CHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş hakkında ortaya atılan sahte senet iddilarını çürüttü. Yavaş, suç makinesi zanlı ile Saray'ın işbirliğini ortaya koydu. İşte Mansur Yavaş'ın açıklamasının tam metni:
"Bugün burada, adeta bir suç makinesi tarafından şahsıma atılmış iftiralara ve bu iftiralardan medet uman haysiyet cellatlarına cevap için toplanmış bulunmaktayız.
Söz konusu iftiraları içeren bu yayınlar 2-3 ay önce bir yayın organında yer almış ve muhtemelen bütün basın yayın organlarına da gönderilmişti.
Avukatımız aracılığıyla mahkeme kararlarını ve şahsın işlediği suçları tekzip metninde yayınlamışlardı. Dolayısıyla bu iftiraları o zaman gündeme almayıp, anketleri görünce mecburiyetten üzerine atlamaları açık bir çaresizliğin ve ilkesizliğin sonucudur.
Söz konusu iftiraların yeniden ortaya sürülmesi karşısında cevap vermek için birkaç gün beklememizin bir sebebi, bu kumpasın arkasında kimlerin olduğunu görmek ve onları teşhir etmekti. Allah’a şükür ki, aşağılık siyasetin arkasında kimlerin olduğunu biz de gördük, millet de gördü. ‘Hak yerini bulacak’ diye çıktığımız bu yolda, alnımız ak yürüyoruz ve yürümeye de devam edeceğiz. Ankaralının iradesi arkamızda oldukça hiçbir komplo bizi yolumuzdan alıkoyamayacaktır.
İkinci bir sebep ise, Türk Ceza Kanunu’nun 288. Maddesi gereğince “devam eden bir yargılama hakkında davayı etkileyecek yazılı ve sözlü beyanda bulunulamaz. Bulunulursa adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçu” oluşmakta ve bu suç basın yoluyla yapıldığı takdirde yarı oranında arttırılmaktadır. Bu nedenle basına yazılı veya sözlü açıklama yapmayı uygun görmedik.
Hal böyleyken, gerek haberi yapan gazete ve bu gazete ve haberlere dayanarak kasıtlı olarak adil yargılamayı etkilemek isteyen başta Özhaseki ve Ömer Çelik olmak üzere haberi yapanlarla ilgili suç duyurusunda bulunacağız.
Başkanlık yarışının başlamasından itibaren Ankara seçmeninden gördüğümüz büyük ilgi ve anketlere yansıyan fark, maalesef rakibimiz tarafından olgunlukla karşılanmamış, çeşitli yalan ve gerçeğe aykırı beyanlarla bu gerçeğin önüne geçilmek istenmiştir. Aday olmamdan itibaren türlü asılsız ifadelerle seçmen nezdindeki itibarımız zedelenmeye çalışmış ama hiç birisi tutmamıştır.
Sahadan rakamlar iyi gelmeyince, sanki suçmuş gibi aslen Makedon olduğum söylenerek Ankaralı seçmendeki karşılığımızın azalması hesaplanmıştır.
Soy kütüğümü yayınlamamla amacına ulaşamayan art niyetliler, bu defa “Taksicileri Kızılay’a sokmayacak” yalanına başvurdular. Ağzımdan bu yönde tek kelime çıkmamış olmasına rağmen bu yalanı sürdürmekteki amaç belliydi ama o yalanı da boşa çıkarmayı bildik.
Demokratik ve hilesiz bir yarışta sandıktan çıkamayacağını anlayanlar, sahsımıza olan ilgiyi yok etmek ve belediyeyi radikal örgütlere teslim edeceğimizi ispatlamak için duvarlara ‘Yavaş yavaş devrim’ sloganları yazdırdılar. Derhal şikayetçi olduk.
Yapılan bunca harcamaya ve kamu destekli büyük propagandaya rağmen, anket rakamları yine fark gösterdikçe, bu defa da duvarlara ‘Her biji Mansur’ yazdırarak, bizim PKK’yla ittifak yaptığımız gibi alçakça bir algıya oynadılar. Görüldü ki duvarlara yazıyı yazan bir belediye çalışanıydı.
