Yazın kavurucu sıcağından kendimizi sakınmak için türlü yollar ararken iklim krizine meydan okuyan bir eğitim kampüsüne davet ediyorum sizi. Dikkat; odalarımızda klima yoktur.
Bodrum kalabalığı, alt yapı sorunları, pahalılığı, plajları, gece eğlenceleri, konserleri ile namını uzun yıllar sürdürecek. Ben size popüler mekân tavsiyesi olarak Gümüşlük Akademisi Vakfı’ndan bahsedeceğim. Çünkü biliyorum ki eğlenmek istediğimizde kafamızı nereye çevirsek ışıltılı ilanlar bize gel gel yapıyor. Ben farklı bir vahaya davet ediyorum sizi.
Edebiyat yazarı Latife Tekin 90ların sonunda bir hayalini yaşama geçiriyor ve Bodrum Gümüşlük’te ‘‘Edebiyat Evi’’ projesi başlatıyor. Daha sonra bu hayal büyüyor, her şeyini bağışlarla tamamlayan, kendini vakıf haline dönüştüren ve yıllardır aralıksız olarak çok sayıda programa ev sahipliği yapan bir akademiye dönüşüyor.
Resmi olarak 7 Temmuz 1996 da faaliyetlerine başlayan ve tam adı Gümüşlük Akademisi Sanat, Kültür, Ekoloji ve Bilimsel Araştırmalar Merkezi Vakfı olan kuruluşun, 14 dönümlük arazi içindeki yapılaşması doğayla uyumlu. Gümüşlük'e bakan bir yamaçta kurulu. ‘‘Bahçe’’ de olmak, orada üretmek Ege bölgesinin kadim uygarlıklarının düşünce okullarından ilham alıyor. Mirasçısı olduğu kültürlere sırtını dayayan bir fikir. O sebeple aslına tüm akademi kocaman bir bahçe. Bu kompleks içinde nilüferleri, balıkları olan küçük bir gölet, etrafında tahta masalar, amfi tiyatro, kütüphane, toplantı salonları ve 15 odalı konaklama ile bolca çadır kurmaya uygun alanla metaforik bir vaha. Konaklama ünitelerini ahşap, eğitim yapılarını beton kullanarak inşa etmişler.
Benim radarıma yıllar önce edebiyat çalışmaları nedeniyle takılan Gümüşlük Akademi bu yıl ilk kez mini bir tiyatro festivaline de ev sahipliği yaptı. Diyeceksiniz ki sen de her şey olup bitince yazıyorsun. Nasıl izleyeceğiz? Seyirci de okuyucu da uyanık olup, araştıracak yaşadığı şehirde veya gittiği yerde kültür sanat hareketlerinin izini sürecek. Her şey hazır önünüze sunulursa kıymeti azalır. Mini festival dememin sebebi ise tek kişilik 5 farklı oyun ile akademi aslında bu yaz nabız yokladı gibi. Sanırım bundan sonra her yıl bu festival büyüyerek devam edecek. 15-18 Haziran tarihleri arasında Fotoroman Kralı, On İkinci Ev, Hatırlarsanız Mahremiyet Demiştik, Sevgili Arsız Ölüm Dirmit, N’olcak Bu Yusuf Umut’un Hali oyunları sahne aldı. Oyunlara ilgi oldukça yüksekti ve ekiplerle söyleşi fırsatının olması seyirci için festivalin ayrıcalığı oldu. Hep bahsettiğim gibi tek kişilik oyunlar turne yapabilme kolaylığı ile aslında her yerde seyirciyle buluşabiliyor. Pandemiden başlayarak sonrasında artan ekonomik zorluklarla özel tiyatroların ayakta kalabilmesi mucize gibi bir şey. Yönetmeninden, oyuncusuna ve seyircisine hepimizin özlediği kalabalık oyunları hem yerinde hem turnelerde görebilmek umuduyla diyorum.
