Libya’daki Mit haberi nedeniyle açılan askeri casusluk soruşturması nedeniyle TELE1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel ile ODA TV Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız gözaltına alınmıştı.
Yaptığı 29 telefon görüşmesinde edindiği bilgileri ‘haber yapmaması’ nedeniyle iki gündür Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde gözaltında tutulan Müyesser Yıldız, avukatları aracılığıyla yeni bir mesaj gönderdi.
Oda Tv’de yer alan habere göre, Müyesser Yıldız, mesajında şunları paylaştı:
"Gazetecilik bir kez daha yargılanmak isteniyor. Ama iş bu kez öyle bir boyuta geldi ki, yapılmayan haberin hesabı sorulmak isteniyor. Haber kaynağı ile bir şey konuştun, ikna oldun veya olmadın veya doğrulatamadın veya devletin güvenliği açısından sakıncalı buldun; haberi yapmazsın. Veya ilgi ve bilgi alanına girmediğinden yapmazsın. Ben bir haberi en az 3 kaynaktan doğrulatmadan yapmam. Hele devletin güvenliğini ilgilendiren konularda -değil kelimeleri- noktayı, virgülü dahi düşünürüm.
Biriyle görüşmüşüm, söyledikleri doğru ya da yanlış, haberi yapmayınca, ‘Niye haber yapmadın?’ denerek casus olmakla, haberi yapsan da devlet sırlarını ifşa ile suçlanacaksın. "Kırk katır mı kırk satır mı?" yani. Çağ atlayan Türkiye böyle bir suçlamayı da gördü.
Vatandaşımızın anlaması için şu örneği vermek istiyorum: Yolda yürüyorsun, kiraz alıp evine geliyor ve o kirazı yemiyorsun. Sonra gelip sana: "kirazı neden yemedin?" diye sorulması gibi bir şey bu.
Bu anlayış ve sorun nereden kaynaklanıyor? Siyasete bulaşmış yargı mensupları gerçekçilik duygusunu ne zaman ve nasıl yitirdi? Öncelikle bunları sorgulamamız gerek.
İkincisi, devleti yönetenler basını ‘bana biat eden, istediğimi yazan ve beni öven’ diye tanımlıyor. Bunun dışındakileri düşman, terörist ya da casus olarak görüyor. Bu ülke o kadar mı geriledi ki bağımsız ve tarafsız basının, basın mensuplarının olabileceği gibi bir anlayış yok? Bunu hiç görmediler mi, yaşamadılar mı?
Bugünün muktedirleri, geçmişte mağduriyet yaşadıklarında, onlara sahip çıkan gazetecilere terörist ve casus mu deniyordu? Maalesef bu çağda bir kez daha bunları konuşmak zorunda kalıyoruz.”