Dr. Tomris Cesuroğlu, "Salgın yönetimi böyle devam ederse 2021 sonbaharı 2020’den çok farklı olmayacak gibi duruyor. Türkiye Kuzey yarıküredeki OECD ülkeleri arasında ilkokulları açık ara ile en uzun süre kapalı tutan ülke. Düğünlere, kongrelere, toplu açılışlara devam ederken, AVM’ler, restoranlar, fabrikalar ve iş yerlerini açık tutarken okulları kapatarak pandemi yönetmeye çalışan başka bir ülke yok dünyada. Filyasyon ise kısa sürede evlere ilaç dağıtım sistemine dönüştü” diye konuştu.
BirGün'den İsmail Arı'nın sorularını yanıtlayan Dr. Cesuroğlu şu yanıtları verdi:
-Günlük vaka sayılarını ve test sayısındaki düşüşü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de açıklanan vaka sayılarının güvenilirliği ne yazık ki çok düşük. Bakanlık salgının başından beri epidemiyoloji biliminin gerektirdiği şekilde, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi uluslararası otoritelerin önerdiği standartlarda bilgi paylaşımı yapmıyor. Halen vakaların, ağır hastaların ve ölümlerin bölgelere, cinsiyete ve yaşa göre dağılımını bilmiyoruz. Okullar ve fabrikalardaki filyasyon çalışmalarının sonuçlarını bilmiyoruz. Az çok gelişmiş tüm ülkeler bu verileri şeffaf bir şekilde raporluyor. Bağımsız bilim insanlarının ileri epidemiyolojik analizler yapması için veri setlerini paylaşıyor. Türkiye’de ne yazık ki böyle bir raporlama söz konusu değil. Dahası, pandeminin ilk 6 ayında vaka ve ölüm sayılarının gizlendiğini biliyoruz. Bu durum çok ciddi bir güven kaybı yarattı. Yani Koronavirüs verileri bakanlığın tekelinde tutuluyor ve bunlara güvenemiyoruz. Bu açıdan, sahadan gelen gözlemler çok kıymetli bir hale geliyor.
Salgın kontrolünde vaka sayıları tek başına bir şey ifade etmez. Çünkü virüsü taşıyan insanları vaka olarak tanımlayabilmeniz için onlara test yapmanız ve pozitif çıkması gerekiyor. Yeterince test yapmazsanız enfekte insanları tespit ederek vaka sayısına dahil edemezsiniz. Bu noktada yaptığımız testlerin ne kadarının pozitif çıktığını gösteren ‘test pozitiflik’ kavramı devreye giriyor. Bunu basitçe günlük tespit edilen vaka sayısını o gün yapılan toplam test sayısına bölerek hesaplıyoruz ve yüzde olarak ifade ediyoruz. Bu değer hem yeterince test yapıp yapmadığınızı gösteriyor, hem de vaka sayıları ile birlikte salgının yayılımının ne düzeyde olduğunu gösteriyor. Hedefimiz, bu rakamı mümkün olan en düşük düzeyde tutmak. Yani çok sayıda test yapıp vakaların hepsini yakaladığımızdan emin olmak. Uluslararası standartlara göre, test pozitiflik oranının yüzde 5’in altında olması salgının kontrol altında olduğunun önemli işaretlerinden biri. Bu oran, yeterli sayıda test yapıldığı, buna rağmen yakalanan vakaların nispeten az olduğunu gösteriyor.
Nisan ayında vakaların pik yaptığı donemde (sahadan da teyid edildiği dönemde), resmi olarak test pozitiflik oranı yüzde 20’ye ulaşmıştı. Bu çok ama çok yüksek bir rakamdı ve o dönemde, resmi rakamlara göre dahi, yeterince test yapılmadığını gösteriyordu. Son bir haftaya baktığımızda bu oranın yüzde 7’lere gerilediğini görüyoruz. Uluslararası standartlara yaklaşması açısından bunu sevindirici olarak değerlendirebilmeyi çok isterdim; ancak Türkiye ne yazık ki koronavirus verilerinin doğruluğu konusunda güvenilirliğini kaybetmiş durumda.
-Bu yaz dönemini nasıl geçireceğiz? Yeni piklerle karşı karşıya kalabilir miyiz?
