Erdoğan'dan Esad sorusuna yanıt: Yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna dönüşü uçakta gazetecilerin sorusunu yanıtladı ve "Bizim Esed'i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok ki" dedi. Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyduklarını da söyleyen Erdoğan ABD'ye de sert sözlerle yüklendi

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ukrayna dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, Suriye politikasına ilişkin Gazeteci Murat Çiçek'in "Başından beri Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğunuz yönünde açıklamalar yaptınız. ‘Suriye’de muhalefet ile rejimin uzlaşması lazım. Rejim askeri çözüm istiyor ama çözümün nihayeti siyasi çözümdür’ diye biz bunu deklare ediyoruz. Bu sözün gereği olarak Astana ve Cenevre süreçleri örnek gösterilmesine rağmen, Sayın Dışişleri Bakanı bu konuda açıklamayı yinelediğinde, Türkiye’de ‘Türkiye Esad’ı yenemedi şimdi anlaşmak için zemin hazırlıyor’ şeklinde özellikle muhalefetin bir algısı oluştu. Hem Suriye konusundaki son durumu öğrenmek istiyoruz hem de muhalefetin bakış açısını değerlendirmenizi istiyoruz?" sorusuna da yanıt verdi.

'Bir gece ansızın gelebiliriz ifademiz boşuna değil'

"Bizim Esed'i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok ki" diyen Erdoğan, Türkiye'de muhalefetin olayı böyle bir noktaya taşıması durumunda bunun muhalefetin kalitesini ve gramını ortaya koyacağını söyledi. Erdoğan, "Bizim şu anda Suriye'de attığımız bütün adımlarla, özellikle Suriye'nin kuzeyinde Fırat'ın doğusu ve batısından Akdeniz'e kadar olan o bölgede Ruslarla yürüttüğümüz çalışmalarda terörle bir mücadele vardı. Terörle olan mücadelemizi de burada birlikte sürdürüyoruz. Bunların belli bölümünü Ruslarla beraber yaparken belli bölümünü de kendi askerimizle, güvenlik güçlerimizle yürütüyoruz. Hep söylüyorum, demokraside en önemli hasletlerden bir tanesi güçlü muhalefettir. Tabii bizim güçlü bir muhalefetimiz yok. Sıkıntı burada. Yani Suriye'de ne oluyor ne bitiyor haberleri yok. Biz ise ta Obama döneminden alalım, orada verdiğimiz mücadeleyi şu anda da aynı kararlılıkla devam ettiriyoruz. Bizim 'bir gece ansızın gelebiliriz' ifademiz boşuna değil. Vakti saati geldiğinde bu yapılır. Ama şunu da söyleyeyim; bir defa Türkiye'ye kimse 'Böyle bir şeye hazır mısın?' sorusunu sormasın. Biz bütün bu işlere hazırlıklıyız. Hazırlıklı olduğumuz gibi de anbean ne gerekiyorsa bunu yapacak güçteyiz" dedi.

'Bizim Suriye'nin topraklarında gözümüz yok'

Şu anda Amerika'nın binlerce mühimmatı buraya yığma yaptığını belirten Erdoğan, Amerika'nın bu yığmayı da terör örgütleriyle yaptığını söyledi ve şu ifadeleri kullandı:

