Gülşen'in tutukluluğuna itiraz edildi

Sanatçı Gülşen Nisan ayındaki bir konserinde imam hatiplilere yönelik sözlerinin dün sosyal medyada dolaşıma sokulmasının ardından tutuklandı. Gülşen'in tutukluluğuna itiraz edildi.

Ataşehir'de 30 Nisan 2022'de verdiği bir konserde imam hatiplilere yönelik sözleri dün dolaşıma sokulan sanatçı Gülşen, tutuklandı.

Gülşen Çolakoğlu'nun avukatı Emek Emre tarafından İstanbul Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmek üzere tutukluluğun kaldırılması talebiyle itiraz dilekçesi sunuldu.

İşte o dilekçe:

İSTANBUL 2. SULH CEZA SAYIN HAKİMLİĞİNE

Sorgu sayılı haksız ve hukuka aykırı tutuklama kararına karşı itirazlarımızın sunumu ile şüpheli müvekkil Gülşen ÇOLAKOĞLU’nun tahliyesi talebimizdir.

AÇIKLAMALAR

A. OLAYLAR

1. Müvekkil Gülşen ÇOLAKOĞLU sadece bir besteci ve yorumcu değil, aynı zamanda sosyal sorumluluk yönüyle, her konuda kanayan yaraya derman olan ülkemizin farklı renk, dil ve din bütünlüğünün baş savunucularından biridir. Sanatıyla, müziğiyle defalarca ödüle layık görülmüş olan müvekkil bugüne kadar altı kere Altın Kelebek ve dokuz kere de Kral Türkiye Müzik Ödülü almıştır. Müvekkil bir çok alanda rol model olduğu gibi UNICEF’in Stars Of İstanbul eğitim projesi için ‘En Parlak Yıldız’ isimli eseri yazıp seslendirerek eğitim alanına büyük destek vermiştir. Müvekkil aynı zamanda ülkemizi uluslararası kültür sanat platformunda başarılı olarak temsil etmektedir. Müvekkil evli ve bir çocuk annesi olarak bir taraftan evladına, aynı zamanda müvekkil gibi kıymetli bir sanatçı olan eşine, diğer taraftan sorumlu sanatçı kişiliği ile mesleğine ve topluma karşı görev ve sorumluluklarını layıkıyla yerine getirmektedir. Ülkesine, milletine sevdalısıyla bilinen müvekkil bugüne kadar toplumun tüm kesimlerine sevgi, saygı ve hoşgörü ile yaklaşmış, suç kastı ve suç teşkil eden eylemleri olmamıştır.

2. Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi koşullarının etkisinin azalmaya yüz tuttuğu sırada toplumun herkesiminin ihtiyacı olan müziğin iyileştirici ve tamamlayıcı yanıyla topluma şifa vermek amacıyla başlattığı konser maratonu sırasında 30.04.2022 günü Ataşehir’de biletli ve halka açık olmayan özel bir mekanda gerçekleşen konser sırasında, önceden planlanmadan, herhangi bir suç kastı taşımadan, bir müzisyen arkadaşıyla sahnede şakalaşırken ve sadece arkadaşına yönelik anlık bir reflekse sarf ettiği sözlerin, öncesi ve sonrası kesilerek ve adeta cımbızlanarak müvekkilin bilgisi ve rızası hilafına çeşitli sosyal medya ve bilahare basın kanalıyla servis edilmiş ve müvekkil kısa bir süre içerisinde nefret objesi haline getirilmiştir. Yaman bir çelişki ile esasen müvekkil, üzerine atılı suçun faali değil, mağduru haline gelmiştir. Müvekkil alenen halkın, kin ve nefretine maruz bırakılmış, sayısız tehdit ve hakaretin mağduru olmuştur.

