Sözcü Gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli, 'Kayyum olabilirim' başlıklı yazısında Suriye krizini, iki ülke arasında yaşananları ve belediyelere kayyum atanmasını değerlendirdi.
Hüsnü Mahalli, 'Benim işim çok zor. Savaşan her iki ülkenin vatandaşı olmak karışık bir durum. ‘Bahtsız bedevi' olmak tam da böyle bir şey.' ifadelerini kullandı.
Hüsnü Mahalli'nin yazısı şöyle oldu:
Önceki gün Yılmaz Özdil;
“Akp'ye karşı olan herkes gayrimillidir.
Suriyeliler kuvayi milliyedir.
Bu görüşe itiraz eden Türk vatandaşlarının yerine Suriyeliler kayyum olarak atanmalıdır.” diye yazmıştı.
‘Ben de kayyum olabilirim' diye heyecanlandım ama AKP'nin beni böyle bir göreve getirmeyeceğini hatırlayınca moralim bozuldu.
Çünkü AKP'ye karşıyım yani ‘gayrimilliyim'.
Üstelik bir sorun daha var o da AKP kriterine göre ben Suriye'nin de ‘kuvayi milliyesi' değilim çünkü ÖSO'ya karşıyım.
Adamlar Suriyeli ama Suriye'ye karşı savaştıkları için Türkiye'den maaş alıyorlar.
‘Milli' dediğiniz böyle olmalı!
Benim işim çok zor.
Savaşan her iki ülkenin vatandaşı olmak karışık bir durum.
‘Bahtsız bedevi' olmak tam da böyle bir şey.
Ağustos 1998'de iki ülkenin ilişkileri gerginleşince ‘adaşım' Hüsnü Mübarek arabulucu olarak sık sık Ankara'ya geliyordu.
BBC muhabiri olarak gelişmeleri takip ederken bazı arkadaşlar takılıp duruyordu:
‘Türk Ordusu bir günde Halep'i alır seni de oraya vali yaparız'.
‘Kayyum' o zamanlar henüz moda değildi.
Başka arkadaşlar;
‘Türk Ordusu on gün içinde Suriye'yi işgal ederse hep beraber gider Lazkiye'de kooperatif kurar inşaat yaparız'.
Savaş çıkmadı çünkü Öcalan 9 Ekim'de Suriye'den ayrıldı, Adana Anlaşması imzalandı ve Cumhurbaşkanı Sezer 10 Haziran 2000'de ölen Baba Esad'ın cenazesine katıldı.
Kasım 2002 seçimlerinden sonra Başbakan olan Abdullah Gül ilk dış gezisini Şam'a yaptı.
Hatırlıyorum da Suriye hükümetinin bütün bakanları Esad'ın talimatıyla havaalanına gelmiş Gül'ü karşılamıştı.
Başkan olan Oğul Esad Sezer'in ‘duygusal dayanışmasını' ve Gül'ün bu ‘jestini' unutmadı ve Suriye'nin tüm kapılarını Türkiye'ye açtı.
O kapıdan Türkiye Arap alemine yayıldı ve kısa sürede inanılmaz prestij, saygınlık ve ekonomik kazanımlar elde etti.
Gün gelir bu sürece verdiğim katkının detaylarını yazar bilinmeyenleri anlatırım.
Ama yapılanlar işe yaramadı çünkü AKP İslamcı Arap Baharı'ndan yararlanabileceğini düşünerek Suriye'ye müdahale etti.
‘Yapmayın' diye uyardım beni dinleyen olmadı.
Yazdım, çizdim ve anlattım işe yaramadı.
Üstelik Suriye'de olaylar başlamadan tam bir ay öncesinde Türk vatandaşı olmuştum.
Az öncesinde Suriye'nin Ankara Büyükelçisi olmam istendi ama kabul etmedim çünkü ben bir gazeteciyim.
Sonrasında Arap Baharı'na karşı olduğum için AKP bana küstü ve Suriye ordusunun Halep operasyonları sırasında (13 Aralık 2016) hapse attı.
Oysa 24 Ağustos 2016'da TSK benim memleketim Cerablus'a girdiğinde ‘oraya kaymakam' atanabileceğimi düşünmüştüm!
O olmadığına göre İdlib'e vali hiç olamazdım.
Şimdi iki arada bir deredeyim.
Suriye'liyim ama mülteci olmadığım için kayyum olamıyorum.
Türkiyeliyim ama AKP'li olmadığım için memleketim Cerablus'a kaymakam olamıyorum.