CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin MYK toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi. Öztrak, Ayasofya'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımı ile gerçekleşen etkinlikte emekli imam Mustafa Demirkan için, "Atatürk’e lanet okumaya cüret etti. O sözleri ettiği Ayasofya’yı, İstanbul’u, Rize’yi ve tüm memleketi emperyalistlerin işgalinden kurtaranın, Atatürk olduğunu unutarak cehaletini sergiledi. Bu suçtur, bu büyük bir rezalettir. Buna, orada oturan devlet ricalinin sessiz kalması ise çok daha büyük bir rezalettir." dedi.
Sessiz kalanlara da tepki gösteren Öztrak, "Bu imam müsveddesine ve ona sessiz kalan devlet ricaline soruyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, bugün Ayasofya’da, Sultanahmet’te, Süleymaniye’de ecdadın mukaddes emanetleri üzerinde, hak iddia edebilir miydiniz? Bu camilerde Kuran-ı Kerim tilaveti icra edebilir miydiniz? Aklı, izanı ve azcık vicdanı olan bunun cevabını bilir. Bugün Kudüs’te, Mescidi Aksa ’da yaşananlara bir bakın. Bugün bu topraklarda böyle bir zül yaşamıyorsak, bu Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesindedir. " ifadesini kullandı.
Öztrak'ın satırbaşları şöyle:
Bugün toplantı gündemimizde, Hükümetin yönetemediği “buhran” ve bu buhranı aşmak için yapılacaklar vardı.
Dün Anadolu Efes basketbolda, Avrupa Ligi’nde, Barcelona’yı yenerek şampiyon oldu. Tüm sporcularımızı, teknik ve idari heyeti, hepimizi gururlandıran bu büyük başarı nedeniyle kutluyoruz.
Hafta sonu,İstanbul’un fethinin 568. yıl dönümünü kutladık. İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet Han aldı.
Emperyalistlerin işgalinden de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurtardı. Biz iki atamızla da gurur duyuyoruz. Her ikisini de rahmetle, sevgiyle, saygıyla anıyoruz.
Atatürk'e 'kafir' diyen imama tepki
Ayasofya Camii’nde devlet ricalinin önünde, Bir defa daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okundu. Kibir, şımarıklık, hazımsızlık ve yalan kutsal mekan Ayasofya’yı adeta mesken tuttu.
Bir emekli imam, Atatürk’e lanet okumaya cüret etti. O sözleri ettiği Ayasofya’yı, İstanbul’u, Rize’yi ve tüm memleketi emperyalistlerin işgalinden kurtaranın, Atatürk olduğunu unutarak cehaletini sergiledi. Bu suçtur, bu büyük bir rezalettir. Buna, orada oturan devlet ricalinin sessiz kalması ise çok daha büyük bir rezalettir.
Tarihini bilmeyen kendini bilmez. Bu imam müsveddesine ve ona sessiz kalan devlet ricaline soruyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, Bugün Ayasofya’da, Sultanahmet’te, Süleymaniye’de ecdadın mukaddes emanetleri üzerinde, Hak iddia edebilir miydiniz?
Bu camilerde Kuran-ı Kerim tilaveti icra edebilir miydiniz? Aklı, izanı ve azcık vicdanı olan bunun cevabını bilir. Bugün Kudüs’te, Mescidi Aksa ’da yaşananlara bir bakın. Bugün bu topraklarda böyle bir zül yaşamıyorsak, bu Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesindedir.
Tarihi, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen, meczuplardan öğrenenler, elbette milletinin tarihine de, Milli mücadeleye de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne de, bu devletin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de böyle eğri bakar.
Ama şunu herkes bilsin. Aziz milletimizin vicdanı çok güçlüdür. Tüm bu eğrileri, hain ve gafilleri mahkûm eder. Ezip geçer. Tarihimizde “Kuvayımilliyecilerin katli vaciptir” diye, fetva veren Sarayın Şeyhülislamı Dürrizade varsa, o fetvayı yırtıp atan,
“Her kim ki Mustafa Kemal ve Kuvayımilliye aleyhine fetva verip düşmanlık yapar, Bilin ki onların damarlarında kâfir kanı akar” diyen, Milletin kahramanı, Sütçü İmam da vardır.
