Dava dilekçesinde, Emniyet’in “yetki aşımı yaptığı” ve genelgenin de “belirlilik içermediği, öngörülebilir olmadığı” kaydedilerek, yurttaşların “delil oluşturmak için” görüntü almasının “hukuki olduğuna” dikkat çekildi.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) yayımladığı genelge ile toplumsal olaylarda cep telefonuyla ses ve görüntü almak yasaklandı. Yasak, “özel hayatın gizliliği ve kişisel veri ihlali” ile gerekçelendirildi.
Ankara Barosu, Emniyet’in genelgesinin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle Danıştay 10. Daire’de dava açtı.
Ankara Barosu Başkanlığı vekili Mehtap Aykaç’ın hazırladığı dava dilekçesinde, demokratik hukuk devletinde “yetki ile donatılmış olan kolluk görevinin aynı zamanda şeffaf ve hesap verebilir olmasının son derece önemli olduğuna” dikkat çekilerek; “Bir kamu hizmeti sunan ve bu anlamda kamu düzenini korumak ve sağlamak maksadıyla çeşitli yetkilerle donatılmış olan ve üstelik bu yetkilerle temel hak ve özgürlüklere kolayca müdahale etme imkânı olan kolluk personelinin de denetlenebilir olması gerekir” denildi.
'Genelge yetki aşımı'
EGM’nin “yetki aşımı” yaptığına dikkat çekilerek, “İdari kolluğun böyle bir ‘toplum mühendisliği’ görevi yoktur. Bu nedenle Emniyet Müdürlüğü genelgesi, bir yetki aşımıdır. Kolluk yetkisinin kötüye kullanılmasıdır” denildi.
'Öngörülebilir değil'
Aytaç, dilekçesinde; “Dava konusu işlem, muhtevası itibariyle düzenleyici işlem olmasına rağmen, form olarak düzenleyici işlem gereklerini karşılamamaktadır. Uygulaması, sınırları, tanımlar gibi kategori ve ölçütlerden yoksun, öngörülebilirlik ve belirlilik ilkelerinden uzaktır” değerlendirmesini yaptı.
'Yurttaşın delillendirmesi koruma altında'
Yurttaşların toplumsal olaylara ilişkin görüntü çekebileceği ve bunların delil olarak kullanılabileceğinin belirtildiği dilekçede, “Öncelikle her bir yurttaş, üstelik de kamusal bir alanda gerçekleşen bir olayı, suç şüphesiyle delillendirmek ihtiyacı hissedebilir. Bu, toplum halinde yaşamanın ve dayanışmanın doğal bir sonucudur. Özellikle kendisine ya da yakınındakilere yönelmiş bir suç eyleminin delillendirilmesi ise zaten hukuken korunma altındadır” denildi.
Dilekçede, genelgenin iptaline ilişkin talebin gerekçeleri şöyle sıralandı:
“Ses ve konuşmaların kaydedilmesinin suç olarak değerlendirilebilmesi için öncelikle özel hayat ve özel hayatın gizliliği kavramlarının açıklanması gerekmektedir. TCK m.134’ün gerekçesinde ‘başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayı’ denilmektedir. Buna göre, herkes tarafından bilinebilecek durumdaki olayların ve olaylar esnasında yapılan konuşmaların ses kaydının alınması, özel hayatın ihlali suçunu oluşturmamaktadır.
'Dava konusu düzenleme geriye gidiş yönünde'
Savunmanın delil toplama hakkına dönük böylesi bir müdahaleyi bütüncül insan haklarının bir ihlali olarak görmekle kalmayıp, düzenlemelerin iyileştirilmesini önerirken, dava konusu düzenleme bundan geriye gidiş yönünde bir Anayasa 36. madde ihlaline delalet etmektedir.
'Haberleşme hakkı ve basın özgürlüğü tehlikeye gitmektedir'
Dava konusu idari işlem, basın ve haberleşme hak ve hürriyetini de gözetmemiş ve buna ilişkin istisna tarif ya da düzenleme ihtiva etmemiştir. Bu haliyle kamuya açık alandaki, kamuyu ilgilendirdiğini düşünen toplumsal olaylarda gerek yurttaşın haberleşme hakkı gerekse basın emekçilerinin basın özgürlüğü tehlikeye girmektedir.”
Dilekçede, 1 Mayıs’ta Ankara’da, kolluk güçlerinin, muhabirlerin elindeki cep telefonlarını alarak görüntü almalarını engelledikleri ve dayanak olarak da genelgeyi gösterdikleri de hatırlatıldı.
ANKA