HAKAN ÇELENK
Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan geçen hafta ‘suç ve suçluyu’ övmek iddiasıyla 2 ay 15 günlük hapis cezası almıştı. Karar, ülkenin siyasi siyasi ikliminin ve Gürkan’ın bir il belediye başkanına göre tanınma oranının yüksek olmasının da etkisiyle ülke çapında çok konuşuldu.
Aldığı cezayla ilgili değerlendirmesini bizzat dinlemek için kendisiyle görüştük. Görüşürken kentin içme suyu arıtma tesislerinin yanı başında yapılmak istenen kurşun yıkama ve eleme tesisine karşı Recep Gürkan’ın gösterdiği sert tepkiyi de kayda geçirdik.
Hakkınızdaki mahkeme süreci nasıl başladı? O geceyi anlatır mısınız?
15 Temmuz darbe girişimi gecesinde herkes bir yerlerdeydi komutanlar düğündeydi mesela. Bizim mezunlar (Gürkan 1983’te üniversiteden mezun olduğu arkadaşlarını kastediyor) buluşmamız vardı. Yemek yedik oradan da türkü bara gittik. Orada arkadaşlarımızla türkü dinliyoruz. Öğrenciliğimiz dönemde 12 Eylül darbesini yaşadık biz. Türkü söylerken bizim milletvekilimiz ve il başkanımız böyle bir kalkışma olduğunu, İstanbul’da Ankara’da özellikle bir kalkışma başladığını söyleyince ben başta güldüm geçtim.
Doğrusu ciddiye almadım. Sonra arkadaşlar sosyal medyadan telefondan bakıp anlatınca ben de “Kalkalım” dedim. Sahnedeydik ayrılmadan önce sahnede konuşma yaparken, şunu söyledim: “Biz bu olayı daha önce de yaşadık. Yaşadık, çünkü 12 Eylül 1980 darbesini öğrenci olarak yaşadım. 36 yıl önce haberimiz yoktu bir sabah kalktık olmuş bitmiş. Kimsenin haberi olmadı o gün. Bir baktık ki kapılarını önü askerler, sokakta askerler tanklar geliyor. O öyle bir darbeydi12 Eylül 1980 darbesi. Dediğim o. 36 yıl önce yoktu, şimdi haberimiz var. Tüm dünyayla beraber canlı yayınlardan, izliyorsunuz.
İktidar medyası rakı kadehine takıldı…
Elimde de rakı kadehi var. Kadehi kaldırarak “İçelim” diyorum içki literatürünü bilmeyenler diyor ki “Darbenin şerefine kadeh kaldırdı.” Recep Gürkan’ı bilen biliyor… Darbenin şerefine kadeh kaldıran da şerefsizdir, darbecilere destek olan da şerefsizdir, darbecilerin önünü açan da şerefsizdir, FETÖ’ye kucak açan da şerefsizdir. FETÖ de şerefsizdir. Bizim hayatımız boyunca, sendikacılığımız da eğitimciliğimiz de milletvekilliğimiz de kim olduğumuz da ne tepkiler verdiğimiz de belli. Belli ama bu klasik yöntem ya; daha çok ses çıkarırsanız kendinizi korumuş ya da atlamış oluyorsunuz gibi, böyle bir suçlama çabası içine girdi bazı mahfiller.
FETÖ suçlamalarıyla ile ilgili ne dersiniz?
“Allah insanı yakışan iftiradan korusun” diye bir laf vardır. Bana bir şey yakıştırılabilir eyvallah da. FETÖ, FETÖ’yü sevmek, FETÖ ile yan yana yürümek: hayatımız boyunca yapmadığım bir şey. Şimdi o yüzden ben 'Darbeyi öven de alkışlayan da destek olan da onun yolunu açan da şerefsizdir' deyince susuyorlar. İlla böyle bizim de sert perdeden mi, illa böyle argo ifadelerle mi konuşmamız lazım. Tabii bizim kim olduğumuz belli. Bizi bilen bilir diye bir söz vardır. Bilen bilir, bilmeyen de kendisi gibi zanneder.
2016’daki olayın davası nasıl 4.5 yıl sonraya uzandı?
Başta, bununla ilgili kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildi. Ama sonra tam seçimlere sadece 4 gün kaşan önce ‘tesadüf’ (ironik ifade ediyor) ortaya çıkarılıyor. O gece orada oturan, daha sonra bu kaseti bana satmak için şantaj yapan, sözüm ona bir yerel gazeteci bunu çekmiş. Bana iki yıldır 50 bin euroya, 30 bin euroya satmaya çalışıyordu. Kendimden emin olmasam 30 bin, 50 bin euro bir şekilde bulur alırdım. “Defol git” dedim. Şikayetçi oldum bana şantaj yapmaya çalıştığı için… O dava da devam ediyor.
