Dedeyazı köyünde 2003 yılında Mir Serhat Madencilik şirketine bağlı demir madeni ocağı açıldı. Kapasite artışına gidilen ocağa karşı köylüler mücadele vermeye başladı. Bunun üzerine konuyu yargıya taşıdı. Bilirkişinin mahkemeye sunduğu raporunda maden ocağının bölgeye ciddi zararlar belirtildi.
Çed gerekli değildir
Yıllık 100 bin ton kapasiteli Demir Ocağı ve Kırma – Eleme Tesisi kapasite artışı projesi için, “ÇED Gerekli değildir” denildi. ÇED raporunda bölgede “endemik bitki türü yok” denirken mahkemeye sunulan bilirkişi raporu “Korunması gereken bitki popülasyonuna” dikkat çekiliyor.
Maden sahası içinde meşe ormanlarının zarar göreceği vurgulanan bilirkişi raporunda, maden sahasının bir kısmının köyün hemen yanı başında olması nedeniyle toz kirliliğine neden olacağı da vurgulanıyor. Raporunda proje alanının hidrolik açıdan doğru yapılmadığı, bölgedeki tarım, hayvancılık ve endemik bitki türlerine ciddi zararlar vereceği belirtiliyor.
Yıllardır maden ocağına karşı mücadele eden köylüler şimdi de kapasite artışına karşı tıkıyor. Bir köylünün mezraya gitmek için maden sahasından geçerken, madencilerin saldırısına uğradığını belirten köylüler eylem yaptı. “Yetkililere soruyoruz, sonumuz dayak yemekle mi olacak. Yoksa maden tozu yuta yuta mı öleceğiz” diyen köylüler, ANKA Haber Ajansı’na konuştu:
Vahide Erkan: Köyümüzü Mir Maden şirketi işgal etti. Suyumuz gitti, doğamız gitti. Bahçelerimiz kurudu. Bir de üstüne gençlerimizi darp ediyorlar. Yolumuzu kesiyorlar. Sosyal mesafeyi korumadığımız için bize cezalar yazıyorlar. Burada çeşmemiz vardı. Suyumuzu, çeşmemizi kuruttular. Sondaj vurdular, sondaj suyu da içilmiyor. 200 hanelik köy yetişmiyor. Üzüm bağlarımız kurudu. Bizim hakkımızı kim savunacak. Biz nereye başvurduysak hep haksız duruma düştük. Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz. Hak aramak haksızlıksa, biz haksızlıkları kabul etmiyoruz. Oraya (maden alanı) 30 kişinin gitmesiyle tüm orduyu oraya yığdılar. Köylünün gözünü korkutmak istiyorlar.
Makbule Aktan (85 yaşında): Bizim halimiz ne olacak. Gelmişler köyümüzün içine, doğamızı kaybettiler. Her ağacımız bir adam eder. Suyumuzu kaybettiler, ağacımızı kaybettiler. Bir de sopayla üstümüzde durmuşlar bizi korkutuyorlar. Kepçenin altına yatarım, ezsinler ama buradan da vazgeçsinler. Kapıya çıkamıyoruz, artık toz dumanın elinden hasta olduk. Köyümüzün suyunu parayla alıyoruz. Siz bizim yerimizde olun, gelin buraya oturun. Siz bunu kabul ederseniz biz de kabul edelim. Aramızda 50 metre var. Bizi ne hale getirdiler. Şimdi, yol vermiyorlar ki insanlarımız geçsin. Ben kendimi düşünmüyorum. Benim yaşım 85 olmuş, bu zamana kadar böyle bir şey görmedim. Biz burada meyvemizi, sebzemizi yiyorduk. Şimdi her şeye hasret olduk. Geleceklerimizin umudunu kestiler.
Recep Çakır: Madene İlk tepki 2011 yılında başladı. ÇED raporlarını incelediğimizde bölgedeki su kaynaklarının varlığını dile getirmemişler. Ama iş öyle değil. Tarım arazilerine sıfır. Köyün su kaynaklarının içerisinde çalışma yürütmektedirler. Yine en yakın yerleşim yerindeki mesafeye 115 metre mesafe vardı. Biz 2011 yılındaki çalışmalara müdahale ettik ve çalışmalar durduruldu. Biz köyde yürüyüşler yaptık, izin vermeyeceğimizi söyledik. Aynı zamanda maden ocağı kapasite artışına gitti. Şirket yetkilileri Mardin’den silahlı adam getirip dağı başımıza yıkmakla tehdit etti. (Arkasında kalan tarım arazilerinin, bahçelerin maden sahasına girdiğini gösteriyor) yıllık 100 bin ton yıllık rezerv planladılar. Biz konuyu yargıya taşıdık ve davamız devam etmektedir. 7 akademisyenden oluşan bilirkişi raporu hazırlandı, geldiler incelemeler yaptılar. Bilimsel olarak da Dedeyazı’daki maden çalışmalarının insan ve hayvan sağlığına zararı nedeniyle durdurulmasını istediler. Köylünün tarım arazisine ve başka mezralara giden yollar var. Geçen gün köylülerden biri mezraya gitmek istemiş ve maden sahipleri izin vermemiş, tartışma çıkmış. Köylüyü darp etmişler.”