İmamoğlu'nun mektubunu çocuklar seslendirdi

Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için bir mektup yazdı. İmamoğlu'nun kendi çocukluğundan bugünün çocuklarına yazdığı mektubu yine çocuklar seslendirdi.

Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Ulusal bayram yurdun dört bir yanından kutlanmaya devam ediyor. Yerel yönetimlerin etkinliklerinin yanı sıra devlet yöneticileri ve siyasiler de bu kapsamda kutlamalara katılıp 23 Nisan mesajlarını paylaşmaya devam ediyor.

KENDİSİ İÇİN ÇİZİLEN RESİMLERİ PAYLAŞMIŞTI

Kutlama paylaşımları yapanlardan birisi de 23 Mart tarihinden bu yana tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu. Sabah saatlerinde sosyal medya hesabından bir 23 Nisan kutlaması paylaşan İmamoğlu, çocukların elleri ile kendisi için çizdiği resimleri paylaşmıştı.

Bu paylaşımın ardından yine sosyal medya hesabından bir paylaşım yapılan İmamoğlu, kendi çocukluğundan bugünün çocuklarına bir mektup yazdı. İmamoğlu'nun mektubunu da yine çocuklar seslendirdi. Mektuptan bir kısım şu şekilde:

Ekrem İmamoğlu'nun çocukluğundan bugünün çocuklarına bir mektup var. Hakkari'den Edirne'ye, Kars'tan Muğla'ya, Artvin'den Mersin'e, Konya'dan Hatay'a, Diyarbakır'dan Trabzon'a, Sinop'tan Urfa'ya. Bütün çocuklarımız ve gençlerimize söz veriyorum, birlikte başaracağız. Güzel günler göreceğiz. Siz gençler ve çocuklar dünya tarihine adını yazdıracak nesiller olacaksınız. Atatürk'e minnet duygularımla 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Yaşasın Cumhuriyet. Yaşasın demokrasimiz. Sizleri çok seviyorum.

İŞTE İMAMOĞLU'NUN YAZIP ÇOCUKLARIN SESLENDİRDİĞİ 23 NİSAN MEKTUP

Ekrem İmamoğlu'nun çocukluğundan bugünün çocuklarına bir mektup var. Bir köy çocuğu olarak dünyaya gelmek ve bu gerçek üzerinden hayatın şekillenmesini yaşamak. Sizinle bu zaman dilimini paylaşacağım. İçimde var olan duyguyu hemen ifade edeyim.

Dünyaya bir daha gelsem yine bir köy çocuğu olarak hayata başlamak isterim. Ailem Trabzon'un Akçaabat ilçesinin Cevizlik köyünde yaşıyordu. Sahilden Söğütlü Deresi boyunca takip edeceğiniz yolun üzerinde, güneye doğru denizden 12 km mesafede 40-50 hanelik küçük şirin bir köydü.

Kalabalık bir aile olarak üç ev yan yana birlikte yaşıyorduk. Hafif bir tepede kurulmuş evlerimiz arazimizi seyreden bir biçimdeydi. Arazimizin iki tarafında akan ırmaklar Söğütlü Deresi ile buluşuyordu. Evlerimizin doğusu ile güneyinde bulunan dağlardan uzun yıllar içinde akan alüvyon ve hafif kumlar sayesinde verimli toprakları vardı köyümüzün. Güzel köyümüz Karadeniz'e göre düz bir konumdaydı. Kolay erişilebilir, verimli tarım yapıları, arazileriyle avantajları vardı.

Ancak merkez bir köy değildi. Çevremizde bulunan Şinik ve Polita köyleri sağlık ocağı, fırın, bakkal, karakol ve okul gibi mekanlarıyla avantajlı merkezi yerleşim alanlarıydı. İnsanlar orada buluşur, sosyalleşme imkanı edinirlerdi. 4 yaşına kadar küçük bir evde anne ve babamızla yaşamışız.

Çocukluk yıllarında köyümüz ve evimizin olduğu bölümde yol ve elektrik olmadığının altını çizmek istiyorum. Evet, köy çocuğuydum ama doğumum şehir merkezinde Trabzon Yeni Cuma Doğum Hastanesi'nde olmuştu. Büyük dedemin özel isteğiyle ilk torunu olduğum için titiz davranılmış ve benim doğumum 3 Haziran 1971 yılında hastanede olmuş.

İyi ki doğdun Ekrem, demişlerdir mutlaka. Doğumumdan itibaren 4 yaşıma kadar yaşadığım Cevizlik köyünden o yıllarımdan pek anım yok hafızamda. Elbette sonraki yıllarda esas köyümden edindiğim anılarım benimle yaşamaya devam ediyor. 4 yaşıma geldiğimde ailemizin ticari yaşamını geliştirmek adına Trabzon Akçaabat arasında bulunan Yıldızlı köyüne taşınmışız. Sene 1975.

