Gezi Davası’nda yargılanan ve 624 gündür cezaevinde bulunan hak savunucusu iş insanı Osman Kavala, tutuklu bulunduğu süre boyunca en zoruna giden durumun hastaneye gidişlerinde ellerine kelepçe takılması olduğunu söyledi.
Yaklaşık 1.5 yıldır tutuklu bulunan Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala, T24'ten Şirin Payzın'ın sorularını yanıtladı.
"İlk duruşmada mahkeme heyeti tutukluluğunuzun devam etmesine karar verdi. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz? Şaşırdınız mı?" sorusuna Kavala, "Çok şaşırdığımı söyleyemem. Her ne kadar tutuklu kalmam için bir neden yoksa da ilk celsede hem Yiğit Aksakoğlu’nun hem kendimin tahliye edileceğini beklemiyordum. Malum, ben bu davanın bir numaralı sanığıyım, kalkışmanın yöneticisi olmakla suçlanıyorum" yanıtını verdi.
Payzın'ın sohbetin devamında yönelttiği sorular ve Kavala'nın bunlara verdiği yanıtlar şöyle:
2) Davanızın başladığı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi’yi ve katılımcılarını yeniden hedef aldı. Ne yapılmaya çalışılıyor? Mahkeme heyetinin baskı altında karar verdiğini düşünüyor musunuz?
Cumhurbaşkanı zaman zaman Gezi olayları ve katılımcılarıyla ilgili suçlayıcı şeyler söylüyor. Anlayabildiğim kadarıyla bunlar daha ziyade siyasi konjonktürle ilgili mesajlar. Malum, doğrudan beni hedef alan demeçleri de oldu. İddianamenin hazırlık aşamasında hakkımdaki suçlamalar yazılırken bu demeçlerin etkisi olmuş olabilir. İddianamede siyasetçilerin Soros ile ilgili beyanlarının veri olarak alındığı belirtilmiş, benimle ilgili de benzer bir süreç işlemiş olabilir. Ancak Gezi ile ilgili son demeci ile tahliye edilmemem arasında ilişki olduğunu sanmıyorum.
3) Kamuoyunun davanıza yeterli ilgiyi gösterdiğini düşünüyor musunuz?
Tutuklanmamla, iddianameyle ilgili gazetelerde eleştirel yazılar yayınlandı, birkaç televizyon programında da durumum konu edildi. Sayın Kılıçdaroğlu grup toplantılarında hukuksuzluğu gündeme getirdi, CHP’li milletvekilleri beni cezaevinde yalnız bırakmadılar. Hak savunucusu örgütler, sanatçılar da serbest bırakılmamla ilgili taleplerini dile getirdiler. Yargının adalet dağıtması ile ilgili olumsuz kanaatler, bu konudaki kötümser ruh hali sanırım tek tek davalara yönelik ilgiyi, merakı da azaltıyor, hukuksuzluklar, hak ihlalleri sıradanlaşıyor, vaka-i adiye haline geliyor. Bir de, tabii, bu dönemde insanlar eleştirilerini kamusal alanda ifade etmekten çekiniyor, böyle yapmanın kendilerine ya da kurumlarına zarar vereceğini düşünüyor. Bu kadar yaygın hukuksuzluk yaşarken bu davaya yönelik daha fazla ilgi beklemek pek gerçekçi değil. Diğer davalarla ilgili güçlü bir kamuoyu tepkisinin olmadığı bir ortamda bu davaya odaklanılması benim için rahatsız edici de olurdu.
4) Duruşma salonunda size destek vermeye gelen arkadaşlarınız, uluslararası kurumlardan temsilciler, Gezi’ye katılanlar ve kalabalık bir avukat grubu vardı. Mahkeme salonuna girince ne hissettiniz?
Karışık şeyler hissettim. Yirmi aydır odanızda tek başınıza yaşamaya alıştıktan sonra çok farklı bir mekânda, cezaevi dışında bir devlet kurumuyla yüzleşiyorsunuz. Merdivenlerden çıkıp salona adım attığımda önce destek için gelen avukat grubunu gördüm. Cüppeleri içinde avukatlar, o büyük mekânda yasaların labirentleri içerisinde kaybolmamızı önleyecek cankurtaranlar gibi göründüler. Hemen sonra arkamdan gelen alkış seslerini duydum. Alkış anonimdir, ama benim için eşimin, ailemin, arkadaşlarımın orada olduklarını, dostlarımın arkamda olduklarını teyit eden özel bir ses, seslenme gibiydi. İlk gördüklerim ve duyduklarım, mekanda yabancılaşma hissi duymamı engelledi, bir tür güven hissi duymama yol açtı.
5) Neden sizi hedef alıyor bu iktidar? Nedir dertleri?
