Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı için istifa etmesini ‘tavsiye etti’.
Karamollaoğlu, “Anayasa’nın hükmü çok açık: TBMM Başkanı üyesi bulunduğu siyasî partinin Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine katılamaz! Yani bu adaylığın hiçbir meşrû tarafı yoktur!” dedi.
Karamollaoğlu’nun bugün yaptığı basın toplantısındaki açıklamalarından satır başları şöyle:
HER YENİ YIL GEÇENİ ARATIYOR
Bir yılı daha geride bıraktık. Biz isterdik ki, 2018 yılında sevinçlerimizi, umutlarımızı, mutluluklarımızı konuşalım. Ama maalesef olmadı. Her gelen yıl bir öncekini aratır hale geldi. Ne yazık ki 2018 yılında da umutlar karamsarlığa, beklentiler hayal kırıklığına dönüştü. Ama biz gelecek adına umudumuzu koruyoruz. İnşallah 2019 yılı, Yaşanabilir bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya’nın kurulmasına yönelik adımların atılmasına vesile olur temennisinde bulunuyorum.
BANGLADEŞ SEÇİMLERİ FİYASKO OLDU
Öncelikle geçtiğimiz hafta sonu Bangladeş’te gerçekleşen seçimlere hakkında ne yazık ki derin üzüntü duyduğumuzu belirtmeliyim. Seçimler tam manası ile bir fiyasko oldu, insan hakları ihlalleri her açıdan yaygınlaştı. Cemaati İslami hareketinin liderlerine ve mensuplarına her türlü zulüm reva görüldü, hareketin liderlerini hukuka aykırı gerekçelerle idam ettiler. Bangladeş bir polis devletine döndü, onlar kafalarını kuma gömünce bu belli olmuyor sanıyorlar ama dışarıdan her şey açık ve net görünüyor. Bunun yanı sıra Doğu Türkistan’da Uygur kardeşlerimiz hakkında son günlerde gelen haberler bölgede durumun ciddiyetinin arttığını göstermektedir. Çin’le en iyi şekilde ilişkilerimiz ve ticaretimiz geliştirilmelidir. Fakat bu Doğu Türkistan meselesi hakkında sessiz kalmamızı gerektirmez. Biz yeryüzünde nerede bir mazlum varsa onun takipçisi olmaya devam edeceğiz.
İLK TEMENNİMİZ HUKUKUN ÜSTÜN OLDUĞU BİR TÜRKİYE
2019’a girerken Türkiye de yasakların varlığının arttığı düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı ve iktidar partisinin devletin her imkanından hoyratça yararlandığı bir süreç yaşanmaktadır. Geldiğimiz noktada Türkiye ne yazık ki tekrar Tek Parti dönemine döndü. Adeta dillerine pelesenk ettikleri 1940’lı yıllara döndü… Farkına vardınız mı bilmiyorum, bizim binlerce yıllık devlet geleneğimiz, örfümüz, kültürümüz ölmüş de salasını okuyacak biri yok. Kanunun yerini talimatlar, Meclis’in yerini saray, 80 milyonun iradesini bir kişi aldı. İşte bunun en somut örneği Sayın Binali Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığıdır. Görüldüğü üzere bu hükümetin ne anayasaya, ne de yasalara hiç saygısı yok. Anayasa’nın hükmü çok açık: TBMM Başkanı üyesi bulunduğu siyasî partinin Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine katılamaz! Yani bu adaylığın hiçbir meşrû tarafı yoktur! “Ben yaptım, oldu!” zihniyetinin, milleti ve tercihlerini yok sayan bir düşüncenin vücûd bulmuş hâlidir. Buradan Binali Yıldırım Beye bir dost tavsiyesinde bulunuyorum. Çevrenizdekiler sizi bu işe ikna etmiş olabilir fakat sizin istifa etmeniz ülkenin hayrına olacaktır. Bu yüzden bizim 2019 yılına ilişkin ilk temennimiz hukukun üstün olduğu bir Türkiye’dir. Çünkü esas olan bir kişinin iradesi değil 81 milyonun iradesidir.
HAKKINDA DELİL OLMAYAN İNSANLAR İŞE DÖNEMEDİ
Türkiye’de hukukun üstünlüğü ile alakalı beklentimiz sadece iktidarın fevri uygulamaları ile sınırlı değil elbette. 15 Temmuz’dan beri yürütülen hukuki süreçte yapılan hataların telafisini de temenni ediyoruz. Hâlâ “Bylock Zoka” mağdurlarının dertlerine çözüm tam manasıyla bulunamadı. Hakkında hukuki hiçbir delil olmadığı bilinen birçok insan hâlâ işlerine dönemedi. Bu tür hukuksuzluklar nedeniyle ne yazık ki ülkenin itibarı sarsıldı. Yurtdışında yıllardır Türkiye’yi yarı-özgür statüsünde kabul eden raporlar artık Türkiye’yi özgür olmayan ülke statüsüne indirdi. (Freedom House Raporu) İbn’i Haldun’un dediği gibi; Adaletsizlik medeniyeti mahveder. Zulüm, umranın harap oluşunun habercisidir.