Kininin, nefretinin esiri olmuş, zavallı bir zihniyete, bu ülkenin çocuklarının tertemiz zihinleri, nasıl emanet edilebilir?
Milletimiz o gün o camide olan devlet ricalinin nasıl sustuğunu görmüştür. Bu rezalete, çocuklarının, torunlarının dekor edilmesine göz yuman, buna da sessiz kalanlara yazıklar olsun.
Hak, hukuk tanımayan, izan yoksunu bu kibre düşmüşlere, milletimiz elbette hakkını helal etmeyecektir.
Suç duyurusu
Grup başkanvekilimiz, UYAP üzerinden bu şahıs hakkında, Suç duyurusunda bulunmuştur. Artık konu, yargının alanındadır.
Ancak şunu da söyleyelim; Bu olup bitene sessiz kalanlara, Gizli gizli alkış tutanlara, Milleti bölenleri ve bundan siyasi medet umanlara, Milletimizin notunu verdiğini; Ve bunlara önce seçim sandığına, Ardından da tarihin çöplüğüne gömeceğinden Tereddüdümüz yoktur.
Marmara'da müsilaj tehlikesi
İstanbul Fatihi Sultan Mehmet Han, “Ormanlarımdan bir dal kesenin, Başını keserim” buyurmuş. Yine Atalarımız, “Yaş kesen, baş keser” demiş. İstanbul, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle: “Türk vatanının ziyneti, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeğidir.”
İstanbul’u çeyrek asır yönetenler, Tarihi yarımadanın siluetini bile, Rant için katlettiler. Milletimizin göz bebeğine acımadan ihanet ettiler. Bir de bunu utanmadan itiraf ettiler.
Şimdi Marmara Denizi de, Bu acımasız ihanete isyan ediyor. Müsilaj, yani deniz salyası, tüm Marmara’yı kapladı. Marmara tüm gücüyle, "Artık yeter!” diye feryat ediyor.
Genel Başkan Yardımcımız Ali Öztunç, bu konuda, Bugün Merkez Yönetim Kurulumuza sunduğu rapor ve çözüm önerilerini kamuoyuna da açıklayacak. Dünyada tamamı tek bir ülkeye ait nadir denizlerden birini, Marmara’yı bitiriyoruz. “Kendi denizinizi koruyamadınız, Diğer denizlerde nasıl hak iddia ediyorsunuz” diyenlerin eline, koz veriyoruz.
'Kanal İstanbul, Marmara Denizi’nin ve bölgenin idam fermanıdır'
“İstanbul’a ihanet ettik” diyenler, Marmara’nın feryadını duymak yerine, İhanetlerine hız veriyorlar. Hafta sonu esnaf kulak kesilmiş, 1 Haziran sonrasında nasıl açılma olacağını duymayı bekliyor. Bunlar Kanal İstanbul projesine, Haziran sonunda kazma vuracaklarını açıklıyorlar.
Bu proje, Marmara Denizi’nin ve bölgenin idam fermanıdır. Kanal, Trakya’yı Anadolu’dan koparma, Ülkeyi bölme projesidir. Talan İstanbul projesidir. Bu projenin ekolojik, stratejik, ekonomik, siyasi, askeri, sonuçları doğru düzgün değerlendirilmemiştir.
Devlet akılla ve bilimle yönetilir ama bunların devleti yönetmek gibi bir derdi yoktur. Bunlar şehit kanlarıyla sulanmış topraklarımızı, Talan edilecek kupon arazi, Beytülmali ise ganimet olarak görenlerdir. Doların yeşili için, Doğanın yeşilini feda edenlerdir. İşte bu hastalıklı zihniyet yüzünden, Devlet krizi her gün daha da derinleşiyor.
Şimdi giderayak, Beş müteahhidi, Buralarda arazi kapatmış yandaşlarını Ve Katarlı dostlarını daha da zengin etmek için, Ülkeyi bir defa daha borca batırmaya hazırlanıyorlar. Kendi rant sevdalarının bedelini, Çocuklarımıza, torunlarımıza ödetecekler.