Bu soruya cevap verebilecek bilgiye sahip değilim. Ancak Gezi protestoları bağlamında şöyle bir akıl yürütmede bulunabilirim. Gezi olaylarının dış odaklarca organize edildiği iddiası ilk başta da öne sürülmüştü. Bu, tabii, protestolara katılanlar ve protestocularla dayanışma içerisinde olanlar için itibar kırıcı bir suçlama. Bir de faiz lobisi terimi kullanıldı. Bu da işin içinde finansmanla uğraşan aktörlerin olduğunu, bunların Gezi olaylarına finans desteği sağladıklarını ima ediyor. Ancak, yıllardır bu iddiaları desteleyecek bir kanıt ortaya çıkarılamadı. Bu durumda George Soros’a işaret etmek uygun bir çözüm gibi görünmüş olabilir. Soros, hem para hareketleriyle uğraştığından hem de çeşitli ülkelerde hükümetlere karşı halk hareketlerini desteklediğine dair yaygın bir inanç var olduğundan, böyle bir suçlama kanıt olmaksızın da inandırıcı olabiliyor. Bu senaryoda bana rol verilmesi şaşırtıcı değil. Ben hem Açık Toplum Vakfı Yönetim Kurulu’ndayım hem de Gezi protestolarına katıldım. Yönetim Kurulu Başkanı olduğum Anadolu Kültür çeşitli projeler için Açık Toplum Vakfı’ndan destek alıyor ve sivil toplum girişimlerine destek sağlıyor. İşin içine ben de dahil olunca kurgu tamamlanmış oluyor! Ben gözaltına alınmadan kısa bir süre önce Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi adındaki kuruluşun Yekvücut adlı internet sitesinde benimle ilgili iki uzun yazı yayınlandı. Grafik kullanımının da yardımıyla benim Soros ile karanlık ilişkiler içinde olduğum mesajı verildi.
6) İddianameyi kaç kere okudunuz?
Baştan sona iki defa okudum. Kendimle ilgili bölümleri daha fazla okudum. İddianamenin 8.763 sayfa kadar eki bulunuyor. Bu eklerin büyük çoğunluğu bürokratik işlemlerle ilgili evrak ve iddianamede de bulunan materyal. Ancak aralarında önemli belgeler de mevcut. Bunları avukatlarımın yardımıyla görebildim.
7) Savunmanızı kendiniz mi yazdınız?
Kendim yazdım, ama avukatlarımın büyük desteği oldu.
8) Savunmanızda “İddianamede oldukça dikkat çeken tuhaflık Hükümet’e karşı kalkışma eylemini planladığı, finanse ettiği, bu planı icraya koyan gizli yapıyı benimle birlikte yönettiği iddia edilen George Soros’un şüpheliler arasında bulunmaması, ifadesinin alınması için herhangi bir çabanın gösterilmemiş olmasıdır” dediniz. Siz bu çelişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Bu durum, kanaatimce, iddianamedeki kurgunun somut delillerle desteklenmediğini, doğruluğuna inanılarak hazırlanmadığını, siyasi mesajlara uygun bir varsayım olarak kaleme alındığını gösteriyor.
9) Soros’la ilişkiniz nedir? Kamuoyuna daha net anlatır mısınız?
Açık Toplum Vakfı’nda yönetim kurulu üyesiydim. George Soros ülkemizi ziyaret ettiğinde diğer yönetim kurulu üyeleriyle birlikte kendisiyle görüşmelerim oldu. Ancak, Türkiye’deki vakfın yönetim kurulu üyeliği dışında kendisiyle özel bir ilişkim olmadı. Vakfın yönetim kurulunda da hiçbir zaman diğer üyelerden farklı bir statüm, sorumluluğum olmadı. Soros’a saygı duyarım. Hukuk kurumlarının düzgün çalışması, sivil hakların korunması ve genişletilmesi, sivil toplum örgütlerinin ve hak savunucularının desteklenmesi, göçmen politikaları gibi konularda kendisiyle görüşlerimiz örtüşmektedir. Bilindiği gibi şu an Macaristan hükümetiyle arasının iyi olmamasının nedeni Macaristan ve diğer Avrupa ülkelerinin daha fazla sığınmacı kabul etmesini, göçmenler için daha fazla kaynak ayrılmasını savunması. Haliyle Trump’la da, Netenyahu’yla da sempati ilişkileri içerisinde değil.
Ancak, tabii sosyal ve iktisadi alanlarda eşitlikçi politikalarla ilgili görüşlerim farklıdır. Bazı ülkelerdeki Açık toplum vakıflarının faaliyetleriyle ilgili eleştirilerim de oldu. Ülkelerde kurulan vakıflar bağımsızdır, hangi faaliyetleri yürüteceklerine, hangi projeleri destekleyeceklerine kendi yönetim kurulları karar verir. Türkiye’deki vakfın ayrıca bir proje değerlendirme kurulu vardır, yönetim kurulu bu kurulun değerlendirmelerine göre karar almaktaydı. Söylemeye gerek yok, ama yine de hatırlatayım, Türkiye’deki Açık Toplum Vakfı kuruluşundan itibaren siyasi meseleler, siyasi aktörlerle arasına mesafe koymuştur, siyasi nitelikli faaliyetlere destek vermemiştir.