Şimdi ben hiç umursamamışım kendimi biliyorum ardından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmişken seçimlere (2019) dört gün kala nasıl olduysa havuz medyasının eline geçiyor.
O havuz medyası işte darbenin şerefine kadeh kaldırıyor diye iş gününde kendi içinde bir diyalektiği vardır, terminolojisi vardır. İçki içerken keyifliyseniz “Şerefe” edersiniz, işin içinden çıkamıyorsanız “İçelim” dersiniz. içki sadece sarhoş olduğun için mutlu olduğun için içilmez ki… Sevdiğinden ayrılırsın gidersin içersin, sevdiğinle barışırsın gene gidip içebilirsin. Bir sosyalleşme aracıdır içki. Alkolik değiliz ki…
Peki durumu karşı tarafa, yani iktidar kesimine anlattınız mı? Nasıl karşılık aldınız?
Bunlar anlattığınızda “Ha öyle mi...” diyorlar. Tabi bunu içki içmeyen birinin bilmesini beklemem ben. Bu bir karine de değildir bir ölçü de değildir ama her şeyin olduğu gibi bunun da kendisinde göre bir terminolojisi var. Neyse dediğim gibi bir ‘tesadüfle’ videoyu servis ettiler. 2.5 yıldan fazla zaman geçmiş bu video dört gün kala çıkartılıyor. Havuz medyasının televizyonları gazeteleri bangır bangır. Kendimden şüphem yok, umursamadım. Üç küsür yıl sonra dava açıldı, suçluyu övmekten.
Ceza almanızı nasıl karşılıyorsunuz?
Kararları beğeniriz, beğenmeyiz o ayrı bir şey. Sonuçta adalete karşı boynumuz kıldan ince, yapacağımız bir şey yok. 2 ay 15 gün ceza verdiler, onun da hükmün açıklanmasını geri bıraktılar. Beş yıl boyunca kasıtlı suç işlemeyeceksin diye… tabii ki itiraz haklarımızı sonuna kadar kullanacağız. Anayasa Mahkemesi… nereye kadar giderse giderse kullanacağız.
’Onur madalyanızdır’
Partinizden ve Edirne halkından nasıl bir reaksiyon aldınız?
Geçmiş olsun dediler, artık bunun bir dava siyasi dava olduğunu hepimiz biliyoruz. Aynı şekilde ben de onu söylüyorum. Benim gibi insana ne darbe ne darbe şakşakçılığı ne örneği yakıştıramazsınız. Bu bir siyasi davadır, siyasi karardır. Arkadaşlarım söylüyorlar 'sonuna kadar yanınızdayız' diyorlar, 'onur madalyanızdır' diyorlar. Doğru bildiğimiz yolda Atatürk’ün yolunda yürümeye devam edeceğiz.
Ülkenin siyasi durumuyla ilgili değerlendirmenizi soracağım. Sizce Adalet ve Kalkınma Partisi gerçekten düşüyor mu?
Tablo ortada aslında. Kanada başkanını biliyorsunuz Justin Trudeau… Fransa Cumhurbaşkanı Macron -ki hiç sevmem-, Angela Merkel ve birçokları. Salgın sürecinde ortaya çıktılar vatandaşlarına “Siz hiçbir şeyi düşünmeyin. Siz sadece sağlığınızı düşünün. Kalan her şeyi biz hallederiz” dediler. Biz bunu diyemedik maalesef. Bunu dememiz gerekiyordu. Bu siyaset miyaset değil. Kim nereye çekerse çeksin Türkiye Cumhuriyeti’nin bunu demesi gerekirdi. Bunu diyemedik.
Salgında belediyecilik nasıl gitti?
Şimdi baktığımızda pandemide belediyeler çok başarılı. Halkın belediyeleri, belediyeler aktif kurumlar yani bu örneği çok veririm. Mesaisi 8:30 5:30 olan bir kamu kurum değildir belediye. Mesela kültür işleri müdürü gündüz konser yapar, akşam sandalye taşır. Her yerde böyledir. Bunun partisini de ayırmıyorum. Belediyeler çok öne çıktı. Zaten halkın içindeydi, zaten hazırdı, zaten dinamikti. Pandemi çok şey değiştirdi. Bundan sonra da çok şey değiştirecek.
Kurtuluş kutlaması eleştirisi
İktidar neden ayını performansı sergileyemedi?
