Greenpeace Türkiye geçen hafta sonu termik santral saha gezisi düzenledi. İki günlük gezinin ilk gününde ‘Kahramanmaraş’ta Kömür ve Sonrası paneli’ düzenlendi. İkinci günü ise Afşin-Elbistan A ve B santrallerinin olduğu bölge gezildi. İlçeye girer girmez ilk önce santrallardan yayılan gri dumanlar ve ağır koku karşıladı. Afşin A santrali 1987 yılında, Afşin B Santralı ise 2006 yılında kurulmuş. A santrali 20 yıllığına Çelikler Holdinge devredilirken B santrali ise devlete ait Elektrik Üretim A. Ş. tarafından işletiliyor.
‘Zararını düşünmedik’
Santral bölgesi bulunan Çoğulhan köyünde yaşayan 54 yaşındaki Habibe Akbulut santralin ilk yapıldığı zaman iş sahası olacak diye sevindiklerini ancak daha sonra zararını gördüklerini belirterek “Biz bu kadar zarar vereceğini hiç düşünmedik. Cahildik. Herkes anladı şimdi. Benim de imkânım kalmadı. Dışarıda gürültü oldu mu ben korkuyorum. Evimiz sallanıyor. Yani bize zararı çok. Az bir imkânım olsa ben burada 5 dakika durmam. Salçayı serdim sabaha kadar kül yağdı üzerine. Ne bir salça ne bir bahçe, hayvanlarımızı öyle sattık. Bir imkânım da kalmadı. Ürünlerimizi pazarda almıyorlar artık. Önceden lahanayı ben satıyordum, şimdi satın alıyorum” diye anlattı yaşadıklarını.
‘Salatalığı 5 kez yıkadık’
Akbulut’un eşi Ali Akbulut ise yetkililere seslendiklerini belirterek “Bizi bir an önce tahliye etsinler. Bizi buradan kurtarsınlar. Burada 200 ev kalmadı, gerçekten de kalmadı. Devlet bunu iptal etsin ya da bir çaresine baksın, istimlak etsin. Biz de gidelim. Biz de kurtulalım. Ürünlerimizi pazara götürsek de kül deyip almıyorlar. Geçen salatalığı 5 sefer yıkadık” dedi.
‘Ölüm bacalarında 38 yıl’
Santral bölgesinde konuşan Elbistan Doğayı ve Yaşamı Koruma Platformu Mehmet Dalkanat ise santralların kontrol edilmesini, denetlenmesini istedi. Dalkanat şöyle devam etti:
“Bu ölüm bacalarının 38. yılını yaşıyoruz. 38 yıl içerisinde artık kanser olayı bizim kaderimiz oldu. Bu köydeki insanların artık kaderi olmuş durumda. Genetik kodlarına işledi. Kanser vakası çevre tıp fakültelerinde de biliniyor. Artık ‘Elbistan’dan mı geliyorsunuz?’ diye yüzümüze söylüyorlar. Artık bağ kalmadı. Üzüme hasretiz. Çevre illerden alıyoruz. Hâlbuki bu bölge antik zamanlardan beri üzüm bağlarıyla meşhur. Bir tane üzüm bağı bulamazsınız, yok bitti, kurudu. Elma, kayısı bahçeleri kuruyor. Göçmen kuşlar vardı. Hiçbiri kalmadı. Dağlardaki otlarımızın çeşidi değişti. Bizim kaderimiz dünyamız değişti. Bir termik santral bir coğrafyanın geleceğini değiştirdi. Biz böyle bir enerji istemiyoruz. Biz doğal kalmak istiyoruz.”
‘Yıkım getirdi’
Son olarak Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Projeleri Sorumlusu Onur Akgül de termik santralların kömür rezerv sahasını göstererek “Santrallar kendi yarattıkları kirlilikten görünmüyor. Türkiye’deki kömür gerçeğinin üretim transfer ve yıkım anlamında toplamda sürecinin kömür gerçeğini çok net ve acı verici bir şekilde anlatan en kritik bölgelerden bir tanesindeyiz. Türkiye’nin kalkınması anlamında bu santralların o zaman önemli bir yer tutacağı söyleniyor. Fakat ortaya çıktığı ekonomik maliyetler çevresel maliyetler toplumsal maliyetler aslında bunun kalkınmadan çok daha büyük bir yıkım getirdiğini ortaya koyuyor” dedi.
‘Adil bir dönüşüm’
Söz konusu sahanın aslında Elbistan Ovası olduğuna dikkat çeken Akgül şöyle devam etti:
“Tarım faaliyetlerin yapıldığı yerdeyiz. Patatesin, pancarın, kuru tarımın yapıldığı bölgedeyiz. Buğdayın, ayçiçeğin ekildiği yerdeyiz. Aslında bakmaya kıyamayacağımız bir yer. Elbistan Ovası Türkiye’nin 4. ovası ve vakti zamanında bakanlar kurulu kararıyla da koruma altına alınmış. Korunan bir bölge fakat Türkiye’nin enerji politikası kapsamında verilen kararlar Elbistan Ovası’nı bu hale getirmiş durumda. Bizim bunu değiştirmemiz gerekiyor. Kömürlü termik santrallerin sağlık etkilerini ortadan kaldırmamız gerekiyor. Termik santrallerin yarattığı çevresel yıkımı ortadan kaldırmamız gerekiyor. Yerine bölgelerin kendileri içinde barındırdığı potansiyelleri ortadan çıkarmamız gerekiyor. Buranın tarımsal anlamda desteklenmesini istiyoruz. Santrallara arızalı olduğu dönemlerde bile çok yoğun bir kaynak akıtılıyor. Santralların ürettiği elektrik enerjisine alım garantisi veriliyor. Bu teşviklerle ölüm santralları hayatta kalıyor. Bunun değişmesi gerekiyor. Elbistan bölgesinin çok yoğun bir güneş enerjisi potansiyeli var. Bu çevre meselesi olduğu kadar adalet meselesi de. Bizim yeşil ve adil bir dönüşümü gerçekleştirmemiz gerekiyor.”