Milletimiz bunların Ekonomiyi, Devleti ve pandemiyi yönetememesinin faturası altında Zaten yeterince ezildi. Erdoğan Şahsım Hükümetini Ve bu projeye mali destek verecekleri şimdiden uyarıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, Kanal İstanbul’a tek kuruş çalışmayacak.
İmzalanan sözleşmeler de, Yargıya, hatta gerekirse, uluslararası tahkime götürülecek. Herkes bunu şimdiden bilsin, Ayağını ona göre denk alsın.
Peker'in açıklamaları
Devlet krizi, her gün derinleşiyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti’ni açıkça destekleyen, Erdoğan’a karşı çıkanları alenen tehdit eden, Hükümetin polis koruması verdiği, Bir organize suç örgütü elebaşı, Bir aydır tefrika halinde, Bir takım kirli ilişkilerini ifşa ediyor.
Millete hesap vermekten kaçan, Bağımsız medyayı yok eden Erdoğan Şahsım Hükümeti, Sonunda gerçeği arayan milleti, Bir suç örgütü elebaşının tefrikalarıyla Baş başa bırakma noktasına geldi.
Milletin haber alma özgürlüğüne darbe yapmak Erdoğan’a pahalıya mal oluyor. Dün bu suç örgütü elebaşı kendini ihbar etti. Suriye’ye giden silahların, Bayır-Bucak Türkmenlerine gönderilmediğini, El Nusra’ya gittiğini itiraf etti.
Daha önce de bir MHP milletvekili, Tuğrul Türkeş, “Vallahi de billahi de O silahlar Türkmenlere gitmiyordu” demişti.
Bizim Suriye’ye silah gönderme meselesini Bir suç örgütü elebaşının ağzından dinlemeye ihtiyacımız yoktu. Bu, ülkemizde çok iyi bilinen bir husustur. Çok da mağdur yaratmıştır. Bunlardan biri de, Değerli arkadaşımız Enis Berberoğlu’dur. Arkadaşımız haksız, hukuksuz bir şekilde MİT TIR’ları davasıyla ilişkilendirilerek hapse atıldı.
Sayın Genel Başkanımız buna Ve ülkedeki tüm haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı Ankara’dan İstanbul’a kadar yürüdü. Enis Berberoğlu mahkemede aklandı. Yeniden milletvekili seçildi. Meclis’e girdi. Ama yönetim bu konudan o kadar rahatsızdı ki, Berberoğlu’nun milletvekilliğini düşürmek için, Olmadık yargı kumpasları kurdurdu. Meclis Başkanı, milletvekilinin hukukuna sahip çıkmadı. Erdoğan’ın vesayeti altındaki mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına direndi. Ama sonunda hak yerini buldu, arkadaşımız Meclis’e döndü.
Biz buradan bir kere daha çağrıda bulunuyoruz: Milleti suç örgütü elebaşının açıklamalarına mahkum etmeyin. Enis Berberoğlu davasıyla ilgili gizlilik kararını derhal kaldırın. Kaldırın da bu millet gerçekleri görsün. Erdoğan Şahsım Hükümetinin bir zamanlar beraber yol yürüdüğü, bu suç örgütü elebaşı, “Beni bu silah kaçakçılığı işinde de kullandılar” diyor.
“Mehdi gelecek. Ortamı buna göre hazırlamalıyız” diyen, Bir dönem Erdoğan’a danışmanlık da yapan, Devletin resmi güvenlik toplantılarına katılan, Bir general emeklisinin başında olduğu SADAT şirketinin, Bu işlerde aracı olduğunu iddia ediyor.
Tabi sorumlulara; “Mehdiye ortam hazırlamak için mi Suriye’de bulundunuz?” diye, Soracak bir savcı yok… Firma da gönül rahatlığıyla iddiaları reddediyor.