Gümüşlük Akademisi kuruluşundaki hedeflerini her yıl daha da genişleterek gerçekleştiriyor; sanatın, felsefenin ve bilimin doğa ile buluştuğu bir düşünce çiftliği olmak. Akademi sertifika dağıtan bir okul olmak yerine, ülkenin ve dünyanın geleceğine yön verecek çözümler üreten, gelecekte de yeryüzünün yaşanır kalabilmesi için mücadele veren değişik disiplinlerin bir araya geldiği bağımsız bir ekol olmayı amaçlamış ve bu yolda ödün vermeden ilerliyor.
Felsefe, tarih, antropoloji, edebiyat, sinema, şiir, sosyoloji kamplarının ağırlıkta olduğu, akademik seviyede çıtası çok yüksek çalışmaların yürütüldüğü ve üniversite, yüksek lisans, doktora düzeyinde genç insanların katılımcı olduğu, Türkiye adına umudun hiç bitmeyeceği duygusunu veren şahane bir ortam. Mesela bu konuda geç kalmış sayılmam https://www.gumuslukakademisi.org/ sitesini ziyaret ederseniz belki size uyan bir kamp bulabilirsiniz.
Gelelim bu komplekste tanıştığım pırıl pırıl diğer insanlara ve onların derneğine. Göçebe Düşünce Derneği’ni (GDD) duyanınız var mı? Efsane sıcak Temmuz günlerinde gerçekleşen Edebiyat Kampı’nda Türkiye’nin önemli yazarlarından Sema Kaygusuz’un ‘‘Yazarın Tereddüttü’’ konuşmasını kaçıramazdım. Kültürel etkinlik dedektifliği tam da bu. Ben yazarı kovaladım, yazar kurmaca dünyasını anlattı, mekânı solumak ve oradaki insanlarla etkileşime girmek de kaçınılmaz sondu. Bu karşılaşmalar öyle kıymetli ki. Sema Kaygusuz ve anlattıkları benim hazinemde kalsın şimdilik. Sohbet ilerledikçe orada yapılanlara merakım da hayranlığım da giderek arttı. Bunu mutlaka size anlatmalıyım diye düşündüm. İzmir bu derneğin doğum yeri. Ama Türkiye’nin her yerinden kurucu, yürütücü ve gönüllüleri var. Son üç yıldır dernekleşmeyi sağlamışlar. Yaklaşık 20 kişilik bir ekip derneğin kemik kadrosunu oluşturuyor. Dernek, felsefe, sosyoloji, politika, edebiyat gibi birçok farklı disiplinde çalışmalar yürütüyor ve okulların tatil olduğu yaz dönemlerinde çeşitli kamplar ve akademik temalı buluşmalar düzenliyorlar. Bunu kış döneminde de yapıyorlar ve ayrıca günü birlik çok sayıda toplantı ve eğitimi de ihmal etmiyorlar. Dernekleşme öncesi öğrenci-katılımcı merkezli ortak öğrenme ve akademik paylaşım alanı kurmaya çalışan bir grup üniversite öğrencisinin yakından bildiği sorunları tabandan gelen ve yaratıcı biçimde çözmeye çalışmışlar. Şirince Nesin Köylerindeki çalışmaları kendilerine örnek almışlar.