"ABD şunu söyleyemez: 'Ben terörü beslemedim' diyemez. Terörü Suriye'de birinci derecede besleyen ABD ve koalisyon güçleridir; bunu acımasız yapmışlardır ve hala da yapıyorlar. Oradan bıkmadılar, bir de Irak'ta aynı beslemeyi yaptılar. Kime? Yine terör örgütlerine. Eğer bugün Irak'ta bir huzursuzluk varsa altında maalesef yine Amerika yatıyor. Ve bu terör örgütlerinin ileri gelenleriyle Beyaz Saray'da görüşme yapacak kadar ileri gidiyorlar. Biz bunların hepsini biliyoruz. Bunlar var. Aynı şekilde Rusya rejimle bir dayanışma içinde. Kendileriyle bu yaptığım ziyarette bu konuları da görüştük. Bunu artık bir yere oturtmamız lazım dedim. Rusya ile öyle bir dayanışma yapalım ki Suriye'de, özellikle Suriye'nin kuzeyinde, doğusu batısı fark etmez, buralarda terörle bir mücadele gerçekleştirelim. Şimdi hep soruyoruz; bu teröristler kaynağı nereden buluyor? İşte şu anda Kamışlı'daki kalitesiz petrolü çıkartan teröristler. Peki kim alıyor bunu? Rejim alıyor. Para kaynağı rejimde. Bunlar alıyor. Bütün bu gerçekler ortada. Bir diğer taraftan da sürekli olarak buralarda İran'ın hesapları var. Bu hesaplar da önümüzde. Biz istiyoruz ki buradaki süreci daha fazla uzatmayalım. Bizim Suriye'nin topraklarında gözümüz yok. Çünkü Suriye'nin halkı bizim kardeşlerimiz. Orada bizim öyle bir derdimiz yok. Onların topraklarının bütünlüğü bizim için önem arz ediyor. Rejim bunun idraki içinde olmalı. Bunları da yine aynı şekilde Sayın Putin'le Soçi ziyaretimizde görüştük. Temennim odur ki inşallah önümüzdeki dönemle ilgili Suriye'de hem anayasa bir an önce yapılır, bu iş sağlama bağlanır hem de halkın bütün bu noktadaki sıkıntılarını giderecek adımlar atılır. Şu anda oradan hicret edenler, iltica edenlerin ağırlığı bize geldi. 4 milyon insanı biz ülkemizde ağırlıyoruz. Bütün bunları ağırlarken rejimle sürekli savaş halinde olalım diye mi bunu yapıyoruz? Hayır. Suriye halkıyla özellikle inanç değerleri noktasındaki bağlarımız sebebiyle bunu yapıyoruz. Bundan sonraki süreç belki çok daha hayırlı olacaktır."

'İplikle de olsa bağı koparmayın, o bağ devam etsin'

Uçakta sorulan sorular ve Erdoğan'ın verdiği yanıtlar şu şekilde:

Bu tartışmalar devam ederken Sayın Devlet Bahçeli'nin bir açıklaması dikkat çekti. Suriye'nin kuzeyinde yürütülen terörle mücadeleye gönderme yaparak 'Siyasi diyalog görüşmelerinin ya da Suriye ile temasın siyasi diyalog mertebesine çıkarılması ciddiyetle ele alınmalı' ifadesini kullandı. Bu sözleri nasıl değerlendirirsiniz?

Şunu bir defa bilmemiz, kabullenmemiz gerekir. Devletler arasında hiçbir zaman siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz. Her zaman her an bu tür diyaloglar olur, olmalıdır. Hatta bir söz var; 'İplikle de olsa bağı koparmayın, o bağ devam etsin. Gün olur lazım olur.' Şimdi biz mesela bölgede Mısır'la alt düzeyde, bakanlarımız seviyesinde temaslarımızı devam ettiriyoruz. Bu ilişkiler durup dururken olmuyor. Diplomasiyi tamamen devre dışı bırakamazsınız. Diplomasiye ne denli ihtiyacımız olduğunu bütün dünya gördü. Biz her zaman çözümün parçası olduk. Suriye sorununu çözmekle ilgili elimizi taşın altına biz koyduk. Hedefimiz, bölgesel barış oldu, ülkemizi bu krizin ağır tehditlerinden risklerinden korumak oldu.

'Suriye bizim için önemli bir görüşme konusuydu'

Suriye'nin kuzeyindeki terör hedeflerine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapmaya hazırlandığı bu 5'inci harekât üzerine bir soru sormak istiyorum. Şimdi Türkiye sahada varlık gösterirken aslında diplomatik ayağı, işin diplomasi boyutunu hiç bırakmıyor. Biz biliyoruz ki Amerikalı muhataplara olduğu gibi Rus muhataplara da PKK terör örgütünün faaliyetleri ve Türkiye'nin sınır güvenliğini nasıl tehdit ettiğiyle ilgili zaman zaman bilgilendirmeler yapıyorsunuz. Bu bilgilendirme sonucunda Rusya'nın PKK/YPG'ye karşı bakışında bir değişiklik oldu mu? Bir de özellikle PKK'ya yakın kaynaklar ve medya organları beklenen 5'inci harekatla ilgili olarak, bunu bir Rus ihaneti, Rusların ihaneti gibi değerlendiriyorlar. Bununla ilgili bir yorumunuz olur mu?

