Afrin'deki bombardımanların Rusya'nın sert güce dayanan dış politikasının zorlayıcı yanının bir göstergesi olduğunu söyleyen Levent Kemal, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyareti sonrasındaki açıklamaları Ankara ile Washington arasındaki ilişkilerin aşırı gerilimli hale geldiğini birinci ağızdan açığa çıkardı. Rusya bu süreci kendi lehine başta Suriye konusunda olmak üzere kullanmak istiyor. Moskova artık Ankara'nın kendisine karşı Suriye'de ABD ile iş birliği kozunu öne süremeyeceğinden emin" diyerek bu gerginliğin Moskova'nın elinin rahatlattığını belirtti.
Putin'in, Erdoğan'ın rejim konusunda farklı bir tutum beklentisi içinde olduğuna dair açıklamasına Afrin saldırıları ile cevap verdiğini söyleyen Kemal, "Rusya, Afrin'deki saldırılar ile Ankara'nın Soçi'ye gelirken güç dengesinin kendi lehine olduğunu açıkça gösterdi" dedi.
Cihat yanlısı grupların 2018'de imzalanan ilk mutabakattan bu yana Rusya ile Türkiye arasında temel problem olduğunu belirten Kemal, Rusya'nın bu grupların devre dışı kalmasını istediğinin altını çizdi.
Fakat Türkiye'nin bunu gerçekleştirmesinin ilk mutabakat sürecinde de şimdi de mümkün görünmediği görüşünü söyleyen Kemal, "Türkiye'nin artık Rusya'ya karşı tüm denge kozlarını kaybetmiş olması İdlib'teki cihat yanlısı gruplar konusunda Moskova'nın daha çok baskı kurabilmesi için bir fırsat ve Moskova bunu değerlendirecektir. Burada temel sorun Türkiye'nin 2018'te gerçekleştiremeyeceği bir sorumluluğu üstlenmiş olmasıdır. Yine de Rusya bu konuda, Lavrov'un açıklamasına göre, Türkiye'nin yavaş da olsa ilerleme kaydettiğini ifade ediyor. Bu yumuşatıcı açıklamalara bakılırsa Rusya İdlib'teki cihat yanlısı grupların mümkün olan seviyede çatışmasız bir şekilde Türkiye eli ile bölgeden ihraç edilmesini de seçenekler arasında tutuyor diyebiliriz. Soçi'de bu süreç için yeni bir çatışma dondurma süreci karşımıza çıkabilir. Yine de Rusya'nın M4 konusunu İdlib'teki grupları ileri sürerek sürdürmesi mümkün. Bu durum biraz da Türkiye'nin tutumuna bağlı" diye değerlendirdi.
"Mevcut güçlerin rotasyonları yeni güçler gibi sunuluyor"
Reuters'ın ''Türkiye'nin askeri gücünü arttırdığı'' yönünde geçtiği bilgiye dayanarak sıcak çatışma alanının tekrar oluşup oluşmayacağı konusundaki sorumuza ise Kemal, "Türkiye'nin Suriye'ye ek asker gönderdiğine ilişkin haberlerin çoğu aslında gerçeği yansıtmıyor. Bunları gerçek kabul etsek bile Rusya'nın ve rejimin hava saldırıları açısından savunmasız binlerce askerin bölgeye yığılması bir anlam ifade etmiyor. Diğer yandan Suriye'de savaş-çatışma bitmiş değil. Yani Suriye'de biten bir durum yok. 2018'de uzlaşma ilan edilen Dera bölgesinde bile çatışmalar daha geçen haftaya kadar sürüyordu. Yani Suriye'de biten bir çatışma yok. Donmuş ve dönüşen bir çatışma var. Ancak bu Türkiye'nin oradaki varlığı ile doğrudan ilgili de değil. Başta da ifade ettiğim gibi Ankara'dan yabancı basına yapılan ek asker gönderme açıklamaları da gerçeği yansıtmıyor. Mevcut güçlerin rotasyonları yeni güçler gibi sunuluyor" yanıtını verdi.
Afrin'deki saldırıların son dönemde artması nedeniyle Levent Kemal'e "Türkiye'nin Afrin'deki sembolik anlamını yitirdi mi?' sorumuzu ise "Bu duruma nereden baktığınıza bağlı aslında. Askeri strateji açısından varlık değerini koruyor. Zira yeni dönem savaşlarda artık karşınızdaki unsuru mümkün olduğu kadar ülkenizden uzakta karşılama konsepti geçerli. ABD ve Rusya bu nedenle sınır ötesi askeri planlamalar yaptı, tonları düşse de askeri varlıkları halen bu nedenle çeşitli ülkelerde devam ediyor. Türkiye de YPG-PKK konusunda bu derinliği yakalamaya çalıştı. İdeolojik yönü tartışmalı olsa da askeri strateji açısından bu doğru bir hamle idi. Daha geçen gün YPG medyası Suriye'de hedefledikleri alan içinde Afrin ve Akdeniz'e açılan Lazkiye'nin kuzeyini de içine alan haritalar yayınladı. Diğer yandan YPG-PKK ilişkili SDG bayrağı Hatay ilini de içine alır. Bu açıdan bakıldığında askeri strateji açısından varlık değerini sembolik ve stratejik açıdan koruyor. Ancak ideolojik açıdan bu tartışılabilir" diye yanıtladı.