Atatürkçü, Laik, Demokratik ve cemaat-tarikat karşıtı fikirleriyle tanınan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni ihraç ediliyor.
DERSTE ATATÜRK'Ü ANLATMIŞTI
Bakanlıkça hakkında daha önce 2 kez Kademe İlerle Cezası verilen ve 15 Ocak'ta açığa alınan Kılıç, 8 ay sonra ilk defa 10 Eylül 2019 tarihinde derse girebilmişti. Sözcü'den Sultan Uçar'ın haberine göre; 8 ay sonra ilk kez din dersine giren Kılıç derste de öğrencilerine, Atatürk İlke ve Devrimlerini, Cumhuriyeti ve demokrasinin önemini ve Hz. Muhammed'in Medine Sözleşmesi'ni anlatmıştı.
SÖZLÜ SAVUNMA YAPACAK
“Doya doya 6 saat öğrencilerime ders anlattım. Daha ilk derste her zerremle Mustafa Kemal'in öğretmeni olduğumu duyumsadım. Tanrı bir daha ayrılık göstermesin” diyen Kılıç'ın mutluluğu uzun sürmedi. MEB Yüksek Disiplin Kurulu'nda ihraç istemli toplantıda sözlü savunma yapacak. ‘Başörtüsü ilahi emir değil' dediği için de hakkında soruşturma açılmıştı.
ZORUNLU DİN DERSİNE KARŞI ÇIKTI
Göreve başladığı 1999'dan günümüzde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi içerik olarak defalarca değiştiğine dikkat çeken Kılıç, değişen tüm müfredatları eleştirdiğini söyledi.
“Eleştirilerimi 2014 yılında AİHM' e kadar götürdüm. Dersin zorunlu olmasının insan haklarına ve İslamın temel akidelerine aykırı olduğunu belirttim. Mahkeme de davayı açan Cem Vakfı'nı haklı gördü. 2014'de dersi zorunlu olmaktan çıkardı. Çünkü dersin içeriği Türkiye'deki dinsel-inançsal çeşitliliği yansıtmıyordu. Halen de yansıtmıyor. Bu derslerde bilimsel gerçeklere aykırı pek çok da husus bulunuyor” dedi.
İşte o tarihi savunmadan satırbaşları;
‘BAKANLIK BENİ AÇ TİMSAHLARIN ÖNÜNE ATTI’
“MEB Din Kültürü ve Ahlak bilgisi ders müfredatını eleştirdiğim için hakkımda pek çok kez soruşturma açtı. İki kez üst üste kınama cezası verdi. Yetmedi; Akit Gazetesi'nin hedef göstermesiyle iki soruşturma daha açıldı. Siyasi paylaşımlar yapmakla ve Cumhurbaşkanına hakaret etmekle itham edildim.
15 Ocak'ta açığa alındım. Hakkımdaki soruşturmalarla iki kez Kademe İlerleme Cezası aldım. Sonra bir kez daha aynı ceza verilerek fiilen ihraç noktasına getirildim.
Mayıs 2019'da yönetmelik gereği göreve iade edildim. İstanbul'dan Niğde'nin Çamardı İlçesi Eynelli Köyü Ortaokuluna sürgün edildim.
Haziran 2019'da il dışı atama hakkından yararlanıp görev yerimi Gebze'ye aldırdım. Halen Gebze'deyim. Ancak birkaç günüm kaldı.
17 Eylül'de MEB Yüksek Disiplin Kurulu'nda şahsımla ilgili ihraç gündemli toplantısında sözlü savunma yapacağım. Sonucu önceden belli olduğu için kâhin olmaya gerek yok.
Bilinsin ki; Bütün eğitimcilik yaşamımda laikliğe, cumhuriyete, Atatürk devrimlerine ve temel insan haklarına bağlılık göstererek görevimi yapmaya gayret ettim.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi müfredatından Atatürk ve laiklikle ilgili konuların çıkarılmasına şiddetle itiraz ettim.
Öğrencilerime, Nutuk okuttum.
Gençliğe Hitabe' yi ve AKP'nin yasakladığı Andımız'ın bazı cümlelerini sınav sorusu olarak sordum.
‘Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, meczuplar, mensuplar memleketi olamaz' diyen büyük Atatürk'ün rehber sözlerinden güç ve ilham aldım.
Tarikat ve cemaatlere karşı Laik Cumhuriyeti savundum.
Diyanet'in, milli bayramlarda ve günlerdeki duyarsızlığını eleştirdim.
10 Kasım, 23 Nisan, 29 Ekim, 30 Ağustos ve 18 Mart'ta camilerde hutbe okunmamasını yahut okunan hutbelerde Atatürk adının sansürlenmesini tenkit ettim.
