Suriye'yi adım adım işgale başlayan İsrail'in lideri Netanyahu'nun komutanlarla birlikte Suriye toprağı Şeyh Dağı'nın zirvesinde poz vermesi anlamlı bir mesaj taşıyor.
Şeyh Dağı'na (Cebel eş-Şeyh) Yahudiler Hermon Dağı diyor. İbranice "kutsal dağ" anlamına geliyor.
Bu dağ, 2.814 metre zirvesiyle bölgenin en yüksek noktalarından biri.
Stratejik ve coğrafi önemi dışında Yahudiler için tarihi, dini ve kültürel açıdan çok çok önemli bir dağ.
Yahudilerin kutsal kitabı Eski Ahit'te(Tevrat, Tanah) yasaklanan Enoch'un kitabında bu dağ gökyüzünden düşen gözcü meleklerin dünyaya inip insanlarla karıştığı yer olarak geçer.
Kitaba göre "Gözcüler" adı verilen bir grup melek, insan kadınlarla birleşerek devler (Nephilim) doğurur. Bu olay Tanrı'nın gazabını çeker ve tufan öncesi dönemin ahlaki çöküşüne katkıda bulunur.
Yeni Ahit'e (İncil) göre ise Şeyh Dağı, İsa'nın değişim (transfigürasyon) mucizesinin gerçekleştiği yer. Matta 17:1-8'de, İsa burada üç havarisiyle birlikte ilahi bir şekilde ışıldar ve Tanrı'nın sesi duyulur. Bu olay, İsa'nın Mesih olarak tanınmasının sembolü olarak görülür.
Yahudi inancına göre Tanrı, İbrahim peygamber ve soydaşlarına Filistin, Suriye, Lübnan, Irak, İran ve Mısır'ın bazı bölgelerini içine alan toprakları vadetti.
İsrail'in "vaad edilmiş toprakları geri alma" politikasında Şeyh Dağı bir başlangıç noktası. Netanyahu bu dağın zirvesine çıkarak dünyaya işgalin süreceğinin mesajını veriyor. Bu mesajı alıp İran'dan sonra hedefin Türkiye olacağını düşünmek komplo teorisi olamaz.
Diyebilirsiniz ki, bir devlet din kitaplarında yazılanlarla, efsanelerle politika üretir mi?
Unutmayalım ki, Netanyahu, Birleşmiş Milletler kürsüsünden 'arz-ı mevud' yani 'vaat edilmiş topraklar' haritasını göstermişti.
Ayrıca 2003 yılında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın "orta doğuda 22 ülkenin sınırları değişecek" sözlerini de hatırlamak gerek.
İsrail devletini yönetenler efsanelere göre hareket ediyorsa, onlara Şeyh Dağı ile ilgili bir efsaneyi hatırlatmakta yarar var.
"Güneş, Hermon Dağı’nın zirvesine vurduğunda dağın beyaz örtüsü altın ışıklarla parladı. Bu kutsal zirve, antik zamanlardan bu yana efsanelerin ve sırların yurdu olmuştu. İnsanlar arasında fısıldanan hikayelere göre, bu dağ ne sadece bir toprak parçası ne de sıradan bir dağdı; burası, gökyüzü ile yeryüzünün birleştiği bir kapıydı.
Dağın en tepesinde, gözle görünmeyen bir toplantı vardı. Bu toplantının üyeleri, “Gözcüler” olarak bilinen meleklerdi. Gözcüler, insanlık için atanmış rehberlerdi; ama onlar, insanoğlunun güzelliğine ve zaaflarına yenilmişlerdi.
Bir gün, liderleri Semeyaza, Hermon’un zirvesinde diğer 200 meleği bir araya topladı. Gözleri alev gibi parlıyordu, sesi dağın derinliklerinde yankılandı:
“Bizler, göklerin hizmetkarlarıyız. Ama kalplerimiz artık yalnızca insana ait. Onlara bilgelik götüreceğiz, ateşi öğreteceğiz, yıldızların sırlarını fısıldayacağız. Kadınları seveceğiz, onlardan çocuklarımız olacak.
Lakin bu, cennetin yasasına karşı bir isyan. Eğer bu yolda yürürsek, hiçbirimiz geri dönemeyiz.”
Gözcüler başlarını eğdiler. Birbirlerine baktılar ve bir sözleşme üzerinde anlaştılar. Bu antlaşma, Hermon’un beyaz taşlarına mühürlendi. Yemin ettikleri anda, gökyüzü karararak şimşekler çaktı. Meleklerin kanatlarından dökülen ışık, insan kadınlarının yüreğinde parladı. Bu birleşmeden, “Nephilim” adı verilen devler doğdu; güçlü, korkutucu ve hırslı yaratıklar.
Ama bu hikaye, yalnızca bir aşk hikayesi değildi. Nephilimler dünyaya hükmetmeye başladığında, insanlar korku ve kaosa sürüklendi. Meleklerin bilgisiyle ateşlenen uygarlık, kendi sonunu hazırlıyordu. Hermon Dağı, bu kadim günahın şahidi oldu.
Bir gün, cennetten bir ses yankılandı: “Gözcülerin ihaneti, dünya için bir lanettir. Hermon, bu lanetin mührü olarak ebediyen mühürlenecek. Gözcüler, cennetten sürgün edilecek, zincirlerle bağlanacak ve yargı günü bekleyecek.”
Böylece, Hermon Dağı’nın zirvesinde yankılanan şarkılar kesildi. Gözcüler, karanlık uçurumlara çekilirken insanoğlu yalnız kaldı. Ama antlaşmanın mühürlendiği taş, hâlâ oradaydı. Rüzgar, o taşın üzerinde yankılanan eski yeminleri taşır ve dağın ziyaretçilerine fısıldar:
“Hermon, yalnızca bir dağ değildir. O, gökyüzünün dokunduğu ve yeryüzünün konuştuğu yerdir.”
Bugün bile Hermon’un eteklerinde dolaşan çobanlar, geceleri dağın tepesinden gelen garip ışıklar gördüklerini söyler. Kimileri, Gözcülerin zincirlerinden kurtulup geri döndüğüne inanır. Kimileri ise o taşın, insanın ve meleklerin sırlarını hâlâ koruduğunu iddia eder.
Ama kimse tam olarak bilmez; Hermon, tüm sırlarını karların altına saklamış, kadim bir sessizlikle beklemektedir."