Emekliler Türkiye Meclisi'ni (ETM), kuran emekliler, yaşadıkları sorunları ve taleplerini, örgütlenme çalışmalarını ANKA Haber Ajansı’na anlattı.
Emekli öğretmen Ali Ersin Gür, ETM’nin amacına ve derneğin yapısına ilişkin şunları anlattı:
“Emekliler Türkiye Meclisi, küresel bazda temsili demokrasinin yarattığı problemler ve bu problemlerin sonucu olarak dünya genelinde yaşanan bir krizin ülkemize yansımalarını göz önünde bulundurarak buna bir çözüm arayışına girmiştir. Çözüm olarak da temsili demokrasi yerine doğrudan demokrasinin ve doğrudan demokratik katılımla bir çözüm olabileceğini düşünerek bu zeminde bir örgütlenme modeli düşündük. Türkiye’de var olan emekliler alanında faaliyet gösteren sendikalar, dernekler, platformlar -ki bizim dostlarımızdır- hiyerarşik yapıya göre örgütlenmişlerdir. Dolayısıyla alternatif bir örgütlenme modeli olarak eşit özneler arası örgütlenme modelini geliştirmeye çalıştık.
Bu hareketin bir lideri yoktur. Ne kadar üyemiz varsa hareketi temsile yetkilidir, hareketin aynı zamanda sözcüleridir. O şekilde bir örgütlenme modeli. Türkiye’de hali hazırda 13,7 milyon emekli kitlesi var. Bunların tamamını kucaklayacak bir hareket düşünüyoruz. İnsanların diline, dinine, ırkına, mezhebine, sosyal statüsüne bakmadan emeklilerin tek çatı altında ortak akıl ve mücadeleyle hakların alınabilineceğini düşünüyoruz. 23 Mart 2022 tarihinde bir grup arkadaşla çalışmayı başlatıp Türkiye’nin birçok ilinde birçok ilçesinde örgütlenmiş durumdayız. Her geçen gün hareket gelişerek, büyüyerek yoluna devam etmektedir.”
'Taş kaynatmaya başladık'
Emekli memur Dürdane Bekdemir ise emekli kadınların derdini şu sözlerle anlattı:
“Ben 20 yıllık emekliyim; şu anda Türkiye’de kadın olmak büyük bir sorun, bunun arkasında bir de emekli kadın olmak, emekli olmak apayrı bir sorun. Katmerlenerek gidiyor sorunlarımız. Türkiye’nin ekonomik koşulları ortada. İnsanların nasıl yaşadığı ve alım gücünün ne kadar düştüğü bütün bunlar ortada. Bizim toplumumuzda bir evin mutfağını o evin geçimini ayakta tutan kadın, alışverişini yapar ama varsa pişirir. Alabiliyorsa pişirir, yoksa taş kaynatır. Bugün Türkiye’deki emekli kadınlar için birçok sorun var ama biz taş kaynatmaya başladık. Ben bu ülkeye yıllarımı verdim. Yıllarımın emeğini, karşılığını aldığım üç kuruş parayla gerçekten geçinemiyorum.
Markete gitmeye korkuyorum. Benden çok daha kötü durumda olan emekli arkadaşlarım var. Enflasyon oranlarını artık tartışmayalım. Resmi kanallardan yapılan TÜİK’in açıklamalarında yüzde 80-85, ama gerçek enflasyon sokakta yüzde 180 yüzde 300 arasında. Bunu biz yaşıyoruz. Bunu kadınlar yaşıyor. Çünkü bir evde kadınlar çocuklarını büyütmekle yükümlü, eşine yemek hazırlayıp o masayı kurup karınlarını doyurmakla yükümlü olan kadınlar. Bu sorumluluk onların omuzlarına zaten verilmiş. Her ne hikmetse emekli maaşına zam geleceği zamanlarda 2 ay öncesinde enflasyon aşağılara çekiliyor. Bu maaşlara yansıyacak zamlarda aşağı çekiliyor. Aldığımız maaşlar ile geçinemiyoruz, bunu duysunlar.
