Sözcü Gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli, Suriye - Türkiye ilişkilerini, ABD ile yapılan 'Güvenli Bölge' görüşmelerini köşesine taşıdı.
Hüsnü Mahalli'nin 'Hangi Suriyeli gider? başlıklı köşe yazısı şöyle oldu:
Cuma günü CHP'nin Suriye sorunuyla ilgili söylem, tutum ve davranışlarıyla ilgili tesbitlerimi yazmıştım.
CHP dün de Suriye ile ilgili bir konferans düzenledi.
Çok önemli konuşma ve tartışmaların yapıldığı konferans CHP açısından önemli bir başlangıç oldu.
Atılacak pratik adımlarla CHP bu konudaki kararlılığını göstermelidir.
Cuma günü de söylemiştim CHP lideri Kılıçdaroğlu hiç çekinmeden Şam'a gitmelidir. Şam'dan sonra Bağdat ve Tahran'a gidecek olan bir CHP sonrasında Beyrut, Kahire, Amman, Moskova, Washington ve diğer önemli başkentleri ziyaret ederek AKP iktidarının tıkandığı noktalarda Türkiye'yi Suriye bataklığından kurtarmaya çalışacaktır.
İşte size son bataklık örneği.
Gazetelerde görmüşsünüzdür.
Türkiye 480 kilometre boyunca derinliği 30 kilometre olan Güvenli Bölge içinde 30 ilçe ve 140 köy inşa etmeyi planlıyor.
ABD izin verirse.
Peki Ankara Güvenli Bölge'yi neden istiyordu?
Fırat doğusunda yerleşen ABD destekli YPG/PKK saldırılarını önlemek için.
Yani 70-80 bin civarında YPG/PKK militanı Türkiye'ye saldırmayacak buna karşın Ankara Güvenli Bölge'nin güneyinde onlara ‘Buyurun kendi bağımsız oluşumunuzu kurun' diyecek.
Böylece Ankara; ABD'nin Suriye toprağını işgaline onay vermiş olacak.
Peki ‘dost ve müttefik' ABD, YPG'nin Türkiye'ye saldırmayacağı garantisini verecekse ne gerek var Güvenli Bölge'ye?
Yok vermiyorsa zaten ABD'nin Türkiye'de on kadar üssü var.
Bu durumda ABD ile anlaşılamıyorsa Türkiye nasıl gidip Fırat'ın doğusunda şehirler kuracak?
Oraların sahibi Suriye devleti değil mi?
Oralarda yaşayan ve çoğunluğu Kürt olan Suriyeliler ne olacak?
Oralarda yerleştirilecek iki milyon Suriyeli nereden getirilecek?
Güvenli Bölge Suriyeli Kürtlerle Türkiyeli Kürtlerin arasında olacaksa hangi Suriyeli gidip de ‘kavgalı' bölgede oturmak ister?
Suriye'nin birçok bölgesinden kaçarak Fırat'ın batısında TSK'nın kontrolünde bulunan bölgelerde yaşayan on binlerce silahlı militan ve ailesi gidebilir ama o zaman konu değişir.
ABD ve Batı destekli Kürtler ‘AKP yanlısı Sünni bir oluşuma kesin karşı çıkar ve Rusya ile İran kesin buna izin vermez.
İdlib'teki yabancı militanların aileleriyle birlikte bu bölgeye taşınma olasılığından söz etmeye başlayan Arap medyası şimdiden konuyla ilgili garip hikayeler anlatıyor.
Özetle AKP her adımıyla işi daha zora sokuyor.
Her yeni adımıyla AKP bu sorunu çözmek istemediğini kanıtlıyor.
Aslında AKP hiçbir şeyi çözmek istemiyor.
İstanbul'da deprem olmuş ama AKP ve medyası İBB Başkanı İmamoğlu'nu muhatap almıyor.
AKP'ye yalakalık olsun diye bazı sözde hocalar depremle ilgili olarak dinle hiç ilgisi olmayan saçma sapan sözler ediyor.
Başka konularda olduğu gibi.
Bu kadar safsatayı Pakistan ve Afganistan'ın ilkel bölgelerinde bile görmedim.
Geçenlerde çok değerli bir hocam Eyüp Sultan çarşısında satılan bir tür hurmanın üzerinde ‘Peygamberimizin ektiği ağaçların hurması' yazılmış olduğunu anlattı.
Başkaları başka şeyler yazıyor ya da söylüyor sonra da para kazanmaya çalışıyor.
Elbette haram para.
Hem de en ağırından.
Arapça'yı, Kuran-ı Kerim'i, Hadisleri ve İslam tarihlerini bilen biri olarak bu manzara beni hem şaşırtıyor hem de çok üzüyor ama ne yazık ki ‘iktidar gücü' onlarda.
Yoksul, cahil ve zavallı insanları kandırmak de çok kolay.
İki ayet, üç hadis biraz da ne olduğu anlaşılmayan Arapça kelam bu iş tamam.
Benim Arapça not aldığım bir kağıdı katlayıp üçgen haline (muska) getirerek bantlayan bir komşum karısının yatağının altına koyunca kadının ödü kopmuştu.
Ne demişti biri ‘Her Cuma bir ayet sallıyorum. Bakara makara'!
İşin içinde ‘din iman' oldu mu bu iş tamam.
‘Hocaefendi' dediğiniz böyle bir şey.
Kimler gitmedi ve gitmiyor ‘Hoca efendi'lerin peşinden.
Koskoca adamlar bile ‘mürit olup biat etti ve ediyor'.
Herkes herkesi kandırdı ama Allah'ı asla kandıramazlar.
Hiçbir konuda.
Allah bilir yakında hepsi çarpılır.
Depremin onlarla hiçbir ilgisi yok ama İstanbul yenilgisinin kesin var.