HAYALLER AMERİKA GERÇEKLER TANZANYA
Türkiye’de adalet gibi içimizi acıtan bir diğer husus eğitim politikalarımızdır. Buyrun, Ülkelerin Eğitim Politikası raporunu kontrol edelim. 2018 yılı itibarıyla 137 ülke arasında 99. Sıradayız. Mozambikle, Kamboçyayla, Tanzanya ile aynı kategorideyiz. Sayın Erdoğan çıksın, biz ABD ile, Almanya, Fransa ile yarışıyoruz desin. İşte tablo ortada, hayaller Amerika, Almanya… gerçekler Mozambik, Tanzanya… Sayın Cumhurbaşkanı elini vicdanına koyarak kendine şunu sormalı. Ben bu ülkeyi kendimden sonra nasıl bir nesle devredeceğim? Ülkemin geleceğini daha iyiye mi götürüyorum yoksa berbat bir eğitim sistemiyle ülkenin geleceğini mi karartıyorum?
EKONOMİNİN HALİ ORTADA
Türkiye’de adaletin ve eğitimin yanı sıra en çok yara alan hususlardan biriside ekonomimizdir. 2018 yılında ekonomimizin içine düştüğü durum vatandaşın cebinde en şiddetli şekilde hissedildi. İşte ekonomimizin hali ortadadır. Sadece eğitim seviyesinde değil enflasyonda da maalesef Sudan’la, Orta Afrika’yla, Zimbabve ile yarışan bir ülkeyiz artık. -Sanayi Üretimi ve İmalat Sanayi kullanımı kapasitesi 2018 yılında bir önceki yıla nazaran ciddi oranda düşüşler yaşadı. İşsizlik çift haneli rakamları gördü Eylül ayı rakamlarında yüzde 11 oranına ulaştı. Enflasyon Kasım ayı rakamları yüzde 21’i buldu. Ekonomiyi nereden tutarsanız tutun ne yazık ki kriz vatandaşımızın canını yaktı. İktidar ise krizle mücadele yollarını düzgün bir biçimde belirleyemedi.
TRAFİK CEZALARI İLE EKONOMİ DÜZELMEZ
İçinde bulunduğumuz ekonomik şartlardan çıkmak için iktidar adeta ne yapacağını şaşırmış durumda. Bu sebeple milletin cebindeki üç kuruşa göz dikiyorlar. Gün geliyor öğrenciye bedavaya alışmayın, burs beklemeyin kredi alın diyorlar. Gün geliyor market poşetinden 25 kuruş alıyorlar bunun da 15 kuruşu devlete gidiyor. Bunların yanında bir de vatandaşa trafik cezası yağdırıyorlar. Konu ile alakalı ise dün İçişleri Bakanı ilginç bir açıklama yaptı. Diyor ki sayın bakan “Trafik cezaları fakir fukaraya gidiyor.” Yani diyor ki sayın bakan bu cezalardan dolayı kimse şikayet etmesin her meselede olduğu gibi burada vatan millet söz konusu! Ne yazık ki bu iktidarın zihniyeti bu, yaptıkları her yanlışı bu şekilde örtmek istiyorlar. Ekonomiyi ayakta tutacağız diye milleti canından bezdiriyorlar.
HAPİSTEKİ HARB OKULU ÖĞRENCİLERİNİN DERS KİTAPLARI TOPLANMIŞ
Harb Okulu öğrencilerinin aileleri gelip bizi ziyaret edip, dertlerini anlatıyorlar. Bu öğrencilerimizin mağduriyetleri, içinde bulundukları sıkıntı ailelerin gözlerinden okunuyor. Hapiste olan evlatlarının acısı bir yana bir de yapılan muameleler bu aileleri perişan ediyor. Bize gelen bilgilere göre Hapisteki öğrenciler girdikleri sınavlarda yüksek puanlar almışlar. Bunun akabinde ders çalıştıkları kitaplar toplanmış, ders çalışmalarına müsaade edilmiyormuş. Bunun yanında ailelerin dışarıdan kitap vermesi hatta çocuklarına Kuran-ı Kerim vermesi bile yasaklanmış. Buradan tüm yetkililere sesleniyorum 15 Temmuz’da kim suç işlediyse en ağır şekilde cezasını çekmelidir. Lakin süreç ne yazık ki olaylardan habersiz erlerin, öğrencilerin hesap vermesi ile sonuçlandı. Dünyanın hiçbir yerinde öğrenciler bir darbe planlayamaz. İfadeler ve o geceye ait görüntüler açık bu öğrenciler ne olduğundan habersizler. Bunca şeye rağmen bu öğrencilere yapılan muamele reva değildir.