Ülkenin büyük ölçüde ekonomik, siyasal bağımsızlığını kaybettiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Borç alınan paranın faizini ödemek için de borç alır noktaya geldik. Türkiye’yi Londra’daki tefecilere teslim ettiler. Kriz değil, başka şeyler konuşulsun istiyorlar. Biz bu tuzağa düşmemeye özen gösteriyoruz” diyor.
Birgün gazetesinden Yaşar Aydın'a konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yerel seçimlerden ekonomik krize, ittifak görüşmelerinden son politik gelişmelere kadar gündeme dair gelişmeleri değerlendirdi.
AKP Lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkeyi kutuplaştırarak yönetmek istediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "Türkiye ekonomik ve siyasal bağımsızlığını son 10 yılda büyük ölçüde kaybetmiştir. Türkiye’yi Londra'daki tefecilere teslim ettiler. Onların borusu ötüyor" diyor.
Son günlerde her tarafta seçim konuşuluyor ama vatandaşın temel gündemi ekonomi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üzülerek söylüyorum ki kriz sürpriz olmadı, yaşanacağını hepimiz biliyorduk. 24 Haziran seçimlerinden önce de sonrasında da uyardık. Ama onlar genel hatlarıyla ifade edecek olursak, “Nasıl olsa bir şeyleri satar, bir yerlerden sıcak para bulur ve krizin üstesinden geliriz” diye düşündüler. En son şeker fabrikalarını da bu anlayışla sattılar. Basiretsiz yönetim sonucunda geldiğimiz nokta ekonomik kriz… Üstelik ciddi bir kriz… İktidar ne ölçüde bunun farkında emin olun ben de bilmiyorum… Saray ve çevresinde tam bir vurdumduymazlık egemen… Yaşadığımız derin ekonomik krizi, egemen güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları gerçeği ile karşı karşıyayız. Bunu Türkiye'nin ekonomik, hatta siyasal bağımsızlığını büyük ölçüde kaybetmesi şeklinde özetleyebiliriz. Çok iddialı bir söz gibi gelebilir ama maalesef doğru. Türkiye ekonomik ve siyasal bağımsızlığını son 10 yılda büyük ölçüde kaybetmiştir.
Size bunları düşündürten ne?
Hatırlayın, Erdoğan her konuşmasında “Faizleri yükseltmeyeceğiz" diyordu. Ama borç para istedikleri çevreler “Şartımız faizleri yükseltmen" dedi ve faizler yükseldi. Bugün bu güçlerin her türlü talepleri yerine getiriliyor. Papaz Brunson'ın bırakılması, Merkel'le, Macron’la yapılan görüşmeler sonucu Almanya ve Fransa vatandaşı gazetecilerin serbest bırakılması da dahil olmak üzere her alanda egemen güçlerin istediği yapılıyor. Son olarak ise Cemal Kaşıkçı cinayeti meselesi... Cinayeti işleyenlerin ve doğrudan cinayete karışmamış olsa bile bir numaralı tanığı konumunda olan Başkonsolosun, elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’den ayrılmasına göz yumuldu. Tüm bunlar ekonomik ve siyasal özgürlüğümüzün kalmadığının somut örnekleri. Yuların egemen güçlerin elinde olduğunu gösteriyor. Çok uyardık ama dinlemediler. Şimdi borç alınan paranın faizini ödemek için de borç alır noktaya geldik. İşin özeti Türkiye’yi Londra'daki tefecilere teslim ettiler. Onların borusu ötüyor.
Hükümetin attığı adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sorunların çözümüne yönelik, ekonomik krizin vatandaşlarımızın hayatında yarattığı geniş tahribatı yok etmeye yönelik hangi adımı atıyorlar ki? “Mış” gibi yapıyorlar, önlem alıyormuş gibi, sorunu çözüyormuş gibi.. Oysa hiç bir şey yapmıyorlar. Yapamazlar da... Çünkü ellerinde tek bir tutarlı program yok. Örneğin Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapatan bir yönetim, krize karşı nasıl başarılı olacak? Olamaz! Çünkü geleceği planlayamaz. Bu örgütü kapatarak geleceği planlamayı başkasına bırakıyorsunuz. Bırakın 2023, 2071 projeksiyonu yarın sabah ne yapacaklarını dahi bilmiyorlar. Biz çok iyi niyetlerle krizden çıkış için 13 maddelik bir öneriler paketini kamuoyuna sunduk… Ama iktidar olanlar günlük yaşıyorlar. “Bugünü nasıl atlatırız” düşüncesiyle hareket ediyorlar. Bu anlayış Türkiye’yi içine girdiği darboğazdan kurtarmaz…
Dışarıdan sıcak para gelmeden ekonomiyi yönetemiyorlar.
