22 Şubat 2020 tarihinde yakalanan ve “IŞİD’in infazcısı” olduğu belirtilen Yusuf Al Marhun ile ilgili yargılama dosyasının detayları ortaya çıktı.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre; IŞİD’li Yusuf Al Marhun ve oğlu Kamel Elhac, 2015- 2017 yılları arasında Suriye’nin Deyrezzor bölgesinde IŞİD adına faaliyet yürüttü. Türkiye güvenlik güçleri ve adli makamlarının yaptığı soruşturmaya göre Marhun, IŞİD’in kurduğu karakolda polislik, sonra da IŞİD mahkemelerinde katiplik yaptı. Marhun’un, IŞİD tarafından yayınlanan; Yusuf, Muhammed ve Ahmed isimli kişilerin örgüt içi infazla öldürüldüğü ana ilişkin videoda da yer aldığı belirlendi.
Marhun’un oğlu Elhac’ın ise IŞİD’in kontrolündeki Fırat petrol rafinerisinde şoför olarak çalıştığı belirtildi. Dosyada, ayrıca; Elhac ile ilgili istihbaratçı olarak çalıştığına ilişkin istihbarati bilgilere de yer verildi.
Dosyada yer alan bilgilere göre Marhun ve oğlu Elhac, 2017 yılında Türkiye’ye kaçakçılar aracılığıyla girdi. Marhun ve oğlu Elhac’ın kaçak yollarla Türkiye’ye girmesinden yaklaşık üç yıl sonra; Bursa İl Emniyet Müdürlüğü’nün ilgili birimlere gönderdiği “gizli” ibareli ve 17 Şubat 2020 tarihli yazıda, “Marhun’un IŞİD içerisinde komutan düzeyinde olduğu, ailesiyle birlikte kaçak yollarla 2017 yılında Türkiye’ye girmesinin ardından 2019 yılında Yunanistan’a geçmek için İzmir’e gittiği ve güvenli olmadığını düşünmesi üzerine bu fikirden vazgeçtiği” anlatıldı.
Marhun ve oğlu Elhac, Bursa İl Emniyet Müdürlüğü’nün yazısının gönderildiği gün gün gözaltına alındı. Marhun ve oğlu Elhac hakkındaki iddianame Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlandı.
Marhun, “silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “adam öldürmekle” suçlandı. Oğlu Elhac’a ise “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlaması yöneltildi.
'Seyyar satıcılık yapardım'
Marhun ve oğlu Elhac’ın hakkında hazırlanan iddianame, Bursa 9. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.
İddianamede, Marhun hakkındaki “adam öldürmek” suçlaması; “Yabancı bir kişinin, yabancı bir kişiye karşı, yabancı bir ülkede işlediği iddia olunan, TCK’nın 13’üncü maddesinde yazılı suçlar dışında kalan kasten adam öldürme suçundan dolayı Türk mahkemelerinin görev ve yetkisinin bulunmadığı” gerekçesiyle mahkeme tarafından kabul edilmedi.
Marhun ve oğlu Elhac Türkçe bilmediği için yargılama sırasındaki savunmalarını tercüman aracılığı ile yaptı.
Elhac ilk duruşmadaki savunmasında, Kocaeli’nde oturduğunu ve Suriye’de seyyar satıcılık yaptığını ileri sürerek, “Geçimimi sağlamam için engellemelerine rağmen seyyar satıcılık yapmaya devam ettiğimden 3 defa beni cezaevine aldılar. Beni hep döverlerdi örgütsel olarak onların herhangi bir işine katılmadım. Ben onlara muhaliftim. En sonda beş çocuğumu da alarak Türkiye'ye giriş yaptım. Hakkımdaki iddialar asılsızdır beraatımı talep ediyorum” dedi
'Türkiye’de kalmak istiyorum'
Marhun, “Ben Türkiye'de kalmak istiyorum gidecek bir yerim yoktur. Bu aşamada tahliyeme karar verilmesini talep ediyorum” dedi.
