Tarihçi Prof. İlber Ortaylı, İsviçre’nin Crans-Montana kasabasında on gün boyunca süren Kıbrıs müzakerelerinden herhangi bir sonuç çıkmamasıyla ilgili "Kıbrıs'tan vazgeçmek olmaz. Kıbrıs’ta biz kendi komşularımızla, komşu kültürlerimizle bir arada yaşamanın yolunu aramalıyız" yorumunda bulundu.
Ortaylı, "Kıbrıs, Türkiye’nin güneyinde yer alan ve kıyılarımıza son derece yakın bir ada. Stratejik konumu, ulaşım noktası ve zenginlikleri açısından Akdeniz’in en önemli dört adasından biridir. Hatta bunların içerisinde üsler bakımından, Girit ve Kıbrıs önem arz etmektedir. Sicilya’nın yeriniyse çok küçük bir ada olan Malta almıştır. Malta Şövalyelerinin de bir zamanlar hâkim olduğu bu küçük ada halen bir üstünlük gösteriyor.Kıbrıs’ın öncelikle bu bakımından vazgeçilmez bir yönü vardır. " diye yazdı.
Ortaylı'nın Hürriyet gazetesinin bugünkü ( 9 Temmuz 2017) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Kıbrıs, Türkiye’nin güneyinde yer alan ve kıyılarımıza son derece yakın bir ada. Stratejik konumu, ulaşım noktası ve zenginlikleri açısından Akdeniz’in en önemli dört adasından biridir. Hatta bunların içerisinde üsler bakımından, Girit ve Kıbrıs önem arz etmektedir. Sicilya’nın yeriniyse çok küçük bir ada olan Malta almıştır. Malta Şövalyelerinin de bir zamanlar hâkim olduğu bu küçük ada halen bir üstünlük gösteriyor.
Kıbrıs’ın öncelikle bu bakımından vazgeçilmez bir yönü vardır. Birtakım yazarlar “Nükleer silahlar çağında bu gibi stratejik bölgelerin ne önemi var” demektedirler. Ama nükleer silahların ve gücün kullanılması hem çevre bakımından hem ekonomik bakımından pahalıya mal olmaktadır. Nüfusun mahvolması, coğrafi yapının yok olması; daha çok bedel sayabilirsiniz.
Rusya'nın Libya ve Suriye planları
Kıbrıs 19’uncu yüzyılda olduğu gibi bugün de önemlidir. O yüzden de Britanya oradan çekilirken önemli üsler elde etti. Bu üslerin orada bulunması sadece İngiltere için mühim değil. Bugün Güney Kıbrıs da buna önem veriyor; konu bizim için de önemlidir.
Kıbrıs’taki bu stratejik konuşlanmanın esası, Esad’ın Suriye’sinin birkaç yıldır adamakıllı Rusya’ya açılmasıdır. Rusya, Suriye’de üsler elde etmektedir. Rusya belki tarihte denizci bir devlet değildir ama nükleer deniz gücü, donanması olan bir ülkedir.
19’uncu yüzyıldan hatta daha evvelinden beri Baltık ve Vladivostok’un, yani Rus eski donanma merkezlerinin Rusya’nın denizciliği için fazla imkân vermediği çok açıktır. Herhalde Sivastopol limanına dayanarak Rusya’nın denizcilik yapabileceğini pek düşünmüyoruz. İstesek de istemesek de, hoşumuza gitse de gitmese de Rusya’nın Akdeniz’e yerleşmesi bir gerçektir.
Nitekim Suriye’nin dışında Libya’da da bir ağ, bir donanma kurmaya çalışmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri donanması zaten Akdeniz’dedir.
Böyle bir ortamda bizim Kıbrıs adasını boşaltıp alanı tamamen başkalarına bırakmamızın hiçbir anlamı olmayacağı açıktır ve de büyük bir tehlike arz eder. Bu tehlike sadece askeri bakımdan değildir. İleride ne gibi problemlerin ortaya çıkacağını bilmiyoruz. Şayet Kıbrıs, petrol ve ulaşım merkezi haline dönüşürse güneyimiz her şeyden evvel bir kirlenme sorunuyla da karşı karşıya kalacaktır. Binaenaleyh bizim Kıbrıs’ta bulunmamız gerekiyor.
Doğu Akdeniz'i başı boş bırakamayız
İkinci önemli durumsa İsrail’in, büyük devletlerin dışında önemli bir askeri güce sahip küçük bir devlet ve hiç şüphe yok ki bütün bölgemizin teknolojik açıdan en önde gelen unsuru olarak Kıbrıs civarındaki tabii zenginliklerle ilgilenmesidir. Bunun üzerinde durmamız gerekiyor. Böyle bir ortamda bizim gözlemcilikle yetinmemiz dahi yerleşmeyi gerektiriyor.
