkiye demokrasini teslim ederiz. Çünkü bu bina öyle herhangi bir bina değil. Hani hep diyoruz ya avukat bürosunda oturup iki kişinin dilekçeyle yazdığı bir binadan bahsetmiyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk kongremiz Sivas Kongresi'dir diyor. Sivas Kongresi'nde kurulmuş bir partiden Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden bahsediyoruz.

"DEMOKRASİYİ KURAN PARTİ DARBENİN KARŞISINDADIR"

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden, Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan bahsediyoruz. Bu bina Türkiye'yi teslim etmeyen binadır. Bu bina Türkiye'nin 100 yıl önce kurtuluş mücadelesinin başlatıldığı partinin binasıdır. Burayı verdiniz mi demokrasiyi verirsiniz. Arkadaşlar bana dediler ki: "Siz ne yapacaksınız?" Ben dedim: "İstanbul'a gidiyorum." 15 Temmuz gecesi de böyle hızlı bir değerlendirmeyle doğru bir karar vermiştik. Dedik ki: "Bu bir darbe. Demokrasiyi kuran parti darbenin karşısındadır."

15 TEMMUZ GECESİ

(15 Temmuz darbe girişimi) O gün de uçaklar uçarken biz burada toplandık. Biz Cumhuriyet Halk Partisi bir anormallik varsa Genel Merkez'de, ildeysek ilde toplanırız. Başka bir yere gitmeyiz. Çünkü burası Atatürk'ün karargahı. Yani burada vereceğiniz her kararda omzunuzda, iki omzunuzda 10'ar ton yük vardır. Atatürk'ün karargahındasın ona göre karar vereceksin. Oturduk, 15 Temmuz gecesi. Biz demokrasiyi kuran partiyiz. Darbe Tayyip Erdoğan'a da yapılsa biz demokrasinin yanındayız. Seçilmişleri savunacağız. Meclisi, gerekirse Cumhurbaşkanını, bakanları ama demokrasiyi savunacağız. 15 dakikada karar verdik o zaman. Dedim ki: "Darbeler bir yeri hedef alır. Nereyi alır? Meclisi hedef alır. Çünkü demokrasinin merkezi orası." Dedim ki: "Meclise gidelim." Arkadaşlar dedi ki: "Kapalı." "Açtıracağız, savunacağız." İsmail Kahraman'ı aradım, yardımcılarını aradım. Sağ olsun, onlar da hızla Meclisi açma fikrine katıldılar. Kapalı olan Meclisi açtık ve savunduk sabaha kadar ve darbe dışarıda sokakta milletimiz tarafından, Meclis'te de milletvekilleri tarafından püskürtüldü.

"15 TEMMUZ DA DARBE BU DA DARBE"

Şimdi 15 Temmuz'un hedefi nasıl Meclis'se, milli iradeyse, orayı savunduysak bu da bir darbe. Geliyordu göz göre göre geliyordu. Ne zaman? 9 Ekim günü bir bakan yardımcısı, siyasi bir kişilik, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak atandı ben "Bir darbe mekaniği işlemeye başladı." diye çıktım Meclis'teki grup konuşmamda söyledim. Çünkü belli ki bize bir şey yapacaklar. Bir tarafsız hakim savcı yerine bir bakan yardımcısı Akın Gürlek oraya yollandı. O sabah bu darbe girişimini duyunca dedim ki: "Arkadaşlar bizim bir İstanbul Barosu var onu baro savunacak

"YOLDA ÖZGÜR ÇELİK'İ ARADIM"

Bizim kontrolümüzde iki mekan var. Birisi Cumhuriyet Halk Partisi, burada yatıp kalkın, burayı savunun." Ben dedim ki: "En az 100 kişi olun." Dediler ki: "Bazı geceler 350-400 kişi yattı partide." "Burayı vermeyin." dedim. "Siz ne yapacaksınız?" "Vallahi yolda düşüneceğim." dedim. Bir sembol mekanda bu darbeye direnmek lazım bir sembol mekanda. Yola çıktık. Yol boyunca giderken İstanbul İl Başkanımı aradım. Ona "Ne oluyor?" dedim. Dedi ki: "Vatan emniyete gittik. Önden şöyle tedbirler böyle. İl binası şöyle, burası böyle falan..." Dedim ki: "Ekrem Başkan'a açılan iki dava var." Yani o anda iki soruşturma. Biri kendi mali suçlar dedikleri. Bir tanesi terör. Terör demek kayyum atamak demek. Direkt, niyet belli. Dedim ki: "Kayyum atanacaksa İstanbul Büyükşehir'in sembol binası Saraçhane. Esas makam odası orada. Kayyum gelecek oraya oturacak."

"ÖNCE EKREM BAŞKANIN AİLESİNE MORAL VERMEK LAZIM"

Savunmak lazım. Özgür Çelik'e dedim ki: "Saraçhane'ye kimleri toplayabiliriz?" Dedi ki: "İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisimiz." "Kaç kişi?" "İşte 160 küsur kişi." Dedim ki: "Meclis salonuna derhal gitsinler. Ben bir başka talimat verene kadar oradan çıkmasınlar. Çünkü orası oranın meclis salonu." "Makam odası açık mı?" dedim. Dedi: "Açıktır yani. "Tamam." dedim. "Oraya bir güvenlik alın. Ben geleceğim oraya ve orayı savunacağız. Darbe burayı hedef alacak arkadaş." dedim. Özgür Başkan dedi ki: "Ben o zaman Vatan Emniyet'teydim." Buradan bir grup dedim ki: "Orada güçlü, zinde bir grup tut. Ben geleceğim konuşuruz. Erkenden de hedef etmeyelim. Çünkü siz orada 50 kişi iken gelirler, alırlar orayı. Her an atanabilir. Çünkü terör soruşturması varsa her an atayabilirler." İstanbul'a vardım. Vatan Emniyet'e, şeye, Saraçhane'ye gitmeden önce pardon, yolda Bolu Tüneli'nde gidiyoruz. "Doğrusunu mu yapıyorum?" diye düşündüm. Dedim ki: "Yok. Önce Ekrem Başkan'ın ailesine bir moral vermek lazım." Dilek Hanım'ı ziyaret. Köprüden geçtim. Dilek Hanım'ı, çocukları gördüm. Orada basına bir mesaj verdim. Yani ailenin yanında çünkü ailenin morali, işin insani tarafı da önemli. Oradan Saraçhane'ye gittim. Arkadaşlarla toplandık. Dedim ki: "Burayı bırakmayacağız. Öleceğiz ama burayı bırakmayacağız. Burayı savunmamız lazım. Kaç kişi gelir?" Dediler ki: "Çağırdıktan sonra ulaşılabilen herkes gelir ama eylem yasağı var. Çok kişi gelmez." Dedim: "Burada kalacağız. Ben burada yatacağım, kalkacağım." dedim. "Burası yeniden her şey normalleşene kadar bu binayı savunacağız." "Bir duyuru yapalım. Akşam 20.30'da buraya herkesi bekliyoruz. Gün boyu da isteyenler gelsin." , Vatan Emniyet'in önünde de hatırı sayılır bir kalabalık vardı. 3.000-4.000 kişi birikmişti. İstanbul Üniversitesi'nde bir hareketlenme vardı. Öğleden sonra İstanbul Üniversitesi bariyerleri yıktı, akşamüstü meydana girdi. Vatan Emniyet'e Özgür Başkan gitti. Önlerindeki bu tarafa doğru bariyerleri yıktılar. 4-5 bin kişi girdi. Biz oradaki 10.000 kişiyi bu binayı savunmaya yeter gördük. Anlatırken bazen zorlanıyorum. Balkona çıktım. "Ya nereden geliyor bu insanlar?" Her ara sokaktan insan akıyor. Her ara sokaktan insan... Kendi iliğinden akıyor artık. Olacak bir şey değil. Diyorum ki: "Bir sorun ya nasıl gelmiş bunlar?" Diyor ki: "7 kilometre yürümüş, gelmiş."

İlerledi, ilerledi. Dediğim gibi polise sordum: "Kaç kişi var?" Drone'la bakıyorlar. "155.000 kişi." dediler.

"BİZ MESELEYİ DOĞRU ANLATIRSAK İNSANLAR SAHİP ÇIKACAK"

Böyle olağanüstü şartlarda insan şöyle bir hissediyorsunuz. Ben şunu hissettim: Biz eğer meseleyi doğru anlatırsak insanlar buna sahip çıkacak. Şöyle bir şey var efendim ya. Şimdi 15 Temmuz gecesine dönün. Sen beğen beğenme bir hükümet seçmişsin, bir meclis oluşturmuşsun. Evet, bu darbeyi yapanlarla hükümet arasında geçmişte etle tırnak gibiler neyse size vermişler. Adamlar bir yere gelmiş ama milletin seçtiği iktidarıyla, muhalefetiyle bir meclis var. Çıkmış biri o meclisi kapatacak, o cumhurbaşkanını tutuklayacak, o bakanları bilmem ne yapacak. Millet buna rıza göstermedi. Bakın Erdoğan'dan, Erdoğan'ın bu ülkeye yaptıklarından dolayı ona en çok kızan kişilerden biri benimdir. Ben bile şunu dedim: "Dur kardeşim önce şu darbeyi püskürtelim, bu hadsizleri. Çünkü gelecek başımıza Humeyni gibi geçecek. Sonra aramızda yarışırız." Bu hissiyat, darbeye karşı yani bu millet en çok sandığı savunuyor. Neden? Atatürk'ün emaneti. Ondan önce Vahdettin vardı, Abdülhamit vardı. Bir kuşaktan kuşağa, babadan oğula, soy bağıyla, kan bağıyla geçen bir iktidar vardı. Adam kendi canını ortaya koydu paşa, memleketi kurtardı. "Ebedi cumhurbaşkanı ol." dediler. "Ebedi olarak milletin iradesini hakim kılmak lazım." dedi. Atatürk'ün bize emaneti bir sandık ve milletin kimi yöneteceğine karar vermesi. Başımıza geçecek kişiye milletin... Bu millet her şeyi feda ediyor, her şeyden vazgeçiyor. Bazen kızıyoruz, "Nasıl tepki göstermiyor?" falan ama seçme hakkına dokunduklarında ona çok yüksek reaksiyon.