Marhun, yargılamanın üçüncü duruşmasında, “Mahkemeye gelmek istememin sebebi kendimi daha rahat ifade etmek, daha iyi bilgiler vermektir. DAEŞ'in İstanbul'daki mensuplarıyla ilgili bilgilerim mevcuttur, bunları sizle paylaşmak istiyorum, adreslerini biliyorum, teşhis de yapabilirim, insan ticareti yapanlar vardır. Bu konuda sizlere yardımcı olmak istiyorum” dedi ve etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmayı talep etti.
'Kendimi Türkiye’ye teslim ediyorum, Suriye’ye dönmem'
ANKA'dan Tamer Arda Erşin - Gürkan Demirtaş'ın haberine göre, mahkemenin dördüncü duruşmasında ise Marhun’un, tutuklu olarak yargılanırken cezaevinde polise ek ifade verdiği görüldü. Dördüncü duruşmada Marhun, şunları söyledi:
“Cezaevine gelen polis memurlarına ifadelerimi verdim avukatım da hazır bulundu, ifadem ve teşhislerim doğrudur, kapsamını tekrar ediyorum, örgütün içerisinde bulunduğum süre içesinde maddi imkanlar kısıtlıydı, elektrik, su, internet yoktu, ondan sonra Türkiye'ye geldiğimde bulunduğum daha önceki ortamdan haber alamaz oldum, Türkiye'ye geldikten sonra kanunlarına ve adaletine asla yanlış yapmadım, yardımcı oldum, ben Suriye'ye dönmem ve kendimi onlara teslim etmem, kendimi Türkiye'ye teslim ediyorum ancak bana yardım eden olmadı, ben Suriye'deyken ve Türkiye'ye geldiğimde DAEŞ'den (IŞİD) nefret ettim. Mahkemeden adaleti beklemekteyim, ben yaş olarak cezaevinde bulunduğum ortamdaki kişilerden büyüğüm, bulunduğum ortamdaki insanlar dinden çıkmış, imansız kişilerle yaşamaktayım, çok zor imkanlardayım, bunu daha önce avukatımı da söylemiştim, oradaki kişiler de ‘Beni DAEŞ'sin, kafirsin’ diye itham ediyorlar, bu rahatsızlıklarımı tercüme ettiğim kadarıyla gardiyana ilettim. Ancak bir çözüm bulunamadı, ben sabit ikametgah sahibiyim, mahkemeden bu aşamada tahliyemi talep ediyorum”
Marhun yargılamanın altıncı duruşmasında ise itirafçı olarak ismini verdiği kişilerin, ailesini tehdit ettiğini ileri sürdü. Marhun, “İfade verdiğim kişiler ile ilgili benim beyanda bulunduğumun söylenmemesini ifade verdiğim polislere söylemiştim. O kişiler şimdi benim ailemi tehdit ediyorlar” dedi.
Savcılık, esas hakkındaki mütalaasında; “Atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, somut, net ve inandırıcı delil elde edilemediği” gerekçesiyle Elhac hakkında beraat kararı verilmesini talep etti.
Mütalaada, Marhun’un ise “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla üst sınırdan cezalandırılması istendi. Savcı mütalaada, Marhun’a ilişkin delilleri şöyle açıkladı:
“Marhun'un 2015 yılında DEAŞ hakimiyetinde bulunan alanda örgüt bünyesinde polis olarak çalıştığını, daha sonra mahkemede katip olarak görevlendirildiğini, 2017 yılına kadar örgüt içerisinde bir çok görevde çalıştığını, 2016 yılında DEAŞ tarafından yayınlanan infaz videosunda ortada olanın kendisi olduğunu ve örgüt tarafından kendisine verilen silahla isimlerini Yusuf, Muhammed, Ahmed olarak bildiği şahıslardan ortada olanı silahla vurarak öldürdüğü ve dosya kapsamında deliller birlikte değerlendirildiğinde sanığın DEAŞ silahlı terör örgütüne üye olduğu anlaşılmakla, sanığın 5237 sayılı TCK'nın 314/2 maddesi gereğince silahlı terör örgütü üyeliğinden teşdiden cezalandırılmasına”
Edinilen bilgiye göre 2021 yılında Marhun’un oğlu beraat etti.
Savcının esas hakkındaki mütalaasında “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlaması ile üst sınırdan (15 yıl hapis cezası) cezalandırılması istenen Marhun ise aynı suçlama ile 7 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.