Yıldızlı köyü gerçekten bir yıldız gibi parlayan, muhteşem bir sahil köyüydü. Muhteşem sahili ve verimli topraklarıyla bir çocuk olarak beni doyumsuz günler bekliyordu yeni köyümde. Trabzon merkezde iş yerleri ve apartmanı olan dedem ile köyde yaşamı tercih eden babam sayesinde çoklu deneyimlerle buluşma fırsatlarım oluşmuştu.

Cevizli başka bir tat veren yapısıyla çok şirindi. Fakat Yıldızlı köyü de diğer özellikleriyle renkli bir çerçeveye sahipti ve daha aşağı kalır yanı yoktu. Yıldızlı köyündeki evimiz tek katlıydı. Daha sonra 3 kat olacak olan evimize çıkan yolda dedeme ait kereste deposu ve babamın iş yerine ait büyük bir inşaat malzemesi deposu vardı. Hem dedem hem de babam Giresun, Gümüşhane, Trabzon, Rize ve Artvin illerinde yaptıkları ticaretleriyle gerçekten benim için ufuk açan fırsatları önüme koyuyordu.

Yıldızlı'daki işlerimiz dışında arazimizin kalanında tarım yapıyorduk. Tarım denince ailenin en çok çalışan isminin benim canım annem olduğunu söylemek isterim. Muhteşem emekçi kadın. Canım annem sabah erkenden inekleri ile güne başlardı. Çeşit çeşit sebzelerin dikili olduğu, tütün yetiştirdiğimiz, evimizin ihtiyaçlarını karşılayan arazimizden bereket fışkırıyordu. Ticaret, üretim, inşaat, hayvancılık, çiftçilik derken çok çalışkan ve bereketli bir evde olmanın doyumsuz deneyimiyle muhteşem bir hayat okulunun içerisinde büyüyüp gidiyordum.

Yıldızlı'ya taşınmanın bir başka güzel yanı da annemin ailesi, yani dedem ve anneannemle de komşu olmamızdı. Dedem ve anneannem nakliye ve taşımacılık yaptığı kamyonu olan, bunun yanı sıra çiftçilik yapan bir aileydi. Köyümüzün sahili deniz keyfi yapmak için de çok elverişliydi. Doktor evleri diye anılan Trabzon'un ilk yazlık evleri köyümüzün sahilindeydi.

Denize girerken çok becerikli balıkçı aileleriyle komşu olmamız soframızda balıkla, hamsiyle buluşmanın tadını çıkarmamıza vesile oluyordu. Köyümüz aynı zamanda tatlı bir komşuluğu, bol çocuklu bir çocukluğu, eğlenceli fırsatları bize sunuyordu. Bahsettiğim deniz keyfi gibi istersek evimizin güneye doğru uzanan tepelerinden ormanlık alanlara çıkarak da çok özel deneyimlerle buluşabiliyorduk.

Mevsimine göre bıldırcın, ördek gibi çeşitli kuşlar, koyun, keçi ve büyükbaş hayvanlar, tavuklar, kediler, köpekler, tütün tarlaları ve yemyeşil geniş arazileriyle adeta bir film platosu gibiydi Yıldızlı köyü. Yardımlaşmanın yoğun olduğu köyümüzde meşakkatli tütün üretiminin en zevkli anları yağmurdan korunmak için raylarla tütünü ağıra sürerken yaşanırdı. Tütünlerin üstüne binen biz çocuklara uçma hissiyle tarifsiz bir eğlence imkanı verirdi bu anlar. Tabii ki büyüklerimizin izin verdiği kadarıyla.

Kadın erkek yan yana beraberce horon oynar gibi bir uyumla tütün tarlalarının bellemeleri muhteşem bir tablo gibi evimizin penceresinden emekçi kadın ve erkekleri kol kola izleme fırsatını bana verirdi. Bir tablo ya da film platosu gibi gördüğüm köyümde kendimi çizgi filmlerdeki bir çocuk kahraman gibi hayal ederdim.

Çizgi film demişken elektriksiz köyüm Cevizli'den sahil yolu ve denize komşu elektriği olan bir köye taşınmış olmak 5 yaşında beni ve ailemi televizyonla tanıştırdı. İlk çocukluk yıllarımda hayranı olduğum Heidi'nin köyüne taş çıkartan bir köyde yaşayan şanslı bir çocuktum ben. Bir başka deneyimse sadece anne ve babamla değil dedem, babaannem, büyük dedem ve anneannemle aynı evde yaşıyor olmamdı.