"MİLLET DARBE SEVMİYOR"

(Bu İmamoğlu meselesi böyle mi?) Tam olarak böyle bakın. Bunu şu anda halen daha Erdoğan, AK Parti'nin elitleri, yöneticileri okuyamadıkları bu. Diyorlar ki: "İşte dün anket yayınlandı CHP 8 puan önde. Nasıl olur?" Birazdan hani anlatırım. "Yurt dışına şikayet ediyor. Millet buna kızar. Bilmem ne yapıyor. Millet buna kızar. Millet kavga sevmez." Bak bunların hepsi doğru. Ben zaten buna inanıyorum. Milletin kavga sevmediğine, birliğe, beraberliğe. Millet darbe sevmiyor. Bu millet seçtiği başbakanın asıldığını gördü ya o travmayı atlatamadı. Bu millet darbe, siyasete istikamet vermeye çalışan kim varsa karşısında. Kenan Evren ne dedi? "Bu askeri seçeceksiniz." dedi. Millet gitti Özal'ı seçti. Bu millete ne gün istikamet dayatırsan karşında olur. Şimdi AK Parti geçmişte milletin bu tutumundan istifade etmişti.

(Cunta dediniz ama, bu doğru mu? Bunu niye yaptınız)

"CUNTA, DEMEM ÇOK DOĞRUYDU"

Bu millet seçme hakkına el uzatanın elini kırıyor. 15 Temmuz'da da bunu gördük. 12 Eylül'de de dediğini seçmeyerek Kenan Evren'i evet cumhurbaşkanı kaldı o sandıktan çıkarak ama aslında dediğini seçmeyip demokrasiyi seçerek Kenan Evren'i tasfiye etti. Yoksa onun dedikleri olsa Kenan Evren defalarca kalırdı bilmem ne. Net bir durumda. Ben o gün şunu gördüm. İstanbullular, İstanbullular ilk önce Beylikdüzü'nden seçmişler, başarılı görmüş, CHP aday göstermiş Büyükşehir'e. 2019'da kıyasıya bir yarışla, kolay bir yarış değildi. Yarışın bir tarafında başbakan var. Yani bir ülkenin en güçlü figürü kimdir siyasette? Hele hele cumhurbaşkanı tarafsızsa başbakan. Başbakan Binali Yıldırım. Başbakanlık bitmiş, kendisi olmuş Meclis Başkanı. Ekrem İmamoğlu ilçe belediye başkanı. Düşünün, bir ilçe belediye başkanıyla ülkenin son başbakanı yarışıyor. Başbakanı cumhurbaşkanı destekliyor. Bütün bakanlar destekliyor. Ekrem İmamoğlu 20 küsur bin farkla sonra işte itirazlar falan 13.600 farkla seçimi kazanıyor. Dönüyorlar diyorlar ki: "13 bin farkla İstanbul'u vermeyiz." Gidiyorlar mazbatayı iptal ediyorlar. 40 gün sonra seçim yapılıyor. Ne yapıyor millet? 13.000 fark oluyor 806.000 fark. Yani diyorlar ki: "Olmaz kardeşim. Darbe yapamazsın. Benim seçtiğim yönetecek." O kişi bu sefer 1 milyonla seçiliyor. Bu sefer seçiminden 10 ay sonra, 5 yıl yönetmiş, 300 tane müfettiş İBB'den çıkmamış, bir kusur bulamamış. "Ben buldum." diyorsun, alıyorsun, görevden alıyorsun ve yerine kayyum atamaya çalışıyorsun. Bu darbe. İstanbullu şöyle düşünür: Ben seçtim, mazbatasını iptal etti. Bir daha seçtim, kayyum atamaya çalışıyor. "Seçtiğine sahip çıkar." dedim. Ayrıca 4 gün sonra, 4 gün sonra bir sandık var ve o sandıkta CHP üyeleri gidip tarihte ilk kez, Türkiye'de ilk kez, dünyada çok az örneği olduğu şekilde cumhurbaşkanı adayını üyeler seçecek. Yani yine bir sandık var. O sandığa da mani olmaya çalışıyor. Dedim ki: "Bu partide, bu ülkede, bu sandığa da İstanbul'un sandığına da sahip çıkar. Çünkü seçtiği belediye başkanına darbe yapıyorlar. Geleceğin cumhurbaşkanı adayının da darbe yaparak milletin seçme hakkını elinden alıyor. Millet bunu sevmez." O yüzden o sabah şunu hissetmiştim. Biz bu işi doğru anlatırsak püskürtürüz. O akşam, ha 155.000 değil, 50.000 kişi de gelse çok kıymetliydi. Çok önemli bir kalabalık geldi, sandığına sahip çıktı, seçme iradesine sahip çıktı ve püskürttü.

NORMALLEŞME ELEŞTİRİLERİNE YANIT VERDİ

Cuntaya gelince. Cunta nedir? Asker ya da sivil seçilmişlerin yerine zorla geçmeye, yönetimi devralmaya çalışan kişilere denir. Ben defalarca söyledim, bir daha söyleyeyim. Sayın Erdoğan son girdiği genel seçimde seçilerek cumhurbaşkanı unvanını almıştır. Ben de kendisine defalarca Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı... Bayramda aradınız. Sayın Erdoğan, bayramda aradım. Burada ağırladınız. Partisine gittim, burada ağırladım. Hatta hatta... Kanun şudur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir binaya gelirse o binada olduğu sürece göndere cumhurbaşkanlığı forsu olan bayrak çekilir. Ben o bayrağı da çektim geldiğinde. Cumhuriyet Halk Partisi binasına o bayrağı da çektim. Seçilmiş cumhurbaşkanı. Ben ona seçenlerin iradesinden dolayı, onu seçen 25 milyon 26 milyon kişiye saygımdan dolayı "Sayın Cumhurbaşkanı" dedim, kapıda karşıladım, kapıda uğurladım. Hatta hatta...

"O GÜNKÜ TAVRIM DA DOĞRUYDU. SONUNA KADAR DA ARKASINDAYIM"

(Normalleşme eleştirilerine yanıt) Normalleşme şu, millet küfür, kavga yerine emekli maaşına zam istiyor kardeşim veya 28 Şubat meselesinden paşalar, Gezi davasından gencecik insanlar, anneler, kardeşler kalmasın. Emekli maaşı sefaleti olmasın, asgari ücret iyi olsun, sendikal haklar iyi olsun, bunları istiyor. Dedim ki: "Gelin ülkeyi siz normal yönetin, kutuplaşmadan hep birlikte, ben muhalefet, sen iktidar. Ben artık birinci partiyim, sen ikinci partisin. Bu ülkede kavga olmadan bir iktidar devri olsun." O süreci ayrıca konuşuruz. O günkü tavrım da doğruydu. Sonuna kadar da arkasındayım.

"NORMALLEŞMEYİ ERDOĞAN BİTİRDİ"

(Kim bitirdi o süreci?) Erdoğan bitirdi. Ben açıkça anlatırım niye bitirdiğini de ama çok net bir şey var İsmail Bey. Millet, "Açım, yoksulum, işsizim, kavga istemiyorum. Derdimi duyun. Benim derdimi çözün." dedi. Bize de birinci olma, parti olma görevi verdi. Ve biz millete hizmet ederek, iyi yöneterek ve insanlara, Erdoğan'a oy atmış olsalar da o insanlara saygı duyarak, saygı göstererek bir yol yürüdük. Bu yürüyüşün sonunun iktidar olduğunu görünce Erdoğan bu normalleşmeyi bitirmeye karar verdi. Peki, o zaman bu cunta söyleminizde doğru olduğunu düşünüyor musunuz?

"9 MART'TA YAPTIRDIĞI İŞLE CUNTA BAŞKANI UNVANI ALMIŞTIR"

Şunu söylüyorum, tam olarak. Ben Erdoğan son genel seçimlerde aldığı oy, seçmenine hürmeten "Sayın Cumhurbaşkanı" demişim. Tamam. Burada bir şey yok. Tamam. 19 Mart günü o Erdoğan atadığı savcı eliyle devletin 35 yıl önce ilan vererek davet ettiği, 31 yıl önce imza atıp mührünü basıp, devletin mührüdür o, İstanbul Üniversitesindeki verdiği diplomayı iptal ettirerek ertesi sabah 5'te iki ayrı dosya, ikisinde de gizlilik var.

Savcıların birbirinden haberinin olmaması lazım, bir yerden yönetilmiyorsa. İkisi aynı anda harekete geçerek yüzlerce, binlerce polisle İstanbul'un seçilmiş, hazmedilmeyip seçimi iptal edilmiş, bu sefer 800.000 oyla seçilmiş, bir sonrakine başbakan yenememiş, şehircilik, çevreden sorumlu, yani belediyeciliği en iyi bilen bakan getirmiş, ona da 1 milyon fark atmış kişisine sırf anketlerde kendinden çok çıkıyor, gelecekte cumhurbaşkanı o olacak diye pazar günü yapılacak ön seçimden önce gidip de alıp 4 gün tutup tam ön seçim günü hapse koyma meselesi bir seçilmişi darbe yoluyla indirmektir.

Bu bir sonraki cumhurbaşkanına darbedir. Kendi rakibine darbedir. Bu darbeyi yapan cuntacıdır. Erdoğan son seçimde aldığı oyla cumhurbaşkanı unvanı almıştır. 19 Mart'ta yaptırdığı işle cunta başkanı unvanı almıştır.

"CÜMLE ALEM BİLİYOR Kİ ERDOĞAN'IN HABERİ OLMADAN AKIN GÜRLEK TERİNİ SİLMİYOR"

(Siz bunları söyleyince Sayın Özgür Özel, iktidar cenahından en işte sözcüleri, Ömer Çelik'ten Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'a kadar dediler ki: "Bu bunun bu sürecin Cumhurbaşkanımızla ne ilgisi var? Niye Cumhurbaşkanımızı hedef tahtasına koyuyor ki? Bu yasal bir süreç, yargılama süreci." diyorlar. Yani bu eleştiriye nasıl bakıyorsunuz)

Şunu söyleyeyim. Şimdi Akın Gürlek en tartışmalı 10 kadar davada İstanbul'da mahkeme mahkeme gezdirilmiş, nerede lazımsa oraya götürülmüş. Selahattin Demirtaş'a da cezayı o vermiş, Canan Kaftancıoğlu'na da cezayı o vermiş. 10 tane büyük, Can Atalay'a da cezayı o vermiş, içeride o tutmuş. 10 büyük davada tak tak tak tak tak muhalefeti doğramış bir isimdi. Bakın o kısmı geçmişte çok tartışıldı. Ben ona dedim ki: Mesela başarılı bir hakim yıllarca aynı yerde kalır İsmail Bey. Hakim teminatı diye bir şey var. Coğrafi teminat diye bir şey var. Dünyanın en çok gezdirilen hakimi olmuş. En mobilize hakim. Ben ona "Seyyar giyotin" dedim, davalık olduk falan. O süreç bitmiş. İsmail Bey, Akın Gürlek gelmiş bakan yardımcısı yapılmış. Herhangi bir savcı, hakim Manisa'daki bir savcı dese ki: "Ben MHP'den aday olacağım." Olabilme ihtimali olur mu? Gider MHP'den aday olur. Seçilemedi, görevine geri gelemez. Neden? "Sen artık MHP'lisin, adalet dağıtamazsın." diyorlar. Çankaya'daki bir hakim, bir savcı CHP'den aday oldu, geldi. Görev yaptı, yapmadı. Rengi belli oldu. Artık göreve dönemez. Şimdi çok tartışmalı kararları oldu, onu geride bırakıyorum Akın Gürlek'i. Sen almışsın, bakan yardımcısı yapmışsın. Kendi ifadenle, kendi ifadenle "Bakan yardımcılığı siyasi bir pozisyondur." diyorsun. Eskiden bakanlar siyasiydi, yardımcıları teknikti. Şimdi bakanlar teknik, yardımcıları siyasi diyorsun ve siyasi bir bakan yardımcılığı pozisyonuna Akın Gürlek'i çalıştırıyorsun, Defalarca orada o görevi yapıyor. Hatta bekleniyor ki Akın Gürlek artık o görevden, bakan yardımcılığı görevinden bakan olur, siyasetçi olur, oldu yani.