3. Müvekkilin samimi beyanlarıyla sabit olduğu üzere; uzun yıllardan beri birlikte çalıştıkları için aralarında oluşan samimiyet gereği tüm ekipte herkesin bir lakabı oluşmuştur. Mezkur konserde müvekkil, şarkı arasında ekibine hitaben “beni seyircilerimin arasına omuzlarınızda taşıyın” dediği sırada ekipteki arkadaşlarından “seni imam taşısın” şeklinde cevap alınca, anlık bir refleksle soruşturmaya konu sözleri, sadece ve sadece ‘imam’ lakaplı arkadaşına karşı ve hiç bir suretle suç işleme kastı olmadan sarf etmiştir. Müvekkille, sahne arkadaşı arasında konser sırasında meydana gelen iş bu şakalaşmanın muhatabı hiç bir şekilde basın yada konsere katılan halk olmadığı halde, bu şakalaşmanın başı ve sonu kesilerek cımbızlanmış bir şekilde ve konserden tam 4 ay sonra birden bire birkaç saniyelik video olarak dolaşıma sokulmuş, akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu 2022/146909 Sor. Nosu ile müvekkil hakkında re’sen soruşturma başlatmıştır.

4. Aşağıda arz ve izah edeceğimiz bir dizi usul ve yasaya aykırı olarak işletilen süreç sonrası müvekkil, üzerine atılı suçun unsurları oluşmadığı ve CMK 100 ve devamı maddelerinde ön görülen tutuklamanın hiçbir koşulu gerçekleşmediği halde İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 28.08.2022 Tarih ve 2022/785 Sorgu sayılı haksız ve hukuka aykırı kararıyla tutuklanmıştır.

B. MÜVEKKİL HAKKINDA VERİLEN TUTUKLAMA KARARI HAKSIZ VE HUKUKA AYKIRIDIR.

I. Müvekkilin göz altına alınış şekli usul ve yasaya aykırı olmuştur;

1. Öncelikle ve önemle belirtmek isteriz ki müvekkil kamu oyuna mal olmuş, tanınan bilinen, yeri yurdu belli biri olarak adresi ve hatta telefon numarası dahi çok rahatlıkla bulunabilen biri olduğu halde, hakkında başlatılan soruşturmada müvekkile herhangi bir çağrı kağıdı gönderilmeden, hatta müvekkile telefonla dahi ulaşılmadan, herhangi bir göz altı yada yakalama kararı olmadan kolluk tarafından evinden alınmıştır. Öyle ki; müvekkili evinden alan kolluk, müvekkili nereye götüreceğini dahi bilememiş, müvekkil önce İstanbul Adliyesine götürülecekken, bilahare yönü Vatan Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubeye çevrilmiştir.

2. Önemine binaen belirtmek isteriz ki müvekkilin üzerine atılan suça ilişkin olağan prosedürün bu şekilde cereyan etmeyeceği tartışmamsızıdır. Müvekkile telefonla bile ulaşılsa müvekkil derhal çağrıya uyacakken, çağrı kağıdı gönderilmek yerine ‘mevcutlu’ olarak kollukla ifadeye çağırılması bir nevi gözaltı kararı olup Sayın Mahkemenin bilgi ve takdirlerinde olduğu üzere bu husus CMK 91. Ve devamı maddelerine göre gözaltı şartlarıyla bağdaşmamaktadır. Çünkü bir kişinin gözaltına alınması kararı suçüstü halinde yakalanan kişinin cumhuriyet savcısı kararıyla ve soruşturmanın yürütülmesi açısından zorunlu olması halinde gerçekleşen bir adli tedbirdir. Oysa müvekkil Gülşen hakkında iddia edilen suç 30 Nisan 2022 tarihinde gerçekleşmiştir. Ancak kendisi hakkında 25 Ağustos 2022 tarihinde gözaltı kararı verilmiştir. Bu karar bu bağlamda hukuka uygun değildir. Kolluğun müvekkili konutundan almasını yakalama kararı olarak değerlendirmek mümkün değil zaten. O kararı Cumhuriyet Savcısı tek başına veremez. Zira somut olayda bunun istisnası olan kuvvetli suç şüphesi, gecikmesinde sakınca olan hal ve suç üstü hali de bulunmamaktadır.

