Cumhuriyet gazetesine yönelik başlatılan davada 330 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Kadri Gürsel, bugün gazetedeki ilk yazısını yazdı.
Gürsel “Dünya dönüyor” başlıklı yazısında “Bir yıl önce bugün, İstanbul’un Vatan Caddesi’ndeki Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün nezarethanesinde gözaltında tutuluyordum, Cumhuriyet’ten 12 arkadaşımla birlikte... Cumhuriyet okurları bir yıldır bize yapılanları biliyor. Özetlemek gereksiz. Silivri’de dört arkadaşımız kaldı. Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Emre İper. Ben 25 Eylül’de çıktım. Özetinin özeti budur” diye yazdı.
KADRİ GÜRSEL: NELERİ KAÇIRDIĞIMI ÖĞRENMEK İÇİN SİLİVRİ’DEN ÇIKMAM GEREKİYORDU
“Sonra insanlar sorar oldular, ‘Yazılar ne zaman başlıyor?’ diye...” diyen Gürsel yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Merak edenlere ‘Yakında’ diyordum.
Öyle çıkar çıkmaz değil; zamana ihtiyacım vardı.
11 ay boyunca sadece yerli medyayı izlemek zorunda bırakılarak mukayese ve doğrulama imkânı elinden alınmış profesyonel bir gazetecinin halini tahayyül edebilirsiniz.
Bu yerli medya hangi haberleri görmezden geliyordu, gördüğünden ise ne anlıyordu, şişirdiği yalanlar, küçülttüğü gerçekler ve bunların yanı sıra kenara ittiği bakış açıları, tartışmaktan kaçındığı konular nelerdi?
Bu soruların bir kısmına Silivri’deyken dahi bir cevap bulabiliyordum.
Bazı sorular ise maalesef cevapsız kalıyordu.
Medya, bastırılmış, yoksun ve yoksul bırakılmış olanlarla, satın alınmış, boyun eğmiş ya da iktidarın tetikçiliğine yazılmışlardan mürekkepti ve bu medyaya mahkûmken neleri kaçırdığımı öğrenmek için Silivri’den çıkmam gerekiyordu.”
“HER ŞEYE RAĞMEN ‘ENSEYİ KARARTMAYIN’ DİYORUM”
Gürsel, tahliye olduktan sonra yaptıklarını ise şöyle anlattı:
“Beni serbest bıraktıkları 25 Eylül’den bugüne, vaktimin bir bölümünü Silivri’de geçen 11 ayda neleri atlamış olabileceğimi araştırmakla geçirdim.
Yazmaya ise kendimi hazır hissettiğimde başlayacaktım.
İşte bir yıl sonra bugün, ilk yazıyla karşınızdayım.
Bundan böyle Cumhuriyet’e bir katkım olacaksa, bu katkı yazı yazmakla sınırlı kalacak, yazıya odaklanacağım.
Cumhuriyet’e karşı düzenlenen operasyonun kapsamındaki hukuksuz, delilsiz, akla ve mantığa aykırı davanın sanıklarından biri olmam, gazeteci olarak kalmamı engellemeyecek.
Galilei’nin hikâyesi bilinir.
Ben ‘Dünya dönüyor’ demeye devam edeceğim.
‘Ama, yine de, her şeye rağmen Dünya dönüyor’ değil. Sadece, yalın anlamıyla ‘Dünya dönüyor’ diyeceğim.
Çünkü, zaten, mahkemede de sadece ve sadece ‘Dünya dönüyor’ dedik biz, ben ve tüm arkadaşlarım. Bizi yargılayan siyasi iradeye hitaben, ‘Siz haklıymışsınız, Dünya’nın döndüğünü ileri sürmek sapkınlıkmış’ dedikten sonra, kendi kendine ‘Ama yine de dönüyor’ diye mırıldanan çıkmadı içimizden.
1 Kasım 2015 Genel Seçimleri’nin akşamında bir ana akım televizyon kanalında katıldığım programda, sandıktan o günün terör ve kaos tehdidi altında demokrasi umudunu gölgeleyen bir sonuç çıkmasına rağmen, ‘Enseyi karartmayın’ demiştim.
Tam iki yıl önceydi.
O günden bu güne ülkemizin demokrasi, hukuk ve insan hakları alanında yaşadığı felaketler ortada.
Tutuklandığım Türkiye’nin durumu, yaklaşık bir yıl sonra serbest bırakıldığım Türkiye’ninkinden daha az kötüydü.
Buna rağmen bugün de, yine, her şeye rağmen, ‘Enseyi karartmayın’ diyorum.
Çünkü Dünya dönüyor.
Eski dilde Dünya’nın bir adı da ‘devran’dır. Devran, ayrıca zaman, talih de demektir.
Devran da döner.”