'Torunuma bir küçük hediye alamıyorum'
Ben aldığım emekli maaşımla torunuma bir küçük hediye alamıyorum. Okuldan almaya gidiyorum torunumu her gün başka bir bahane uyduruyorum, yol değiştirerek gidiyorum. Benim gibi milyonlar var. Hepsini yaşayarak görüyoruz, bunların hiçbiri afaki değil. Ayrıca, kadına şiddet konusunda günümüzde her gün televizyonlarda en az 3 ya da 4 kadının öldürüldüğünü görüyoruz. Sokakta taş atmışsın gibi sayı olarak sayıyorlar, bu kadar kadın öldürüldü… Bunların da nedeni ekonomi. Anadolu’da bir tabir vardır ‘yokluk mertliği bozar’. O eve o para girmeyince, o eve o ekmek girmeyince o kadın, o anne, o eş ile kavgalar çıkıyor. Pasta büyük olursa paylaşmak kolay ama küçücük bir pastayı paylaşamıyorsun.
'Enflasyonun altında ezilen kadınların günahı ne?'
Geçinemiyoruz. Emekli maaşlarına yapılan enflasyon farkı zammını kabul etmiyorum. Milli gelirden kişi başına düşen doları istiyorum, başka bir şey istemiyorum. Bana ekstradan enflasyon farkını vermesin, enflasyon zamları sizin olsun. Yaşamak istiyoruz. Ben emekli olduğumdan bu yana sinemaya, tiyatroya gidemiyorum. Alışverişe gideceğim zaman da ilk acil olanları alıyorum. 200 lira bir kilo peynir… Biz bunları hak etmedik. Biz bu ülkeye emek verdik, yıllarımızı, gençliğimizi verdik. Ben bunu hak etmedim. Avrupa’da yaşayan emekli kadın gibi sinemaya, tiyatroya gitmek istiyorum. Ben yurt dışına geziye gitmek istiyorum. Hatta köyüme gidemiyorum. Masrafları düşünürsek bir aylık maaşım yola gidecek. Ne ile geçineceğiz? Geçinemeyen, eşlerinden dayak yiyen kadınların, enflasyonun altında ezilen kadınların günahı ne, eksiği ne? Ben insanım, insanca yaşamak istiyorum.”
'Battaniyeler ile oturmak ağrımıza gidiyor'
Emekli işçi Ramazan Tekin emeklilerin yaşadıkları sorunlara ilişkin şunları anlattı:
“Bu ülkede emekliler, işsizler ve mülksüzlerden sonra en yoksul kesim ve en kalabalık kesim. Aslında siyasi iktidarı değiştirecek bir sayısal çoğunluğa sahip. Arkadaşlarımız belirtiler 13,7 milyon emekli var. Yılbaşından sonra buna 1 buçuk milyon daha eklenecek ve 14 milyonu geçen bir sayıya ulaşacak emekliler. Gerçekten de bu ülkede en yoksul aslında emekliler. Asgari ücretin altında bir maaş alan ve bu maaşlarla evini geçindirmeye çalışan emekliler büyük bir yaşam kavgası vermeye çalışıyor. Aslında çok fazla istediğimiz bir şey de yok; sadece insanca yaşamak istiyoruz. İnsanca yaşayacak bir ücrete kavuşmak istiyoruz. Sağlıkta alınan katkı paylarının ortadan kaldırılmasını, sağlığa erişiminin kolaylaşmasını istiyoruz. Memleketimize gidemiyoruz. Ben bunu yaşayarak öğrendim. Biz bunları hak etmedik. Biz bu devlete hizmet ettik. Özel sektörde çalıştık, katma değer ürettik. Bunun için emeklilerin insanca yaşamak hakkı.
Bizim gasp edilen haklarımız da var. Emekliler sendika kuramıyor, emekliler sendika kuramaz diye Anayasa’da bir hüküm yok. Emekliler sendika kurabilir diye de bir hüküm yok. Ama sendika kurmaya çalışan arkadaşlarımıza engel oluyorlar. Kurulan sendikaları kapatmak için başvuru yapıyorlar ve kapatıyorlar da… Bizler de Emeliler Türkiye Meclisi olarak Türkiye’de yeni bir model ile emeklileri kucaklayan, hiçbir insanı dışarı da bırakmayarak ya da bir ideolojinin arka bahçesi olmadan yeniden Emekliler Türkiye Meclisi çatısı altında örgütlenip, emeklilerin bir masa etrafında sözleşme imzalanıncaya kadar mücadele edeceğiz.
