Davutoğlu, "Partinize 'Gelecek' adını verdiniz. Fakat geçmişiniz sıkça karşınıza çıkıyor. Biz de geleceği konuşmadan önce geçmişi soralım: Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yaptığınız AK Partili yıllarınızdan, en büyük pişmanlığınız nedir?" sorusuna şu cevabı verdi:
"Ben o günlerde Başbakanlıktan ayrılırken Sayın Erdoğan ve ekibiyle çok derin ihtilaflar yaşadım. Onlar da bana parti içinde bir darbe yaptılar. O sırada çıkıp onlara sert bir şekilde ve bütün kamuoyunu sarsacak ifadeler kullanmış olsaydım Türkiye büyük bir krize girecekti. Başbakanlık gibi makamlar bazen devlet menfaati gerektiğinde her şeyi içinize atmanızı gerektiren makamlardır. Ama ben o zaman da sonra da söylenmesi gerekenleri söyledim ve söylemeye de devam ediyorum. Söylememiş olsaydım şu anda iktidarın bir yerinde, bir kurulda, adı sanlı şanlı kurullarda keyfime bakan bir tutumda olurdum.
Benim o dönem pişmanlığım sadece 12 Eylül 2015 olağan kongresinde bir liste ihtilafı çıkartıldığında ki bunların hepsi benim arkadaşım, o listeleri kabullenmiştim. Demek ki benim arkadaşlarım daha doğrusu refiklerim değillermiş. O kongredeki MKYK üyeleri benim aleyhime imza topladılar. Bana ihtilaf ederler, tartışırız, farklı görüşler olur ve karşımda imza toplarlar. Hayır, öyle bir durum da yok. İmza topladıklarında bunlardan hiç birisi benim karşıma geçip tek kelime eleştiri getirmiş değil. O yüzden darbe. Ve onların çoğu daha sonra gelip benden özür diledi, hala benimle karşılaştıklarında mahçup bir şekilde; ‘Bozulma o gün başladı, siz gittiğiniz gün biz bozulmaya başladık’ diyenler var. Yani eğer ben Türkiye terörle mücadele içindeyken, o hafta 32 şehidimiz defnedilirken ve ben bununla uğraşırken, Sayın Erdoğan benim arkamdan Binali Bey ile birlikte imzalar topluyorlardı. Yüreğimi kahreden Van’da bir şehidi uğurlarken, ağlamama ramak kaldığı konuşmam o günlerin konuşması.
Hata neydi? Hem vatan, millet işlerine koşmalıydım hem de partim içinde bütün bu konulara da el atmalıydım. Ben devletin ve milletin menfaatlerini partideki konumumdan daha öne aldım ve bunun peşinden koştum. Zannettim ki, partide listeye koyduğum o arkadaşlar partiyi koruyacaklar. Hata o gün o MKYK listesini kabul etmek ve gerekiyorsa sert bir mücadeleye girmemekti. Ben tam da 1 Kasım seçimine giderken bu mücadeleye girmedim, bu bir hataydı. Ama halkımın şunu bilmesini isterim, genel başkanlık yaptığı kendi partisinde ilkesel olarak her türlü mücadeleyi verip ülkeye zarar vermeden ayrıldıktan sonra, ağır baskılar altında yeni bir siyasi mücadeleye girmiş ikinci bir siyasi lider yoktur. Dolayısıyla benim o zaman susmuş olmam ki aslında susmadım da o zamanlar çok şey söyledim ama bunu bir krize dönüştürmediysem öfkemi yenerek bu milleti düşünmem gerektiğindendir. Daha sonra sert bir şekilde konuşmaya başlamam da işlerin düzelmemesinden, bunu bir vatan görevi olarak yapıyorum."