Şimdi 9 Ekim günü o kişiyi alıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yani İstanbul'da bir hukuk insanının gelebileceği en üst noktaya geliyorsunuz. Hem idari görevleri var orada, idari görevleri var hem yargısal görevleri var. Bir kere bizim anayasamız eski sisteme göre yazıldı, yenisine uyum yapıldı ya. Uyum maddelerinde biz bunu söylemiştik. Bakın, "Hakimler, savcılar dönemez." diyorsunuz görevine, siyasi görevlere. "Bakan yardımcılığı da siyasi bir görev." demiştik. Bakanlık da siyasi bir görev. Bunların dönemeyeceğini yazın, yazmadılar. Bal gibi siyasi, Erdoğan'ın sağ kolu kişiye Erdoğan dedi ki: "Akın sana İstanbul'da ihtiyacım var." İstanbul'a götürdü. Bu operasyonlar yapılıyor. Cümle alem biliyor ki Erdoğan'ın haberi olmadan Akın Gürlek terini silmiyor.

"BUNU İLK DEFA PAYLAŞIYORSUNUZ. ÖMER ÇELİK'E SORUN"

Bu kadar söylüyorum. Bakın Akın Gürlek terini silecekse Erdoğan'a söylüyor. Uçaktan iniyor, havaalanında bütün AK Partililer biliyor. Akın Gürlek'le Erdoğan ama 3 dakika ama 30 dakika baş başa görüşüyor mu, görüşmüyor mu?

(Akın Gürlek ile görüşüyor mu?) Görüşüyor. Görüşmüyor desinler. Akın Gürlek Erdoğan'ı havaalanında karşılamıyor. Kendisine uzun, kısa brifingler ayaküstü ya da odada vermiyor desinler. Bunu ilk defa paylaşıyorsunuz. Ömer Çelik'e sorun.

Ben AK Partililerden, cumhurbaşkanlığından Akın Gürlek'in Erdoğan'ı havaalanında ya da konakladığı işte çalışma ofisinde, evinde ziyaret edip rutin aralıklarla, düzenli şekilde bilgi verip vermediğini söylesinler. Ben bu kadar net söylüyorum.

"BÜTÜN AK PARTİLİLER BİLİYOR"

Bir şüpheden değil, hayır, bütün AK Partililer de biliyor bunu. Bütün seremoni, ya o karşılama da benim arkadaşlarım var. Böyle bir bilgiye sahip olduğunuz için bu aslında politik bir dava diyorsunuz. E zaten Akın Gürlek bakan yardımcısıyken bakın Erdoğan adamı bakan yardımcısı yapmış, siyasi pozisyon. Oradan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atıyor. Niyeti belli. Geldiği gün 9 Ekim. İlk hareketi 30 Ekim Esenyurt'ta kayyum ataması. 30 Ekim'den beri neler oldu kronolojik olarak, bir bakın.

"12 YIL ÖNCEKİ GEZİ'DEN HESAP SORMAYA KALKMIŞ"

Beşiktaş Belediyesi, Beykoz Belediyesi, toplam 6 belediyemiz. Gezi'ye giden sanatçılar. Bunların Ayşe Barın başında bir tane işte önce Ayşe Barın tek elle mi oluşturdu ama bir popülarite, bir magazin boyutu kazandırdı. Sonra aldı, hapse koydu. Hala daha zavallı kadın hiçbir suçu olmadan orada duruyor. Onun üzerinden dünya kadar sanatçıyı getirdi. Onları hepimizin gözü önünde ya ne yapıyor? En popüler, sade vatandaş "Allah Allah" diyor ya sanatçılar gidiyor. "14 yıl önce de olsa" dedi, "12 yıl önce de olsa ben Gezi'nin hesabını sorarım." dedi. Kim yapıyor? Akın Gürlek yapıyor. Bundan önceki cumhuriyet başsavcısı, ondan önceki, ondan önceki yapmıyordu, bu yapıyor. Adam sabah kalkmış 12 yıl önceki Gezi'den hesap sormaya kalkmış. Oysa bu ne? Sanatçıları sindirmek.

"GAZETECİLER KELEPÇEYLE OTURUYOR: KİMİN TALİMATIYLA OLUYOR?"

Gazeteciler, en son Timur Soykan, Murat Ağırel. Bugüne kadar dünya kadar gazeteci. İsmail Saymaz ayağında kelepçeyle orada oturuyor. Eyvah senden, eyvah senden. Özlem Gürses 1 ay evden yayın yaptı. Dünya kadar gazeteciyi alıyor, koluna polis sokuyor, o fotoğrafı veriyor. O fotoğrafı gösteriyor. Kolunda dün Timur Soykan'ı da polis götürüyor. 11.00'de gidecek adamı sabah 6.00'da evden alıyorlar. Bunların hepsi aynı operasyon. Kimin talimatıyla oluyor? Akın Gürlek'in talimatıyla oluyor. TÜSİAD başkanı, değil mi? Bakın gazeteciler, sanatçılar, iş adamları, başka bir boyut. Bugüne kadar TÜSİAD dediğin kurum çok önemli bir kurum. Eleştirir, genellikle hükumetin bütün toplantılarına gider, bakanların dış gezilerine katılır. Adam demiş ki: "Hukukun üstünlüğünün olmaması Türkiye ekonomisine zarar veriyor." 2 kere 2, 4 demiş. Aldılar adamları mahkemeye. Yurt dışına çıkış yasağı. Mehmet Şimşek diyor ki: "Gel yurt dışına birlikte gidelim." Adam diyor ki: "Gelemem, Akın Gürlek beni yurt dışına çıkış yasağı koydu." Yurt dışına çıkış yasağı koydu.

"SİYASİ LİDERLER CEZAEVİNDE: ÇOK AYIPLI İŞTİR BU"

(Şimdi bir fotoğraf çiziyorsunuz, bir çerçeve çiziyorsunuz. Bütün bunlar planlı mı)

Eve planlı. Tek elden yönetiliyor. Bakın iş dünyası. bir kelime söyledi, yurt dışına çıkış yasağı. Gazetecilere ev hapsi, sanatçılar Sanatçılara o şekilde. Döndü her partiden ya Sendikacılar var. Sendikacılar var. Ev hapsine çıkarılan sendikacılar. Genel-İş'in genel başkanı hapiste yattı burada. Ev hapsi cezası alan sendikacılar var. Şimdi bakın öğrenciler en son geldi ama bir sürü öğrenci zaten içeri giriyor, çıkıyordu. Siyasetçiler, en sağdan Zafer Partisi, en sağdan. Genel başkanı içeride ya. Bakın Ümit Özdağ bir genel başkan. Bir bir partinin, mesela EMEP'in il başkanının içeride olması Türkiye Cumhuriyeti için çok ayıplı bir iştir. İstanbul İl Başkanı içeride. Zafer Partisi'nin genel başkanı içeride. Selahattin Demirtaş, DEM Parti'nin, Figen Yüksekdağ ile birlikte seçilmiş eş genel başkanlarıydı, 8 yıldır içeride. Cumhurbaşkanı adaylığı var. İçerideyken cumhurbaşkanı adayı oldu. Bunun yanında İstanbul'un seçilmiş belediye başkanı içeride. 6 belediye başkanı içeride, her partiden belediye başkanları içeride ve buna itiraz eden gençler, bir gün yatarı olmayan çocuklardan 300 birini koydular. Nihayet dünkü tahliyelerle biraz yüreğimiz hafifledi, bugün de devamını bekliyoruz.

"AMA BEKLEMEDİKLERİ BİR ŞEY OLDU İŞTE"

Bu iklim değişti anladılar. Toplumda yani darbeyi yapacağını biliyor, Ekrem İmamoğlu'nu alacağını biliyor. O gün kim itiraz eder? Bir, avukatlar, baro. İstanbul Barosuna kayyum atayım, İstanbul Barosu'nu görevden aldı. İki, öğrenciler, öğrencileri içeri atıyor. Sanatçılar, Ayşe Barın operasyonu. Gazeteciler, aylardır yapılan işler. İş dünyası destek vermesin. İş dünyası Sendika, sendikalar da var. Sendikalar. İnce ince böyle satır satır yazmış. Tık tık tık tık tık hepsini yapmış. Ses çıkmasın diye. Ses çıkmasın Yani İmamoğlu'na bir şeyler yapacaklar. Onu yaptıkları gün bu toplumsal Darbe girişimine karşı aşağıda tepki gösterecek kim varsa yazmışlar, ona göre bu operasyonları yapmışlar. Bu tek elden yürütülmüyorsa bu kadar tesadüf, mucize olması lazım. Mucize kere mucizeyi 8 kere çarpman lazım.

