Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Çukurçayır: Deniz kıyısında olan bir yer neden sel felaketi yaşar?

Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Fırat Çukurçayır, Batı Karadeniz'i vuran sel felaketi hakkında halktv.com.tr'nin sorularını yanıtladı. Dere yataklarından uzak durulması gerektiğini vurgulayan Çukurçayır, "Asıl cevaplanması gereken, deniz kıyısında olan bir yer neden sel felaketi yaşar?" dedi.

Ozan Demiriz

Türkiye'nin güneyi orman yangınlarıyla mücadele ederken, kuzeyi sellere teslim oldu. Küresel ısınmanın etkilerini mi görüyoruz, yoksa sellerin sebebi HES mi? Ne gibi önlemler alınırsa yağmurlar felakete dönüşmez? Türkiye’nin yeni normali yağmurun felakete dönüştüğü bir Türkiye mi?

Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Fırat Çukurçayır ile iklim krizinin etkilerini konuştuk. Artık geri dönülemez bir noktada mıyız? halktv.com.tr 'ye açıklamalarda bulunan Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Fırat Çukurçayır, "Risk yönetmeyi sevsek çok daha az bedel ödeyeceğiz" dedi.

'Deniz kıyısında olan bir yer neden sel felaketi yaşar?'

"Asıl cevaplanması gereken denize bu kadar yakın olan ya da deniz kıyısında olan bir yer neden sel felaketi yaşar? diye soran Çukurçayır, erken uyarı sisteminin kurulması gerektiğini vurguladı.

İlk önce Doğu Karadeniz’de sonra Batı Karadeniz’de sel felaketi yaşandı. Neden yağmur yağışı felakete dönüştü?

Ağır bir bedel ödediğimizi aktaran Çukurçayır, “Bu sorunun ne yazık ki tek bir cevabı yok. Özellikle hem Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinin yerleşim yerine ve Sinop Ayancık'ta biraz daha büyük ölçekli bakarsak neredeyse tüm ülkemizde dere yataklarına inşaat yapmak hastalığımız var.

'Nehirlerin taşkın sınırları hiç dikkate alınmadan yerleşime açılmış'

Bunun dışında Bozkurt’ta 48 saatte yağan 420 mm yağış diğer olumsuzluklar ile birleşince ne yazık ki hem can kayıpları olarak hem de neredeyse bir yerleşim yerinin haritadan silinmesi boyutunda ağır bir bedel ödedik. Bozkurt ve Ayancık yerleşim yerleri ne yazık ki orada bulunan nehirlerin taşkın sınırları hiç dikkate alınmadan yerleşime açılmış.

‘Doğa ile uyumlu yaşam için mutlaka bilimin önderliğine ihtiyacımız var’

Doğa ile uyumlu yaşam için mutlaka bilimin önderliğine ihtiyacımız var. Taşkın sınırlarının gerisine yapılaşma olsaydı hem Bozkurt da hem de Ayancık da bu derece zarar oluşmazdı. Karadeniz bölgemiz ne yazık ki her sene mutlaka birkaç noktada taşkın ve sellere maruz kalır.

Asıl cevaplanması gereken denize bu kadar yakın olan ya da deniz kıyısında olan bir yer neden sel felaketi yaşar? Neden yağan yağmur nedeniyle debisi artan nehirleri denizle bir türlü sağlıklı olarak buluşturamayız? Neden nehirler önüne geleni sürükledikten sonra metazori denizle buluşur? Bu soruların cevaplarını verdiğimiz zaman sorunu da çözmüş oluruz" dedi.

Derelerin üzerine HES’in kurulması, selin şiddetlenmesine mi neden oluyor?

Aynı dere üzerinde birkaç HES’in olmasının handikap olduğunu aktaran Çukurçayır,”Eğer HES iyi projelendirilmiş ve iyi bir işletmeye sahip ise mutlaka sorun minimum düzeyde olacaktır. Ama gelen yağışı ve artacak debiyi öngöremeyen HES’ler için aynı şeyi söylemek tabi ki mümkün değil. Bunun dışında aynı dere üzerinde birkaç HES olması da ayrı bir handikap. HES’lerin mutlaka uzmanları tarafından taşkın hesaplarının yapılması önemli. Her şeye rağmen iyi bir mühendislikle bunun üstesinden gelebilmek mümkün ama ülkemizdeki HES‘lerin geneli için bunun olduğunu söyleyebilir miyiz bilmiyorum” dedi.