Şu anda Suriye'de attığımız her adımda bir defa biz güvenlik güçlerimiz, istihbaratımız, Milli Savunma Bakanlığımız olarak Rusya'yla irtibat halindeyiz. Arkadaşlarımız sürekli onlarla görüşme halindeler. Ben de Sayın Putin'le görüşmeler yapmak suretiyle bu süreci "sağlama bağlayalım" diyoruz. İşte örneğin son Soçi seyahatimde Suriye bizim için önemli bir görüşme konusuydu, gündem maddesiydi. Şu anda yine buradaki terör olaylarıyla alakalı gerek ben Putin'le, gerek Dışişleri Bakanım ve Savunma Bakanım muhataplarıyla görüşmeleri devam ettiriyoruz. Bundan sonraki süreçte de zaten devam ettireceğiz. Mesela gönül arzu ederdi ki İran'la da oradaki bu çalışmaları daha etkin yürütelim ama bu olmadı. Biz de şu anda Rusya'yla olan bu dayanışmamızı, birlikteliğimizi aynı kararlılıkla devam ettiriyoruz. Bundan sonraki süreçte de yine aynı şekilde devam ettireceğiz.

'Savaş sürecinde bir matematik olayı yok'

Savaşın başından beri aldığınız bir inisiyatif vardı. Bu Antalya Diplomasi Forumu ile başladı, İstanbul'da devam etti. Daha sonra tahıl koridoru anlaşması sonucunu verdi. Bu görüşmeleri Putin, Zelenski ve BM Genel Sekreteri arasında ikili ve üçlü şekilde sürdürüyorsunuz. Önümüzde BM Genel Kurulu var. Siz açıklamanızda atıfta bulundunuz. Bugünkü üçlü görüşmenin odak noktasında savaşın nasıl nihayete erdirilebileceğinin olduğunu söylediniz. BM Toplantısı'na kadar bu yönde bir sonuç bekliyor musunuz? Zelenski'den aldığımız izlenim nedir?

Şu anda tabii bir savaş süreciyle karşı karşıyayız. Bu savaş sürecinde bir matematik olayı yok. Yani iki kere iki dört diyemezsiniz, şu zaman bu bitecek diyemezsiniz. Çünkü süreç çok acımasız ilerliyor. Bizim bugün Lviv'e gelmemiz ve Lviv'de özellikle bu görüşmeyi yapmak isteyişimizin tabii ki bir nedeni var. Aynı görüşmeyi Soçi'de, Rusya'da, Sayın Putin'le yaptık. Burada da bu şekilde gerçekleştirmiş olduk. İyi de oldu. Guterres de buraya geldi. Guterres bizden sonra Kiev'e geçti. Kiev'de ayrıca çalışmalarına devam ettiler. Tabii bu seneki BM Genel Kurulu biraz farklı olacak. Bu konuda ilgili arkadaşlardan aldığımız bilgiler katılımın daha üst düzeyde olacağı istikametinde. Tabii bunu BM Genel Kurulu'nda göreceğiz. Orada verilecek mesajlar çok çok anlamlı. Gerek Türkiye olarak bizim vereceğimiz gerek diğer ülkelerin vereceği mesajlar çok çok önemli. Onun için hazırlıklarımızı buna göre yapmak, adımlarımızı da buna göre atmak durumundayız. Tabii sahada yaşanan gelişmelere bakıldığında, birçok noktada adeta bir kesinti mekanizması olmuş durumda. Ummadığımız, beklemediğimiz kesintiler oldu. Onun için ben bu BM Genel Kurulunu biraz farklı yaşayacağımızı zannediyorum.