Bu tamamen aşılama hızına bağlı. Yaz döneminde Koronavirüsün mevsimselliği nedeniyle kışları yaşanan gibi çok sivri pikler beklemiyoruz. Ancak esas risk sonbahar için. Salgın yönetimi böyle devam ederse 2021 sonbaharı 2020’den çok farklı olmayacak gibi duruyor.
-Açılma dönemi nasıl olmalı veya açılmanın sonuçları bu tablonun ardından nasıl olacak? Avrupa ülkelerinde açılmalar nasıl oluyor?
Kapanmada hastalığın en fazla yayıldığı ve toplum için en az elzem ortamlardan başlayarak kademeli bir şekilde kapanma gerekir. Açılma döneminde tersine bir sıra. Yani önce yayılmanın en az olduğu ve toplum için en elzem yerler açılmalı. Bu acıdan bayram sonrasında ilk açılması gereken yerler okul öncesi eğitim kurumları, ilkokullar, köy ve belde okulları ve özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri. Daha sonra, zorunlu üretim ve hizmet sektörleri öncelikli olarak açılmalı.
Özellikle toplu katılım olan etkinlikler ve toplantıların salgın yönetiminde tam kontrol sağlanana kadar mutlaka kapalı kalması gerekir. Türkiye geçen yaz ve Şubat 2021’deki ‘açılma’ dönemlerinde düştüğü hataya tekrar düşmemeli. Bu kapsamda, düğünlerden, kongreler ve açılışlardan mutlaka kaçınılmalı. Cenazelerde kişi sınırlamasına mutlaka riayet edilmeli, nüfuzlu kişiler ve yakınları için istisna yapılmamalı. Bu konuda TTB Pandemi Çalışma Grubu olarak hazırladığımız kapsamlı önerileri de hafta başında duyurduk.
-Okullarla alakalı çalışmalar yapıyorsunuz. Okulları Türkiye gibi kapatan kaç ülke var? Pandemi sürecinde okullarda eğitim nasıl sürdürülmeli?
Türkiye Kuzey yarıküredeki OECD ülkeleri arasında ilkokulları açık ara ile en uzun süre kapalı tutan ülke. Düğünlere, kongrelere, toplu açılışlara devam ederken, AVM’ler, restoranlar, fabrikalar ve iş yerlerini açık tutarken okulları kapatarak pandemi yönetmeye çalışan başka bir ülke yok dünyada. Okullar, özellikle de ilkokullar, Türkiye’de sanıldığı gibi salgının toplumda yayılmasını tetikleyen ortamlar değiller. Okullarda görülen olgular toplumdaki yayılımın yansıması. Her yastan insan Covid-19 olabilir ve bulaştırabilir. Ancak risk grubu olarak baktığımızda, 20 yas altındaki çocuk ve gençlerin Covid’e yakalanma riskleri, ayni şartlarda virüse maruz kalsalar da, yetişkinlerin yarısı kadar. 12 yaş altındaki çocuklar ise yetişkinlerin yarısı kadar bulaştırıyor. Yani çocuklar Covid-19 nedeniyle tehlikede değiller, toplumda yayılma için tehlikeli değiller.
Türkiye ne yazık ki pandemi nedeniyle bir yılı askın suredir okulları büyük oranda kapalı tutuyor. Bu özellikle ilkokul ve ortaokul düzeyi için çok büyük bir kayıp haline geldi. Covid pandemisinde Avrupa ülkeleri vaka ve ölüm oranları Türkiye’nin çok daha üstünde olduğu zamanlarda dahi buna en fazla birkaç ay başvurdu. Okullar tüm sektörler kapandıktan sonra, rakamlar hala kontrol altına alınamadığında kapanan en son sektör oldu. Açılmada da tüm sektörlerden önce açıldı. Okullar da kendi içinde ilk üniversiteler ve liseler, sonra ortaokullar, sonra ilkokullar şeklinde kapandı ve açılıyor. Türkiye’nin de mutlaka bunu takip etmesi gerekiyor. Bu konuda TTB’nin Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), Türk Toraks Derneği, Türkiye Milli Pediatri Derneği ve Türkiye Psikiyatri Derneği ile duyurduğu rapor oldukça kapsamlı öneriler sunuyor.
Bilim Kurulu üyesi: 5 binli rakamlara ancak Temmuz başında ineriz