Gazeteci Kadri Gürsel, AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kabine toplantısı sonrası salgınla ilgili tedbirlerin gevşetilmesi için hazırlanan normalleşme takvimini açıklamasının ardından CHP'yi 'darbecilik' ile suçlamasını sıcağı sıcağına Halk TV'ye değerlendirdi.
Gürsel, Erdoğan'ın bu tutumun gerekçesi olarak Covid-19 salgınıyla birlikte derinleşen ekonomik krizin yaratacağı tepki birikimini muhalefete yansıtma refleksi olduğunu belirtirken; muhalefetin açıklamalarında da darbe iması içeren bir ifade olmadığını vurguladı.
Halkın bu kışkırtmalara kapılmamasının çok önemli olduğunun altını çizen Gürsel, Türkiye'de ilk kez hangi partiyi desteklediğine bakılmaksızın halkın tek bir dert ekseninde birleştiğine işaret etti.
Kadri Gürsel'in yaptığı açıklamalar şöyle:
"Darbe iması çıkarmak mümkün değil"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın muhalefeti darbecilikle suçlamasının mesneti yok. Muhalefetin açıklamalarında cumhurbaşkanının bu denli sert olmasına haklılık ve geçerlilik kazandıracak bir yön yok. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun yaptığı bir açıklama oldu, iktidarın seçimle ya da bir şekilde gideceğini söylemek gibi. İktidarlar gideceklerse eğer; miatları dolmuşsa, sorunlara çözüm bulamıyorlar, bazen sorunları daha da ağırlaştırıyorlar ve büyütüyorlarsa, çözülme ve dağılma emareleri gösteriyorlarsa, ülkeyi yönetemez hâle gelmişlerse zaten kendi içlerine çökerler. İllâ seçimle gitmek zorunda değiller. İktidar sürdürülemez hâle gelince; istifalarla gidebilirler, ittifak değişimleri sözkonusu olur. Bu, diyalektiğin yasasıdır ve çalışır.
Bundan bir darbe iması çıkarmak bence mümkün değil. Bence orada Kaftancıoğlu, doğal ömrünü tamamlayan bir iktidarın seçimle yahut seçim yapamıyorsa da kendi içinde ayrışarak sonlanabileceğini ima etmiş olmalıdır. Bu bence sözün gelişi ağızdan çıkmış bir ifadedir.
Soru: AKP'nin 'seçim' söylemi neyi amaçlıyor? Seçim retoriği iktidara ne kazandırıyor?
Tabii ki seçimler demokrasinin işlerliği için vazgeçilmezdir. Demokrasinin olmazsa olmazıdır ama her şeyi değildir. Bir ülkede sadece seçimin yapılması, o ülkede demokrasi vardır anlamına da gelmez. Demokratik bir ülkede çok daha farklı özelliklerin de olması gerekiyor. Hukuk devleti, siyaset etme özgürlüğü, basın özgürlüğü, hukuk güvencesi gibi... Bütün bunlar demokrasinin asgari koşullarıdır.
"Türkiye'nin en büyük problemi Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'dir"
Ama ondan önce şuna dikkat etmek lazım bence; parlamenter rejim olsaydı, parlamento içinde seçim olmadan da yeni koalisyonlara gitme yoluyla artık miadını dolmuş ve ülkeyi yönetemez hale gelmiş ve kendi içinde çürümüş, doğal ömrünü tamamlamış iktidarı tazelemek, en azından bir sonraki seçim dönemine kadar, mümkün olabilirdi. Mevcut sistem buna izin vermiyor. Türkiye'nin en büyük problemi de bu Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'dir.
"Erdoğan'ın açıklamaları nefret söylemi boyutuna varmıştır"
Muhalefet sözcülerinin açıklamalarında, kendilerini darbecilikle suçlamalarına neden olacak herhangi bir ifade mevcut değildir. Erdoğan'ın açıklamaları; son derece yanlıştır, kışkırtıcıdır, nefret söylemi boyutlarına varmıştır. Muhalefeti, iktidarın seçmen tabanına düşman gibi göstermeyi amaçlıyor.