Suriye’deki iç savaş, Türkiye’yi ne yazık ki çok yordu. “Emevi Camii’nde namaz kılma” hülyası, Yanlış kararlar, Yanlış politikalar ülkemize büyük bedeller ödetti.
'128 Milyar Dolar Nerede'
Devlet akılla ve adaletle yönetilmezse, Liyakatsizlik ve beceriksizlikte ısrar edilirse, Bu kafayla gidilirse, Ne yazık ki milletimiz bedel ödemeye devam edecek. Devletin tüm kurumları Saray vesayeti altında Adeta bir çöküş yaşıyor. Yılların birikimiyle, tecrübesiyle yükselen kurumlarımız, Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin elinde, Hak ile yeksan oluyor. Bunların başında da Bir itibar kurumu olması gereken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası geliyor…
Merkez Bankası’nda Milletin kefen parası olan ihtiyat akçesine çöktüler. Merkez Bankası’nın eline, Enflasyonla mücadelede, siyasetçinin müdahalesi olmadan bağımsız bir şekilde kullansın diye Yasayla verilen döviz rezervleri, bir protokolle siyasetçilerin elinde oyuncak edildi. Rezervler suyunu çekti. Finlandiya’da, Başbakanlık konutunda 300 Avro ödenen kahvaltı soruşturma konusu oldu. Finlandiya halkı “300 Avro nerede?” diye soruyor.
Milletimiz adına, “128 milyar dolar nerede?” diye soruyoruz. Mahkemeler afişlerimizi toplatıyor. Araştırma önergeleri veriyoruz, AK Parti ve MHP oylarıyla reddediliyor.
Finlandiya’da kişi başına düşen gelir 48 bin 981 dolar. Türkiye’de ise 8 bin 599 dolar. Bir Finlandiyalı, 6 Türk’ün gelirine sahip. Finlandiya, 300 Avronun hesabını sorduğu için, Bugün dünyanın en zengin ülkelerinden biri... Ama buradan bir kez daha söz veriyoruz. Bugün değilse yarın, bu ülkede de, 128 milyar doların hesabı mutlaka sorulacak.
'Erdoğan Şahsım Hükümeti, son üç yılda bu kurumu darmadağın etti'
Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin işbaşına gelmesinden bu yana üç yıl geçti. Üç yılda dört Merkez Bankası başkanı gördük. Gece yarısı kararnameleriyle başkan yardımcıları da görevden alındı. Geçen Perşembe de, Genel Müdürlüklerden Birim Müdürlüklerine, Orta ve alt kademelerde Yüze yakın yönetici görevden alındı.
Ülkenin en yetenekli gençleri bu kuruma sınavla alınıyordu. Kurumsal kapasite yıllar içinde damla damla birikmişti ama Erdoğan Şahsım Hükümeti, son üç yılda bu kurumu darmadağın etti. Merkez Bankası’nın bazı birimlerini İstanbul’a taşıdılar. Şimdi Banka’nın kalan birimlerini de taşıyacaklarmış. Anlaşılan görevden almak yetmedi, şimdi de personele mobing uygulamaya karar vermişler.
Merkez Bankası, ekonomi politikalarının uygulanmasında, Önemli bir aktördür. Banka’nın Ankara’da ekonomi bürokrasisiyle birlikte olması, Aklın icabıdır. Bu kurumu parçalamak, Personelini oradan oraya savurmak hangi akla, hangi izana sığar?
'Yasa ile finans merkezi olunmaz'
Hazine ve Maliye Bakanı, İstanbul Finans Merkezi’yle ilgili “Kanun teklifi hazırladık, En kısa sürede Meclis’e sunacağız” diyor. Güler misin, ağlar mısın? Hukuk devletini bıraktık, Artık kanun devleti olduğumuz bile tartışmalı haldeyken, dokuz ayda bir Merkez Bankası başkanı değiştiren bir hükümet işbaşındayken, 128 milyar doları yok yere buharlaştırıp hesabını vermeyen bir ekonomi yönetimi varken, Allah aşkına, İstanbul nasıl Finans Merkezi olacak? Finans Merkezi olmak için gereken yasa çıkarmak ve bina yapmak değildir. Gereken, güvendir. Bu Hükümet güveni bitirmiş, İş bildiği varsayılan bakanları bile, ipin ucunu kaçırmıştır.