Ama ben şu tarafına bakıyorum. Bir ülkenin ekonomisi zaman zaman bozulabilir. Geçmişte Türkiye bunu defalarca yaşadı. Hep yaşadı; Tansu Çiller döneminde yaşadı. Süleyman Demirel döneminde yaşadı. Ekonomiyi düzeltirsiniz, kanunlar kararlar eksiktir yenilerini çıkartabilirsiniz. 12 Mart muhtırasının nedenlerinden biri şuydu: “Toplumdaki sosyal gelişmeler kanunların önüne geçti” demiştir o zamanki askerler. Ekonomi düzelir kanunlar eksiktir çıkarılır, yol haritaları çıkar, bunların hepsi olur. Ama bir ülkenin geleneklerini, ülkenin felsefesini değiştirirseniz, bununla oynarsanız değiştirme şansımız olmaz. Benim hükümetle vatandaş Recep Gürkan olarak sorunum bu.
Nedir bu değişen gelenekler?
Bir örnek vereyim. Edirne son iki yüzyıl içinde dört tane büyük işgal görmüş. En son 1920-1922 arasında 2 yıl boyunca Yunan işgali. Bu belediyede Yunan bir komutan oturmuş. 25 Kasım 1922’de Türk ordusu, Kuvva-i Milliye şehre girmiş, kenti teslim almış. İnşallah ebedi kurtuluş tarihi 25 Kasım 1922. Biz her yıl kendimize çok güzel kurtuluş kutlamaları yapardık, bayramlar yapardık. Son yıllarda yapamaz olduk. Bu kimi niye rahatsız eder? Çocuklarda kurtuluş bayramı kavramının oluşması, şehrinin memleketinin neden kurtulduğunu, nasıl işgal altında olduğunu, niçin işgal altında olduğunu öğrenmesi, tarihini öğrenmesi ve esaretten kurtulmanın bir bayram vesilesi olduğunu ve bunun çok önemli olduğunu öğrenmesi niye yanlış. Kutluyoruz biz ama resmi değil?
Neden rahatsızlar?
Ben eski parlamenterim. Milletvekilliği yaptım Gazi Meclis'te. 23 Nisan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş yıl dönümüdür. Aynı zamanda ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukları armağan ettiği çocuk bayramı. Biz ne yapıyorduk eskiden 23 Nisan’da. Gidiyorduk sabah Atatürk anıtına çelenk koyuyorduk, ilin protokolü olarak. Geçit törenleri oluyordu. Şimdi kim çelenk koyuyor? Milli Eğitim Müdürü. Bu kadar düşünmeye gerek var mı? 19 Mayıs’ta kim çelenk koyuyor anıta? Gençlik ve Spor İl Müdürü. Bir ülkeyi ileriye binaları yapıları taşımaz. Bir ülkeyi ileriye, kültürü sanatı geçmişi bunlar taşır. Bunları ortadan kaldırırsanız, değersizleştirirseniz, geleceğe taşıyacak bir şey olmaz. Benim sorunum bu.
Edirne’nin ve Türkiye’nin geleceği nasıl görüyorsunuz?
Her şey çok güzel olacak.
Bir gecede beliren yeni bir çevre alarmı
Edirne’de bir anda çevre mücadeleniz ortaya çıktı? Gecekondu kurar gibi, hiç izin alınmadan bir kurşun işleme tesisinin malzemeleri araziye yığılmış. Nasıl olur bu?
Geçen çarşamba günü (10 Mart) kent konseyi başkanımız aradı. Bir firmanın şehir yerleşimine aşağı yukarı 2 km mesafede, bizim içme suyu arıtma tesisimize ise kuş uçumu sadece 200 metre mesafede bir yerde kurşun kırma, eleme ve yıkama tesisi için ÇED (çevre etki değerlendirme) raporuna başvurduklarını söyledi. Hemen ilgili başkan yardımcısı arkadaşımı görevlendirdim, bunu araştırın diye. Hakikaten, bir firma -tanımayız etmeyiz öyle bir derdimizde yok zaten- daha önce beton santralı olan bir yer için başvurmuş. Mücavir alan içerisinde, belediye sınırları içinde bir tarlada, imar planının dışında plansız bir alanda.
Cuma günü ÇED için son itiraz günüydü. Hemen gerekçelerini hazırlayarak sivil toplum örgütleri, kent konseyi, çevre gönülleri ve diğerler sivil toplum temsilcileri ile birlikte Çevre Bakanlığı’na başvurularımızı yaptık.
Bugün (dün) de sivil toplum örgütleri ile beraber yerinde hem inceleme yaptık hem de olayı hem vatandaşın bilgilenmesi anlamında kamuoyunun bilgilenmesi anlamında mason aracılığıyla da kamuoyunun gündemine getirmek istedik.