"MİLLET "EKREM İMAMOĞLU'NA YAPILANI KENDİME YAPILMIŞ SAYIYORUM." DEDİ"

Ama beklemedikleri bir şey oldu sonuçta yine de. İşte ne oldu biliyor musunuz? Ne oldu? Millet dedi ki: "Ben seçerim, görev veririm. Birkaç kez oy vermiş olabilirim, bugüne kadar hep oy vermiş olabilirim ama benim seçme hakkımı elimden alanın karşısındayım." dedi. "Bu bir bu bir darbe girişimidir." dedi. Millet şunu dedi: "Ekrem İmamoğlu'na yapılanı kendime yapılmış sayıyorum." dedi. "Bu benim oy veririm, vermem." Bakın şimdi tabii somutlayamayınca şey olmuyor ama keşke tutup getirsek görseniz. Benim yerime buraya bir amcayı çıkarsam adam diyor ki: "Kardeşim ben eskiden" diyor, "AK Partiliydim. Şimdi MHP'li oldum." diyor ama diyor, "Ekrem İmamoğlu için" diyor, "dayanışma sandığında oy kullandım, şimdi de imza atıyorum." diyor. "Oy veririm, vermem, bana kimse karışamaz. Onun için geldim." diyor. Eski AK Partili, sonradan MHP'li olmuş. Bu süreçte yani AK Parti, MHP yakınlaşmasında herhalde AK Parti'ye de ekonomik sebeplerden kızıyor, MHP'li olmuş. Dayanışma sandığında oy kullanmış. "Şimdi de imza atacağım." diyor. "Niye?" dedim. Hani ben diyorum ki: "Ben mi seni ikna ettim acaba? Ekrem Başkan mı seni?" "Oy veririm, vermem, bilmiyorum." diyor ama "Bana kimse karışamaz." diyor. Kendi iradesine yapılan saldırıya insanlar tahammül etmiyorlar. O yüzden büyük bir ayaklanma oldu, büyük bir baskı oldu. Ben eğer Manisa'da bir eczacı olsaydım o 7 gün boyunca Manisa'da sokakta yürürdüm, düdük çalardım, isyan ederdim. Bana o görev düşerdi. Ben bir milletvekili olsaydım bu binada yatardım.

"SAYIN VALİ BU GAZ ATILMASIN. GAZ ATILIRSA BİZ DE GELİRİZ ORAYA."

Bu binayı vermemek için çalışırdım. Genel başkan olduğum için benim sorumluluğum insanların bu darbe girişimine direnirken barışçıl, yani kimseye zarar vermeden Hem polisle çatışma meseleleri çok beni üzen, rahatsız eden şeyler.

Bozdoğan Kemeri'ni tutmuş polis. Çünkü Taksim'e çıkarılmasına izin vermiyor. Zaten bizim hedefimiz de Taksim değil. Gezi Parkı'nda korunacak ağaçlar, korunacak Atatürk Kültür Merkezi. Taksim'deydi, Taksim'i savunduk.

Orada tabii gençler "Taksim'e çıkalım." Bazı uyanıklar da araya giriyorlar. "Taksim önemli, Taksim'e gidelim, orayı boşaltmamızı istiyorlar." Ben de diyorum ki: "Burada kalacağız." Ama yine de bazı arkadaşlar tam o Bozdoğan Kemeri'nin önünde polisle temas halinde ve ben de emniyet müdürüne, valiye arkadaşlarımı yollamışım. Demişiz ki: "Bizim orada bir işimiz yok, biz burayı savunuyoruz ama siz de lütfen gelenlere gaz falan sıkıp tahrik etmeyin." Zaten koca TOMA var, önünde çocuk duruyor. Gaz sıkınca o ona atıyor, o ona atıyor. İki tarafın da kusurlu olduğu zamanlar oldu ama birinci, ikinci günden sonra ben otobüsün üstünden "Sayın vali bu gaz atılmasın. Gaz atılırsa biz de geliriz oraya." dedim.

500.000 kişiyiz.. Hazır gaz kesildi, güzelce demokratik protesto hakkımızı kullanıyoruz.

"KAZANMANIN ÜÇ ŞARTI VAR"

(O sırada bizim gençlik kolları tutuyor şey yakıyor, maytap yakıyor, şey ne o?) "Tanıyorum seni" dediniz. Dedim, onlar maytap yakınca, o duman gelince kitle "Gaz geliyor." diye tepki gösteriyor. Dedim ki: "Ya gaz değil." "Gaz gaz gaz" diyorlar. Beni de hani ve diyorlar ki: "Bak bize gaz sıkıyorlar, biz de gidelim onların üstüne." Dedim ki: "Ya bizim gençlik kollarından bunlar." dedim. "Bak tanıyorum seni." dedim. "Yakma şu fişeği." dedim.

Kazanmanın üç şartı var. Ahlaki üstünlük, Evet. moral üstünlük, yani psikolojik üstünlük ve çoğunluk enerjisi. Bu işte ahlaki üstünlük bizde.

"SADECE CHP'Lİ KİTLE OLSA BU DARBEYİ PÜSKÜRTEMEYİZ"

Ne demişlerdi? Aylarca "MASAK raporu" dediler, bomboş MASAK raporu çıktı. Aylarca neler var neler, "Turpun büyüğü heybede göreceksiniz." Bir tane rüşvet, yolsuzluk olabilecek bir tane dekont, para, görüntü hiçbir şey çıkmadı. Ne çıktı? Sadece ve sadece gizli tanıklar, Meşe, Çınar, Ladin. Onların iftiraları. Kim olduğu belli değil. "Duydum ki rüşvet alıyorlar.", "Duydum ki başkası" Bununla arkadaşlarımız içeride. Ahlaki üstünlük bizde. Bize ahlaki olmayan bir şekilde saldırıldı. Psikolojik üstünlük, herkes kabul ediyor. AK Partililer de tartışıyor. Psikolojik üstünlük muhalefette. Çünkü karşımızdaki kötülüğe karşı kurt işareti yapan Zafer Partili, İyi Partili ile zafer işareti yapan DEM Partili, 6 ok yapan 80 yaşında teyze, 16 yaşında Halkevli, CHP'li çocuk yan yana duruyorlar, gökkuşağı gibi. Rengarenk ama aynı yerde duruyorlar. Yani kitle sadece CHP'li kitle değil. Hayır. Zaten sadece CHP'li kitle olsa bu darbeyi püskürtemeyiz. Bakın bir darbeyi bir parti püskürtemez. Bir darbeyi ancak millet püskürtür, halk püskürtür. Zaten darbe mekaniğine karşı başarılı olacaksanız, darbe girişimine karşı orada şuna bakacaksınız. Sokakta kim var?

"TAYYİP ERDOĞAN SİYASİ TARİHİNİN EN BÜYÜK HATASINI YAPTI"

Darbe sokağın partileri aşan bir birlikteliğiyle püskürtülür Kurtuluş Savaşı gibidir ya. Kurtuluş Savaşı veriyorsun, orduda kim var biliyor musun? Orduda millet var, halk var. Darbe de halkla püskürtülür. O yüzden Tayyip Erdoğan siyasi tarihinin en büyük hatasını yaptı.

Bir sürü kendi adına doğru işler yapmıştır siyaseten. Millet adına doğru işler yaptığı da olmuştur. 23 yıldır, 30 yıldır çeşitli görevler yapıyor. Ben genelde Tayyip Erdoğan'ın hep karşısında oldum ama siyaseten kendi doğruları oldu ki bizi yendiler, biz kazanamadık ama Tayyip Erdoğan 31 Mart'tan beri yanlış yapıyor ve en büyük hatası şu oldu. Devletle milleti yarıştırmayacaksın. Bakın Kenan Evren'in de hatası budur. 28 Şubat sürecinde yaşanırken bazılarının işte mesela başörtülü teyzeyi sen torununun içeride nişanı var, ordu evine sokmadın. Oradaki akıl devlet aklı değil, devlet aklının tutulmasıdır ve tamamen yanlıştır. Bakın üniversitede ikna odaları devlet aklının tutulmasıdır. Şu anda da "Devlet aklı" diyorlardı ya. Devlet aklı tutulmuştur. Şu anda Recep Tayyip Erdoğan şu hatayı yaptı. Bu ben millet adına şunu söyleyeyim. Benim tanıdığım millet, bunu 31 Mart seçiminden önce de sonra da size de anlatmıştım. Ben

hiçbir şey bilmiyorum, bir tek şunu biliyorum. Sandığı okumayı, sokaktaki insanın mesajını almayı biliyorum. Benim tanıdığım millet şöyle bir millet. Vergi istiyorsun, ödüyor. Kızıp mızıp birazcık az vermek istiyor ama veriyor. Askere çağırıyorsun, gidiyor. Gerekirse kolunu veriyor devleti için.

"BEN MİLLETİM, SEN DEVLETSİN"

Evine koca bayrak asmışlar, briket ev, sıvasız. Camında naylon var. Mikrofonu uzatıyorlar, "Ne diyeceksin?" diye. "Vatan sağ olsun." diyor. Vatan sağ olsun. Devletini bu kadar sever ama ne zaman devlet karşısına geçip de milletin yerine geçerse der ki: "Ben milletim, sen devletsin." Peki ama Bakın şunu, şu. Kaymakamdan ilçe başkanı yaparsan, validen il başkanı performansı beklersen, Anadolu Ajansı'nı Cumhur İttifakı ajansı yaparsan, TRT'yi AK Parti'nin sesi, radyosu, televizyonu yaparsan ve polisleri hiç yaşamadıkları şehre götürüp hiç yaşamayacakları bir yerde belediye seçiminde askerlere, uzman çavuşlara oy kullandırtırsan adam bakıyor, diyor ki: "Kardeşim ya" diyor, "bu devlet benim karşıma geçmiş." diyor. Peki ama Sayın Özgür Devletle millet yarışmazsa millet kazanıyor, işte olay bu.

Bunu Erdoğan kendi hayatında da yaşadı daha evvel zaten

(Bu hatayı, sizin büyük hata diye tanımladığınızı neden yapıyor o zaman?)

"GÜÇ YOZLAŞTIRIR, MUTLAK GÜÇ MUTLAK YOZLAŞTIRIR"

Güç zehirlenmesinden. Şimdi Montesquieu bundan 250 yıl önce demiş ki: "Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlak yozlaştırır." Şimdi öyle bir noktadayız ki Erdoğan eskiden doğruları yaparken hani diyorsunuz ya süreci doğru yönettiniz. Benim gibiydi. Şöyle benim gibiydi. Etrafında arkadaşları vardı. Bolca fikir alıyordu, danışıyordu ve kendi siyasi okumasıyla doğru kararlar veriyordu. Eleştiriye açıktı. Tamam. Ne diyorlardı? "İstişare mekanizmalarını çok iyi işletir." falan. Şimdi Erdoğan tek başına, herkes ondan korkuyor. Herhangi bir söze tahammülü yok ve güç öyle bir kendisini zehirlemiş durumda ki artık en ufak eleştiriyi duymak istemeyen bir nobranlığın içinde ve herkes, partisinde de herkes bunu söylüyor. Ya şimdi isimler söyleyeceğim. Eskiden meclis başkanlıkları yapmış, başbakan yardımcılıkları yapmış, bakanlıklar yapmış, halen AK Parti üyesi olan aklıselim, ak saçlı insanlar diyorlar ki: "Yanlış yapılıyor, bu fayda getirmez." Kimisi zaman zaman ekranlarda da söylüyorlar. Hüseyin Çelik, işte Cemil Çiçek, Arınç zaman zaman konuşuyorlar. Söyleyenler de var. ve bu kişiler CHP'li falan değil.