Likidite krizi vardı. Şimdi kredi krizindeyiz. Üçüncü aşama reel ekonomide yaşanacak. En büyük sorun da oradan çıkacak. Emareleri de başladı. İşsizlik artmaya başladı. Ağustos ayı işsizlik rakamları açıklandı. İşsizlik yükseliyor. Eylül, ekimde çok daha yüksek olacak. 100 günlük plan açıkladılar ne oldu? Örneğin emekliler; en düşük emekli aylığı 1000 lira olacaktı ve daha birçok şey. Yapamadılar, yapamazlar. Uğraştıkları tek şey krizle mücadele değil onun konuşulmasını engellemek. Başka şeyler konuşulsun istiyorlar. Biz bu tuzağa düşmemeye özen gösteriyoruz.
Andımız tartışması ile gelişen gündemi tuzağa çekme hamlesi olarak mı gördünüz?
Biraz öyle değerlendirmek lazım… Toplumun dikkatini başka bir yöne çekmek, ekonomik krizin, işsizliğin, dövizdeki dalgalanmanın, fabrikaların kapanmasının, esnafın iflas etmesinin, işsizlik nedeniyle artan intiharların, işsizlik nedeniyle artan psikolojik sorunların konuşulmasını istemiyorlar. Çünkü onlar da sahaya iniyor ve gerçeği görüyorlar. AK Parti demek “Pahalılık, enflasyon, işsizlik, yönetememek” demektir. AK Parti demek, “Saray ve çevresinin zenginleşmesi, Saray ve çevresi dışındaki tüm toplum kesimlerinin fakirleşmesi” demektir. Toplum bunu yaşayarak gördü, görüyor.
Eğilim yoklaması yapacağız
Yerel seçim takvimi işliyor. 250 civarında adayınız netleşti. Bundan sonra süreç nasıl işleyecek?
Yerel yönetimlerden sorumlu arkadaşımız çalışmayı bitirdikten sonra milletvekili ve örgütlerle görüşüyor, aday üzerinde netleştikten sonra Parti Meclisi’ne geliyor. Son PM toplantısında eğilim yoklaması yapma kararı alındı. Dolayısıyla eğilim yoklaması talepleri gelecek. O talepler MYK’da değerlendirilecek ve oralarda süratle süreç başlatılacak. Çıkan adayları PM’ye getireceğiz. Bir eğilim yoklaması süreci yaşayacağız.
Büyükşehirlerin adaylarını ne zaman açıklamayı düşünüyorsunuz?
Balıkesir adayımızı açıkladık. Diğer adayları da önümüzdeki PM’de belirleyeceğiz büyük ölçüde. İstanbul dahil olmayabilir. Son takvim konusunda bir tarih vermek bugün için doğru olmayabilir. Özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir gibi yerlerde biraz daha nabzı tutmak gerekiyor. O nedenle olabildiğince o tarihleri yakına çekmeye çalışacağız ama yine de bir uzlaşma içinde bunu PM’ye indirmek gerekiyor. Ama son dakikaya da kalmayacak.
Meral Akşener’le görüştünüz, sanırım Saadet Partisi’yle de bir görüşmeniz var. Daha önce hep yerelde bir ittifaktan bahsettiniz. Bu görüşmeler farklılık gösteriyor mu?
Görüşmeler, sadece yerel yönetimlerle bağlantılı değil tabii. Ekonomi başta olmak üzere her konu konuşuldu. Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sorunlara penceremizden nasıl bakıyoruz, onlar nasıl bakıyorlar bunu karşılıklı konuşmakta yarar var. Kutuplaşmanın değil en azından demokrasi paydasında bir araya gelmenin de büyük önemi var. Her siyasal partinin değişik alanlardaki görüşleri farklıdır ama ortak payda yaratmak zorundayız. Herkesin karnının doyduğu, bir üretim seferberliğinin olduğu Türkiye’yi biz de arzu ediyoruz. Ortak çerçeve konusunda bir araya gelmek bizim açımızdan değerli.
Sohbette yerel seçim konuşuldu mu?
Yerel seçimler de konuşuluyor. Hazırlıklar, çalışmalarımız aktarıldı Meral Hanım’a. Ama tabii isim bazında herhangi bir görüşme olmadı.
Onlarla görüşme takvimi devam edecek ama sanırım…
Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizler, siyasi parti liderlerini bir araya getiriyor, öyle bir zorunluluk doğuruyor. Sorun, bugün iktidarın tek başına kaldıracağı bir sorun olmaktan çıkmıştır. Ve var olan iktidar, sorunu çözemez. Biz daha önce de defalarca ifade ettik. İttifak sandıkta olacak. Dolayısıyla demokrasiden yana olanlar, ekonomik krizin özellikle orta ve alt sınıflara bedel ödetmeksizin çözülmesini isteyenler, siyasi otoriteye ders vermek isteyenler bir şekilde sandıkta ittifakı sağlayacaklardır.
Yerel seçim değişim için başlangıç olabilir mi? Toplumda böyle bir değişim beklentisi var mı?