'Zaporijya konusu gerçekten rastgele bir konu değil'

Avrupa'nın en büyük nükleer enerji santrali Zaporijya ile ilgili uyarılar yapılıyor. Geçtiğimiz günler de Zelenski de "Herhangi bir sızıntı ya da patlama olasılığında Avrupa ülkeleri, Türkiye ve çevre ülkeler için felaket olur" demişti. Bugün siz de "Yeni bir Çernobil istemiyoruz" diye vurgu yaptınız. Türkiye tahıl koridorunda olduğu gibi nükleer enerji santraliyle ilgili de güvenliği sağlamak ve çevresindeki çatışmaları durdurmak adına devreye girer mi?

Zaporijya konusu gerçekten rastgele bir konu değil. Ama birinci derecede Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun bu işin yakın takibinde olması ve neler yapılması gerektiği hususunda belli bir yükü üstlenmesi lazım. Burada şu an itibarıyla içeride Ukrayna'nın bu alanda etkin ve yetkin elemanları bulunuyor. Zelenski bizden şunu özellikle istedi; Rusya'nın buradaki bütün mayın ve benzeri döşemeleri söküp alması ve bu hususun süratle ürkütücü olmaktan çıkması. Çünkü bir tehdit unsuru. 'Çernobil'i yaşamak istemiyoruz' derken biraz da onu kastettim. Bu konuyu Sayın Putin'le de görüşüp, dünya barışı için önemli bir adım olarak bu konuda Rusya da üzerine düşeni yapmalıdır diye bunu kendisinden özellikle isteyeceğiz. Bu adımı atmaları gerekiyor. Zaporijya'da Ukrayna'nın hem kendi teknik elemanları hem kendi askerleri var. Bu teknik elemanlar ve askerlerle orayı koruma altına almış vaziyetteler.

Mısır, İsrail, Suudi Arabistan, BAE...

Yakın zamanda İsrail'le de normalleşme süreci başlamıştı ve büyükelçilerin atanmasına da karar verildi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri en nihayetinde İsrail… Mısır'dan da örnek verdiniz. İsrail'le olan ilişkiler Doğu Akdeniz'de Mısır'la da olursa, bu ilişkilerimiz için genel anlamda enerji eksenli bir ilişki, irtibat diyebilir miyiz acaba?

Daha çok siyaset eksenli dersek isabetli olur. Yani siyasetin gereği bu. Onun için de siyasette dargınlık olmaz. Her an barış içinde olacaksın. Her an görüşebilme imkânı yakalayacaksın. Mesela Mısır'la şu anda üst düzeyde, istenilen yerde değil ama biz şimdi Mısır'la da arkadaşlarla alt düzeyde yani bakanlar seviyesinde bu işi sürdürelim ve ardından da temenni ederiz ki üst düzeyde de bu adımı en güzel şekilde atalım. Çünkü Mısır halkı bizim kardeşlerimiz. Bizim Mısır halkıyla dargın olmamız mümkün değil. Onun için de bir an önce orayla da bu barışı bizim temin etmemiz gerekiyor. Suriye ile daha ileri seviyede adımları temin etmemiz gerekiyor. Bu adımları atmak suretiyle, tüm bölgede yani İslam dünyasının bizim komşularımızla olan bu bölgesinde inşallah birçok oyunu biz bozarız.

'Sondaj gemimiz dünyada sayılı gemiler arasında'

Abdülhamid Han sondaj gemisi için ilan edilen NAVTEX'de önemli bir detay vardı. Kıbrıs'ta katledilen, Kıbrıslı şehit kardeşler Hakan, Kutsi, Murat İlhan kardeşlerin ismini taşıyan 3 gemi Abdülhamid Han'a refakat ediyor. Bu çok önemli, güçlü bir mesaj olarak algılandı. Öte yandan Ege bölgesinde Yunan tarafının tavrını da ortada. Nasıl bir değerlendirme yapabilirsiniz?