Bunların hiçbirisi dertlerine çare olmayınca, başkan seçilmemiz durumunda mevcut belediye çalışanlarının işten çıkarılacağı, yerlerine 20 bin PKK’lının işe alınacağı yalanı devreye sokuldu. Bu komik ve adi yalan da çökecekti. Türkiye’de dağlarda toplam 700 PKK’lının kaldığı bizzat İçişleri Bakanı’nın beyanıydı.
Bu kadar yalan ve iftiraya rağmen, anketlere yansıyan fark bir türlü kapatılamayınca, yeni bir algı operasyonuna ihtiyaç vardı. Benim, şeffaflık ilkesi gereği mal beyanında bulunmam, ayrıca rakibimin de mal beyanında bulunmasını istemem, şu an içinde bulunduğumuz iftira kampanyasına sebep olmuştur. Mal beyanından kaçmak için sığınılan bu yöntem, asla bu talebimizden geri adım attırmayacaktır.
Biz kendimizi bir hizmet yarışında görüp herkese saygı gösterirken, ilkeli, dürüst ve mertçe yarışmayı umarken, rakibimizin farkı kapatamamanın verdiği eziklikle bundan sonra hangi kumpaslara başvuracağı maalesef meçhuldür. Bunlara da şaşırmayacağımızı ama başımızın hep dik kalacağının bilinmesini isterim.
Siyasi tarihimizin en alçakça ve en ahlâksızca yürütülen kampanyasının özeti şudur: Rakibimizin can simidi gibi sarıldığı bu şahıs, resmi evrakta sahtecilik ve şantaj suçlarından hapis cezası almış bir suçludur. Bu sahteci ve şantajcı şahıs avukatlığını yaptığım şirketin şahsıma yaptığı ödemeyi alıp kaçmış, buna karşılık şahsıma bırakmış olduğu senedi icraya vermemiz sonucunda bu şahsın senetteki imzasının da sahte olduğu ortaya çıkmıştır. Yani burada asıl mağdur olan benim.
Ayrıca avukatlık görevini yaptığım şirketin bu konuda herhangi bir itirazı olmayıp, bu sahteci şahıs hakkında şirketi dolandırdığından dolayı suç duyurusunda bulunmuşlardır.
Bir suçun mağdurunu suçlu ilan etmek hangi çirkef zihniyetin ürünüdür? Avukatlık mesleğini kriminal hale getirip, meşru yaptığı işlemleri suçmuş gibi sunmak ne kadar ahlakidir?
Bu iftiraları atan her iki taraf da birbirini kullanmaktadır. Hükümlü sahteci, yargıdan kaçmak için rakibimi ve onun arkasındaki kamu gücünü kullanmaya çalışırken, rakibim de bana çamur atmak için o sahteci şahsı maşa yapmaktadır.
Ekte belgelerini sunduğum bu kampanyayla ilgili Yargıtay’ın onayladığı bir ceza davası yoktur yani hakkımda verilmiş herhangi bir ceza kararı bulunmamaktadır. Şahsın bana verdiği sahte senetten dolayı icra mahkemesinde verilen bir imza inkâr tazminat kararı vardır. Ancak bu tazminat da başvurumuz üzerine, ekte sunduğumuz 6. Asliye Ticaret Mahkemesi kararıyla tedbiren durdurulmuştur. Tedbir kararı halen devam etmektedir.
1. Bu hükümlü sahteci, bahse konu olan sahte senet hakkında savcılığın açtığı dava sonucu şahsıma ‘sahte olduğunu bildiği senedi vermek’ten 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 4 yıl hapse mahkum edilmiştir. Karar ektedir.
2. Aynı dosyada, şahsıma şantaj yapmaktan 1 yıl 3 ay, benimle yaptığı bütün görüşmeleri izinsiz kaydetmekten de 1 yıl 3 ay hapis cezası almıştır.
Şahsın, toplam 6 buçuk yıl hapis cezası bulunmaktadır. İlgili mahkeme kararları dosyadadır.