Müvekkile yönelik uygulanan bu usul ve yasaya aykırı olağanüstü durumu Sayın Mahkemenin takdirlerine sunuyoruz.

II. Müvekkil üzerine atılı suçu işlememiştir;

1. Müvekkil ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu’ kapsamında tutuklanmış olup Sayın Mahkemenin bilgi ve taktirlerinde olduğu üzere 5237 sayılı TCK’nın 216. maddesinde düzenlenen bu suç;

‘ (1)Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’ şeklinde eylemin üç ayrı hali son derece açık ve net olarak düzenlenmiştir.

2. Somut bir tehlike suçu olarak 5237 sayılı TCK’nın 216. maddesinde düzenlenen ve kamu düzenini, toplum huzurunu/barışını himaye eden, esas itibariyle nefret söylemini sınırlandırmayı hedefleyen Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Etmek suçu; halkı, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik edilmesini cezalandırmaktadır.

Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere; suçu oluşturan “tahrik”, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli olmalıdır. Fail subjektif olarak da bu amacı gütmeli, halk kesimini kin ve nefrete tahrik etmelidir. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir red veya saygısızlık ifade eden bir davranışta bulunma veya bu yönde sözler sarf etme, suçun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Fiilin suç teşkil etmesi için bunların ötesinde, ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlığa tahrikin var olması gerekir. Diğer bir tabirle etkili bir şiddet çağrısı ya da nefret söylemi içermelidir. Failin fiili, adet ve şahıs olarak muayyen olmayan toplum kesimi üzerinde kin ve nefret duygularının oluşumuna veya mevcut duyguların pekişmesine etkide bulunmalıdır.

3. Türk Ceza Kanunun 216. maddesinde yer alan düzenleme, doğrudan ifadenin içeriğini hedefe alarak bir sınırlama öngörmemektedir. İfadenin iletişimsel etkisinin muhatapları üzerinde yarattığı varsayılan etkiyi değil, somut vakıada kullanılan ifadenin yaratmış olduğu etkiyi dikkate almaktadır. ( Terörizm ve İfade Özgürlüğü Paradoksu, Yard. Doç Dr. Kemal Şahin, Sy.339 ) Kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara dayalı olarak varlığı gereklidir. Bu tehlike, somut bir tehlikedir. Somut tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenirken failin söz ve davranışlarının neden olduğu tehlike neticesine bakmak gerekir. Hakim, kullanılan ifadeler dolayısıyla bu tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini, dayanak ve noktalarını göstermek suretiyle belirleyecektir.

4. Yukarıda arz ve izah ettiğimiz açıklamalar ışığında somut olaya ilişkin görüntüler incelendiğinde müvekkilin ifadesinde de belirttiği gibi kendi çalışma arkadaşları ile arasındaki suç işleme kastı olmadan, planlanmadan ani bir şakalaşmada sarf edilmiş olması karşısında; esas itibarıyla rahatsız edici olsa da halka açık olmayan bir konserde söylenmiş olmakla aleniyet unsuru gerçekleşmemiş olup halka karşı söylenmediği için halkın bir kesimini diğer kesimine karşı tahrik etmemiş, dahası suçun unsuru olan açık ve yakın tehlike hususu da gerçekleşmemiş olmakla TCK'nın 216. maddesinde yazılı ‘halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek’ suçunu oluşturmayacağı açık olduğu halde bu suç kapsamında müvekkil hakkında tutukluluk kararı verilmesi 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38. Maddesinde kapsamında güvence altına alınan suçun kanuniliği ve cezanın kanuniliği ilkesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

