“Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla 49 gündür tutuklu bulunan gazeteci Sedef Kabaş'ın ilk duruşması bugün İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Kararını açıklayan mahkeme, Kabaş’a “cumhurbaşkanına hakaret” suçundan 2 yıl 4 ay hapis cezası verdi. “Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” suçlaması yönünden Kabaş’ın beraatına hükmeden mahkeme, tahliye kararı verdi.
Bugün tahliye edilen gazeteci Sedef Kabaş cezaevi çıkışında ''Bir gün birileri kaçacaksa o Sedef Kabaş olmayacak'' dedi.
Kabaş'ın sözleri şu şekilde:
Arkamda duran, bana sahip çıkan, onlarca baskı ve sindirmeye rağmen biz buradayız diyen herkese çok teşekkür ediyorum, çünkü sizlerin varlığı bana bir kez daha gösterdi ki siz bu toplumun vicdanısınız. Hiçbir şartta bileklerini bükemeyecekleri dayanışma gücünü gösteriyorsunuz. Binlerce mesajınızla desteklerini Bakırköy Kapalı Cezaevi'nde yatan kız kardeşlerim dediğim herkes bana hissettirdi. En sağ tandanslıdan en sol tandanslıya kadar... Hatta zıt görüşlü kadınlar da bana sahip çıktı. Bu da gösteriyor ki, biz haklıyız. Haklıysanız korkmayacaksınız, susmayacaksınız...
Bir hukuk devletinde, demokratik bir ülkede, birinin yaşamayacağı şeyleri yaşattılar bana. Ben sadece ve sadece, hakaret kastı olmadan bir atasözü kullandım. Bütün bu sürecin nedeni bu. Herkesin bu süreci düşünmesini istiyorum. Bize bir genelge yayınlasın arkadaşlar bilelim, ona göre örnek verelim. Bunun sınırını kim neye göre çiziyor? Dolayısıyla demokrasinin işlediği, yargının bağımsız olduğu ülkelerde bunlar yaşanmaz... Ama ne oldu mevcut iktidar hükümetin bütün imkanlarını kullanarak kadın bir gazetecinin üzerine çullandı. O yayın sırasında da, o yayın sonrasında da hakaret ettiğime dair bir kişi, ne Uğur Dündar ne oradaki konuklar, daha önemlisi o yayını izleyen izleyici sonrasında hakaret olduğu yönünde bir eleştiride bulunmadı arkadaşlar.
Olaydan altı gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, namaz sonrası ne yaptı, mikrofonu aldı ve 'Biz Hz. Adem efendimize laf söyletmeyiz, gerekirse laf söyleyenlerin dilini kopartmasını biliriz' ve aynı günün akşam saatlerinde Takvim gazetesinde beni aleni hedef alan, savcıları göreve davet eden Takvim Gazetesi bir manşet attı: Hoşt. Sedef Kabaş Cumhurbaşkanına hakaret etti, savcıları göreve çağırıyoruz diye. Ardından troller binlerce hakaret ederek linç kampanyaları düzenlediler, o günün akşamı değil sabaha karşı 6 polisle 02:00'de gözaltına alındım. O linç kampanyası sırasında programdan sonra bir tweet attım. O tweet'i de hakaret diye mahkemeye konu ettiler. Bu anonim bir söz, Çerkez bir atasözü, benim uydurduğum bir şey değil dediğim bir tweet'ten bile hapis yatmamı talep etti şikayetçi olanlar. Polis dahi ifademi almamışken, ki polis arkadaşlar tanıyorlar beni.
O süreçteki Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, ne dedi? 'Bu hadsiz açıklamalara yargı hak ettiği cezaları verecektir.' Bir adalet bakanı olarak kendisine asla yakışmayan, Abdulhamit Gül'ün açıklaması ve AKP'nin önde gelenleri beni suçlu ilan ettiler. Bunu kamuoyuna, milyonlara yaptılar. Şöyle düşünün, bugünün Türkiye'sinde AK Parti istediği kişiye diyor ki 'bu suçlu' sonra tutuklanıyorsun. Sonra diyorlar ki 'Delil karartma ve kaçma şüphesi'. Bunu yazın yarın bir gün biri kaçacaksa o Sedef Kabaş olmayacak! Ne kaçması arkadaşlar, ben bugüne kadar hakkımdaki suç duyuruları için defalarca ifade vermeye gittim. Hakkım açılan davalar, Ağır Ceza Mahkemesi dahil olmak üzere bir kere geri adım atmadım, buradayım. Bu düzen değişene kadar da hiçbir yere gitmeye niyetim yok. Delil karartmaya gelince de, bir canlı yayını ben nasıl karartabilirim? Nasıl değiştirebilirim? Nasıl yok edebilirim.
Bu şüpheye dayanarak beni tutuklu yargılamaya karar verdiler ve buraya getirdiler. Bugün itibariyle yanılmıyorsam 49 gün sonra, kendilerince bir çeşit cezalandırmayı gerçekleştirdikten sonra hakim karşısına çıktım ve savunmamı yaptım. Bu savunmayı hem hakime, hem de yüce Türk adaletine yaptım. Beni sadece yargılamadılar, sadece hapsetmediler, bizim gibi gerçekleri yazan ve buna cesaret eden gazetecileri hapsederek, üzerlerinde korku oluşturarak sanmayın ki sadece bizi hapsediyorlar.
Bunu gazetecilere sanatçılara akademisyenlere yapan, size neler yapmaz mesajını vermeye çalışıyorlar ve toplumda kendilerince bir korku iklimi yaratmaya çalışıyorlar. Peki korkacak mıyız? Elbette hayır. Haklıysak korkmayacağız. Haksızlık varsa da susmayacağız arkadaşlar.
Ben bundan sonra Allahın izniyle gerçekleri elimden geldiğince anlatmaya, gerçekleri toplumla buluşturmaya devam edeceğim, kimsenin şüphesi olmasın.