AK Parti seçmeni Erdoğan ne istediyse verdi. “Anayasa” dedi, verdi... “Tek başına iktidar” dedi, verdi… Her şeyi verdi. O zaman AK Parti seçmeni doğal olarak şunu düşünecek, “Ne istediyseniz verdik, bu ülke nasıl bu hale geldi?” Bu soruyu sormak zorundalar. Bir tek ders vermedi. Görüyorum ki AK Parti seçmeni kardeşlerimiz bu seçimlerde ders verecek.
Tüm anketlerin ortak noktası da AK Parti oylarındaki düşüştür. Kendi yaptırdıkları anketlerde bile bu gerçek ortada…
CHP’ye küskün seçmen çok konuşuldu. Aranız düzeldi mi?
Küskün seçmen değil de “Kırgın” seçmen diyoruz. Kırgınlar, haklılardı. Sonuçta biz onların seçim gecesi beklentilerine uygun açıklamalar yapabilirdik ama yapmadık. Ama bunun büyük bir kısmı aşıldı zaten. AK Parti’deki korku da bunun aşılmış olduğunun göstergesi. Ekonomik krizi yaratanların kim olduğunu gayet iyi bilen, demokrasiye bağlı, eğitim ve sağlık politikalarından rahatsız, dış politikada olanları kaygıyla izleyen seçmenlerimiz kararını şimdiden verdi. Yerel seçimlerden çok güzel sonuçlar alacağız.
Kutuplaştırmak istiyorlar
Seçimler uzun dönemdir toplumsal kutuplaşmayı da körüklüyor. Ülkenin temel meseleleri arka planda kalıyor. Önümüzdeki yerel seçimlerde de böyle bir tehlike var mı?
Türkiye’nin bu seçimlerde kutuplaşma yaşamaması için elimizden geleni yapacağız. Çünkü Türkiye’nin temel problemlerinin kısa sürede çözülmesi lazım. Bunu çözecek olan da biziz. Sorunları yaratan, sorunların kaynağı olan iktidar bu sorunları çözemez. Çözemeyeceğini bildiği için de “Kutuplaştırma yoluyla iktidarımı koruyabilir miyim?” arayışı içinde. Erdoğan ülkeyi yönetemiyor. Sorunları toplumu ayrıştırarak ve böylece kendi tabanını bir şekilde konsolide ederek aşabileceğini düşünüyor. Bunu da yapay tartışmalar yaratarak, kavgalar yaratarak sürdürmek istiyor. Dediğim gibi bu tuzağa kimsenin düşmemesi lazım. Bir ekonomik kriz yaşıyoruz, bu krizin nasıl aşılacağının tartışılması, kamuoyuna anlatılması lazım. Şu çok önemli, fabrika satıyorsunuz, hapishane yapıyorsunuz. Fabrikada üretirsiniz, hapishanede üretemez noktaya gelirsiniz. Siz üreten bir fabrika satıyorsunuz ya da kapatıyorsunuz elde ettiğiniz gelirle hapishane yapıyorsunuz. Daha acı olanı ise bunu övünerek anlatıyorlar. Dünyada bir siyasi iktidar, eğer “Hapishane yapıyorum” diye övünüyorsa o ülkede artık iktidar olanlar yararlı bir şey yapamaz. Bunu anlatmak zorundayız. Yapay gündemlerin peşinden gitmeyeceğiz. Memleketin acil sorunlarına yanıt vermek için uğraşacağız. Vatandaşın mutfağında yangın var. Bunun çözülmesi lazım. Demokrasi sorunumuz var, çözülmesi lazım. Yerel seçimler, bu sorunların çözümü yönünde önemli bir aşama olacaktır. Demokrasiyi yerelden inşa etmek için fırsat yaratılabilir, yaratacağız bunu. Bunu şunun için söylüyorum. İzmir’e, Eskişehir’e, Muğla’ya, Aydın’a ya da İstanbul’daki CHP’li belediyelere, Ankara’daki CHP’li belediyelere bakın, Erzurum’un Çat ilçesine bakın ve diğer tüm CHP’li belediyelere bakın. Tüm belediyelerimizde aynı özelliği görürsünüz; bu belediyelerde kimse ötekileştirilmez, hizmet eşit olarak dağıtılır. Ve hatta yoksul mahallelere yönelik pozitif ayrımcılık yapılır. Bundan da amaç yoksulluğu yönetmek değil, yoksulluğu yenmektir.
Yukarıda anlatılanlar ışığında yerel seçimlerde demokrasi ve ekonomi meselesi temel gündeminiz olacak diyebilir miyiz?
Elbette! Çünkü biz biliyoruz ki bu iki kavram birbirine bağlı. Ülkede demokrasi gelişmezse ekonomiyi büyütemezsiniz. Türkiye’de vatandaşın hem özgürlüğe hem de ekmeğe ihtiyacı var.