5. Suç ve cezada kanunilik evrensel hukuk ilkesi uyarınca, yasa koyucunun, cezai bir yaptırıma bağlamadığı bir eylem, ülke koşulları nazara alınarak, zorlama yorumlarla cezalandırılması, kuvvetler ayrılığı sistemini zedeler mahiyette olacağı tartışmasızdır. Müvekkilin mezkur söylemi, yasanın sınırlı olarak tanımladığı farklılıkları kin ve düşmanlığa sevk edecek nitelik ve niceliğe ulaşmadığı, şiddet çağrısı içermediği, kamu düzenini bozucu mahiyete varmadığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün istisnasını teşkil eden kapsama dahil olmadığı sabit olup müvekkilin işlemedi bir suçtan dolayı tutuklanması kamu vicdanını rahatsız eder mahiyettedir.

III. Müvekkil hakkında tutuklama koşulları gerçekleşmemiştir;

Sayın Mahkemenin Bilgi ve takdirlerinde olduğu üzere Ceza Muhakemeleri Kanununun 100. Maddesi tutuklama koşullarını hiç bir tereddüte mahal vermeyecek şekilde düzenlemiştir. Bu bağlamda tutuklama tedbirinin hukuka uygunluğundan bahsedilebilmesi için öncelikle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller olmalı ve bir tutuklama nedeninin mevcudiyeti gerekmekte olup somut olayımızda bunların hiç biri gerçekleşmediğinden müvekkil hakkında verilen tutuklama kararı usul ve yasaya aykırı olmuştur. Şöyle ki;

1. Müvekkil Hakkında Tutuklama Tedbiri Uygulanmasına İlişkin Sevk Maddesi TCK 216/1 Olmakla Bu Suçun Gerçekleşmiş Olduğuna Dair Kuvvetli Suç Şüphesi Bulunmamaktadır

1. Herhangi bir tutuklama işleminin hukuku uygunluğundan bahsedilebilmesi için öncelikle tutuklanması talep olunan şahsın işlemiş olduğu iddia olunan suçun gerçekten işlenmiş olduğuna ilişkin kuvvetli suç şüphesi ihtiva eden somut delillerin varlığı gerekmekte olup bu durum esasen tutuklama tatbik edilecek suça ilişkin olarak “görünüşte-yaklaşık ispat” olup olmadığının değerlendirilmesine ilişkindir. Somut olayda Sayın Savcılık Makamınca müvekkil aleyhinde TCK 216/1 deki suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe olduğu kanaatiyle tutuklama tedbiri uygulanması talep olunmuştur. Oysa ki dosyadaki delil durumu açık, somut ve hiçbir şüpheye mahal vermeyecek şekilde sevk maddesinde tanımlı suçun sübut bulmadığını göstermektedir.

2. TCK 216/1 “(1)Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Hükmüne haviidir. Müvekkilin bu suçu işlemiş olmasına sebebiyet verdiği iddia olunan beyanı/ifadesi “İmam Hatip’te okumuş daha önce kendisi, sapıklığı oradan geliyor” şeklindedir.

Bu minvalde, müvekkil hakkında tutuklama tedbirinin uygulandığı halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçuna konu edilen paylaşımların kuvvetli suç belirtisi teşkil edip etmediğinin belirlenmesinde bu suça ilişkin olarak Yargıtay tarafından yapılan değerlendirmelerin de göz önüne alınması gerekmektedir. Yargıtay’ın çok sayıdaki kararı dikkate alındığında anılan suçla ilgili tespit ve değerlendirmelerinin şu şekilde özetlenmesi mümkün görünmektedir:

i. Objektif ve tarafsızlıktan uzak, incitici, saygınlığı zedeleyici, rahatsız edici fakat şiddet içermeyen ve şiddet kışkırtıcılığı bulunmayan, yakın tehlikeye neden olmayan beyanlar bu suçun konusunu oluşturmamaktadır.