HES’ler sellerin sebebi mi mağduru mu?

‘Sermaye gözüyle’

Mühendis gözüyle ve sermaye gözü ile sorumuzu cevaplayan Çukurçayır, ”Bu biraz nereden baktığınıza bağlı. Hani Anadolu’da bir laf var ya ‘neye göre, kime göre göre’ diye biraz bu durum geçerli. Mühendis gözüyle; İyi bir taşkın hesabı ve işletmesi yoksa tabi ki sellerin nedeni. Sermaye gözü ile; Bu olmadığı zaman oluşacak zararlardan HES de ciddi olarak etkileneceği için mağduru” dedi.

Bozkurt’un neredeyse haritadan silinmesine sebep olan sel felaketinde HES’lerin payı ne kadar?

Bu konu henüz netlik kazanan bir konu değil. Mutlaka konunun ilgili kurumları yapacakları çalışmalar ile kamuoyunu aydınlatacaklardır. Ama bir gerçek var ki Bozkurt ta 420 mm gibi aşırı yağışın yanında birçok olumsuz faktör de can ve mal kayıplarını arttırdı.

Ne gibi önlemler alınırsa yağmur, felakete dönüşmez?

Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün yağışlar ile ilgili ihbar ve uyarlarının dikkate alınmasının gerektiğini aktaran Çukurçayır, ‘Yağmur’ her ne kadar önümüzdeki yıllarda çok daha zamansal ve alansal değişimler yaşayacak olsa da yağmaya devam edecek. Bu nedenle; Meteoroloji Genel Müdürlüğünün yağışlar ile ilgili ihbar ve uyarıları dikkate alınmalı" dedi.

'Dere yataklarından uzak durulmalı'

Dereler havzalara düşen yağışlardan beslendiği için havza hesapları iyi yapılmalı, havza boyunca yağışın hemen akışa geçmemesi için bitki örtüsü zenginleştirilmeli ve korunmalı, mutlaka ama mutlaka olmazsa olmaz dere yataklarından uzak durmalı. Yerleşim alanları derelerin taşkın sınırlarının daha gerisinden başlamalı. Taşkın sınırlarına yakın yerlerde yapılan binalarda su basmanı dediğimiz yükseklik yeterli olmalı, bodrum katları yerleşime açılmamalı. Şehirlerin alt yapıları mutlaka 100 yıllık 24 saatlik yağışlara göre dizayn edilmeli. WMO iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve can kayıplarını önlemek için erken uyarı sistemlerinin tüm üye ülkelerde uygulamaya konulmasını tavsiye ediyor. Erken uyarı sistemleri, temel girdi olarak tahmin edilen ve ölçülen meteorolojik parametreleri, topoğrafya, bitki örtüsü, akım gözlemlerinden… vs. oluşan entegre sistemler olarak tanımlanmaktadır. Dünya nüfusunun şu anda üçte birinin erken uyarı sistemlerinden yoksun olduğunu bunun da en az üç milyar insanın afetlere karşı sıfır koruması olduğunu belirtmektedir” dedi.

Türkiye’nin yeni normali yağmurun felakete dönüştüğü bir Türkiye mi?