Üçüncüsü, Suriye gibi çatışma alanlarını başıboş bırakmamız mümkün değil. Bu işler karadan müdahale ile olmaz, zira savaşın içine girersiniz. Ancak denizde savunmanızı sulh içinde kurarsınız. Akdeniz ticari trafiğini kontrol edip yararlanmak için buna mecburuz.
Verdiğimiz 'Evet'i normal görmüyorum
Bugüne kadar devam eden münakaşaya gelirsek... Annan Planı’na biz ‘Evet’ reyi verdik. Bu rey verişi pek normal görmüyorum. Bu sonuçta sadece yerlilerin değil yerleşenlerin de payı var. İkincisi, Rum nüfus, uzlaşma konusunda asgari müşterekleri bile kabul edemiyor; bütün istedikleri adanın askeri güçten temizlenmesi. Oysa bu bölgeyi, göçmen sayısını ve kompozisyonunu değiştirsek bile, hiçbir şekilde askeri kontrolün dışında tutmamız mümkün değil. Kimse buna razı olmuyor. Orayı boşaltan eski kolonyalist kuvvet bile razı olmamış ki o üsleri almış. Bizim bir şekilde orada tarif edilmiş üslerimiz olmalı.
Ne olacağını bilmiyoruz. Tutunuz ki adanın iki topluluğu birleşti, biz çekildik ve yerli Türklerle güneylileri yan yana bıraktık. Doğacak manzara üzerinde senediniz var mı? Dolayısıyla bunlar ancak zamanla ve gözlemle tespit edilebilecek şeylerdir. Türkiye kamuoyunda bir kısım insanların çok erken konuşma, talepte bulunma ve olur olmaz fikirleri erkence desteklemeleri anlaşılabilir bir şey değil.
Kıbrıs’ın kozmopolit bir ada ve ulaşım yeri olarak yaşaması çok önemli. Buna kimse karşı değil. Doğu Akdeniz kültürü renkli bir kültür ve o kültürü sadece Kıbrıs’ın Helen unsuru meydana getirmiyor, başkaları da var. Bunların hepsinin korunması lazım. Niçin adanın sadece Helenizasyonunu ve Avrupalılaşmasını kabul edelim. Kıbrıs’ın kültürü üzerinde Küçük Asya’da, Suriye’de, Mısır’da yaşayanların değil de ta uzakta Germanya’da yaşayan Germenlerin mi payı var? Böyle bir şeyi bir Romalıya söyleseniz gülerdi. Çünkü Kıbrıs adasında hiçbir Germen lejyonu yoktu. Bu çok açık bir şey. Bu adanın kaderini ne için Avrupa tayin edecek? İngiltere gitti; yerine Batı Avrupa’yı mı koyacağız? Bu gibi girişimlerin önünü almak lazım.
Kıbrıs’ta biz kendi komşularımızla, komşu kültürlerimizle bir arada yaşamanın yolunu aramalıyız. O da eski statünün devamıyla mümkündür. Tabii ki 1974 sonrasında bazı uygulamaların belirli ölçüde düzeltilmesine gidilebilir. Zannediyorum ki Kıbrıs için daha iyi kurulmuş bir yapı ve kontrolün getirilmesi ve o yapılaşmanın zaman zaman gözden geçirilmesi lazım. Ama ben bugünkü Türkiye’nin, Londra ve Zürih antlaşmalarından, ki onları birtakım değerli hariciyecilerimiz bir antlaşmadan çok bir mütareke gibi niteliyorlar, geri adım atmasının, Kıbrıs’ı o mütareke temeli dışında tamamıyla terk etmesi ve bırakmasının hiçbir anlamı olduğunu düşünmüyorum.
Adadaki nüfus dengesi sağlanmalı
Kıbrıs’ta Türk unsur var. O Türk unsurun, oraya sonradan yerleştirilen nüfus dolayısıyla Türkiye’ye antipati duyduğu söyleniyor. Bu söylentiler abartılabiliyor. Abartılmasa bile alınacak tedbir açıktır. Burada huzuru önce kendi içimizde sağlamalıyız. Adaya yerleştirilen nüfusun dengesini başkalarından evvel biz sağlamalıyız. Bunların dışında Kıbrıs’a gelen 15 bin kadar muhacir Bulgaristan Türk’ü var. Kuzey Kıbrıs’ın kalkınması ve refahı için çok büyük faydaları vardır. Kültür ve yaşam tarzı bakımından da yerli Türk nüfusla çok iyi uyum sağlamaktadırlar. Dolayısıyla Kıbrıs’taki politikalarımızın ayarlanmasının gerektiği açıktır.