Halktv.com.tr / Eren Çaylan - ÖZEL
“400 akademisyenin sahte diplomayla atandığı” iddiasıyla başladı her şey. Hatta II. Abdülhamit’in torununun da bu şekilde sahte “tarih” diploması aldığı ortaya çıktı. Ancak sorun daha büyük. Devletteki varoluşsal bir krize işaret ediyor. Bu konuda iki iddianame var. Birincisi mayısta hazırlanmış, 134 şüpheliyi kapsıyor. Temmuzda hazırlanan ikinci iddianamede 65 kişi var.
Son hazırlanan iddianame gösteriyor ki devletin üst düzey bürokratlarının da e-imzaları sahte kimliklerle yeniden üretilmiş. Bunların biri mevcut BTK Başkanı, diğeri bir yardımcısı, aralarında Göç İdaresi Başkanlığı’nda İstanbul İl Göç Uzmanı olan da var, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda Satış Daire Başkanı veya EGM Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı’nda başkomiser olan da…
Halk TV yazarı Bahadır Özgür, Milli Emlak’ın bakanlıktaki Satış Daire Başkanlığı’na bağlı olduğunu ve dairenin görevinin Hazine’nin arazilerini ihale ile satmak olduğunu yazdı. Yani “basit” bir sahte diploma çetesi değil iddianamede anlatılan.
İTİRAFA "BELGESİZ BEYAN" SAVUNMASI
“400 sahte diplomalı akademisyen” haberleri üzerine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı konuya ilişkin bir açıklama yaptı. Özetle “bu bilgi şüphelinin beyanına dayalı, bu da konuda somut bir belge yok” dedi.
Söz konusu şüpheli iddianamede tüm bu işlerin başındaki kişilerden biri, Ayhan A. İfadesinde “270 e-imza üretildiğini” ve “akademisyen olarak yerleştirilen Türkiye genelinde 400’den fazla kişi olduğunu, birçoğunun doçent ve profesör olduğunu” söylüyor.
Sonra iddianamede “şüphelinin elektronik materyalleri üzerindeki incelemede olaya ilişkin herhangi bir veri bulunamadığı” belirtiliyor. Yani ne kadar detaylı incelenmiş, bildiği isimler sorulmuş mu, belirsiz. En azından iddianamede belirtilmemiş.
"FİRARİ OLDUĞUN DOSYADA YARDIMCI OLABİLİRİM"
Yine iddianamede olayın organizatörlerinden biri olarak tanımlanan Mıyheddin Y., Ayhan A.’nın kendisine firari olduğu bir dosyada yardımcı olabileceğini söylediğini ve Ayhan A.’nın kendisini istihbarat görevlisi olarak tanıttığı belirtiyor. O dosyadaki “firari” durumu değiştirilmiş mi, nasıl değiştirebilirmiş, kimin e-imzasıyla bu yapılabilirmiş, daha önce bu işleri yapılmış mı, bu soruların cevabı da yok iddianamede.
"SAHTE E-İMZA VAR, İŞLEM YOK"
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda Satış Daire Başkanı’nın da e-imzasının yeniden yasa dışı olarak üretildiğinin ortaya çıkması üzerine bakanlık bir açıklama yaptı. Daire başkanının bu durumdan hemen haberdar olduğu, söz konusu e-imzanın iptal edildiği ve bir işlem yapılamadığı belirtildi.
Ne kadar doğru bilinmez, iddianamede birçok kişi söz konusu sahte diplomalarla veya not yükseltmelerle kendilerine bir çıkar sağlanamayacağını ve bu konudan bihaber olduklarını iddia ediyor. Aslında haklı oldukları bir konu var. Amaç kamuda işe girmek değilse, bu saatten sonra o diplomaları ne yapsınlar? Peki bu şekilde kamuda işe giren var mı? O da yok iddianamede.
EK İDDİANAMEDE YANITLANMAYAN SORULAR
İddianamede olmayan birçok şey var, BTK Başkanı’nın e-imzasıyla işlem yapılmadığı belirtilmiş. Ama o e-imzalarla sisteme girildiği de yer alıyor. Peki bu e-imzalar neden yeniden üretildi? Bir narkotik başkomiserinin e-imzası ile ne yapıldı? Hiç bu şekilde açılıp kapatılan, imza atılan dosya yok mu?
Başka bir soru da, nasıl kimse bunu fark etmedi? Bakanlıktaki daire başkanının durumu fark ettiği belirtiliyor. Yani fark edilebilen bir konu. Aynı kişiler üzerinden birden farklı şüpheliye e-imza çıkartıldığı da iddianamede yer alıyor.