10) Yine savunmanızda “Hükümet üyeleriyle görüşmeye katıldım. Hükümet yetkilileri ile konuşarak, onlarla protesto eylemlerine katılanlar arasında uzlaşma sağlamaya çalışan birisinin kaos ve kargaşa ortamı yaratarak darbeye zemin hazırlıyor olmasının nasıl bir mantıkla açıklanabileceğini anlayamıyorum” dediniz. Bu durum karşısında hükümet yetkililerinin sessiz kalmasını neye bağlıyorsunuz? Kime sitem ediyorsunuz?
Bunu aslında kurgudaki mantıksızlığı vurgulamak için söyledim, hükümet yetkililerinden destekleyici bir mesaj beklediğimden değil. Benzer bir durum Başbakanla görüşen Taksim Dayanışması üyeleri için de geçerli. Tayfun Kahraman da savunmasında aynı mantıksızlığa işaret etti.
11) Davanın bundan sonra nasıl ilerleyeceğini düşünüyorsunuz? Beklentiniz nedir?
Beklentim, elbette, tüm yargılananların üzerlerine atılan suçlardan beraat edecekleri. Buna kesin gözüyle bakıyorum. İddianamedeki kurgunun, ipe sapa gelir bir hali yok. Herhalde bir vakitte benim için de tahliye kararı verilecek. Ancak bu karar, cezaevinden çıkacağım anlamına gelmiyor. Tutuklanmamdan sonra, hiçbir temeli olmayan 15 Temmuz darbe girişimine destek suçlaması ayrı bir soruşturma dosyası olarak muhafaza edilmiş ve tutuklama kararım tuhaf bir biçimde iki dosya arasında paylaştırılmış. Bu ikinci dosya hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. 20 aydır iddianamesi ortaya çıkmadı.
12) Cezaevi koşulları sizi en çok hangi konuda zorluyor?
Silivri’ye gelmeden önce iki hafta şu anda kaldığım odanın yarı büyüklüğünde bir hücrede kaldım. Bir haftaya yakın bir süre burayı dört kişi ile paylaştım. O günler kolay geçmedi. Silivri’de fiziki şartlara kendimi alıştırdım, cezaevi şartları çok zorlayıcı gelmiyor. Odamda kitap okuyarak, düşünerek, hayal kurarak, kendimi başıma gelenlerden uzak tutmaya çalışıyorum. En çok zoruma giden hastaneye gidiş gelişlerde kelepçe takılması. Elleriniz kelepçeli, yanınızda jandarma, Silivri Devlet Hastanesi’nde dolaşıyorsunuz. Görenler bu adam acaba hangi kötülüğü yapmıştı diye düşünüyor olmalı.
13) Klasik bir soru ama neyi özlediniz en çok?
Ben de bu soruya klasik bir cevap vereceğim. Eşimle, ailemle, dostlarımla beraber olmayı özledim, evimi özledim, toprağa, ağaçlara, bitkilere dokunmayı özledim.
14) Geriye dönüp baktığınızda pişman olduğunuz şeyler var mı?
Elbette bir sürü şey var. 60 yaşında cezaevine girdiğinizde ister istemez hayatınızın bir muhasebesini de yapıyorsunuz. Tek başına kalmak bunun için uygun bir ortam sağlıyor. Ancak pişmanlık duyduğum şeylerin üzerime atılan suçlarla uzaktan yakından ilgisi yok.
15) İleriye baktığınızda hayalleriniz neler? Sivil toplum için çalışmaya üretmeye devam edecek misiniz?
Sivil toplum için çalışmaya devam etmek istiyorum. Sanat ürünlerinin yardımıyla temel hukuk normlarının daha iyi anlaşılmasına, adaletle ilgili duyarlılığın artmasına katkıda bulunacak projeler gerçekleştirmenin önemli olacağını düşünüyorum.
16) Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazanması ve ona verilen destek konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ekrem İmamoğlu’nun ikinci defa seçimi kazanacağını düşünüyordum ama bu kadar büyük bir fark beklemiyordum. Gezi’de ortaya çıkan olumlu enerjinin, ahlaki duyarlılıklarının yerel siyasete nasıl katkıda bulunacağı çok tartışılmıştı. İmamoğlu Gezi’de söylenmek istenenleri, Gezi’nin mesajlarını anlayacak bir duyarlılığa, bakış açısına ve sorun çözme yeteneğine sahip. Bu nedenden dolayı kendisini Gezi sonrası döneme çok uygun bir başkan olarak görüyorum.
17) Canan Kaftancıoğlu da attığı bir tweet yüzünden yargılanıyor ne düşünüyorsunuz?
Yeni delillerin ortaya çıktığı canlı bir dosya olmadıkça, bir örtbas söz konusu değilse, yıllar öncesine dönüp suç aramak yargılanmanın doğal akışına aykırıdır, tehlikeli bir uygulamadır. Yargı süreçlerini siyasi manipülasyona ve şantaja açık hale getirir. Umarım savcılar bu tür uygulamaları sürdürmekte ısrar etmezler. Kaftancıoğlu’nun durumunda hiçbir somut şiddet olayıyla ilişkilenmeyen ifadelerde suç aranması, olayı daha da vahim bir hale getirmektedir.