Orhan Bursalı "Kanal İstanbul ve Montrö, bir taşla iki kuş vurma eylemi" başlıklı yazısında, Kanal İstanbul projesinin ardından gündeme oturan Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne ilişkin yazdı. Bursalı, "Vatansever emekli denizci subaylar, üstelik hepsi amiral düzeyinde, denizlerimiz konusunda uzman; tüm denizlerimizi, boğazlarımızı yıllar boyunca karış karış biliyorlar, Montrö konusunda konuşmayacaklar, açıklama yapmayacaklar da kim yapacak?" diye sordu.
Kanal İstanbul ve Montrö'nün sağlayacağı bir fayda olmadığını yazan Bursalı, iktidara yakın köşe yazarlarının Kanal İstanbul'un büyük bir rant alanı yarattığı konusunda söz söylemediklerini kaleme aldı.
Bursalı'nın yazısının tamamı şu şekilde:
Montrö Sözleşmesi ile Kanal İstanbul’u ilişkilendiren Saray ve adamları, Kanal İstanbul’un bize boğazlar konusunda yeni açılımlar getireceğini söylüyorlar. Dahası “Atatürkçüler, Kanal İstanbul’u desteklemeliler; bu, milli egemenliğimizle ilgili” diyorlar.
Atatürkçüler, vatanseverler, Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarını sonuna kadar koruyan “monşer”ler, uzman akademisyenler, tarafsız strateji uzmanları, hemen hepsi Kanal İstanbul’un açacağı belaları yıllardır çok iyi analiz ediyorlar. Bu konuda, Saray’ın siyasi rant oluşturma politikasının “Atatürkçülüğüne” ihtiyaçları olduğunu hiç sanmıyorum.
Geride ne kalacak?
Montrö ve Kanal İstanbul konusunda ısrarlarının stratejik nedenleri ve “sağlayacağı yararları” konusunda hemen hiçbir ciddi “politika, askeri ve stratejik tartışma metni” ortaya koymayan ve köşe yazarlarının sade suya tirit yazılarıyla idare eden Saray ve adamları, Kanal İstanbul’un ticari büyük bir rant alanı yarattığı konusunda tamamen suspus durumdalar.
Kanal İstanbul projesi uluslararası alanda boğazlar konusunda ülkeye hiçbir yarar sağlamayacaktır. Tersine, Türkiye’yi zor durumda bırakan uluslararası boyutta bir tartışma ve zorlamaları beraberinde getirecektir.
Ama son tahlilde Kanal İstanbul’dan geride kalacak olan egemenlik tehditlerinden başka, muazzam yeni zenginlikler olacak. Bu zenginliklerin rantını da daha şimdiden kanal boyunca tüm arsaları kapatmış olan, Araplar ve dostları iktidar, siyaset ve çevresi alacak; kanal boyunca yapılacak lüks evler, mahalleler, yaşam alanları olacaktır.
İktidarın adamlarının, kanal ve Montrö ilişkisi üzerinde dururken asıl gözden sakladıkları budur.
İstanbul’un sırtı üzerinde muazzam yeni bir kambur yaratıyorlar.
Oraya gerekli suyun ve altyapının yükünün tümü, İstanbul’da yaşayanların yaşam kalitelerini düşürecek, İstanbul’u daha yaşanmaz bir kent haline getirecektir.
İktidarın ultra zenginlerine lüks yaşam kanalı
Kanal boyunca ortaya çıkacak lüks yaşamı, tüm Türkiye, vergi veren tüm yurttaşlar finanse edecektir. AKP döneminin yeni ultra zenginleri ve Arap dostları için yapılıyor her şey..
Ahiret yaşamını yoksullara bırakarak dünyevi yaşamı kendilerine inşa ediyorlar.
Montrö tartışmasıyla iktidarın çabası, bir yandan da kanalda yaratılmakta olan büyük zenginliğin gözden kaçırılmasıdır. Dikkat edin, özellikle bu konuda yapılan araştırmalara, yayınlara, haberlere, yani özetle bu topa hiç girmiyorlar.
Tam tersine, bu konudaki gerçek haberlere sürekli yasaklamalar getirmekle meşguller.
Saray sözcüleri ise Kanal İstanbul’u bize egemenliğimizi artıracak proje olarak dayatıyor ve kabul ettirmeye çalışıyor.
Vatansever emekli subayların ülkeye mesajları, şüphesiz Kanal’ın boğazlar konusunda yaratacağı büyük tehlikeye odaklı.
Başımıza dert açacak
Kanal İstanbul’un yaratacağı egemenliğimizle ilgili tehlikeleri, hemen kısa bir süre önce de 126 üst düzey emekli diplomat dile getirmişti. Subaylar, kanalın, ülkenin güvencesi olan Montrö Antlaşması’nı tartışmaya açacağını, Atatürk Türkiyesi’nin Lozan’dan sonra en büyük başarısı olan antlaşmanın sağladığı, ülkemizin Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı üzerindeki mutlak egemenliğini tehlikeye sokacağını bildirdi..
Hepsi, uluslararası diplomatik siyasetin içinde pişmiş emekli diplomatlar, tıpkı vatansever subaylar gibi, Kanalın başımıza açacağı tehlikeleri, dertleri tahmin etmeyecek de kanalı muazzam rant kapısı olarak gören Saray ve adamları mı bilecek...
Hukuk oldu guguk
Vatansever emekli subayların tıpkı FETÖ zamanında olduğu gibi üstelik sabah şafağında uzun süreli gözaltına alınmalarına, Danıştay ve Yargıtay’dan gelen destek mesajları, tüm yargı için yüz kızartıcıdır. Daha neyle suçlanacakları bile belli olmadan, haklarında dava açılırsa, dosyalarına bakacak olan Yargıtay ve Danıştay’dan gelen ve daha başlangıçta olaya siyasi olarak baktıkları ortaya çıkan açıklamalar, Saray’ın yargısı, kanaatinin belgeli somut ifadesi oldu.
Darbe girişimi iddiaları ise iktidarın sadık eski ve yeni kalemlerinin rezaletini bir kez daha ortaya serdi.
Türkiye’de hiç kimsenin anayasal, yasal ve hukuksal güvencesi olmadığını görüyoruz.