Bir de, Erdoğan bu ucube rejimi pazarlarken ne diyordu? “Hükümetin hazırladığı tasarılarla yürüyen yasama faaliyetleri, Artık tamamen milletvekillerinin uhdesine geçiyor.” Şimdi kendi bakanları çıkmış, kanun tekliflerini Saray’da hazırlayıp milletvekillerinin eline tutuşturduklarını itiraf ediyor. Bu zihniyetle mi İstanbul Finans Merkezi olacak? İnsanı güldürmeyin...
Bunların gayri ciddiliğinin bedelini, Hep milletimiz ödüyor. AK Partili belediyeler gri pasaportla insan kaçırıyor. Faturayı millet ödüyor. Almanya şimdi gri ve yeşil pasaport sahiplerinden, İlave evraklar istiyor. Tedbirleri sıkılaştırıyor. Pasaport bir devletin namusudur. Kendi pasaportuna sahip çıkamayan bir hükümet, Başka neye sahip çıkabilir?
Böyle bir düşkün hükümetin elinde, Ülkeye komplo kuracak Dış mihraklar aramaya gerek yok. Bunlar bu ülkeye, Hiçbir dış mihrakın veremeyeceği zararı tek başlarına veriyor zaten.
TÜİK'in rakamları
Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin açıkladığı verilere yönelik ciddi şüpheler var. İnsanlar artık ne pandemi, ne işsizlik, ne enflasyon rakamlarına güveniyor. Çünkü yaşadıkları gerçek ile Resmi veriler arasındaki makas her geçen gün daha da fazla açılıyor.
Bugün de 2021 yılının ilk üç ayına ait milli gelir, Ve büyüme rakamları açıklandı. Her şeyden önce; Yıl olmuş 2021. Hala TÜİK internet sitesinden veri indirmek, Deveye hendek atlatmaktan daha zor… Rakamlara bakınca durum, Erzurumlu esnafın fıkrasına benziyor. Rakamlara bakıyorsunuz “hac farz olmuş.” Ama cüzdana bakıyorsunuz, cüzdan “zekâta muhtaç.”
Bu yılın ilk üç ayı ile geçen yılın aynı dönemi arasında, Gerçekten işsiz olan yurttaşlarımızın sayısı, 2 milyon 520 bin kişi artarak 10 milyonun üzerine çıktı ama bu dönemde, ekonomi de yüzde 7 büyüdü. Büyüme rakamlarında, İzaha muhtaç gelişmeler var. İlk çeyrekte büyümenin yüzde 47’si hizmetler sektöründen geliyor. Ama söz konusu dönemde, Bu sektörde çalışan sayısı 322 bin kişi gerilemiş. Gerçekten bu büyüme nasıl oldu? Bu sorunun cevabını merak ediyoruz. Yine büyümenin ivmesi durmuş. Mevsim ve takvim etkisinden arınmış büyüme, Bir önceki çeyrekle aynı kalmış.
İlk üç aylarda, Üçer yıllık hareketli ortalama büyümeye baktığımızda, 2021’in ilk üç ayında ortalama büyüme yüzde 3’e kadar düşmüş. Bu 2018’den bu yana en düşük büyüme.
Yine ilk çeyrekte büyüme çalışana değil, Zengine yaramış. Geçtiğimiz yılın ilk üç ayında emekçilerimiz, Milli gelirden yüzde 39 pay alırken, Bu yılın aynı çeyreğinde alınan pay yüzde 35,5’e düşmüş. Pandemi gelir dağılımını daha da bozmuş. Kuşkusuz kayda değer bir doğrudan destek verilmemesinin, bunda payı çok yüksek…
Bu büyüme sürdürülebilir değildir. Bunun arkasında, Krediyle şişirilen iç talep vardır. Bankada dövizi olanın, Otomobili ve evi olanın servetinin değerindeki Artış yani servet etkisi vardır. İşte bu nedenle Milli gelir büyürken millet bunu hissetmiyor. Özellikle gençlerimiz, artık geleceğe ümitle bakamıyor.