Dört nesil bir arada yaşamak, evimdeki aile büyüklerini ziyarete gelenlerle biriktirilen güzel hatıralar benim yaşamımı, zihnimi ve hayata bakışımı ta o yıllarda şekillendirmeye başlamıştı. Trabzon ve bölgenin geçmişini, Kurtuluş Savaşı'nı, Rus işgali dönemindeki büyük göçleri, muhacirlik dönemini bizzat yaşayanlardan şahitlerinden dinliyordum. Yaşadıklarım, dinlediklerim, gördüklerim beni ailesine, köyü Yıldızlı'ya, şehri Trabzon'a, vatanı Türkiye'ye bağlı ve bunların hepsine borçlu bir bireye dönüştürecek yolculuğun tohumlarını zihnime, ruhuma ve bedenime ekiyordu.

İnsanı sevdiren, millete ve ülkeye olan güzel duyguları geliştiren hayat okulum çocukluğumla devam ediyordu. Yıldızlı'daki çocukluk günlerim arkadaşlarımla güzel oyunlar ve eğlenceli anları bana yarattı. Sahil köyünde yüzmeyi öğrenmiş bir çocuk olmak, köyün tamamına yayılmış oyunların parçası haline gelmek, futbol oynadığımız sahalarımızı kendi becerilerimizle düzenleyip kendi aramızda turnuvalar yapmak çok eğlenceliydi. Bizden biraz büyük abilerimizin yüksek becerileriyle yaptıkları tahta arabalarla tepeden sahile sürüş keyfinin bir parçası olmak çok renkli bir çocukluk yaşatıyordu bana. Aynı zamanda Çelik Çomak, misket ve uçurtma keyfi renkli oyun dünyamızın diğer eşsiz parçalarıydı. Artık okula başlamanın zamanı gelmişti.

İlkokula Trabzon merkez Pazarkapı Mahallesi'nde bulunan Kanuni Süleyman İlkokulu'nda başladım. Kanuni Sultan Süleyman bu mahallede doğduğu için okulum adını buradan almıştı. Aynı zamanda okulum dedemin iş yeriyle aynı yerde, Islahane Sokak'taydı ve okulumun karşı köşesindeki Maraş Caddesi'nde babamın iş yeri vardı. Dolayısıyla her sabah köyden şehrin merkezine gelen 6 yaşında bir çocuk olarak 5 yıl boyunca okul saatine kadar iş yerini açan ekipte bulunarak, dükkan temizliğine katkıda bulunarak besmele çekip sağ ayakla dükkana girerek siftah yapan küçük bir esnaf çocuk deneyimiyle hayatımın bir başka eşiğine geçiyordum.

Belki okul yıllarımı anlatmaya henüz başlamadım diye kızıyorsunuz ama bir deneyimimi daha paylaşmak isterim. Bazı sabahlarda da okulumun hemen iki sokak doğusunda bulunan Kadınlar Pazarı'na anneciğimin üretimi olan sebzelerin, meyvelerin, tereyağı ve peynir çeşitlerinin çuvallarla taşınmasına anneannem ya da babaannemin satışını yapmak üzere tezgahını kurmasına yardım ederdim.

Satış yapmalarını seyreder, bazen de okul sonrası ben de satış yapardım. Tüm bu deneyimlerin ardından ilkokuluma adım attım ve güzide okulumun neşeli ve başarılı bir öğrencisi olmanın keyfini yaşamaya başladım. Okulumda eğitimimin bir parçası olan ilk sınıfımdaki Naci Karadeniz ve sonrasında Songül Aytekin rahmetle andığım öğretmenlerimdendir. Okulum Çocuk Esirgeme Kurumu'nun hemen karşısında olduğu için sınıf arkadaşlarımın bir kısmının yetim ve öksüz olması beni hayata daha katmanlı bir şekilde bağlıyor.

Borcumu arttırıyor ve çok çalışmam gerektiğini hatırlatıyordu. Birbirinden güzel arkadaşlıklarım, öğretmenlerimin öğretileri sayesinde ilkokul yıllarım çok keyifli geçmişti. Kitap okumayı sevmek, İş Bankası'nın kapısında kumbara almak için her ayın ilk haftası gitmek, bereketli dükkanımıza alınan gazeteleri okumak tümüyle güzel öğretmenlerimin bana kazandırdığı değerli alışkanlıklardandı. Farklı kesimler, çocuklar, köyden kente inenler, esnaflar, emekçiler, yetim arkadaşlar, herkese empati duygusuyla yaklaşmam gerektiğini öğretmişti. Tarladan atölyeye, dükkandan okula, spordan kütüphaneye her şey benim hayata bağlanmamı sağlıyordu. Doğru öğütlerle büyüyordum. Küçüklerimi sevmek, büyüklerimi saymak. Otobüste yaşlıya yer vermek. Yaşlanmış birinin pazar dönüşü elinden çantasını alıp evine kadar taşımak bu güzel öğütlerin kazanımıydı.