Bu sahteci şahıs, istinaf aşamasında olan bu kararın onaylanıp hapse girmekten kurtulmak için medyayı ve rakiplerimizin adalet üzerindeki gücünü kullanmak için harekete geçmiştir. Seçim uğruna bir sahteciye bu imkanı vermek bir utanç vesikasıdır. Bu vesileyle, o imkanı verenlerin yüzlerine silemeyecekleri bir kara leke olarak yapışmıştır.
Yakın tarihimizde, örtülü ödeneği dolandırmak için Başbakanları aldatanları görmüştük de, yargıdan kaçmak için siyasileri avuçlarının içine alan bir sahteciyi ve o sahteciden medet uman siyasetçileri ilk defa görmüş olduk.
İddialarda adı geçen hükümlü sahtecinin ahlak seviyesinin nerelere vardığını, sizlere verdiğim dava dosyalarında kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Siyasi rant uğruna sığınılan bu şahsın, burada ağzıma almaktan utanacağım suçların faili olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu dosyayı okuyan namuslu, ahlâklı, şerefli herhangi birinin, ar damarını yitirmemiş birinin, bu şahsın adını ağzına alması, onun iftiralarını yayması, onu referans olarak kullanması mümkün değildir. Özellikle çocuklar konusunda zerre kadar hassasiyet taşıyan birinin, bu şahsa sahip çıktıktan sonra kendi çocuklarının veya ülkemizin çocuklarının yüzüne bakması ahlâkla açıklanamaz.
Şayet o şahsı araştırmadan ilişkiye girdiyseler durum çok kötü. Eğer kendilerini kullanan bu şahsı, iddia ettikleri gibi gerçekten araştırdıysalar, bu çok daha kötü bir durum. Sahteci olduğu anlaşıldıktan sonra derhal ilişkilerini kesmeleri gereken bir şahısla, üstelik sicilini araştırdıktan sonra iş tutmaya devam etmek, acilen tutuklanması gereken birini televizyonlarda gezdirmek, hem adaletin yüzünü kızartmaktır, hem de siyaseti çamura bulamaktır.
Bir koltuk uğruna, bir belediye başkan adayının böylesine sahteci, sabıkalı ve konusu suç oluşturan ahlaki sıkıntıları savcılık tarafından soruşturulan birinin arkasına sığınması, hele tutuklanması gerekirken onu savunması, onu televizyonlara çıkarması, onu referans göstererek rakibini ‘tehditle para alıyor’ diye karalamaya kalkışması tam bir acizliktir. Seçimi kaybediyor olmanın verdiği panikle her ayak oyununa başvuruyor olması sadece onun adına değil, siyasetin kalitesi adına talihsizliktir.
Açıkça belirtmek isterim ki, yavuz hırsızın ev sahibini bastırmasına, Ankara’yı ve Ankaralı seçmeni bastırmasına asla izin vermeyeceğim. Yakın tarihte şahit olduğumuz eski alışkanlıklardan kalma bu oyunlara paça kaptırmayacağız. Kampanyamı hukuk ve siyasi ahlâk çerçevesinde sürdüreceğiz. Bu, kendimize olan saygının ve Ankaralılara olan borcumuzun bir gereğidir.
Geçmişte Ergenekon davalarında kullanılan itirafçılar gibi bu konuda da hükümlü bir sahteci üzerinden gidilerek, aynı yöntemle hareket edilmektedir.
Bu şahsın şikayeti üzerine hakkımda Savcılık tarafından daha önce kovuşturmaya yer yok denmişken soruşturma savcısı değiştirilmiş ve yeni savcı suç tipini de değiştirerek jet hızıyla bir iddianame düzenlemiştir. Bu iddianameyi düzenleyen savcının da KPSS soruşturmasından dolayı sıkıntılı olması, bu yöntemin nereden miras kaldığı hakkında fazlasıyla düşündürücüdür.