Ne yazık ki TÜİK’in rakamlarıyla, Sokağın gerçekleri birbirinden çok farklı... Hayat pahalılığı tencereyi boşaltıyor. Milletin mutfağını yangın yerine çeviriyor.
Bin bir emekle yetiştirdiği ürünü para etmeyen Adanalı çiftçi, Karpuzunu yere çalıyor. Kuraklıktan etkilenen il sayısı 41’e yükseldi. Az önce gelen bir habere göre Konya'da kendilerine su verilmediğini iddia eden çiftçiler, Konya–Adana kara yolunu trafiğe kapatmış. Çiftçimiz acilen borçlarının, faizsiz olarak yeniden yapılandırılmasını bekliyor.
Sanayici girdi ve finansman maliyetlerine ses yükseltiyor. Müteahhitler de sadece bir yılda yüzde 150 zam gören, Demir fiyatlarına çare bekliyor. Dolarla iş yapan müteahhit abat oldu, Lirayla iş yapanlar ise perişan. Bu sektörde dolardaki artış nedeniyle zor duruma düşenler için bir düzenlemenin acilen yapılması gerekiyor. Herkes dertli, herkes perişan. Bu zaten ekonomik güven endekslerine de, azalan güven olarak yansıyor.
Kademeli normalleşme
Yarın Haziran’ın ilk günü, Tam kapanmanın üzerinden iki hafta geçti. Artık yeni bir açılma dönemi bekleniyor. Ama açılma nasıl olacak hala belli değil. Hafta sonu “Haziran’da Kanal İstanbul’a kazma vuracağız” diyenler Esnaf için belirsizliği ortadan kaldıracak Tedbirleri ve takvimi açıklamadı. Esnaf nefes alamıyor. “Kanal İstanbul’a kazma vuracağız” diyenler, Asıl kazmayı, Esnafın beline beline vurmaya devam ediyor.
Hafta sonları sokağa çıkma kısıtlaması bitecek mi? Müşteri nerede, nasıl kabul edilecek? Dükkâna müşteri kabul edilecekse, Nasıl bir sınırlama olacak? Belirsizlik hala sürüyor. Ha deyince dükkân açılmıyor. Çalışanı var, malzeme tedariki var, Ciddi bir hazırlık süresi var… Ama şu saat olmuş, Ülkenin esnafı, Hala Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin keyfini bekliyor.
Diğer taraftan yeme içme sektöründeki STK’lar, Yarın tam açılma olsa bile, Kepenk kapatan dükkânların üçte birinin Bir daha kepenklerini açamayacağını ifade ediyor.
Aşılamada da sorunlar devam ediyor. Bakan rakam yağdırıyor. Ama ortada hala aşı yok. Özellikle Sinovac aşısında randevu sorunlarının Devam ettiği haberleri geliyor.
2021’in ilk 5 ayı geçti. Türkiye hala, Derli toplu bir aşı takvimi, Derli toplu bir açılma takvimi ve tüm bu süreçte esnafını, çiftçisini, emekçisini, iş dünyasını ayakta tutacak Derli toplu bir destek programını bekliyor.
Seçim çağrısı
Erdoğan’ın zulüm düzenin artık vakti doldu. Şapkasını önüne koyması, Cumhurbaşkanı koltuğunda oturmakta ısrar ettiği her günün bu milletin zararına olduğunu idrak etmesi, artık o koltukta daha fazla oturamayacağını anlaması, sandığı milletin önüne getirmesi ve evine gidip, dinlenmeye çekilmesi gerekiyor.
Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında, Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Siyaseti kötülükten arındırmaya hazırız. Küslükleri giderip bir olmaya hazırız. Bir birimizi anlamak için Hoşgörüyle ve şefkatle kucaklaşmaya hazırız. Yol bulmak kolay, gönül bulmaya hazırız. Ve yine diyoruz ki; Vakit tamam! Seçim zamanıdır bu zaman… Sandıktan kaçma, Milletten korkma Erdoğan.