Her dairenin güneş almasının bir insanlık hakkı olarak görülmesini gerektiğini aktaran Çukurçayır, “Tabi ki Meteoroloji Mühendisleri Odası olarak yarım asırdan fazla bilgi birikimi ve mesleki alanıyla ilgili tüm gelişmeler için dünyayı sürekli takip eden bir meslek odası olarak bunun böyle olmaması için tüm paydaşlarımızla bilgilerimizi paylaşmaya çalışıyoruz. İmar kanununda birkaç meslek disiplini dışında Meteoroloji Mühendisleri başta olmak üzere konunun diğer uzmanlarına yer verilmemesi bu çabalarımızı boşa çıkartıyor. Bu nedenle işimiz zor ama yılmadan bildiklerimizi ve bilgilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz. Dünyanın hemen hemen tüm gelişmiş ülkelerinde “Şehircilik Meteorolojisi” diye Meteoroloji Biliminin bir alt dalı ihtas edilmiş ve tüm yerleşim birimlerinde bu bilim dalı ışığında yapılaşma sağlanmıştır. Özellikle Avrupa ülkeleri 1970 yılların başlarından günümüze tüm kuralları ile 'Şehircilik Meteorolojisi' bir alt bilim dalı olarak uygulamadadır. Her dairenin güneş almasının bir insanlık hakkı olarak görüldüğü, binaların, sokakların hakim rüzgar yapısına göre planlandığı, meteorolojik parametrelere göre şehirlerin gelişme akslarının oluşturulduğu, iklimin olumlu yönlerinin olumsuz yönlerine karşı kullanıldığı yerleşim alanlarının neden hep gelişmiş ülkelerde olduğu ve bizde neden olmadığı sorusunun cevabı bizim imar kanunumuzdadır” dedi.

Türkiye’deki sellerin tek nedeni iklim değişikliği mi?

İklim değişikliğinin Türkiye’de günahlardan arınma noktası olarak görüldüğünü aktaran Çukurçayır, “Tabi ki değil. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de iklim değişikliğinin adının bile geçmediği geçmiş, geçmiş yıllarda çok sayıda taşkınlar ve seller yaşanmıştır. Bundan sonra da yaşanmaya devam edecektir. İklim değişikliği bizde günahlardan arınma noktası olarak görülmektedir. Hangi işimizi bilimin kurallarına göre yapmışız da iklim değişikliğinden bahsediyoruz. Evliya Çelebi’nin ‘Erzincan’dan yola çıkan bir sincap hiç ayakları yere değmeden taa Üsküdar’a kadar giderdi‘ dediği ülke nerede? Şimdi ne öyle sincaplarımız var, neden öyle ormanlarımız. Sahi; Timur ile Yıldırım Beyazıd arasındaki Ankara savaşındaki Timur’un Fillerini sakladığı söylenen ormanlarımız nerede? Örnekler çoğaltılabilir. Önce biz ( insanlar) düzeleceğiz ki iklim değişimi azalsın ve dursun” dedi.

Orman yangınlarının yaşandığı, Ege ve Akdeniz’de afet yönetimini nasıl buldunuz?

‘Risk yönetmeyi sevsek çok daha az bedel ödeyeceğiz’

Ağır bedeller ödediğimizi aktaran Çukurçayır,”Biz ülke olarak Kriz yönetmeyi seviyoruz. Halbuki Risk yönetmeyi sevsek hem daha kolay olacak hem de çok daha az bedel ödeyeceğiz. Orman yangını çıktıktan sonra orman yangınları ile mücadele etmek göründüğü kadar kolay bir iş değildir. Meteorolojik koşullar, yüzey bitki örtüsü, topoğrafya ve yangının kendi termodinamik yapısı ne yazık ki işinizi zorlaştırır. Her geçen zaman da mücadelede başarı şansınızı yok eder. Afet yönetimi ise bir entegre sistem olmasını zorunlu kılar. Sadece bir kurum ya da kuruluş değil sistem içindeki tüm kurum ve kuruluşların görev ve sorumluluklarının net tanımlandığı, sürekli tatbikat ve eğitimler ile bir afet anında saat gibi düzgün çalışabilecek deneyimi kazanmış bir sitem bütünü olmalıdır. Ne yazık ki bu tanımı ağır bedeller ödediğimiz hiçbir doğal afette görebildiğimizi söylemek mümkün değil" dedi.

Türkiye uzun zamandır yangın ve sel felaketleriyle karşı karşıya… Küresel ısınmanın etkilerini mi görüyoruz?

İnsanlar değiştikçe iklimin değiştiğini aktaran Çukurçayır, WMO (Dünya Meteoroloji Teşkilatı) Temmuz ayının ortalarına doğru kuzey yarımküre ile ilgili bir makale yayınladı. Bu makalede; hiç alışılmadık biçimde Kuzey yarımkürede kuraklık, sel taşkınlar ile orman yangınlarının salınımlar yaparak etkili olduğunu söyledi. Bu tanıma tam olarak uyan ülkelerden biriside ne yazık ki ülkemiz oldu.