Tabii özellikle bu üç kardeşin adını alan bu destek gemilerinin Abdülhamid Han'a refakat etmesi gerçekten sevindirici, bizleri de mutlu eden bir hadise. İnşallah buradan beklenen neticeler alınmaya başlarsa tabii bizi çok daha mutlu edecek. Bu sondaj gemimiz şu anda dünyada sayılı gemiler arasında. 12 bin metreye kadar sondaj yapabilme kabiliyetine sahip. Alanında şu anda eşi benzeri yok. Böyle bir özelliği, böyle bir güzelliği var. Beklentimiz inşallah yeni müjdeler olması. Bakalım ne getirecek. Tabii başta ana muhalefet olmak üzere birileri bundan çok rahatsız oluyor. Gemiye Abdülhamid Han ismini koyduk. Bundan kimlerin rahatsız olduğunu gördünüz. Düşünün, siyaset yapıyor ve tarihçi, tarihi çok iyi bildiğini söylüyor. Nasıl biliyorsa tarihi? Abdülhamid Han'a saygısızlık yapacak kadar ileri gidebiliyor. Lafa da geldiği zaman muhafazakâr havalarına giriyor. Öyle veya böyle biz Abdülhamid Han sondaj gemimizle inşallah o beklenen neticeleri aldığımız anda bunu milletimizle paylaşacağız. Hele hele bir de inşallah doğal gazımız, petrolümüz çıkmaya başladığı andan itibaren çok daha farklı olacak. Bu arada Sayın Malezya Kralının ülkemizi ziyaretinde bazı konuları görüştük. Bunlardan bir tanesi de PETRONAS ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının ortaklaşa bir adım atması hususuydu. Bu konuyla ilgili belirlenen bir iki bölgede müşterek çalışma planlıyoruz. İnşallah bu çalışmada bir tarafta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı öbür tarafta PETRONAS ve bir diğer tarafta Çinliler, belki 3 ayaklı olarak inşallah bir adımı da beraberce atacağız. Tabii sevincimiz şu anda 4 tane sondaj gemimiz var, 2 tane sismik araştırma gemimiz var. Bütün bunlarla beraber artık bir gücüz. Allah sonucunu da inşallah hayır verir.

Malezya ile ortak arama faaliyetleri

Malezya ile olan bu ortak arama faaliyetleri Akdeniz'de, Karadeniz'de mi yoksa başka bölgelerde mi?

Hayır başka…

'Sürdürülebilir kılmayı hedefledik'

AK Parti'nin 21'inci kuruluş yıl dönümü dolayısıyla yaptığınız konuşmada Türkiye Ekonomi Modeline değindiniz, iç tutarlılığı olduğunu söylediniz. Programın gidişatına ilişkin satır başlarıyla bir değerlendirme yapabilir misiniz? Bir de özellikle sonbahar ayları için ağırlıklı olarak enerji faturasındaki yüksek artış nedeniyle ödemeler dengesinde Türkiye'nin sıkıntı yaşayabileceğine ilişkin uluslararası kuruluşların raporları, değerlendirme notları, hepsi üst üste gelmeye başladı. Böyle bir negatif enerji birikiyor sanki sonbahar ayları için. O noktada da bir piyasaya mesajınız olur mu?

Türkiye Ekonomi Modeli ile makro ekonomik istikrarı sürdürülebilir kılmayı hedefledik. Yüksek katma değerli üretimi artırmayı özellikle hedefledik. Cari dengede kalıcı iyileşmeyi hedefleyen bir politikalar bütünü olarak bunu ifade ettik. Modeli oluştururken ülkemizin geçmiş tecrübelerini, iç ve dış dinamiklerini, sahip olduğu jeostratejik avantajı, Covid-19 salgını ve sonrasında yeni küresel ekonomik düzenin ortaya çıkarmış olduğu fırsatları kapsayan birçok parametreyi dikkate aldık. Tabii modelin tasarımında serbest piyasa ekonomisi ilkelerinden asla taviz vermiyoruz. Modelin temel politika araçlarını, Türk lirası tasarrufların özendirilmesine yönelik adımlar, selektif kredi politikaları, yatırım ortamının iyileştirilmesine dönük tedbirler oluşturuyor. Son dönemde model kapsamında uyguladığımız politikaların olumlu sonuçlarını da almaya başladık. Bununla birlikte özellikle IMF'nin yaptığı son açıklamalara baktığımız zaman, Türkiye'nin ekonomik olarak dünya ülkelerinden farklı bir konumda olduğunu, çok daha isabetli bir büyüme parametresini yakaladığını IMF kendisi ifade ediyor. Böyle bir konumdayız ve biz önümüzdeki dönem için ülkemizi olumsuz değil, tam aksine olumlu gelişmelerin beklediğini görüyoruz.

