İlahiyatçı Prof. Dr. Öztürk: Yarın bir gün 'Biz hilafet de istiyoruz' derlerse şaşmayın

Tarikat ve cemaatler hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunan ilahiyatçı Prof. Dr. Öztürk, "Ayasofya'yı şeyhülislamlık makamı gibi konumlandırıyorsun, sonra cemaatlerin önünü açıyorsun. Yarın arın bir gün 'Biz hilafet de istiyoruz' derlerse şaşmayın" dedi.

İlahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, akademik çalışmalarını yürütmek için Almanya’ya gitmişti. Öztürk giderken veda mesajında “Artık gidelim. Yerli ve milli tımarhanede herkese ruh sağlığı dilerim. Doktora tez danışmanlıklarımı Cübbeli ile Sakarya’daki tacizci Nurullah’a devrettim. İlahiyat işleri artık onlara teslim” ifadelerini kullanmıştı. 

"Bu bir facia"

Cumhuriyet'ten İpek Özbey'e konuşan ilahiyatçı Öztürk, "Harp okulları ile astsubay meslek yüksekokullarına öğrenci alımına ilişkin yapılan değişiklikle irticai faaliyete karışmamış olma şartı kaldırıldı. AKP döneminde tarihinin en büyük darbesini alan silahlı kuvvetlerde yeniden tarikatlara, cemaatlere kapı mı açılıyor?" sorusuna şöyle cevap verdi: 

"Bu bir facia. Bunu kaçınılmaz bir gidişatın yine kaçınılmaz bir icraatı olarak görüyorum. Demokrasi dediniz, özgürlük dediniz, açılım yapacağız dediniz; baktınız toplumda yaprak kımıldamadı, kimse oralı olmadı, çünkü insanlar inanmıyor. İktidarın küçük ortağı MHP kanadını düşünelim. Cumhurbaşkanı açılım adımı atacak bir söylem ürettiğinde, arka taraftan “HDP kapatılsın” diye bir ses geliyor. Dolayısıyla atacağınız adımı aşağı çekiyor. O iş bitti mi, bitti. Konsolide edilecek neresi kaldı? İşte orası İstanbul İl Başkanı’nı getirdiğiniz mecra... Yani Milli Görüş tabanı. Efendim, Milli Görüş’ün temsil ettiği partinin kapısından giremiyorsanız Oğuzhan Asiltürk bacasından giriyorsunuz.

"Ayasofya'yı şeyhülislamlık makamı gibi konumlandırıyorsun"

İstanbul İl Başkanı’nı eski Milli Görüş tandansından seçiyorsunuz. Ayasofya imamına “Tavşan kaç, tazı tut” misali, “Sen konuş” diyerek muhafazakâr, dindar İslamcı çevrelerin tabiri caizse içini coşturacak tweet’ler attırıyorsun. E, orayı bir tür gayri resmi şeyhülislamlık makamı gibi konumlandırıyorsun, sonra cemaatlerin önünü açıyorsun falan... Bütün bunların sebebi, dindar-muhafazakâr kitleleri konsolide etmek... Şimdi yarın bir gün “Biz hilafet de istiyoruz” derlerse şaşmayın."

"Tarikat ve cemaatlerin derdi devlete kene gibi yapışmak"

Tarikatler ve cemaatler hakkında "Onların ilgili oldukları en son, en ehemmiyetsiz konu din ve milletin dindarlığı" diyen Öztürk şöyle devam etti: "Onların derdi, kolundan, bacağından, parmağından, etkili bir uzvundan devlete kene gibi yapışmak, devlet içinde devletçikler kurmak. Her insanda, her grupta olduğu gibi bir iktidar hırsıyla oraya abanmak. Devlet, bu yapıların resmi olarak tanınması koşuluyla pazarlığa girişse bile kabul etmeyecekler, çünkü resmiyet demek, şeffaflaşmak demek. Şimdi öyle değil ki… Her yerde varlar, etkililer ama sorumluluk söz konusu olduğunda hiçbir yerde yoklar. Maliyet doğuran hiçbir hasarı kabul etmiyorlar. Şu anda her biri sermaye toplama sektörü gibi çalışıyorlar. Dolayısıyla kendi tabanlarını da dinle, imanla tutmuyorlar, saadet zinciri şeklinde oluşturdukları menfaat ilişkisi içinde tutuyorlar" dedi. 

"Türkiye sekülerizmi keşfedecek, sekülerizmin baharı olacak"

İslamcı, milliyetçi, mukaddesatçı, muhafazakâr, siyasi iktidarın Türkiye’nin geleceğini sekülerizme teslim edeceğine inandığını belirten Öztürk, "İstediğiniz kadar “Dindar nesil yetiştireceğiz” diye bağırın, istediğiniz kadar imam hatip açın, istediğiniz kadar televizyonlarda Nihat Hatipoğlu gibilerine vaaz ettirin, gelinen yer öyle bir yer ki doğanın akışında Türkiye sekülerizmi keşfedecek, sekülerizmin baharı olacak. Kurumsal din, büyük ölçüde itibarını yitirecek ve o itibarı da kısa sürede tamamlayamayacak. Bunlar benim tespitlerim" şeklinde konuştu. 

 

 

Türkiye Haberleri