Firma tesisleri neye dayanarak kurmaya başlamış?
Hep birlikte yerinde gördük ki firma o ÇED raporuna başvuru dışında hiçbir şey başlamamış olmasına rağmen sanki izin alınmış gibi ya da alınacak gibi o taşıma bantlarını elekleri melekleri kurmaya başlamış. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Çünkü Trakya’nın bakınız 1/100 binlik çevre planlaması vardır. Zamanında Trakya Üniversitesi ve Çevre Bakanlığı'nın ortaklaşa yaptığı bir plandır bu. 1/100 binlik çevre planında Edirne tamamıyla tarımsal alana ayrılmıştır ve kirli sanayi hiç yoktur. Çorlu’da Lüleburgaz’da vardır. Müstesna bir yere sahibiz. 1/100 binlik çevre planı 2004’te yapılmıştır ve hala yürürlükte.
Peki neden sakıncalı bu tesis?
Tabii ki kurşun yeraltı suyu kullanacak, yıkama eleme yaptıktan sonra o suları ne yapacak? Yine yeraltına verecek. Yani tesis kurmak istedikleri yer 200 bin kişinin Kayalı Barajı’ndan gelen içme suyunu aradığımız yerde. Arıtma tesisi açık havuzlarla dolu. Gelen suyu aratırken oksijenlendirmek için, bol oksijen alması için açık havuzlar vardır. Böyle bir yere sadece 200 metre mesafede, düşünebiliyor musunuz? Kimyasal bir sorun çıkacak ortaya. Arıtma esnasında mutlaka havaya partiküller dolacak, buharı olacak.
Bir rüzgâr estiğinde ya Edirne ya da ters rüzgâr estiğinde arıtma tesislerine gelecek bizim bu bölgede iki tane arıtma tesisi hız var. Biri 200 metre bir 1.5 kilometre mesafede. Bu yüzden bunun olamayacağını, buna izin verilmeyeceğini anlatmak için orada bir basın toplantısı yaptık. Cuma itirazımızı yaptık ve reaksiyonu verdik.
Belediye dışı Edirne bürokrasisi nasıl bakıyor tesise?
Edirne’deki kamu kurumlarımızın da sayın valimizin de düşüncelerinin bu yönde olacağından eminim. Onlar da mutlaka buna karşı çıkacaktır. Her ne olursa olsun buna izin vermemiz göz yummamız söz konusu değildir. 200 bin kişinin sağlığından bahsediyoruz. 200 bin kişinin yaşam hakkından bahsediyoruz. Bu pandemi bize şunu öğretti. Dünyada canlıya yaşamın devam etmesi için siz internette çok yoğunsunuz. Siz halktv.com.tr nedeniyle internet olmadığını düşünün. Dünyada ne olur yaşamınız biraz zorlaşır, fosil yakıtların olmadığını düşünelim. Canlı yaşam bitiyor mu bitmiyor. Ama iki şey olmazsa canlı yaşamı sona eriyor. Bir içme suyu, iki sağlıklı gıda olmazsa olmazdır. “Ben bu dünyada canlı yaşamını devam ettireceğim” diyorsanız yönetici olarak da insan olarak da bir temiz içme suyunu koruyacaksınız ve insanlara ulaşmasını sağlayacaksınız. İki temiz ve sağlıklı gıdayı sağlayacaksınız.
Her birimiz günde minimum içme suyunu içmek zorundayız. Bir oyun bile olsa karnımızı doyurmak zorundayız.
‘Edirne’nin direncini tüm Türkiye görür’
Tesisi kurmak isteyenler başka bir şeye güveniyorlar diyelim? Ankara’daki işler diyelim ki yerel bürokrasiyi de aştı. Ne yaparsınız yerel bir bürokrasiyi aşarsa?
Bedeli ne olursa olsun buna karşı çıkacağız insan sağlığının bir karşılığı yok. İnsan sağlığının bir bedeli yok. İnsan sağlığını korumak her yöneticinin temel görevi. Bu bağlamda eğer ihtimal vermiyorum, hiç ihtimal vermiyorum ama velev ki bir şekilde izin alındı ya da ruhsat alındı. Edirne’nin bu direncini bu mücadelesini o zaman bütün Türkiye görür.
Recep Gürkan, sohbetimizde Edirne'nin Kırkpınar’ı ve Trakya’yı ilgilendiren konularda da halktv.com.tr’ye açıklamalarda bulundu. Açıklamaların bölümlerini yarın ayrı bir haber olarak yayınlayacağız.