"AK PARTİ'NİN İÇİNDE DE ÖYLE GRUPLAR VAR Kİ"

AK Parti'nin içinde de öyle gruplar var ki kendi pozisyonlarını kaybetmemek için, kendi pozisyonlarını kaybetmemek için her şeyi tozpembe gösteriyorlar.

"BİZ ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜNDEN GELİYORUZ"

Erdoğan zaten kendisi de şu niyette olduğu için, şunu söylediği için "Demokrasi bir trendir. İşimize geldi, işimize geldi, bindik. İşimize gelmeyen yerde ineriz." dediği için Erdoğan'ın altyapısında İsmet Paşa gibi, Bülent Ecevit gibi, Deniz Baykal gibi, Kemal Kılıçdaroğlu gibi, Özgür Özel gibi bir demokrasi altyapısı yok Erdoğan'ın. Biz parlamentodan yanayız, biz eleştiri kültüründen geliyoruz. Biz görevlerin bir süreliğine yapılmasından Mesela biz kazanmak kadar kaybettiğinde de olgun davranmayı erdem sayarız. İsmet Paşa 1950 seçimlerini kaybetmiş, oturmuş oğlu Erdal'a mektup yazmış. Diyor ki: "Kurmaya çalıştığımız yeni cemiyeti, kurmaya çalıştığımız yeni cemiyeti, demokrasiyi kurduğumuzu anlıyorum. Ben en büyük yenilgimi aldım ama bu bir zafer. Türkiye'de seçim sandıkla, yönetecekler el değiştirmeye başladı." diyor.

İMAMOĞLU'NUN AKIN GÜRLEK DAVASI: İMAMOĞLU'NUN AKIN GÜRLEK DAVASI

(İmamoğlu'nun Akın Gürlek davası) Tabii bu davayla ilgili bir olumsuzluk beklemiyoruz. Zaten Akın Gürlek'in öyle fasarya da açtığı davalardan bir tanesi ama esas bu iki büyük iftira, İmamoğlu'nun Akın Gürlek davası

"BATIDAKİ KÜRT DEDİĞİN PKK'LI MI?"

Suçu şuymuş Ekrem Başkan'ın. Batı'da belediye başkanlığı kazanamayacağı halde batıdaki Kürtlerin belediye meclis üyeliklerine getirilerek belediyelerde söz sahibi yapıldıklarından dolayı teröre destek olarak görüyormuş. "Batıdaki Kürtler" diyor. Ya batıdaki Kürt dediğin PKK'lı mı? Batıdaki Kürt dediğin terör örgütü olabilir mi? Erdoğan şöyle diyor: "Kürtler oyu bana veriyor veriyor ise makbul vatandaştır, bana vermiyorsa teröristtir." Böyle bir yaklaşım var.

İMRALI SÜRECİNE İSİM KOYDU: BAŞKENT UZLAŞISI

(İmralı Süreci) Şimdi bakın zaten Türkiye bu fotoğrafı konuşurken "İmamoğlu'na Mahir Polat'ı yani terör ya işte DEM'lilerle görüştü." falan. Şimdi bakın bu dünkü fotoğraf efendim. Cumhurbaşkanlığında, külliyede DEM heyetiyle görüşmeler yapılıyor. Efkan Ala orada, MİT Başkanı İbrahim Kalın orada. Yani bu görüşmeler yapılırken sizin partiniz Bizde diyorlar ki: "DEM'le görüşüp Kent Uzlaşısı yaptınız." E dün de siz Başkent Uzlaşısı yaptınız. He bu Başkent Uzlaşısı.

Bizimki Kent Uzlaşısı ise bu da Başkent Uzlaşısı. Dolayısıyla onun artık toplumsal meşruiyeti bağlamında bir şey Hiç yok.

"A-B-C YOK: ADAYIMIZ İMAMOĞLU"

(İmamoğlu'nun adaylığı) Bir kere bizim A, B, C planımız yok. Yani şöyle yok. Taktiksel olarak Z'ye kadar var ama özünde şöyle bir mesele var. Biz dedik ki: "Cumhurbaşkanı, erken seçim istiyoruz ve cumhurbaşkanı adayını da erken belirleyeceğiz." Bunun üzerine biz adım attıkça onlar attı. Adayımızın adaylaşmasına engel olmak için her şeyi yaptılar. Partiye kayyum atamaya çalıştılar, hatta onu kesmek için kurultay yaptık. İBB'ye kayyum atamaya çalıştılar, 7 gün 7 gece orada kaldık milletimizle birlikte. Direniş eylem yaptık. İki tane dava, "Terör örgütü" dediler, "Yolsuzluk" dediler ama millet o gün sadece CHP üyeleri değil, o da 4 gün kala. Biz sadece CHP üyeleriyle, 1 milyon 750.000 üyemizle ön seçim yapacaktık. Ekrem Bey'i içeri aldılar. Bana dediler ki: "Şimdi ne yapacaksın? B planın var mı?" Dedim: "Var. Dayanışma sandığı kuracağım. Sadece CHP'liler değil, bütün milletimiz hangi partiden olursa olsun dayanışma için gelip oy atacak." 1 milyon İlk başladığımızda 1,5 milyon üyemiz vardı seçim sürecine. Ben genel başkan olduğumda ilk yayını yaptık ya her sabah çıkıyoruz. O gün 1 milyon 200.000'dik.

"BU BİR HALK HAREKETİ"

1,5 milyon yapmıştık, mutluyduk. 1,6 hedefliyorduk, bugün 2 milyon. Bakın 2 milyon oldu mu? bakın 1,2'den çok gayretlerimizle 1,5 milyona çıkardık bir yılda. Ön seçim kararı aldık, dedim ya: "Şubat ayı boyunca isteyen gelsin üye olsun, 1 milyon 600.000 hedefim var." 1,6 bekliyorduk, 1,750 oldu. Oy kullanmada 1,750'ydik. Şimdi 250.000 kişi daha geldi. Kartopu gibi büyüyor. Bir şey söyleyeyim. Ki bakın Sayın Özgür Özel, Türkiye'nin bugünkü koşullarında herkes düşünsün. Yani AK Parti'nin dışında bir partiye üye olmak hani MHP ile AK Parti Cumhur İttifakı. Onun dışında bir partiye üye olmak bugün koşullarda öyle kolay yapılacak bir şey değil. Bir partiye üye olmak. Bu gün bu bir halk hareketi.

Bakın 2 ay önce 1,5 milyon üyem var. Ön seçim günü 1 milyon 750, bugün 2 milyon. Bu bir halk hareketi ve şimdi o ben 1,750 ile o gün "Gelin oy kullanalım." diyorum. Hatta bazıları televizyonlarda, bu yandaş basında tartışıyorlar. "Üyenin yarısı bile gitmez, adayın meşruiyeti olmaz. Yani 800.000 kişi falan gelmez." diyorlardı. Hım. 1,750 üyenin 1,650'si, %93'ü geldi oy kullandı, 1,660 küsur. Ama dayanışma sandığına da 14 milyon vatandaş geldi. Şimdi 15,5 milyon kişi İmamoğlu'nu aday etmiş.

"İMAMOĞLU OLMAZSA NE OLUR?"

Bizim adayımız İmamoğlu. E efendim "İmamoğlu olmazsa ne olur?" Şöyle olur. İmamoğlu içeride, kampanyası dışarıda. Biz kampanyasını yaparız. Genel başkan olarak ben yaparım, 81 ilde il başkanlarım yapar, 973 ilçede ilçe başkanlarım yapar. 2 milyon üyem onun adına kampanyayı milletimizle bir yaparız içeride. Efendim "İmamoğlu içeride veya dışarıda ama siyasi yasak geldi, adaylığa başvuracağı gün örnek, diploması hala geri verilmedi." İdari yargıdayız, ben çok inanıyorum o diploma iptalini geri aldıracağımıza ama yapmadılar ya da siyasi yasak getirdiler, aday olamıyor. İmamoğlu dışarıda mı? Dışarıdaysa otobüsün üstünde ama birlikte ama ayrı şehirlerde kampanyayı bir şehirde o yapar, bir şehirde ben yaparım, bir şehirde Mansur Yavaş yapar, bir şehirde milletvekillerimiz yapar. Bir yerde otobüsün üstüne Ali Mahir Başarır çıkar, bir yerde Murat Emir çıkar. Bir yerde partinin genel başkan yardımcıları Ha bir tane kağıt üzerinde resmi adayımız olur ama kampanyayı hep beraber yaparız.

İMAMOĞLU'NUN ADAYLIK KAMPANYASI: 81 İLDE DÜNYANIN EN BÜYÜK KAMPANYASINI YAPARIZ

Ekrem Bey de otobüs Ha Ekrem Bey hem cezaevinde hem yasaklı. Ekrem Bey televizyondan izler, notlarını alır, istişare içinde oluruz. 81 ilde dünyanın en büyük kampanyasını yaparız. Zaten o seçim şuna döner. Ekrem İmamoğlu'nun hapiste mi kalsın, özgür mü olsun? Referanduma dönüştürürsünüz. Türkiye'de otokrasi mi olsun?

İMAMOĞLU ADAY OLMAZSA

Türkiye'de otokrasi mi olsun, demokrasi mi olsun? Adayın isminin kim olduğunun önemi yok. O gün, bir daha söylüyorum, ben bunu defalarca söyledim sizin yayınlarınızda da. Bu bağlamda da ilk kez söyleyeyim. En yüksek oyu kim alacaksa, Ekrem Bey içeride ise o aday olur ama o adaylık, o adaylık milletin adayı Ekrem İmamoğlu'nun yerine, bu süreçte ona siyasi yasağını kaldırmak, hapisten çıkarmak, onun yeniden seçilebilir hale gelmesini sağlamak üzere yapılmış bir adaylık. Ha o aday olan arkadaşımız kimse Ekrem Bey geldikten sonra o arkadaşımız da başka bir göreve gelir. Ekrem Bey de yürütme görevi, başbakanlıksa başbakanlığa gelir. Cumhurbaşkanı ise cumhurbaşkanlığına.