"İktidarın elinde ekonomik krizin üstesinden gelecek enstrüman ve beceri kalmadı"
O zaman şu soruyu sormak ve cevap vermek zorundayız. Buna ne yol açtı, neden Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta ve bu hafta yaptığı, salgınla mücadeleyle ilgili olması gereken konuşmalarda muhalefeti en sert sözcüklerle, bugüne kadar kullandığı belki de en sert üslupla suçlama yoluna gidiyor? Bunun bir cevabı ülkede derinleşen ekonomik kriz olabilir. Covid-19 salgınının da etkisiyle maalesef bu kriz daha da derinleşecek gibi gözüküyor. İktidarın elinde bu krizin üstesinden gelecek ne enstrüman var ne de bu yönde bir beceri kalmış durumda. Bu krizi çözme kapasitesi yok iktidarın. Dolayısıyla Erdoğan, önüne gelen anketlerde herhalde AKP tabanının eridiğini görüyor olmalı. Seçmen desteğinin eridiğini, AKP tabanının kendinden uzaklaşma eğilimi içine girdiğini görüyor olmalı ki; şimdi mesnetsiz şekilde, darbecilikle suçlamaya kadar varan iddiaları ortaya atarak, çözülme emareleri gösteren tabanın, yine reisleri etrafında kenetlenmesi sonucunu doğuracak bir şartlı refleksi harekete geçirmek istiyor.
Soru: Peki Erdoğan'ın bu söyleminin bir sonucu olur mu, olursa ne olur?
Umarım bunun sonuçları ülke için felaket olmaz. Hatta umarım bunun sonucu olmaz. AKP tabanının sağduyulu davranmasını ve kışkırtmaya kapılmamasını umuyorum. Umarım, bunu bağlamına oturtabilirler ve heyecana, öfkeye kapılmadan aklıselim içerisinde hareket ederler.
Ülkemizin geleceği açısından ve bugün ülkede kutuplaşmanın barışı tehdit eder raddeye varmaması için herkese büyük sorumluluk düşmektedir. Muhalefete de büyük sorumluluk düşmektedir. Bu kışkırtmalara ve söylemlere aklıselim dairesinde kalarak cevap vermeleri, buna karşı hem kendi tabanlarını hem de iktidarın tabanını uyarmaları gerekir.
"Bu açıklamalar hem yersiz hem de iktidarın içinde bulunduğu sıkıntıyı göstermesi açısından anlamlı"
Ülkede madem salgınla mücadelede çok başarılı olduğunu ileri süren bir iktidar var; bütün halkın derdi hayatını, sağlığını, işini ve aşını korumak iken muhalefeti düşman gibi gösteren açıklamalar bence hem yersizdir hem de iktidarın içinde bulunduğu sıkıntıyı ifade etmesi açısından çok anlamlıdır.
Ben yine de halkın, özellikle de AKP seçmenlerinin, herkes gibi sorunlarının işleri, aşları ve ondan da önce sağlıkları ve hayatları olduğunu düşünüyorum. Bir insan asıl derdi eğer sağlığı, hayatı, ailesinin esenliği, işi ve aşıysa iktidarın bu sorunlara ve bu taleplere cevap bulması gerekir. Bunu yapmak yerine iktidar; öfkeyi, kızgınlığı, tepkiyi muhalefete yönlendirme yolunu seçiyorsa, muhalefeti darbeci gibi göstererek, bu gerçekten çok risklidir.
Umarım sonuç vermez, umarım bu taktiklerin boş ve anlamsız olduğunu, çalışmayacağını iktidar partisinin genel başkanı kısa sürede idrak eder. Çünkü bu, onun ikinci denemesi.
"Halk, ilk defa hangi partiyi desteklediğine bakılmaksızın aynı derdin ekseninde birleşmiştir"
Bana kalırsa sonuç vermeyecek. Türkiye halkı, sağduyusunu koruyacaktır. Çünkü halkın sorunları ortaktır. İlk defa Türkiye halkı, hangi partiyi desteklediğine bakılmaksızın aynı derdin ekseninde birleşmiştir. O dert de; sağlığını, ailesini, işini ve aşını korumaktır. İktidarın da Türkiye halkının bu derdine çare bulmasını icap eder. Bunu yapamıyorsa, çare bulamadığı sonucu çıkar. Bunun yerine biriken tepkileri muhalefete yönlendirmek gibi bir yansıtma yoluna gidiyorsa iktidar, bu aslında ülkenin sorunlarına çözüm bulma yetenek ve yeterliliğinde olunmadığını gösterir.
Soru: AKP'li yıllarda işlemeyen istifa mekanizmasının eksikliğinin bunlara etkisi nedir?
Demokrasiler şu açıdan güzel, demokrasiler değişimi sağlayarak, ki bunun içinde seçim de istifa da var, çözümsüzlüğün ya da sorunların yaratmış olduğu rahatsızlığı azaltırlar ve sistemin kendini onarmasını sağlarlar. Eğer siz değişimin önünü tıkarsanız, bir süre sonra bu sistem kendi içine çöker. Demokrasinin, otoriter sistemlerin karşısında avantajı bu; değişimi sağlayarak, sistemin sağlığını mümkün mertebe koruyabilmesidir.