Mütalaada, diğer sanıklar Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etme’ suçundan 15 yıldan 20’şer yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Esas hakkımdaki mütalaada, sanıkların Gezi Parkı olaylarından çok önce çeşitli ülkelerdeki yönetimi yıkma amacıyla çeşitli eğitimlerden geçtikleri ve uygun ortamı buldukları Mayıs 2013’te planlarını devreye soktukları iddia edildi. Mütalaada şöyle devam edildi:
"Bu aşamada birbiri ile bağlantısız gözüken legal, illegal ve legal görünümlü illegal yapıların aynı amaç etrafında birleşerek faaliyetlere başladıkları, vatandaşlarımıza şirin ve iyi niyetli gözüken başta sözde şiddet içermeyen biçimde sahnelenen eylemlerle halkı sokağa dökmeye çalıştıkları, çok sayıda çağrı yaparak ve eylemlerine devlet birimlerinin sanki bir savaş anında imiş gibi müdahale ettiği yönünde algı oluşturmak suretiyle kitlesel eylemlere katılımı arttırmaya çalıştıkları, oluşan bu karmaşada sahada her daim eylem yapmaya müsait marjinal sol terör örgütlerinin bu faaliyetlerine uygun ortam sağlamak suretiyle 1960 ve 1980 darbelerinde olduğu gibi toplumu ve devleti kaos ortamına sokarak bu suretle dTürkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs ettikleri, oluşan bu ortamda dış ülke örneklerinde olduğu üzere en iyi ihtimalle hükümeti istifaya ve erken seçime zorlamak istedikleri, bu ihtimalin gerçekleşmemesi halinde ise bu defa Suriye ve Mısır örneklerinde olduğu üzere iç savaş ve darbe ortamına zemin hazırlamak gayretinde oldukları, bu yönde FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün daha sonrasında da tecrübe edileceği üzere benzer girişimlerde bulunduğu, Gezi kalkışmasının devlet mekanizmalarınca bastırılarak sonlandırılması sonrasında bu defa FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün aynı hedefe ulaşmak maksadıyla sahneye çıktığı…”
Mütalaada, Gezi Parkı soruşturmasındaki kanıtların FETÖ’cü savcı ve polisler tarafından toplanmasına ilişkin eleştiriye de yanıt verilerek, şöyle devam edildi:
“İddianamemizin tanzim edildiği dönemde ve kovuşturma evresinde sanıklar vekilleri ve bazı basın organlarında, devlet birimleri içerisine kanser hücresi gibi sızmış olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü militanı oldukları daha sonrasında tespit olunan şahıslar tarafından bu soruşturmanın başlatıldığı ve yönlendirildiği yönünde bir kısım iddialar ileri sürülmüşse de tüm delillerin ve özellikle iletişimin tespitine yönelik kayıtların tamamının Başsavcılığımız talimetıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğü personelince yeniden incelemesinin yapılarak dosyanın tekemmül ettirildiği hususunun da izahı zaruret arz etmiştir.”
Ne olmuştu?
Gezi Parkı eylemlerine ilişkin beraat kararının bozulmasının ardından Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu 17 sanıklı dava, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde yeniden görülmeye başlanmıştı. Çarşı üyelerinin de aralarında bulunduğu 35 sanık hakkında verilen beraat kararları ise Yargıtay tarafından bozulmuştu. Yargıtay, bozma kararında Gezi Parkı ile Çarşı davasının arasında hukuki bağlantı olduğu gerekçesiyle birleştirilmesine karar verilmesi gerektiğini vurgulamıştı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği yazıda davaların birleşmesine onay verdiğini belirtmişti. Davalar 30 Temmuz’da birleştirilmiş ve sanık sayısı 52’ye çıkmıştı. Birleşme kararının ardından görülen üç duruşmada sanık Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar verilmişti.
Savcı dosyayı istedi
Duruşmada görüşü sorulan Cumhuriyet savcısı, sanıkların savunmalarının tamamlanmış olması ve Osman Kavala’nın tutuklu bulunması sebebiyle Gezi Parkı ile Çarşı davasının dosyalarının ayrılmasını talep etti. Duruşma savcısı, dosyalarının ayrılması halinde Gezi Parkı dava dosyasının esas hakkındaki mütalaayı hazırlaması için kendisine gönderilmesini ve Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar verilmesini istedi.