İMAMOĞLU ADAYIMIZDIR. BEN KARAR VERMEDİM MİLYONLARCA İNSAN OY VERDİ

Bu seçim bırakırlar, siyasi yasak olmazsa Ekrem Bey ile Tayyip Bey arasında umarım adil ve gerçek bir yarış olur, öyle yarışırız. Yok, ne yaparlarsa yapsınlar Ekrem İmamoğlu yasaklı da olsa, hapiste de olsa adayımız odur. Kampanya onun üstünden yürür. Çünkü millet karar verdi. Ben karar vermedim ki. Milyonlarca insan oy verdi.

"MANSUR BEY İLK GÜN DEDİ Kİ..."

Bazı medyadaki arkadaşlar "Yok her şartta aday, yok bilmem ne." Mansur Bey ilk gün dedi ki: "Ön CHP üyeleriyle yapıyorsunuz. Ekrem Bey girecek. Ben ön seçime girmem ama ön seçimi kötülemem." dedi. Bakın gitti oy da verdi. Ya gitti, sandık başında oy verdi.

"MANSUR YAVAŞ İLK GÜN KOŞTU SARAÇHANE'YE GELDİ"

Saraçhane'ye geldi, konuştu. Tabii tabii. Bir kere Mansur Bey'in ön seçimde oy kullanması CHP üyelerine saygısını gösterir. Yani partili kimliği ön planda. Mesela oy kullanmaya gitmese der ki, "Bana ne?" Şöyle kötü bir görüntü olur. "CHP üyelerinin kararını saymıyorum." der. "Ben kendimi CHP'li görmüyorum." der. Öyle değil. Aslanlar gibi gitti oy kullandı. Öncesinde Ekrem Başkan Ankara'da konuşma yapmaya geldiğinde gitti kahvesini içti. "Yolun açık olsun." dedi, arabaya kadar uğurladı. "Yolun açık olsun." dedi. Bu olay olduktan sonra ilk gün koştu Saraçhane'ye geldi. Saraçhane'ye bir gün geldi, özel konuşma yaptı.

YAVAŞ: EKREM BEY İLE SEÇİM KAZANILIYORSA BEN EKREM BEY'İN ARKASINDAYIM

Çok büyük destek aldı. Döndük geldik, İstanbul mitinginde konuşma yaptı. Ha orada da spekülasyon yapıyorlarmış. İşte "İstanbul mitinginden erken ayrıldı." İstanbul mitingi arife günüydü. Tüm ilçelerde yapmış, kendi ilçesi Beypazarı'nda iftar var. Bana dedi ki: "Sayın Genel Başkan'ım" biraz da gecikti, "ben" dedi "konuş sizin konuşma başladıktan sonra Beypazarı'na gittim." Kendi ilçesi. Orada konuşma yaptı. Ankara'daki toplantılarda çok konuşmalar yaptı, pozisyonu koydu. Mansur Bey ilk gün ne dediyse orada, dedi ki: "Ekrem Bey ile seçim kazanılıyorsa ben Ekrem Bey'in arkasındayım. En mutlu ben olurum." dedi. "Bir aksilik olursa da ben fırsatçılık mırsatçılık yapmam. Hep kimsenin yedeği de olmam." bunu da söylüyor. "Bana partim bir görev verirse de o görevi yaparım." diyor. Şimdi de aynı çizgide ben de Mansur Bey'in şu tarafından da çok memnunum. Onun gücü icraatında, Öyle. işine gücüne bakmasında. İşine gücüne bakıyor. Şimdi de yapacak. Hep birlikte, parti için örneğin Ankara'da bir miting yaptık veya Türkiye'nin herhangi bir yerinde ona ihtiyaç var, koşuyor, geliyor zaten. O yüzden Mansur Bey'in en sert tartışmaların içinde bizimle birlikte Mansur Bey var. Biraz hükümet medyası da köpürtüyor onu. Bilinçli olarak yapıyorlar galiba. Var tabii.

İMRALI SÜRECİ TUTUMU

(İmralı Süreci hakkındaki tutumu)Şimdi çok net söyleyeyim. Birincisi, daha Türkiye'de hiçbir gerginlikler daha ortada yokken, yani Meclis açıldı 1 Ekim günü. Daha Akın Gürlek 9 Ekim'de atanacak, 30 Ekim'de Esenyurt'u görevden alacak ve kıyamet oradan sonra kopacak. 1 Ekim günü Sayın Bahçeli DEM sıralarına gitti, el sıkıştı, bütün Türkiye şok oldu. Hatta Tuncer Bakıran falan da söylüyorlar ya, "Şaşırdık" diye. Hiç beklemiyorlar. Ben DEM'in elini sıkıyorum diye teröristtim o zaman. Diyordu ki Sayın Bahçeli veya Erdoğan: "DEM'leniyor bunlar." diyordu. DEM'le görüşmek vatan hainliğiydi. Bir baktık Milliyetçi Hareket Partisi'nin genel başkanı gitti, DEM Partililerin elini sıktı, hatırını sordu. Bana o gün mikrofon uzatıldığında İsmail Bey şöyle bir imkan vardı. Ben ağzımı açar, gözümü yumar, her şeyi söyleyebilirdim. Dedim ki: "Diyalog iyidir, el sıkışmak iyidir. Devlet Bey'in DEM Parti'nin elini sıkması demokrasi adına önemli bir iştir." dedim. Böyle yerlerde kavgadan, gerilimden beslenmenin kimseye bir faydası yok. Bak kavga yapılacağı zaman yapılır. Mesela şu anda biz kavga ediyor muyuz, ediyoruz. İstanbul İl Başkanlığının önündeydim. Esenyurt'a kayyum atanmış, Beşiktaş'a operasyon yapılmış. Orada hatta İstanbul İl Başkanımızla konuştuk. O konuşmayı yaptığımız yeri belki ileride böyle hatırlanacak bir şekle sokabiliriz. Kapının önüne çıktım.

"BİZE SAVAŞ İLAN EDİLDİ. BUNU SAVAŞ İLANI KABUL EDİYORUM"

İstanbul İl Başkanlığının önünde bir yer var böyle. Bir karo var orada. Evet. Dedik ki: "Parti iktidar olunca buraya belki şey yazarız. Her şey burada başladı." diye mücadele. Mücadelenin başladığı yer orası. Ben çıktım. Böyle hızla, İstanbul İl Başkanlığında 3 gün üst üste normal yöntemlerle bu iktidarın yaptığıyla mücadele etmek mümkün değil algısıyla oturduk. Olağanüstü MYK, olağanüstü PM, olağanüstü milletvekilleri toplantısı, bir daha MYK toplantısı yaptım. 4 günlük mücadelenin sonunda çıktım. 30 tane mikrofon. "Buyurun" dedim. "Özgür Bey" dedi, "ne düşünüyorsunuz? Bundan sonra ne yapacaksınız?" Dedim ki: "Bize savaş ilan edildi. Bunu savaş ilanı kabul ediyorum. Savaşta olan birisi ne yapacaksa onu yapacağım." dedim. O günden beri mücadele ediyoruz. Kavga edilecek yerde kavga edilir, müzakere edilecek yerde müzakere edilir. O gün Devlet Bey el sıktı, dedim ki: "Doğru iş." İki kutup, bakın ben DEM'in elini sıkıyorum diye vatan hainiydim. Bana vatan haini diyen kişi gidip el sıkıyorsa ben orada ona "Sen de vatan hainisin." demem.

"ANNELER AĞLAMAYACAKSA, KÜRDÜN DE ANASI AĞLAMAYACAK"

Eski pozisyonuma benim el sıkışmayı savunmak, hala oradayım. "Doğru yaptılar." dedim. "Bizim dediğimize geldiler." diye kinaye de yapmadım. "Doğru yaptılar, destekliyorum." dedim. Sonrasında süreç gelişti. Net tavrım şudur. Bu ülkede terör bitecekse, terör ne demek? Kan ve gözyaşı demek. Terör ne demek? Hem şehit vermek demek hem de ekonominin çok ağır yaralar alması demek. Sen terörle uğraşırken millet uzaya gidiyor. Sen terörle uğraşırken millet en iyi elektrikli arabaları yapıyor. Sen terörle uğraşıyorsun, o icat yapıyor, dünyaya satıyor. Terör yoksa kalkınma var. Terör varsa zenginleşme var. O yüzden terörün bitmesi, Kürt sorununun Türkiye'de Kürtler "Benim sorunum var." diyor, yok mu? Osmaniye'deki Türk belediye başkanı seçiyor. Manisa'daki Türk belediye başkanı seçiyor. Diyarbakır'daki Kürt belediye başkanı seçtiği zaman kayyum atanıyor. Van'daki Kürt seç Adamın sorunu var demokrasiye dair. Bütün sandık görevlilerini bile içeriye atıyorlar. KCK diyor, bilmem ne diyor, içeriye atıyorlar. Kürtlerin sorunu çözülecekse, yani ne olacaksa toplumsal kutuplaşma azalıp Türk'le Kürt birbiriyle uğraşmak yerine dünyayla uğraşacaklarsa birlikte veya ülkelerini birlikte kalkındıracaklar ise bunda kimin ne zararı var? Anneler ağlamayacaksa, Kürdün de anası ağlamayacak, Türk'ün de sonuçta gözyaşı duracak. Bunda hepimizin menfaati var. Ben bununla ilgili hangi adım atılıyorsa değerli bulurum. Burada bu adımı atan AK Parti'ymiş, MHP'ymiş, DEM'miş fark etmez. Biz iktidar olsak biz zaten Kürt sorununu demokratik yollardan çözmek için hazırlığımızı yapıyoruz. Kürtler bize güvendi, belediyeleri verdi. Kürtler bize güvendi, oy verdi. Kürtler bizi yeniden oy verip bizim cumhurbaşkanımızı seçtiklerinde, bizi iktidar yaptıklarında biz onlara sırtımızı dönecek halimiz yok. Biz Kürt sorununu en barışçıl yollarla çözeceğiz.

(Selahattin Demirtaş'ın, Osman Kavala'nın tahliyesi söz konusu olabilir diyorlar)

"DEMİRTAŞ VE KAVALA TAHLİYE OLMALIDIR"

Olmalıdır. Bakın siyasi tutukluların tamamı, tamamı en kıdemlileri de Osman Kavala ile Selahattin Demirtaş hızla tahliye edilmelidirler. Hangi partiden oldu Bakın Ümit Özdağ'ın da bir gün daha durmaması lazım. Selahattin Demirtaş'ın da, Ekrem İmamoğlu'nun da. DEM'li, CHP'li bütün belediye başkanlarının da. Bu tahliyelerin yapılması Türkiye'de iklimi inanılmaz yumuşatır. Çok doğru bir adım olur. Bu tahliyeleri yapsınlar, yarın sabah yeni bir Türkiye'ye uyanırız. Bu kadar söylüyorum.