'Bir yandan da birilerini terbiye ediyoruz'

Ekonomi demişken gündemdeki bir mevzuyla devam edelim. Tarım Kredi Kooperatiflerinde indirimler başladı. Aslında siz yine bir yurt dışı ziyaretinde Tarım Kredi Kooperatifleri market sayısını 1000 yapacağız diye bir söz vermiştiniz. Bu sözünüzü tuttunuz, hatta aştınız. 1000 hedefini yüzde 40 aşmış gözüküyorsunuz şu anda. Tarım Kredi Kooperatifleri ile ilgili indirim olduğu da gözüküyor rakamlarda. Size gelen bilgiler nasıl bu marketlerle ilgili? Devletimiz hakikaten ekonomik olarak büyüyor. Bir yandan da vatandaşın ekonomisi fahiş fiyatlardan dolayı sıkıntı geçiriyor. Bunu daha önce siz de dile getirmiştiniz. Fahiş fiyatı engelleme noktasında sistem yerine oturur mu Tarım Kredi Kooperatifleriyle? İndirimler dönemsel mi kalıcı mı? Kalıcı olur mu bu indirimler?

Öncelikle Tarım Kredi Kooperatiflerinin attığı bu adımla biz vatandaşımıza uygun fiyatlı ürünleri ulaştırırken bir yandan da birilerini terbiye ediyoruz. Şu anda Tarım Kredi Kooperatiflerinin 1300-1400 marketi var. Biz şimdi Tarım Krediye diyoruz ki 'Tarım Kredi, de ki market açmak üzere bana işte 250, 300, 400 metrekarelik bina ile gelin. Ürünü biz verelim. Sen ürün için işletme sermayesi koyma. Onu Tarım Kredi sana versin.' Bunu niye diyoruz? Şu andaki market sayısını 1400 değil, 2 bine, 2 bin 500'e çıkaralım ve piyasayı Tarım Kredi olarak biz balanse edelim. Çünkü bizim derdimiz burada para kazanmak değil. Bizim tek derdimiz var; vatandaşımıza bir kaliteli ürün, iki ucuz ürün sunalım. Mesela et ürünleriyle ilgili bunu sadece koyun kuzuda değil, büyükbaşta da yapalım. Şimdi bakın hemen muhalefet çılgına döndü; 'aldatıyorlar, kandırıyorlar, yok şöyle yok böyle' falan filan. Ya şu anda Tarım Kredi raflarında ürün kalmadı. Yoğun bir şekilde ürün yetiştirmeye çalışıyorlar. Ben iki gün önce genel müdürle de konuştum, dedim süratle depoların sayısını da artıralım, bu depolarla da Türkiye genelinde marketlerimize ürün yetiştirmede sıkıntı yaşamayalım. Şu anda gerek bakanım gerek genel müdürümüz bu çalışmayı hızla devam ettiriyorlar. Zaten bu Tarım Kredi marketlerindeki olayla, diğer zincir marketler fiyatları hemen indirmeye başladılar, başlayacaklar. Bizim derdimiz zaten para kazanmak değil. Burada tek derdimiz piyasayı balanse etmek, vatandaşa ucuz, kaliteli ürün yetiştirmek.