Önümüzde bir kara kış var, kombinin düğmesine basamıyoruz, elektriğin düğmesine basamıyoruz. Televizyonun ışığında evde oturup televizyon izlemek zorunda kalıyoruz. Battaniyeler ile oturmak bu yaştan sonra bizim ağrımıza gidiyor. Biz yıllarca çalıştık, ürettik… Bizim istediklerimiz; sağlıkta erişimin kolaylaştırılması, intibak yasasının çıkartılması, emeklilerin sendika kurmanın önündeki engellerin kaldırılması, insanca yaşanacak bir ücrete kavuşturulması, promosyon farklılıklarının eşitlenmesi… Bizim istediğimiz çok bir şey değil, sadece insanca yaşamak istiyoruz, başka bir talebimiz yok.”
'Bizleri görsünler artık'
Emekli aktivist Saadet Hicret Şahin ise emeklilerin beslenme sorununa ilişkin şu açıklamayı yaptı:
“Marketlere gidiyorsunuz, pazarlara gidiyorsunuz ama insanlarda alım gücü yok. Yüzlerce insan sokakta ve mutsuz. Bunların bir de psikolojik desteğe ihtiyacı var. Bırakın artık maddi desteği. Marketlere falan bakıyorsunuz, artık insanlar sebze ve meyveyi tane ile alıyor. Emeklilerin yaşlı oldukları için iyi beslenmeleri, gıda almaları gerekiyor ama alım gücü yok. Onun için bir an önce düzeltilmesi gerekiyor; biz de o yüzden ne yapabiliriz diye yola çıktık. Bizleri görsünler artık. Gerçekte zor durumda emekliler. Ben yalnız yaşıyorum, inanır mısınız ayın sonunu zor getiriyorum.”
'Emeklilerin örgütlü olması istenmiyor'
Emekli aktivist Celal Atlı ise şunları dedi:
“Söyledikleri bir rakam var, kişi başına düşen milli gelir. Milli gelirden emeklilere bu pay düşmüyor. Sebebi tabi ki işçilerin çalıştırılırken prim ücretlerinden hareketle o insanlara bu aylıkları bağlıyorlar. Ülkemizde çalışan insanların çoğu asgari ücretle çalışıyor. Bu asgari ücretle çalışıldığı zaman da primleri de az yatmış oluyor ve maaşa bağlanırken de SSK’dan bu primler üzerinden maaşlar yatırılmış oluyor. Burada işçi suçlu olabilir mi? Patron ikinci bir ücret olarak elden verdiği ücreti var. Asgari tutardaki 5 bin 500 lira, bunun dışında 9 bin veriyorsa dahi onu elden vererek primini azaltmış oluyor. Yasalar bunu bu noktaya getirmiş oluyor. Diğer taraftan asıl sebeplerden biri de örgütsüzlük. Türkiye’de şu anda emeklilerin Türkiye Cumhuriyeti’nin yasaları nezdinde örgütlü olması istenmiyor. Dernek kurabilirsiniz diyorlar… Bugün Türkiye Emekliler Derneği’ne baktığımızda bir milyona yakın üyesi var ama pratikte yaptıklarına baktığımızda emeklilerin hanesine yazılacak ne bir etkinlik görebiliyoruz ne de yenilikler görebiliyoruz.
Geldiğimiz noktada her şeyden önce emeklilerin örgütlenmesi gerekiyor. Bir örgüte ihtiyacımız var. Biz de bu örgütlülüğü yerine getirebilmek için de Emekliler Türkiye Meclisi ile tüm Türkiye’deki emeklilere çağrı yapıyoruz. Siz yoksanız bir eksiğiz diyoruz. Arkadaşlarım da belirttiler, Türkiye’de emeklilerin hem yaşamsal alanında yani belediyelerden, devletin imkanlarından, hastanelerinden ya da ulaşım araçlarından yararlanmaları belirli kıstaslara bağlandı. Pandemi sürecinde emeklileri öldürdüler zaten sokağa çıkartmayarak. Diğer insanlardan ayırdılar, çoluk çocuk okula giderken onlara zaten oradan virüs taşımıyor gibi şeyler oldu. Diğer taraftan ilaçlarımızdan kesilen paralar bunların acilen kaldırılması lazım, herkese ulaşım hakkı tanınması lazım, belediyelerin sosyal tesislerinden emeklilerin yararlanması lazım, yazlık tatil haklarının emeklilerin yararlanması lazım. Bu hakların hepsini kopartmak için Emekliler Türkiye Meclisi’ne, daha doğrusu sendikaya ihtiyacımız var.”