"TÜRKİYE 41 MİLYAR DOLAR KAYBETTİ"

O zaman ekonomi bakın bu yaptıklarıyla Türkiye 41 milyar dolar kaybetti. Mehmet Şimşek'in 1,5 yılda topladığı, o da samimiyetsizmiş tabii. Biz Türkiye ekonomisi için çalışacak, rasyonel işler yapacak Neymiş? Bir kere artık bakan falan değil, bu mali sekreter. Çünkü atanmış

Mehmet Şimşek'in Mehmet Şimşek'in işini iyi yapmasını, rezerv toplamasını, enflasyonu Enflasyon ne demek? Fakirin ekmeğini çalmak demek. Enflasyonun düşmesini, doların makul bir seviyede olmasını, Türk parasının değerli olmasını ve insanların geçimi için onlara iyi maaşlar verilmesini istiyorum.

"MEHMET ŞİMŞEK SAHTEKAR ÇIKTI"

Bunun için de ben Mehmet Şimşek başarılı olsun isterim ama Mehmet Şimşek sahtekar çıktı.

Topladığı rezervler vardı. Neye karşı? Enflasyon düşsün diye, ekonomi zırhlı olsun, korunaklı olsun diye.

Bu ülkede bir demokraside yapılabilecek en yanlış iş yapıldı. Bütün dünyanın gözü önünde ülkenin en bilindik siyasi aktörlerinden birine siyasi operasyon çektiler. Bir sonraki cumhurbaşkanını hapse attılar ve bunun borsayı batıracağı, dövizi fırlatacağı ve bu döviz 100 lira olmasın diye rezervlerin yakılmak zorunda kalacağı belli. Buna karşı sustu, "Yapmayın." demedi, pozisyon açmadı ve dedi ki: "Rezervler bir gün satılmak için biriktirilir. O gün bugün mü? O gün bugün mü?" Utanmaz adam, çıldırıyorum. "Rezervler Ekrem İmamoğlu tutuklandığı gün borsa düşmesin, dolar fırlamasın diye mi tutulur? Bir gün yakmak için biriktirdik o rezervleri." diyor.

"ŞİMŞEK DEMELİYDİ Kİ..."

Demeliydi ki: "Kardeşim, biz ekonomiyi yapacaksak demokrasi içinde kalacağız. Seçilmiş adamı hapse atarsan yabancı sermayeyi burada tutamazsın. Bu para kaçar.. Bu para kaçmasın diye de bütün rezervler gider." Bakın bu rezervler ne pahasına oldu biliyor musunuz? Bu iktidar gelmeden önce 8 çeyrek altın alan emekli maaşı 2,5 çeyrek altına düştü. Yani emekliye para verilmedi, para biriktirildi. 7 çeyrek altın alan asgari ücret 4 çeyrek altına düştü, şimdi 3,5'a doğru ilerliyor. Niye? Bu insanlara para verilmedi, enflasyon kontrol altında tutulsun diye. Çünkü enflasyon çıkarsa faiz çıkıyor. Faizi bastırmak için başka bir şey yapman lazım. Yani para TL'ye yüksek faiz vermen lazım. Onu vermezsen döviz fırlıyor. Döviz fırlamasın diye rezerv yakıyorsun. O yüzden akıllı olmak lazımdı. Demeliydi ki: "Böyle bir iş yapamayız. Ne dünyaya ne piyasalara anlatamayız."

"ŞİMŞEK BAL GİBİ BİLİYORDU"

(Biliyor muydu?) Bal gibi biliyordu. Niye? MASAK raporu var. MASAK raporu Haberim yoktu ama. yalan söylüyor. Bakın o zaman niye işte o yüzden sekreter, bakan değil. Bakın MASAK gibi bir kuruluş MASAK gibi bir kuruluş bakın aralık, ocak, şubat ayı boyunca televizyonlarda, Habertürk'te, NTV'de yani merkez medyada çıkan bütün yorumcular, A Haber'de bütün kanallar, neden konuştuk? MASAK raporu, MASAK raporu. MASAK raporu ne zaman talep edilmiş? 3 Mart. Görevlendirme ne zaman? 10 Mart. Ne zaman imzalanmış? 17 Mart. Operasyon ne zaman? 19 Mart. 3 ay boyunca MASAK'ta büyük bir yolsuzluk raporundan bahsediliyor. Sen çıkıp da MASAK'a "Getirin raporu okuyayım." deme. "Ya böyle büyük bir rapordan bahsediliyor. Kim hazırladı o raporu?" de.

"REZERVLERİ BUGÜNLER İÇİN BİRİKTİRDİYSE YAZIKLAR OLSUN ONA"

Olmayan raporu konuşuyorlar, susuyor. 3'ünde istiyorlar, görevlendirme yok. Kendi talimatıyla, onun da bir başkan yardım uzman yardımcısı görevlendiriliyor. Yalan yanlış yalan yanlış bir MASAK raporu imzalanıp yollanıyor. Utanç vesikası, böyle bir torba peçeteden ibaret, peçete. Ve Mehmet Şimşek kendine bağlı MASAK'ın siyasi operasyonda kullanılmasına sessiz kalmıştır. Hiç değilse kendine ait kurumu "Ya siz siz İsmail Bey olarak bakan olacaksınız. Size bağlı kuruluşun bir raporundan 3 ay boyunca herkes konuşacak, olmayan bir rapordan. Susacaksınız, olmayan raporu martın 10'unda isteyecekler, görevlendirme yapıp 17'sinde rapor vereceksiniz. O raporla adam tutuklanacak, yalancı raporla ve rezervler yanacak. Siz de diyeceksiniz ki: "Ben bu rezervleri bugünler için biriktirdim." Eğer Mehmet Şimşek bu rezervleri bugünler için biriktirdiyse yazıklar olsun ona. Eğer Mehmet Şimşek bir siyasetçinin içeriye atılmasında yabancı sermaye korkup Niye korkmasın? Açık söylüyorum, niye korkmasın?

"NE ZAMAN Kİ CUMHURBAŞKANI ADAYI OLACAK, İŞLERİNE GELMEDİĞİ İÇİN İPTAL EDİLMİŞ"

Bakın bir evrak var. 35 yıl önce İstanbul Üniversitesi, kuruluşu 1453. İstanbul'un fetih yılında kurulmuş İstanbul Üniversitesi. 35 yıl önce ilan verip Ekrem Bey'i çağırmış. Başvurmuş, kabul etmiş, sınavlarını vermiş, mühürlü diplomayı vermiş. Mühürlü diploma. Bu diploma Ekrem Bey ticaret yapmış, siyaset yapmış, durmuş durmuş. Ne zaman ki cumhurbaşkanı adayı olacak, işlerine gelmediği için iptal edilmiş. Bakın şimdi, basit bir şey sanıyorlar. Devletin mühür koyduğu diplomayı sen 31 yıl sonra iptal edersen devletin verdiği hiçbir kağıdın kıymeti kalmaz. Devlet tapu veriyor. Mülkiyet güvencesi yok. Yarın işine gelmez, iptal eder. Yabancı adam gelecek, dünya para verecek, fabrika kuracak. Bakıyor Ekrem İmamoğlu'nun bir kere mazbatasını, bir kere diplomasını iptal etmişler. Devletin bonosunun, devletin İMKB'deki kağıdının kıymeti olmayacağı için adam bakıyor ki devlet kendi mührünün arkasında durmuyor, ne yapıyor biliyor musun? Bir tuşa basıyor. İMKB'deki hissesini satıyor, paracığını alıyor, güvenli bir başka ülkeye gidiyor. Bu parayı alırken dolara talep yüksek olunca dünya kadar adam satıp alırken dolar çok yüksek olunca dolar fırlamasın diye Mehmet Şimşek rezerv satıyor. Bu bu işlem Türkiye'de hiçbir evrakın değerine, olmadığına, güvence olmadığına inandıkları İşte İmamoğlu da zaten henüz daha cezaevinde değildi, bu konuyu soran bir gazeteci arkadaşa dedi ki: "Sen nereden mezunsun? Gazi. Senin de diplomanı iptal edebilirler." dedi. Sonra döndü, "Hepinizin bankadaki parasına, şirketine, tapudaki evinize el koyabilirler." demişti Ekrem Bey. Bu bu hukuk güvencesinin ortadan kalkmasıdır. Bu devletin kendini inkar etmesidir. Onun için paralar dışarı kaçıyor, onun için rezervler yanıyor.

"SEN TÜRKİYE'DE DARBE YAPACAKSIN, MEHMET ŞİMŞEK GİDECEK, YURT DIŞINDA LONDRA'DA LAMBUR LUMBUR KONUŞACAK"

"Mehmet Şimşek, 'Bugünler için biriktirdik.' dedi." diye iki elim yakasındadır. Onu Financial Times'a şikayet ettim. Bana diyorlar ya: "Efendim, Türkiye'yi yurt dışına" Ne kolay siyaset be. Sen her rezilliği yap. Günün geçmişte haklı olarak başörtüsü sorunu olduğunda yurt dışına git anlat. Parti kapatmayı yurt dışına anlat. 15 Temmuz'u "Bizden de yardım iste.", Fethullahçıların gerçek yüzünü yurt dışına anlat. Sonra gel Fethullah'çının kalkıştığı darbeye sen kalkış. Rakibini sen ekarte et. Diplomayı sen iptal et. Demokrasi meselesi bir ülkenin iç meselesi değildir. Ben yurt dışında Türkiye'nin Kıbrıs'taki haklarını da, adalardaki haklarını da, Azerbaycan meselesini de en çok savunmuş kişiyim ama öyle memleket yok. Sen Türkiye'de darbe yapacaksın, Mehmet Şimşek gidecek, yurt dışında Londra'da lambur lumbur konuşacak. Şimdi siz benden bahsettiniz ya siz İsmail Bey diye.