Esnaf dayanışmasını öğrenmek, kentli olmanın, şehre özlem göstermenin detaylarını yavaş yavaş öğrenmek benimle hayatımın bir parçası olmaya devam ediyordu. Okul yaşamım da heyecanlı geçiyordu. Sadece derslere girmek değil, izci olmak için her yıl Beşikdüzü'ndeki öğretmen okulunda iki hafta kamp yapmak, izci elbiseleriyle yakın çevredeki şifleri ve şehir içi sorumluluk gezilerine gitmek kısacası izci olmanın gururunu yaşamak benim en güzel çocukluk anılarımdan biriydi.

Minnetle andığım bir diğer öğretmenim Haydar Kazan'ın katkılarıyla başarılı bir hentbol ocağına dönüşen ilkokulumda hentbol oynamak ve okul takımında okulunu temsil eden bir çocuk olmayı yaşamak tarifsiz bir gururdu. Hem de 11 yaşında. Düşünsenize Trabzon şampiyonu olmuş, bölge şampiyonu olmuş ve bu vesileyle 11 yaşında Ankara'ya giderek Anıtkabir'i ziyaret etmiştik.

Ardından İzmir'e geçip orada bir gece kalarak İzmir Fuarı'nı gezmiştik. Okul takımımız ile Aydın'da Türkiye'de 5. olmayı başarmıştık. O yıllarda ve o yaşta devri alem gibi Türkiye turu yapmak, bu ülkede farklı çocukların bir arada yaşadığını görmek bana muhteşem bir deneyim şansı sunmuştu. Cumhuriyeti, okulumu, öğretmenlerime, öğrenci arkadaşlarıma ne kadar teşekkür etsem azdır. Hepsi birden cumhuriyetin ve muhteşem lider Atatürk'ün önümüzde tuttuğu ışıkla cesur, becerisi yüksek nesiller olmamızı sağlıyordu.

Gelelim şimdi içinde bulunduğumuz özel günün bende uyandırdığı heyecana. Farklı yılların 23 Nisan'ında yürüyen bir çocuk, bando ve izci takımının bir ferdi olarak o heyecanla rüyada gibi Trabzon meydanında inançla yaptığımız yürüyüşü dün gibi hatırlıyorum. Okulumuzdaki eğlenceli anıları, okuduğumuz şiirleri, sınıf süslerimizi içimin neşeyle doluşunu da. Televizyon açılırken ya da kapanırken hazır ol okunan İstiklal Marşı'na eşlik etmek, 10 Kasım'da Atatürk'ü gözlerimiz nemlenerek anmak, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nda coşkulanmak, 29 Ekim'de büyük güç aldığımız cumhuriyeti kutlamak ve dünyanın tek çocuk bayramı olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunun 105. yıl dönümünde kutlamak bu topraklardaki çok asil duygu birliğimiz ve şansımızdır.

Bugün 23 Nisan 2025. Çocukluk anılarım ve çocukluk duygularımı bu güzel kutlu günde başta çocuklarımız ve gençlerimiz olmak üzere tüm milletimizle paylaşmak istedim. Bizi biz yapan tarihimizi iyi öğrenmekle birlikte 21. yüzyılda güçlü bir demokrasi ve adalet sistemiyle cumhuriyeti taçlandıracak bir gelecek inşa etmeliyiz. 86 milyon insanımızı etkileyen, geleceğin ışığı olacak olan çocuklarımızı kreşlerden başlayarak anaokullarına, orta öğretimden meslek okullarına, yüksek okullardan üniversitelere eğitimin her alanında eşitlemeli başarılı, üretken, mutlu, huzurlu ve barış içinde bir milletin varlığını vesile olacak bir gelecek inşa etmeliyiz.

Bu duyguyla yürekten her zamankinden daha çok inançla ve kararlılıkla bunu başaracağımızdan kimse kuşku duymasın. Mutlaka başaracağız. Hakkari'den Edirne'ye. Kars'tan Muğla'ya. Artvin'den Mersin'e. Konya'dan Hatay'a. Diyarbakır'dan Trabzon'a. Sinop'tan Urfa'ya. Bütün çocuklarımız ve gençlerimize söz veriyorum. Birlikte başaracağız. Güzel günler göreceğiz. Siz gençler ve çocuklar dünya tarihine adını yazdıracak nesiller olacaksınız. Atatürk'e minnet duygularımla 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Yaşasın Cumhuriyet yasasın demokrasimiz. Sizleri çok seviyorum.

Türkiye Haberleri