ii. Gerçekleşen fiilin dış dünyada meydana getirdiği etki ve tepki gözetilmeli, açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması hâlinde fiil suç sayılmalıdır. Kanunun gerekçesinde açıkça belirtildiği gibi buradaki tehlike somut tehlikedir. Suçun oluşması için kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara dayalı olarak ortaya çıkması gerekir. Tehlikenin soyut olmayıp somut ve yakın tehlike olduğu, kitlelerdeki etkileşim ve hareketler izlenerek değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır.

iii. Suçu oluşturan tahrik -soyut saygısızlık ve reddin ötesinde- bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesine yol açmaya veya bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli olmalıdır. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir ret veya saygısızlık ifade eden bir davranışta bulunma ya da bu yönde sözler sarf etme suçun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir.

iv. Fiilin suç teşkil etmesi için bunların ötesinde ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlığa tahrikin var olması gerekir. Diğer bir tabirle etkili bir şiddet çağrısı ya da nefret söylemi içermelidir. Failin fiili, adet ve şahıs olarak muayyen olmayan toplum kesimi üzerinde kin ve nefret duygularının oluşumuna veya mevcut duyguların pekişmesine etkide bulunmalıdır.

v. Kin ve düşmanlık husumet beslenen konuya karşı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı gerektirecek şiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zeminini oluşturan psikolojik bir hâl olarak açıklanabilir. Kin ve düşmanlık ibaresinin anlamı da dikkate alındığında sadece şiddet içeren ya da şiddet tavsiye eden tahrikler madde kapsamında değerlendirilebilecektir.

vi. Suçun konusunu oluşturan kışkırtmanın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılıklarından en az birine dayanılarak ve bu kesimleri karşı karşıya getirmek amacıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

vii. Yasal sınırlılıkla belirlenen farklılıkları tahrike yönelmeyen, şiddet çağrısı ve nefret söylemi içermeyen, somut ve yakın tehlike düzeyine de ulaşmamış kışkırtmaların suça konu edilmesi suçun kanuniliği ilkesiyle bağdaşmaz.

3. Yukarıda arz ve izah edilenlerin ışığında gerek kanun metninin lafzı gerekse de Yüksek Yargıtay’ın ilgili suça ilişkin değerlendirmeleri tahtında müvekkil Gülşen’in TCK 216/1 de tanımlı suçu işlemediği her türlü izahtan varestedir. Müvekkilin sözleri, muhatabı belli olan ve toplumun bir kesimine yönelmeyen, yanlış anlaşılmış kötü bir şakadan ibarettir. Bu şaka pek tabii bazı kesimlerce rahatsızlık yaratmış ve eleştiri konusu edilmiş olabilir. Buna karşılık söz konusu paylaşımın bir bütün olarak toplumun bir kesimini sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılıklarından en az birine dayanılarak başka bir kesimine karşı kin ve düşmanlığa tahrik eden bir yönünün olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Müvekkil, ifadelerinde herhangi bir şekilde şiddetle ilişkilendirilecek bir ifade kullanmamıştır.

4. Anayasa Mahkemesinin TCK 216/1 suçundan tutuklanan bir bireysel başvurucunun başvurusuna ilişkin 2020/13412 başvuru, 12.01.2021 tarihli kararında aşağıda paylaşacağımız kısım huzurdaki dosya açısından da büyük önem arz etmektedir.

“66. Burada her iki paylaşım yönünden altı çizilmesi gereken hususlardan biri de paylaşımlar dolayısıyla tutuklamaya konu halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu yönünden zorunlu unsur olan yakın tehlikenin soruşturma mercilerince ortaya konulamamış olmasıdır. Paylaşımların kamu düzeni açısından ne şekilde somut bir tehlikeye sebebiyet verdiği soruşturma belgelerinde belirtilmemiştir. Bu bağlamda soruşturma mercileri bu paylaşımların sosyal medya ortamında birçok kişi tarafından beğenilmesine değinmişse de bunun herhangi bir şekilde kamu barışını somut olarak tehlikeye sokan bir durum olarak kabulü mümkün değildir. Yargıtay kararlarında ifade edilen ölçütler çerçevesinde başvurucunun paylaşımlarının kitlelerde nasıl bir etkileşim ve harekete sebebiyet verdiğiyle ilgili somut hiçbir tespit bulunmamaktadır.

67. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu yönünden tutuklama için gerekli olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.

68. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”

Huzurdaki dosya bakımından da tutuklamaya konu halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu yönünden zorunlu unsur olan yakın tehlikenin soruşturma mercilerince ortaya konulamadığı son derece açıktır. Tutuklama kararının gerekçesi olarak sosyal medya üzerinden bir takım olumsuz yorum ortaya konulmakla yetinilmiştir, Anayasa Mahkemesi ilamında da belirtildiği üzere huzurdaki olayda da sosyal medya paylaşımlarının kitlelerde nasıl bir etkileşim ve harekete sebebiyet verdiğiyle ilgili somut hiçbir tespit bulunmamaktadır ve bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında huzurdaki dosya bakımından halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu yönünden tutuklama için gerekli olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. İfadelerini kullanmış ise de her ne kadar hukuken gerekli olmasa da müvekkilimizin hakkının savunulması ve ivedi şekilde tahliye edilmesini gerçekleştirmek noktasında biz tutuklama nedeni olup olmadığına ve ölçülülüğe de değineceğiz. (EK. 1. Anayasa Mahkemesinin TCK 216/1 suçundan tutuklanan bir bireysel başvurucunun başvurusuna ilişkin 2020/13412 başvuru, 12.01.2021 tarihli kararı)

2. Müvekkilin kaçma şüphesi yoktur

Arz ve izah olunduğu üzere müvekkil kamuya mal olmuş bir sanatçı olarak, ailesiyle birlikte sabit ikametgahında yaşamakta olup vatandaşlık görevlerini eksiksiz yerine getiren bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Müvekkilin kaçma şüphesi olmadığı somut olayda da ortaya çıkmıştır. Evinden mevcutlu alındığı günün evvelindeki akşam saatlerinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının re’sen soruşturma başlattığı ve hatta mevcutlu olarak ifadeye çağırıldığı tüm medyaya yansımış olup müvekkil konser verdiği Çeşme’den kalkarak evine gelmiş ve savcılık makamının kendisini davet etmesini beklemiştir. Kaldı ki müvekkil, kendisini usul ve yasayı hiçe sayarak tutuklayan Sulh Ceza Hakimliğindeki sorgusunda çok samimi ve an itibariyle trajik bir şekilde “Bana ihtiyacı olan 5 yaşında çocuğum var. Tutuksuz yargılanmak istiyorum, bana ihtiyaç duyulan her an gelebilirim.” İfadeleriyle başta bir anne olarak kaçma şüphesi olamayacağını açıklıkla ifade etmiştir.

3. Delillerin tamamı toplanmış olup yok edilmesi, değiştirilmesi, gizlenmesi söz konusu değildir.

Müvekkilin üzerine atılı suçun yegane delili bir kaç saniyelik video olup iş bu kayıt soruşturma dosya içerisine alınmış ve hatta çözümü dahi yapılmıştır. Dolayısıyla bu delinin yok olma, değiştirilme ve gizlenme ihtimalinin olmadığı izahtan varestedir.

4. Müvekkilin tanık, mağdur yada başkaları üzerinde baskı yapması mümkün değildir.

Müvekkilin değil tanık ve/veya mağduru baskı altına alması bilakis suç kastı olmadığı halde söyleminden rahatsız olma ihtimali olan kişilerden kamuoyunda özür dileyerek bu olasılığıda ortadan kaldırmıştır. (EK.2. Müvekkilin kamu oyuna yaptığı özür açıklaması)

5. Müvekkil üzerine atılı suç ‘kuvvetli şüphe’ uyandıran katalog suçlardan değildir.

Kanun koyucu tutuklama kararı verilmesini öngördüğü katalog suçları tek tek saymış olmakla müvekkil üzerine atılı suçun bu katalog suçlardan olmadığı tartışmasızdır.