Aslına orada uzun uzun sohbet ettik ama not tutmadığım ve onların da bana kopya vermesi üzerine 1 yıl önce Gazete Duvar yazarı Akanda Taştekin’in Göçebe Düşünce Derneği Üyesi İrem Sumru Müftüoğlu ile yaptığı röportajdan aktaracağım bir iki paragraf var:
‘‘Göçebe Düşünce Derneği, üniversitenin içinde bulunduğu kriz ortamında, akademik özgürlüğün ve üniversite özerkliğinin gün geçtikçe azaldığı bu süreçte, alternatif bir akademik bilgi üretimi ve paylaşım alanı yaratmak için kuruldu. Sansürcü, hiyerarşik ve ayrımcı kurumların içerisinde kendisini ifade etme imkânı bulamayanların sadece merak saikiyle hareket edebileceği, sosyal bilimler üzerine çalışabileceği ve yaratıcı ilişkiler geliştirebileceği bir kültürü yaşatmaya ve yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Felsefe, sosyoloji, politika, edebiyat, sinema ve cinsiyet çalışmaları gibi farklı disiplinlerde eleştirel düşünceyi öne çıkarıp özgür tartışma ortamı oluşturarak üniversitelerde bulamadığımız özgür bir toplumun değerlerinin ve etik ilkelerinin peşinden gidiyoruz. Her gün tanıklık ettiğimiz sınırlı ve stresli koşullar, üniversitelerdeki akademik değerlerin çölleşmesini hızlandırıyor. Öncelikle, “hoca-öğrenci” ayrımı etrafında şekillenen güç ilişkileri ve cinsiyetçiliğe karşı net duruşumuzu etkinliklerimizde güç gözetmeyen paylaşım ortamları oluşturarak, alanında uzman eğitmenlerin yanı sıra yeni seslere de yer vererek ve farklı görülen kimlikleri kutlayarak gösteriyoruz. Derslerin ve tartışmaların herhangi bir baskıya ve oto-sansüre uğramadan ifade özgürlüğünün tahrip edilmediği farklı metotlarla gerçekleşmesini sağlıyoruz. Akademinin üniversitelere veya toplumdan yüzünü çevirmiş dersliklere kısıtlanamayacağını vurgulayarak katılımcı ve gönüllülerin özveriyle katkıda bulunduğu yaşam tarzları inşa ediyoruz.’’ Harika değil mi?
Eğitimci olarak kamplara davet edilen hocalar çoğunlukla sansüre, baskıya, ayrımcılığa uğrayan akademisyenler. Kaliteli eğitime ulaşma şansları giderek azalan, araştırmalara verilen önemin ve ödeneklerin azalması ile yurtdışı alternatiflerini değerlendiren bu zihni sinir bireylere öğrenme, tartışma ve gelişme şansı tanıyor bu kamplar. Derneğin amaçladığı şeylerden biri de farklı sebeplerle üniversitelerden, öğrencilerinden uzaklaştırılan akademisyenlerin, bu işi öğrenmeye hevesli, kaliteli ve belki de yıl boyu ders verebileceği öğrenci sayısından daha fazlasına ulaşabilme şansı sunması. Adeta öcü konu olana toplumsal cinsiyet ve eleştirel düşünce gibi konularda dersler çok kıymetli başlıklardan bir diğeri. Kadın+ akademisyenlere yer vererek de kemikleşmiş, egemen eril çokluğu aşmak için eşitlik gözettiklerini söylüyorlar.
Kamplar İzmir Şirince ve Bodrum Gümüşlük’te yürütülüyor. https://gocebedusunce.org/ adresinden tüm kamplar, atölyeler ve katılım koşulları ile ilgili detayları almanız mümkün. Hatta geçmiş kampların derslerinden bazılarının kayıtlarına YouTube üzerinden ulaşıp izleyebilirsiniz de. Derneğin gönüllüleri kamp süresince işleri ortaklaşa yapıyorlar. Kamp katılımlarında sayıyı yarı yarıya tuttukları gönüllüler eğitimlere katılabiliyorlar ancak kamp süresince ortaya çıkan mıntıka temizliği, bulaşık, yemek dağıtımı gibi işleri imece usulü birlikte hallediyorlar. Yani gönüllüler bu yeni yaşam pratiğinin sürdürülebilir kılınmasında birlikte çalışıyorlar. Konaklamanın sınırlı olmasından dolayı fazla sayıdaki katılımcı kendi kurdukları çadırlarında kalabiliyorlar. Avrupa Birliği projelerine başvuran ekip eğer becerebilirlerse yaz kamplarına kabul ettikleri burslu öğrenci sayısını arttıracaklar.
Sevgili okurlarımızla konuya ilişkin bir farkındalık yaratmak en büyük dileğim. Türkiye’nin bize her gün gösterilen ve kabul ettirilmeye çalışılan geri kalmışlıkla ilgili umut kırıcı görüntülerinden bambaşka, harika hazineleri var. Umudumuzu ayakta tutan benzer oluşumlar, bu toprakların altındaki katman katman medeniyetlerin genetik mirası. Gençlere güvenmekten asla geri durmamız gerektiğini bana hatırlatan Gümüşlük Akademi Vakfı ve Göçebe Düşünce Derneği üye ve katılımcılarına çok teşekkür ediyorum.