Diyanet İşleri Başkanının Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu'nu Atatürk'ün ölüm gününün yıl dönümünde ( 9 Kasım 2018) ziyaret etmesinin son derece yanlış olduğunu, özür dilemesi gerektiğini aksi halde o başkanın ardında namaza durmanın kanımca caiz olmayacağını fikir ve ifade hürriyeti hakkından istifadeyle dile getirdim.
Diyanet İşleri Başkanlığının Atatürk dönemindeki ve Mehmet Rıfat Efendinin riyasetindeki yapısına tekrar kavuşturulması gerektiğini söyledim.
Diyanet İşleri Başkanı'nın sekülerizm üzerinden laiklik aleyhine yaptığı konuşmayı şiddetle eleştirdim.
Diyanet'in partisel anlamda siyasi içerikli vaazlar vermesinin, hutbeler okutmasının Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne zarar vereceğini söyledim.
Camilerin bir partinin bürosuna dönüştürülme gayretlerinin kabul edilemez olduğunu da dile getirdim.
Türkiye'nin Emevi orijinli yanlış fikir ve inanışları terk ederek, Muhammedî ve Kur'anî çizgide yeni bir inşa faaliyetinin olması gerektiğini, bu bağlamda İslam'ın tecdidi / güncellenmesi tartışmalarında Cumhurbaşkanının açıklamalarını destekledim.
İslam'ın bir ritüeller dini olmaktan ziyade bir ahlak ve edep dini olarak anlatılması gerektiğine işaret ettim.
Hangi din, mezhep, inanış ve felsefi düşünceden olursa olsun bütün insanların temel insan hakları düzleminde birlik, kardeşlik ve barış içinde yaşayacakları bir düzenin kurulması lazım geldiğine çok defa vurgu yaptım.
12 kitap, yüzlerce makale yazdım. Laiklik, Cumhuriyet değerleri ve temel insan haklarının önemi ile hakiki ve Muhammedî İslam anlayışının değerini anlattım.
Akit Gazetesi başta olmak üzere, cemaat ve tarikatlarca hedef gösterildim.
Aleyhimde aylarca provokatif yayınlar yapıldı. Ölümle bile tehdit edildim. Ne var ki Milli Eğitim Bakanlığı beni korumak, öğretmenine sahip çıkmak ve hakkımı savunmak için adı geçen gazete ve çevreler hakkında hiçbir suç duyurusunda bulunmadı, hiçbir dava açmadı.
Beni, deyim yerindeyse aç timsahların önüne attı. Üstüne üstlük peş peşe açtığı soruşturmalarla inanılmaz bir mobing uyguladı.
Ve sonunda beni ihraç edip işsiz, maaşsız ve ekmeksiz bırakarak adeta sosyal ölümle yüz yüze bırakma aşamasına gelindi. Yaşanan süreçte demokratik kamuoyu ve Eğitim İş Sendikamız daima yanımda yer aldı. Bundan sonra devam edecek olan yargısal süreçte de aynı desteğin artarak süreceğine inanıyorum.
Yaşadıklarımı tarihin ve halkın vicdanına sunuyor ve her şeye karşın yaşasın Atatürk Cumhuriyeti diyorum”
KILIÇ'IN SON 1 HAFTADA YAPTIĞI SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARINDAN BAZILARI ŞÖYLE;
*“Din dersinde Allah’ın varlığı ve birliği konusunu işliyorum. Allah’ın varlığının delilleri nelerdir dediğimde; daha ilk sınıfta 40 öğrenciden 5’i ateist olduğunu 2 öğrenci de deist olduğunu söyledi. Din dersini zorunlu kılanlara duyurulur. Zorla güzellik olmuyor!”
*”Türkiye’de din tarikatlar ve cemaatlerce eğitimin, siyasetin, bilimin, sanatın ve gündelik yaşamın üzerinde bir baskı ve terbiye etme aracı olarak kullanılıyor. Buna son verilmedikçe huzur, gönenç ve ilerleme olanaksızdır. Tek umar özgürleştirici laikliktir”
*”Din ve dindarlık adına Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı yapmak düpedüz ahmaklıktır. Zira Atatürk ve Cumhuriyet, şirk dinine karşı hanif dinin yolunu açmıştır. Atatürk ve Cumhuriyet’e düşmanlık ancak müşriklerin işidir”
*”Eğitim bir özgürleştirme çalışmasıdır. Çocuklarımızı tarikatların, cemaatlerin, hurafe ve kof inançların tutsaklığından kurtarıp özgürleştirmeliyiz. Onları fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller olarak yetiştirmeliyiz. Yoksa onlara ihanet etmiş oluruz”