Bizim dışımızda Sibirya, Kanada, ABD, Yunanistan, İtalya, Fransa, İspanya da orman yangınlarından ciddi olarak etkilenen ülkeler oldu. Bunun dışında Almanya, Belçika ve Danimarka gibi ülkeler taşkın ve sellere bağlı olarak ciddi can kayıpları ve maddi zararlar yaşamak zorunda kaldı. Uzak doğuda Çin’de meydana gelen şiddetli yağışlar uzun yıllar ortalama yağışlarını değiştirecek boyutta oldu.

Ülkemizde yaklaşık bir yıldır süren Akdeniz bölgesinde fön etkisi yapan kuvvetli kuzeyli rüzgarların da etkisi ile orman yangınları, Karadeniz bölgesi ise konvektif yağışlar nedeniyle taşkın ve sellere maruz kaldı. Bu olayları hiç şüphesiz iklim değişikliği ve küresel ısınmanın etkisi olmadan açıklamak çok kolay değil ama WMO’nun da vurguladığı gibi temel neden insan kaynaklı. Diğer bir ifade ile insanlar değiştikçe iklimde değişiyor büyük olayların şiddeti ve frekansı da" dedi.

Türkiye, eskilerin Eyyam-ı Bahur dediği sıcakları mı yaşıyor?

kuzey yarımkürede sadece bir Eyyam-ı Bahur’dan söz etmenin zor olduğunu aktaran Çukurçayır,"Eyyam-ı Bahur, yaz mevsiminin en sıcak ve boğucu günlerine verilen Arapça kökenli bir sözcüktür. Genel bir kanı olarak; Kuzey yarımkürede, Temmuz ve Eylül tarihleri arasında yaşandığı kabul edilmektedir" dedi.

Ülkemizde ise Ağustos ayının ilk haftalarında olmak üzere Eyyam-ı Bahur 1-8 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştiği düşünülmektedir. Tanımlardan da anlaşılacağı üzere geniş bir zaman yelpazesinde gözlenen bir sıcaklık periyodu. Günümüzde; Sıcak hava dalgalarının sıklıkla yaşandığı kuzey yarımkürede sadece bir Eyyam-ı Bahur’dan söz etmek zor.

Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de hava durumunun değişimi ne yönlü olacak? Türkiye’nin iklimi değişiyor mu? Bu noktadan geriye dönüş olur mu, olursa nasıl olur?

İklim değişikliğinin bazı etkilerinin geri dönülemez olduğunu aktaran Çukurçayır, “9 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanan IPCC raporunda iklim değişikliğinin bazı etkilerinin geri döndürülemez olduğu açıkça ifade ediliyor. Bunların başında buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi geliyor.

İklim Projeksiyonlarına göre Akdeniz bölgemiz iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerimizin başında gelmektedir. Karadeniz bölgesi ise bu değişimden daha az etkilenecek gibi görünmektedir. Doğal olarak biz bir projeksiyondan bahsediyoruz, yani bir ışık tutuyoruz. Bunun gerçekleşip gerçekleşmemesi insanlığın iklim değişikliğinin ciddiliğinin farkına varması ve gerekli tedbirleri alıp almaması ile de yakından ilgili.

Bu görüntülerden de yağış ve sıcaklık değişimini görebilirsiniz. Ama dediğimiz gibi bu bir tahmin değil bir varsayım” dedi.

Türkiye, İtalya, Yunanistan’da büyük orman yangınları yaşandı. Bu yangınlar bize ne anlatıyor?