6. Müvekkil üzerine atılı suçun alt ve üst sınırı tutuklamayı gerektirmemektedir.

Her ne kadar müvekkilin tutuklandığı, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçunun unsurları somut olayımızda gerçekleşmemişse de kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için müvekkil bu suçtan ceza alacak olsa müvekkilin sabıkasız olması da göz önüne alındığında suçun alt sınırından uzaklaşılsa bile bu suçun üst sınırı tutuklamayı gerektirmemektedir.

7. Müvekkilin üzerine atılı suçta tutuklama ölçülülük sınırını fazlasıyla aşmıştır,

Sayın Mahkemenin bilgi ve takdirlerinde olduğu üzere tutuklama son çare olup ‘özgürlük asıl, sınırlama istisna’ prensibi gereği kabul manasına gelmemekle birlikte bir an için müvekkilin üzerine atılı suç bakımından uygulanabilecek çok sayıda tedbir kararı varken bunların yerine en ağırı olan tutuklamanın seçilmesi ile ölçülülük sınırı ölçüsüz bir şekilde aşılmıştır.

8. Müvekkil hakkında verilen tutaklama tedbir mahiyetinde değildir,

Sayın Mahkemenin bilgi ve takdirlerinde olduğu üzere tutuklama bir tedbir olup bu tedbir hiç bir suretle cezanlandırma yada gözdağı vermek amacıyla kullanılmamalıdır. Ancak müvekkilin üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması, cezanın üst sınırı ile bu suça dair olağan soruşturmalarda izlenen usul ile şüphelilerin tutuklanmadığı göz önüne alındığında müvekkilin tutuklanmasının tedbirden ziyade bir cezalandırılma amacı güttüğü tartışmasızdır.

9. Müvekkilin tutuklanması kamu vicdanını rahatsız etmiştir

Müvekkilin üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmamasına, sözde eylemin üzerinden 4 ay gibi bir süre geçmiş olmasına, müvekkilin özür dilemesine rağmen olağanüstü bir usule tabi tutulup, koşulları olmadığı halde tutuklanması kamu oyunda büyük tepki ile karşılanmış, beş yaşındaki evladından koparılarak ceza evine konulması kamu vicdanını rahatsız etmiştir.

SONUÇ VE İSTEM

Yukarıda arz ve izah olunan ve Sayın Mahkeme’nin resen nazara alacağı sebeplerle; İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 28.08.2022 Tarih ve 2022/785 Sorgu sayılı haksız ve hukuka aykırı tutuklama kararına karşı itirazlarımızın kabulü ile tutuklama kararının KALDIRILARAK müvekkil Gülşen ÇOLAKOĞLU”nun tahliyesine karar verilmesini arz ve talep ederiz. 26.08.2022

Saygılarımızla,

Av. Altın MİMİR Av. Emek EMRE

Ne olmuştu?

Kıyafetleri ve LGBTİ'ye verdiği destek nedeniyle hükümetin hedefinde olan Gülşen'in dün 4 ay önce bir konserde imam hatiplilere yönelik sözlerinin olduğu video dolaşıma sokuldu. Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı jet soruşturma başlattı ve sanatçı hakkında gözaltı kararı verildiğini yandaş Sabah Gazetesi duyurdu. İlerleyen saatlerde Gülşen polis ekipleri tarafından evinden gözaltına alındı.

Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen Gülşen hakkında savcı tutuklama talep etti, hakim de tutuklama kararı verdi ve Gülşen, Bakırköy Cezaevi'ne gönderildi.

Türkiye Haberleri