Prof. Dr. İlber Ortaylı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı öncesi Halk TV'de İsmail Küçükkaya ile Yeni Bir Sabah'ın konuğu oldu.
Cumhuriyet'in 100'üncü yılına ilişkin bir hazırlık olmadığını söyleyen Ortaylı, "100. yıl şenliklerini vatandaş, mahalle, köy olarak kendiniz tertiplemeye, geliştirmeye bakın. Buna ben önem veriyorum" dedi.
Ortaylı'nın satırbaşları şöyle:
Ümit bulmazsa ortalıkta gidecek. Bende gitmeyin diyorum ama bir yerde de adamın yarasına tuz döküyorsun. Onun için konuşmuyorum artık. Ne yapacak adam?
Yarın 99 yıl oluyor. 100'üncü yıla hiçbir ciddi hazırlık görmüyorum. Seminer, kongre görmüyorum. Akademik dünya felaket. Son günde yine ararlar adamı 100. yıl için ne diyorsunuz diye. Halbuki buranın da hazırlık yapması gerekir. Habercilik olarak da bu kesimin hazırlık olması gerekir. Ne bir marş, ne bir yarışma açıldığını duydum. 100. yıl gelip gelecek. Olur olmaz laflar söylenecek, törenler yapılacak ama bu toplum, eski bir devlet bunların Cumhuriyet'i böyle Londra'da kurulmadı. Burası üç günlük bir memleket değil. Bir Cumhuriyet'in 100'üncü yılı çok önemli bir şey. Saltanat denen uzun bir müessesenin ortadan kalkışının bu Kasım'da 100. yılındayız. Hani nerede bir şey var mı bir hazırlık? '100. yılda ne olmuşuz ki halimize bak' diyor kimi. Bu ebedi zırlamadır. Bir insanın, bir toplumun geleceğe bakması için sık sık bilanço yapması gerekir. Tabii gençliğimizin durumu çok hazin. Çok yetenekli insan var ama korkarım ki biz bunları kaybedeceğiz. Türkiye tarihte ilk defa kitlesel göç yaşayan bir ülke değil. Durduk yere yetiştirdiğimiz elemanları yolluyoruz. Bu feci bir şey, bunu nasıl hazmediyor bir cemiyet anlamıyorum. Bu nasıl telafi edilir bilmiyorum. Gidiyor insanlar ve gelmiyor. Bunlar bir lobi de oluşturmuyor. Tahsilli ve ayakta duran insanlar egoist olur. Toplumsal aktiviteleri olmaz. Biz insan yetiştirip onu kaybetmekle mükellef bir Cumhuriyetiz.
Sağlık alanında göz yaşartıcı başarılar kazanmış bu insanların ideolojik donanımdan ve tavrından geliyor. İnanılmaz neticeler sağlanmış salgın hastalıklar konusunda falan. İkincisi eğitim. Okuma yazma var. İnsanların ideolojik donanımına bak... Böyle bir yapı.
Olmadık şeyler okunuyor, çevriliyor. Bu kuşakla baş edilmez ve bunlar beğenmez mevcudu. Beğenmemekte de çok haklılar. Artık patırtı, gürültü çıkarmadan reform zamanı gelmiştir. Herkes yerini bilmeli.
Türkiye'de eğitimde kabiliyetli çocukları mutlaka bulup çıkarma kapasitesi kuruldu. Balıkesir Öğretmen Okulu dediğin zaman bugünkünü cebinden çıkarır. Müthiş yetiştirmişler. Böyle insanlar yetişmiş. Dil Tarih'te, Fen fakültesinde okumuş Avrupa'ya gönderilmiş.
Karamsarlıkla bir yere gitmezsin, kafayı yersin sadece lüzum da yok. Sağa sola bakıp sabah akşam şikayet etmek kasaba münevverlerine has bir hastalıktır. Kasabada yaşamak zorunda değiliz. Türkiye'de köyler tükendi maalesef. Köyün Türk toplumuna vereceği canlılıkla titreme var. Problemler var. Köylülükten uzaklaştırma var. İngiltere sopayla yapmış bunu zamanında biz edepsiz mekanizmalarla yaptık. Her köyün çocuğu sabahın köründe kalkıp komşu köye arabayla gitmek zorunda değil. 'Sekiz talebesi varmış' diyorlar. İsterse dört olsun. Dört çocuğu bir öğretmenin okutması lüksü yalnızca saraya mı mahsus bir şey? Her yerde olur. Köy dediğin şeyi diriltmek lazım.
Kasabalılık hiçbir işe yaramaz. Ne topraktan, ne havadan sudan anlar. Kasaba olmaz. Kasabanın dominant olduğu bir toplumda büyük sıkıntılar vardır. Böyle metropolleri düzeltmek lazım. İstanbul gibi standartların üçüncü dünya ülkelerinin çok üstünde olduğu bir şehirde eriyor, dayanamıyor. Çünkü burada merdiven altı sanayi var. Asgari ücretle İstanbul'da geçinilmez.
100. yıl şenliklerini vatandaş, mahalle, köy olarak kendiniz tertiplemeye, geliştirmeye bakın. Buna ben önem veriyorum.