"MEHMET ŞİMŞEK BU DARBENİN MALİ AYAĞIDIR"

Nikkei Endeksi var ya. Evet. Nikkei gazetesi, Nikkei ailesi, endeksin de adı Nikkei Endeksi. Japonya'nın en yüksek tiraja sahip finans gazetesi de Nikkei. Nikkei aynı zamanda Financial Times'ın da sahibi. 1 yıl önce satın aldılar. İkisine de anlattım. İkisine de anlattım. Ben Türkiye'yi şikayet etmiyorum. Ben Türkiye'deki Mehmet Şimşek denen adamın aslında bir demokrat olmadığını, politikalarının rasyonel olmadığını, Türkiye'deki bir darbe girişimi sırasında biriktirilmiş rezervleri cayır cayır yaktığını, darbeye sessiz kaldığını, kontrolündeki kurumlara güven olmadığını anlatıyorum. Mehmet Şimşek bu darbenin mali ayağıdır. Erdoğan da bir demokrat değil, otokrattır. Türkiye'de bir demokrasi sorunu var.

"MEHMET ŞİMŞEK ÖNLERDİ. İDDİA EDİYORUM, ÖNLERDİ"

(Doğrusu Mehmet Şimşek. Yani şunu önleyemezdi) Önlerdi. İddia ediyorum, önlerdi. Bakın Mehmet Şimşek'i getirmek için ne kadar dil döktü? Mehmet Şimşek dedi ki: "İşine karışmayacağım." Mehmet Şimşek eğer çıksa bugün bugün bugün dese ki: Evet. "Bu tutukluluklar doğru değil. Şeffaf ve adil yargılamaya dünyayı ikna etmek için serbest bırakalım. Şeffaf ve adil yargılayalım. Piyasalara güven verir. Aksi takdirde batacağız." dese bugün serbest bırakırlar. Eğri oturup doğru konuşuyor

"TÜRKİYE'DE KİMİN TUTUKLANACAĞINA ERDOĞAN, KİMİN SERBEST BIRAKILACAĞINA DÜNYANIN DİĞER LİDERLERİ KARAR VERİYOR"

Türkiye'de kimin tutuklanacağına Erdoğan, kimin serbest bırakılacağına dünyanın diğer liderleri karar veriyor. Erdoğan çok babayiğit, Brunson. Efendim "Ver papazı, al papazı." Bir telefonda Brunson'ı yolladı. Aldık mı Fethullah Gülen'i? Aldı mı da verdi. "Bu can bu bedende durdukça çıkamaz." diyordu. Schröder'in bir telefonuyla Almanları bıraktı. Merkel'in bir telefonuyla Schröder'in telefonuyla Büyükada tutuklularını. Merkel'in bir telefonuyla Deniz Yücel'i bıraktı. Macron'un bir telefonuyla Fransız gazeteciyi bıraktı.

"TRUMP İZİN VERMESEYDİ, İMAMOĞLU ZATEN HAPSE GİRMEZDİ"

,Trump izin vermeseydi, İmamoğlu zaten hapse girmezdi. İmamoğlu'nu serbest bırakacak olan şey, bir: uluslararası dünyanın, uluslararası dostlarımızın, Türkiye'deki bu darbe girişiminin, Türkiye'yi modern dünyadan kopardığını bu arkadaşlara hatırlatmasıyla ve Mehmet Şimşek denen demokrat görünümlü otokratın sekreterinin, Türkiye ekonomisiyle ilgili bunun yarattığı hasarı doğru anlatmasıyla 5 dakikada bırakılır. Ekrem Bey'in içeride tutulmasında Türkiye'nin menfaati yok. Türkiye'nin düşmanlarının menfaati var.

"DÜNYA İLK GÜNLER BİR BOCALADI"

(Bu dünyadan gelen ses sizce güçlü mü?) Gitgide artıyor. İlk günler bir bocaladılar. Dünya şöyle bakar. Bakın, çok net bir şey söyleyeyim. İki tane şey vardı, dava vardı. Bu davalardan birisi Türkiye kamuoyuna; ne? Terör. Bizim insanımız teröre desteğe asla ve asla izin vermez. Diyor ki: İBB'den terör örgütüne destek yapmışlar o yüzden. Bu iç kamuoyuna yönelik kartıydı. Masaya bunu koydu. Öbürü, yolsuzluk, mali meseleler. Bu da dış kamuoyuna yönelik kartı. Avrupa'nın en önemli özelliği ne? Dürüst, şeffaf yönetim, hesap verilebilirlik. Diyorlar ki: İmamoğlu önemli bir figür ama yolsuzluk yapmış.

"MASAK RAPORU ASLINDA SON 7 GÜNDE ALINMIŞ VE BOMBOŞ"

Yolsuzluk yaptıysa bir adım geri durdular önce. Orada biz hızla dosyaya hakim olduk, 4 gün gizlilik falan. Ne zaman sorular soruldu, ne zaman gördük ki sorular bomboş, Mansur Yavaş'ın deyimiyle, dosya bomboş, MASAK raporu bomboş, peçeteden ibaret. 3 aydır var olan MASAK raporu aslında son 7 günde alınmış ve bomboş. Ekrem İmamoğlu, sorulan her soruların cevabını çat çat çat verdi bütün arkadaşlar. Gizli tanık ifadesi dışında hiçbir şey yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre de gizli tanık ifadesiyle tutuklama yapılamaz. Ben bunları, bütün arkadaşlarımla birlikte, döndüm Avrupa'ya, Sosyalist Enternasyonal'e, PES, Avrupa Sosyalist Partisi'ne, buraya da geldiler dayanışmak için. 20 ülkeden milletvekilleri geldi kurultayımıza. Kendimiz gittik anlattık, onlar geldi anlattık. NATO PA'ya, NATO Parlamenterler Asamblesi'ne hızlı anlatınca, bütün liderlere telefonla, telekonferansla yüz yüze bunları anlatınca, dünyanın en yüksek tirajlı 20 basın yayın organına mülakatları verince, derdimizi anlatınca, tak! Hava değişti mi? Değişti. Macron'un açıklamasını görmediniz mi? Ne kadar net. Paris Belediyesi'nden de geldi. Hepsinden, yani dünyadaki belediyelerden dayanışma geldiği gibi pek çok ülke artık bu işin ne kadar hukuksuz olduğunu görüyor. Avrupa Parlamentosu, bakın, sadece solcular değil, Hristiyan Demokratlar, Liberaller, Yeşiller, hepsi "bu iş olmaz" dedi.

(Hursit Güneş "genel kurultayı da yapabilir tekrar, olağan kurultayı da yapabilir." diyor. Var mı efendim böyle bir durum?)

"PARTİNİN EN ZORLU GÜNLERİNİ ÖYLE AŞTIK"

Şöyle, olağan kurultayın yapılabilmesi için öncekinin üstünden 2 yıl geçmiş olması lazım. Ha, o zaman Haziran'ı bekleyecek. 5 Kasım'dan önce yapamazsınız. O yüzden de Haziran'dan önce takvim başlatamazsınız. O günü görürüz. Yani zaten olağan kurultay olağan takvimi içinde yapılır. Ben bu konularda,, yönetim anlayışım şu: Bir konuyu Tayyip Bey gibi değilim ben, her şeyi biliyor ya. Ben belediyelerle ilgili bir şey varsa kararı nerede veriyorum biliyor musunuz? Sosyal Demokrat Belediyeler Eşgüdüm Konseyi. Ya bir yanımda Gökhan Zeybek oturuyor, belediyelerden sorumlu genel başkan yardımcısı. Bir yanımda genel sekreterim. Salonda 24 kişi var. Sağ başta Ekrem İmamoğlu, sol başta Mansur Yavaş. Bütün Türkiye'de belediyeler içinde çeşitli yapıları yöneten, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı, Tarihi Kentler Belediyeler Birliği Başkanı, SODEM'in başkanı, Ege Belediyeler Birliği Başkanı, onlarla oturup karar veriyorum. Kurultay kararını da 81 il başkanıyla veririm. 81 il başkanının özelliği şu, parti tarihinde ilk kez en kritik kavşaklarda 81'i birlikte çok önemli işler yaptılar. Tarihe geçen bir yapı bu. Kurultayda 32'si beni destekliyordu, 49'u karşımaydı. Ama kurultay günü kapıdan çıkarken dedim ki: "32 il başkanıyla girdim, 81'iyle çıkacağım." 81'iyle çıktım. Gece 5.30'da salondan çıktık. Sabah 9'da kahvaltıya çağırdım hepsini. Bir otelin zemin katında 81 il başkanının tamamıyla kahvaltı ederken dedim ki: "Dün en yakınım Ferdi Zeyrek'ti. Bugün Ferdi Zeyrek bana ne kadar yakınsa", yani o günün Manisa İl Başkanı, "isim isim sayarak en muhalif il başkanlarını, bana o kadar yakınsınız. Bundan sonra birlikteyiz." dedim. O gün bugün bütün süreçleri birlikte yönetiyoruz. İl başkanlarım derse ki: "Hızlı bir olağan kongre takvimini çok hızlı yapmakta menfaat var." onu yaparım. Derlerse ki: "2025 değil, 2026'da da olabiliyor." 2026'da onu, örgüt ne derse onu yaparım. Onlara da "Kararı tek başınıza almayın." diyorum. "Benim gibi yapın. İlçe başkanlarını toplayın, danışma kurulu toplayın, il yönetimini toplayın. Yozgat'ın doğrusu neyse ortaya çıksın. Artvin'in doğrusu neyse ortaya çıksın, Manisa'nın doğrusu. Getirin, tartışalım." diyorum. Bu yöntemle aldığımız hiçbir kararda baltayı taşa vurmadık. Her şey, tüzük kurultayını da onlar yaptı, takır takır geçirdiler. Bu kurultayda da birliği beraberliği onlar sağladı. Partinin en zorlu günlerini öyle aştık. Orada hiçbir sorun yok. Hursit Hocam rahat olsun. Çok güvenli bir istişare mekanizmamız var. Şimdi,

(İleriye doğru baktığınızda, 2 yıl, 3 yıl, 5 yıl sonra ne görüyorsunuz?) Öncelikle yol haritamızı bir hatırlatalım. Şu anda biri, ben 1,5 yıldır hep söylüyorum. CHP sokakta olacak. Yani bizim geçmişte yaptığımız tematik mitingler, buğday mitingi, çay mitingi, fıstık mitingi, pamuk mitingi hepsi, emekli mitingi, emekçi mitingi, atanamayan öğretmenler eğitimi, eğitim mitingi, yaşam hakkını savunma mitingi. Bunların hepsi bu örgütü sokağa çıkaran, yeniden sokakla tanıştıran, sokakla ve meydanlarla barıştıran, adeta ordunun manevra kabiliyetini geri kazanmasını sağlayan önemli birlikteliklerdi.

Türkiye Haberleri