Nasıl bir doğrulama mekanizması yürütülüyor, güvenliği kim sağlıyor, bilgiler güncellenirken imzanın asıl sahibine bildirim gitmiyor mu? Bu sorulardan daha fazla üretilebilir.
Ancak net olan bir şey var, bu şekilde BTK’dan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, MEB’den Emniyet Genel Müdürlüğü’ne kadar sızılmış.
Şaşırtıcı mı? Değil.
PERSONELİNİ BİLE KORUYAMAYAN DEVLET
Yaklaşık 3 ay önce BirGün’den Mustafa Bildircin büyük bir skandalı yazdı. Aslında boyutuna göre küçük bir haberdi. Bu “sahte diploma” konusu kadar da gündem olmadı.
Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir dava açılmıştı. Türkiye’de iktidarın yalanlayıp sonra yarım ağız kabul ettiği kişisel veri hırsızlığına ilişkin bir davaydı aslında. Ama asıl skandal bu sızıntının içerisinde doğrudan MİT ve MSB personeline ait olduğu belirtilen veriler vardı. Toplam 101 milyon kişiden bahsediliyor iddianamede. Burçlardan, Covid-19 aşısı olanlara, devletin “gizli” kabul ettiği verilere kadar, “112 milyonluk” bir veri…
İddianamede verilerin nasıl çalındığına dair bir teknik analiz yok. Belki polis fezlekesinde vardır. Ancak beyanlardan verilerin doğrudan bakanlıklara ait siteler ve veritabanları üzerinden çalındığı görülüyor. Hatta bazı noktalarda ele geçirilen hesaplarla buralara erişim sağlanmış. Yani kafanızda filmlerdeki gibi “high tech” hacker sahneleri oluşmasın.
HER ŞEY HERKESİN GÖZÜ ÖNÜNDE
Tüm bunlar şunu gösteriyor, Türkiye dijital dönüşümünü gerçekleştirirken, bunun güvenliği üzerine kafa yormamış. Yorduysa da uygulayamamış. MİT’in müşteki olduğu davadaki sızıntı 2017 senesinden beri var. 7-8 yıl sonra fark edilerek dava açılıyor. Şüpheliler yıllarca Telegram’dan, deep web’den bilgileri satmışlar. Herkesin gözü önünde yani.
E-İmza skandalında Nursel T.’nin ifadesinde, 2023 yılında “Akademi Turizm” isimli bir Instagram hesabında yasal yollardan sertifika verildiğinine dair reklamlar gördüğünü söylüyor. Bu şekilde e-devlete “Tıbbi Sekreterlik mezuniyeti” yüklenmiş, ama aslında lise diplomasına ihtiyacı varmış bu nedenle itiraz etmiş. Yani bu da herkesin gözü önünde olan biten bir olay.
Türkiye vatandaşına değer veren bir ülke değil. Ama yine de dijital dönüşümünü gerçekleştirirken bunun güvenliği üzerine kafa yorulmadığına inanmak zor geliyor. Ama devlette bir çürüme olduğu aşikar. Adı da liyakat. İddianameler gösteriyor ki, önlem almaktan ziyade olaylar olduktan sonra harekete geçilmiş ve bazı durumlarda bu çok geç olmuş.
İNKAR EDİLEN BEKA SORUNU
Vatandaş bilgileri neredeyse 15 yıl önce torrent sitelerine düşmüşken bunu kabul etmeyen iktidar, devletin çalışanını bile koruyamamış. MİT personelinin bilgilerini bile çaldırmış. Bu sistemlerin güvenliğinden sorumlu kimsenin şu ana kadar yargılandığını duymadık ya da bu işlerin başındakilerin ifadelerini de görmedik.
E-İmza üretmek bu kadar kolay mı? İçeriden hiçbir yardım yok mu, organizasyonun uzandığı devlet kurumları ya da bürokratlar yok mu, bilmiyoruz.
Türkiye’nin bitmeyen bir beka sorunu var. Önce teröre karşı, şimdi Suriye’deki gelişmelerle İsrail’e karşı. Doğrudur. Vardır. Ancak bir diğer beka sorunu da devletin içinde kurumlar çürürken, en kritik yerlerde hacker’lar ve çetelerin cirit atması.
Tek yapılan ise olaylar yaşandıktan sonra, sonuna kadar bile gitmeyen soruşturmalar. Hazırlanan iddianameler.