Kaybedilen seçimi sözde geri getirmek için başvurulun bu adi yöntem, tekrar ediyorum, bizim yolumuzdan alıkoyamayacaktır. Anketlerdeki felaketi durdurmak için, beni “Seçilse bile yönetemeyecek” şeklinde gösterip, Ankaralı seçmeni bu algı oyunlarıyla etkilemeye çalışmak, büyük bir çaresizliğin göstergesidir. Hiçbir şekilde sonuç vermeyecektir çünkü Ankaralı seçmen hiç olmadığı kadar kararlıdır.
Acemice hayata geçirilmiş bu operasyon, dosyadan da anlaşılacağı üzere bir suç makinesi üzerinden yürütülmektedir. Aslında bu zavallı ayak oyunları sahadaki tükenmişliği ele vermektedir.
Bir türlü “mal beyanında bulunamamak” ve “seçim kaybetme telaşı” birleşince böyle ucuz ve utanç verici kampanya devreye sokulmuştur. Sanılmasın ki biz savunmaya çekilip “mal beyanı” istemekten vazgeçeceğiz.
Şeffaflık ve dürüstlük neyi gerektiriyorsa, onu hem kendimiz yapacağız, hem de rakibimizden isteyeceğiz. Hiçbir şekilde de kaçmasına, sahteciler üzerinden gündemi değiştirmesine izin vermeyeceğiz.
FETÖ’ye yardım ve yataklıktan çoktan yargı önünde olması gereken, cürümlerinin ifadeleri dava dosyalarını dolduran, teröriste ‘gerilla’ diyerek öven,‘niye öldükleri belli değil’ diyerek şehitlerimizin şehadetlerini küçümseyen ve ısrarla mal beyanı vermeyen birisi için Ankara’nın feda edilemeyeceğini en iyi Ankaralılar bilir.
Anket sonuçlarından ve sahada bize gösterilen ilgiden rahatsız olanlar, bütün kutsallarını unutup her türlü ayak oyununu yapacak kadar gözlerini karartmış olabilirler. Öyle olsa da, kazanmak için her yolu mubah görenlerin, bu toprakların inançlarıyla dalga geçmelerine Ankara seçmeni gerekli cevabı çok ağır biçimde verecektir.
Biz, anket sonuçlarını görünce rakibimizin çamur siyasetine yöneleceğini tahmin edebiliyorduk. Ancak, savunmaları durumunda, yarın çocuklarının yüzüne bakamayacakları derecede bir suçluya sığınabilecek kadar düşebileceğini doğrusu düşünmemiştik.
Yaptıkları haberler, siyasilerin yaptıkları açıklamalar açıkça adil yargılamayı etkileme suçu oluşturmaktadır. Kendilerine sesleniyorum: Sahte evraktan, şantajdan, usulsüz görüntü kaydetmekten ve cinsel istismardan devam davalardan bu şahıs beraat ettiği takdirde memnun mu olacaksınız? Bana seçimi kaybettirmek için bir suçlunun sokakta gezmesi, hiç vicdanınız sızlatmayacak mı? Himayenize aldığınız bu şahıs mahkumiyet kararları kesinleştiğinde kaçarsa tüm mağdurların yüzüne nasıl bakacaksınız?
Bir koltuk uğruna düşülen bu siyasî acziyet, bu siyaset cellatlığı, tuzak kuranların ayağına dolanmıştır. Biz en başından beri şunu söyledik. Allah iyinin ve haklının yanındadır. Biz buna inanırız.
Sözlerime son verirken sizlerden ve Ankaralı hemşerilerimden bir de özür dilemek istiyorum. Çünkü gündemimiz bu çirkef siyaset ve buna verilecek cevaplar değil, Ankara’ya hizmet olmalıydı. Bunları konuşuyor olmalıydık.
Benim bütün derdim Ankara’yken, Ankara’nın sorunlarını çözecek projeleri masaya yatırıp konuşmayı beklerken, rakibimin çamur siyasete yeltenmesi, benimle Ankara hakkında konuşmaktan kaçarak, hükümlü bir sahtekardan medet umması, bu gündemi doğurmuştur.
Ankaralı vatandaşlarımızın vaktinden ve hak ettiği hizmetten çalan bu aşağılık kampanyaya karşı cevabı, yine Ankaralı seçmen sandıkta verecektir."