Alanında dünyanın en iyileri arasında gösterilen İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki çok sayıda eserin kapatılan Atatürk Havalimanı’na taşınacağı ortaya çıktı. Ulaştığımız bir müze yetkilisi eserlerin kapatılan Atatürk Havalimanı’na götürüleceğini doğruladı. Yetkili, “Devamlı eser girişi var. Depo ihtiyaçları doğal olarak oluşuyor’’ derken yıllarca müze bünyesinde çeşitli görevlerde bulunan arkeolog ve müzeci Dr. Şeniz Atik ise “taşınma nedeniyle zaiyatın kaçınılmaz olduğunu” belirtti. Atik, “Dünya çapında önemli bir müzenin yer sorununu çözmek için müzenin bütünlüğünü parçalamak son derece yanlıştır” diye konuştu.
'Anormal bir durum değil'
Cumhuriyet'ten Hazal Ocak'ın haberine göre, Tarihi binaları ve içerisinde bulunan 1 milyonu aşkın tarihi eseri ile dünyanın en önemli müzelerinden biri olarak gösterilen İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin bazı depolarının, kapatılması büyük tepki çeken ve pandemi döneminde sahra hastanesine dönüştürülen Atatürk Havalima’nına taşınacağı ortaya çıktı. Depoların yanı sıra eserlerin bakımı ve restorasyonunun yapıldığı konservasyon laboratuvarının da müzeden kilometrelerce uzaklıkta bulunan eski havalimanına götürüleceği belirtildi. Ulaştığımız bir müze yetkilisi sorularımızı yanıtlayarak “Bütün depolarımız değil. Böyle bir çalışma var. Şu an çalışma aşamasında. Anormal bir durum değil. Devamlı eser girişi var. Çok dar bir alan var. Depo ihtiyaçları doğal olarak ortaya çıkıyor. Benzer uygulamalar Avrupa’da da var” diye konuştu.
İstanbul Aydın Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi öğretim görevlisi Dr. Şeniz Atik, depoların taşınmasının sakıncalarına dikkat çekti. Atik, konuya ilişkin sorularımızı özetle şöyle yanıtladı:
- Öncelikle eser girişi olsa bile depoların taşınmasını üstelik kilometrelerce uzaklıktaki Atatürk Havalimanı’na götürülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son yıllarda benim de üzüntü ile izlediğim, ancak yapılmasına ihtimal vermediğim bazı gelişmeler olduğunu, sizin sorunuzla da hayata geçirilmeye başladığını duyduğuma çok üzüldüm. Müzelerde eserlerin korunması gereken alan sadece sergi alanları ile sınırlı değildir. Müze bir bütün olarak depo, sergi alanları restorasyon-konservasyon laboratuvarları, fotoğrafhanesiyle bir bütündür. Müze koleksiyonları gerek sergileme gerekse depolarda ısı, ışık ve nem koşullarına dikkat edilerek korunurlar. Buna ek olarak her objenin durumuna göre restorasyon ve konservasyon uzmanlarının belirleyeceği özel koşullar da uygulanabilir. Kısacası eserler risk altında olmamalıdır. Bırakın müzeleri, sıradan bir ev taşındığında bile çeşitli zayiatların olması kaçınılmazdır. Önemli müzeler, Londra’daki British Museum gibi, müze etrafındaki adalarda bulunan tüm binaları satın alarak yer ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar, bu onlara milyonlarca dolara mal olsa bile. İstanbul Arkeoloji Müzeleri de bu ünlü müzelerle yarışan, dünya ölçeğinde birinci derecede önemli bir arkeoloji müzesidir. Bir milyonu aşkın önemli eser bulunmaktadır. 13 Haziran 1891 yılında açılışı yapılan müzenin açılış günü, günümüzde müzeciler günü olarak kutlanmaktadır. O dönem içinde dünyada müze binası olarak yapılan ilk 8-10 müze arasında yer almaktadır.
- “Depolarının yakında olması gerekiyor” dediniz, biraz açar mısınız?
Dünya çapında önemli bir müzenin yer sorununu çözmek için müzenin bütünlüğünü parçalamak ise son derece yanlıştır. Yer sorunu yıllar önce gündeme geldiğinde, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin hemen yanı başında yer alan “Eski Darphane Binaları” da taşınmak üzereydi. Ama Darphane binalarının bir başka talibi daha vardı: “Tarih Vakfı” Onlar çoktan bu binaları Cumhurbaşkanlığı’nın tavsiye kararı ile almışlardı bile. Buna rağmen büyük bir mücadele ve davalar sonunda bu binalar İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nün ve Merkez Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı’nın kullanımına, yani Kültür Bakanlığı’na devredilmişti. Şu anda Darphane binaları depo olarak kullanılmaktadır. Birkaç yıl önce, 6 Eylül 2019 tarihinde Topkapı Sarayı’nın Milli Saraylar İdaresi Başkanlığına bağlanması ile gelişen süreçte tüm bu bölge dağıtılmaya çalışılıyor. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni yok sayarak, bu gün yapılanlar müzecilik açısından yanlıştır ve korkarım ileride geriye dönüşü olmayan tahribatlara neden olmaz.
- Depo ihtiyacı varsa ne yapılmalı?
Konuyu biraz araştırdığımda, daha doğrusu Atatürk Havalimanı projesinde yer alan müze projelerine baktığımda daha da şaşırdım. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden 200 eserin burada sergileneceği açıklanıyor. Bu kimin fikridir bilmiyorum ama bir müzeci, böylesi önemli bir müzenin eserlerini ziyaretçinin ayağına götürmez. Siz hiç duydunuz mu Louvre veya British Museum’un eserlerini müzenin dışında sergilendiğini gördünüz mü? Kaldı ki müze eserlerinin ve depolarının ve de laboratuvarları aynı yerleşke içinde bulunmaları eserlerin sağlığı ve güvenliği açısından da önemlidir. Depo ihtiyacı var ise Arkeoloji Müzesi’ne en yakın mesafedeki tüm Darphane Binaları, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne geri verilmedir. Çünkü 1 derecede arkeolojik sit alanı içinde bulunan İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin başka genişleme şansı yoktur. Bu binalar için boşuna mücadele verilmedi. Bu yanlıştan dönülmesini temenni ediyorum.
- Peki laboratuvarın taşınması normal mi?
Konservasyon ve restorasyon laboratuvarı kısaca eserlerin yok olmaması ve onların uzun yıllar yaşamalarını sağlamak için, bir anlamda onların tedavi edildiği laboratuvarlardır. Bu laboratuvarların müzelerin içinde ya da çok yakınında olması gerekir. Çünkü uzak bir yerde olursa Emniyet müdürlüğünden sağlanan koruma eşliğinde eserler götürülür - getirilir. İçinde önemli ve özel değerleri koruyan müzelerde çalışan müze uzmanları, bu çok ağır yükü taşımanın sorumluluğu içinde ve yapılan işin ciddiyetinin bilincinde olmak zorundadırlar. Dışardan bakıldığında çok basit bir işmiş gibi görünen bu çalışmalar, önemli yasa ve yönetmeliklerle de korunmaktadır.
Halihazırda bütün depolar mühürlüdür. Yani zimmetlisinin bilgisi olmadan sorumlu olduğu deposuna, kurumun müdürü dahil hiç kimse giremez. Hiçbir kimse buna aykırı hareket edemez. Aykırı davranış büyük bir suçtur. Ağır cezada yargılanırlar.