İklim değişikliği ile mücadelede insanlığın elindeki neredeyse tek enstürman olduğunu aktaran Çukurçayır, "Kuzey yarımkürede Akdeniz kuşağında bulunan ülkeler için hava sıcaklığının 40 C derece ve bağıl nemin % 20‘nin altında olması orman yangınları riski oluşturur. Bu nedenle yaşadığımız hava koşulları hem Yunanistan, hem İtalya hem de Fransa ve İspanya için orman yangınları riskini arttırdı. Bu meteorolojik açıdan yapılacak bir teşhis. Bunun dışında biliyoruz ki volkan patlaması ve yıldırım düşmesi dışında tüm diğer orman yangınları insan kaynaklı ihmal ve kasıtlı davranışlar nedeniyle oluşur. Bu arada ormanların şahısların, şehirlerin, ülkelerin değil tüm insanlığın ortak malı olduğunu, iklim değişikliği ile mücadelede insanlığın elindeki neredeyse tek enstürman olduğunu, dünyanın neresinde olursa olsun kesilen bir ağacın, yanan bir ağacın faturasının mutlaka tüm insanlığa çıkacağını unutmamak gerekir. Karbon dioksiti ( CO 2) nin dünyamızda sadece karasal ekosistem olan ormanlarımız ve deniz ekosistemini dediğimiz okyanuslar tarafından absorbe edildiğini unutmamalıyız. Bu iki ekosistem birbirine iç içe bir sitemdir ve biri zayıfladığında diğeri de zayıflar. Artan nüfus, azalan orman alanlarının bize ( insanlığa ) yansıması artan CO 2’dir. CO 2 artarsa sıcaklık artar, sıcaklık artarsa kuraklık artar, kuraklık artarsa gıda arzı azalır kıtlıklar başlar, toprak erozyonu, çölleşme başlar, su kaynakları hızla buharlaşır temiz suya erişim azalmaya başlar, temiz su azalınca sıcaklıklara bağlı olarak da salgın hastalıklar, aşırı olaylar başlar, başlar başlar…. diye örnekleri arttırabiliriz.

Bu nedenle orman alanları insanlığın ortak malıdır ve insanlığın geleceğidir" dedi.

Ağustos ayında dallar daha da kuruyunca yangın riski daha da mı yükselecek?

Orman Yangınları için belli bir ay ya da mevsim değil yukarda da bahsettiğimiz gibi sıcaklığın 40 derece ve üstü, bağıl nemin % 20’nin altında olması kriteri var. Tabi ki yüzey bitki örtüsünün durumu da önemli.

Ağustos ve Eylül için orta vadeli hava tahminleri nedir? Mevsim ortalamasının ne kadar üzerindeyiz?

Orta Karadeniz ve İç Anadolu için mevsim normallerinin biraz daha altında olacağını aktaran Çukurçayır, "Yukardaki haritalar da görüleceği gibi önümüzdeki günlerde sıcaklık olarak Batı Akdeniz biraz mevsim normallerinin üzerinde. Orta Karadeniz ve iç Anadolu ise mevsim normallerinin biraz daha altında olacak. Yağış olarak mevsim normalleri civarı gibi duruyor" dedi.

Ne olmuştu?

Geçtiğimiz günlerde Adana, Osmaniye, Antalya, Muğla, Mersin, Kayseri, Manisa, Kütahya, Balıkesir, Kilis, Kahramanmaraş, Kocaeli, Kastamonu, Sakarya, İstanbul, Hatay, Bursa, İzmir, Karaman'da çıkan orman yangınlarında 7'si Manavgat olmak üzere toplam 9 vatandaşımız hayatını kaybetmişti.

Manavgat'ta 56 bin 663, Marmaris'te 12 bin 935, Bodrum'da 11 bin 898, Köyceğiz'de 1629 ve Gündoğmuş'ta 685 olmak üzere toplam 83 bin 810 hektarlık alan yandı.
Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan ilk belirlemelere göre Manavgat başta olmak üzere 5 ilçedeki orman yangını hasar tespit çalışmaları devam ediyor. Buna göre bakanlıkların tespitinde 259 büyük baş, 2 bin 615 küçükbaş, 20 bini bıldırcın olmak üzere 26 bin 889 baş kanatlı hayvan, bin 417 arı kovanı ve 977 boş arı kovanı telef oldu. İlk belirlemelere göre Manavgat ilçesinde toplam 28 milyon 683 bin 361 lira, Alanya’da 4 milyon 321 bin 500 lira, Akseki ilçesinde de 2 milyon 52 bin 500 lira olmak üzere toplam 35 milyon 057 bin 361 lira zarar tespit edildi.


Batı Karadeniz'de yaşanan sel felaketinde Kastamonu'da 62, Sinop'ta 15, Bartın'da 1 olmak üzere 78 kişi hayatını kaybetti, 34 kişinin ise kayıp olduğu açıklandı.

Türkiye Haberleri