'Bütün konut ihtiyaçlarını, taleplerini karşıladık'

17 Ağustos depreminin üzerinden 23 yıl geçti. Kentsel dönüşümde hangi noktadayız? Bir de büyük bir çoğunluk sosyal konut projesini merakla bekliyor. Burada ayrıcalıklı kesimler, kota ayrılan kesimler genişletilecek mi? Mesela engelliler de bunun içerisine alınacak mı?

Depreme karşı tedbirlerimizi kararlılıkla sürdürme gayreti içindeyiz. Bu kapsamda kentsel dönüşüm adımları önceliklerimiz arasında bulunuyor. 20 yılda TOKİ'yle 1 milyon 170 bin konut ve işyeri yaptık. Şu anda 81 ilimizde 350 bin konutun dönüşümüne hızla devam ediyoruz. 60 bin konutluk Büyük İstanbul Dönüşümü kapsamında Esenler'deki ilk etap konutların teslim törenini nasip olursa bugün yapacağız. Sosyal konut kampanyamızla da hedefimiz 2+1, 3+1 konutlarla halkımızın taleplerine cevap vermek. Bu konutlardan engelli kardeşlerimiz, şehit ailelerimiz ve gazilerimiz, emekli vatandaşlarımız da yararlanabilecek. İlk kez gençler ve yeni evli kardeşlerimize de ayrı bir kontenjan ayırıyoruz. Vatandaşımıza en uygun fiyatları ve ödeme seçeneklerini sunacağız. Tabii burada şunun üzerinde ısrarla durmakta büyük fayda var. Bakın Avrupa'nın birçok ülkesinde şu anda depremde, selde, çeşitli afetlerde konut yetiştiremiyorlar, konut vermiyorlar; oralardaki kentsel dönüşümü, değişimi yapamıyorlar. Fakat biz Bingöl depreminden tutun Van, Malatya, Elazığ depremlerine varıncaya kadar bütün buralarda süratle, bir yılı bulmadan hemen altyapısıyla, üstyapısıyla konutlarımızı yaptık ve vatandaşlarımıza bunları yetiştirdik. Kendisi tabii rahmetli oldu ama Sayın Ecevit'in başbakanlığı döneminde biz bir Gölcük depremini yaşadığımız zaman bırakın siz evleri, çadır bile yoktu. Ben o zaman Belediye Başkanı değildim, cezaevinden çıktım, doğru bölgelere gittim ve o bölgelerde vatandaşla hemhal olduk. O Gölcük ne haldeydi, Sakarya ne haldeydi, Yalova ne haldeydi? Yapabildiler mi? Yapamadılar. Ama biz hamdolsun hepsinde de geldik ve oraların bütün konut ihtiyaçlarını, taleplerini karşıladık. İşte Malatya'ya bakın, aynı şekilde konutlardan ahırlarına varıncaya kadar yaptık, teslim ettik. Bu iş, aşk işidir ve aşkınan koşan yorulmaz. Bundan sonraki süreçte de bu böyle devam edecek.

'Bu adama bedel ödetmeli'

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu geçen günlerde 'Bizdeki seçmen bilgileri Yüksek Seçim Kurulunda bile yok' diye tuhaf bir söz sarf etti. Bununla birlikte birtakım spekülasyonlar var; işte "hükümetin yapmayı planladığı bazı icraatlar önceden Kılıçdaroğlu'na servis ediliyor ya da sızdırılıyor" şeklinde. Bu ilginç duruma dair neler söylemek istersiniz?

Kılıçdaroğlu'nun bu açıklamalarına inanıyor musunuz? Adamın hayatı yalan. Bir şey bildiğinden değil. Tabii bana göre, YSK Başkanı ve ekibi bunu yargıya taşımalı. Yargıya taşımak suretiyle artık bu adama bedel ödetmeli. Yeri geliyor savcılara saldırıyor, yeri geliyor hakimlere saldırıyor. Ama nedense onlar çekiniyorlar, korkuyorlar. Anayasa'yla teminat altındasınız. Anayasa'da bununla ilgili 'Kesinlikle yargıya yönelik bu tür beyanlarda bulunulamaz' diyor. İnşallah 2023'te milletim sandıkta buna bir kez daha dersini verecek.

Türkiye Haberleri