'Yıldırım, Soylu ve Albayrak bana karşı harekete geçti'
Euronews'ten Dilek Gül'e konuşan Davutoğlu, "AK Parti'nin tek başına iktidarı kaybettiği 7 Haziran seçimleri sonrası 1 Kasım 2015 Kasım'ında seçimlerin tekrar edilmesine kadarki süreçte başbakandınız ve muhalefete geçtikten sonra o döneme ilişkin 'Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan önüne çıkamaz' demiştiniz. İnsan önüne çıkamayacaklar kimler? Neden açmadınız o defterleri?" sorusuna şu şekilde yanıt verdi:
"Ben bu dosyaları açtığım için buradayım. O dönemde bu terörü başlatan ve tırmandıran bir kaos üreten çevreler vardı. Bunun içinde PKK terörü de var, FETÖ’cüler var. Başbakansınız ve bir mücadele yürütüyorsunuz PKK çıkmış silahlı mücadele çağrısı yapmış ki bugün barış diyen isimler de o gün barikatlar, hendekleri savunuyor. Ve o hendekler, barikatlar benden önce kuruldu, ben birer birer yıktım. Diğer tarafta devletin içinde FETÖ unsurları var, onlar da kaosun peşinde. Öbür tarafta bu kaosu yenmek için sizinle beraber çalışması gereken insanlar… İşte insan önüne çıkamaz dediğim insanlar onlar. Yani Cumhurbaşkanı olarak Sayın Erdoğan, AK Parti içinde daha sonra bana karşı harekete geçen Binali Yıldırım, Süleyman Soylu, Berat Albayrak ve diğerleri… Terörle mücadelede Başbakanlarının yanında yer almak yerine Ankara Beştepe’de karargah kurup benim partide zayıflamam ve 1 Kasım seçimlerine giderken AK Parti’yi ele geçirme teşebbüsü içindeydiler. Bugün terörle mücadele kahramanlığı yapıyorlar ama düşünün 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında bakın bakalım Sayın Erdoğan’ın bir tane Doğu ve Güneydoğu gezisi var mı? Bakın bakalım Binali Yıldırım’ın başbakanımızın yanındayız, terörle mücadelenin karşısındayız demiş mi? Bakın bakalım şimdi kahramanlık taslayan Süleyman Soylu o günlerde bizim yanımızda mı durmuş yoksa teşkilat içinde bana karşı harekete mi geçmiş? Şimdi bunlar utanılacak şeyler değil mi?
'Bir taraftan FETÖ'yle bir taraftan bunlarla mücadele ettim'
Sizin başbakanınız hafta sonlarını Ankara’da değil, Varto’da, Silopi’de, ya da Gevaş’ta geçiriyor ama arkamdaki insanlar Ankara’da bana karşı dolap çeviriyorlar. Şimdi de terörle mücadele kahramanlığı yapıyorlar. Bunlar utanılması gereken tablolar. Van’da 32 şehidimizi o hafta içinde defnederken, Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak Süleyman Soylu benim arkamdan listeleri Ankara il başkanlığına atıyordu, Binali Yıldırım Beştepe’ye oturmuş telefonla imza topluyordu ve Sayın Cumhurbaşkanı da bunları teşvik ediyordu. Şimdi bunlar utanılacak şeyler değil mi? Yüz kızartması gereken şeyler değil mi? Berat Albayrak da başbakanın ayağı kaysın da ben devleti ele geçireyim diye hareket içindeydi. Bir taraftan FETÖ ile mücadele ediyordum, bir taraftan bunlarla mücadele ediyordum.
Öbür tarafta şimdi terörle mücadele kahramanlığı yapan Sayın Bahçeli… Bütün koalisyon tekliflerimize hayır dedi. Yapmayın, etmeyin bir hükümet kuralım dedik. Hayır dedi. Beraber seçime gidelim dedik, hayır dedi. Anayasal hükümet kuruyoruz, hayır dedi. Köşesinde oturdu, Türkiye’yi bir kaosa sürüklemek isteyen PKK ile FETÖ’yü izledi. Ve o gün gittiğimde dahi FETÖ’nün argümanlarını kullanarak 17-25 Aralık’a ayarlamıştı saatini. Şimdi gelip devlete sahip çıkıldığını iddia ediyor. İşte bunlar utanılacak şeylerdir. Düşünen için bunlar büyük suçtur.
'Bu millet benim samimiyetimi gördü'
Birileri beni AK Parti’nin içinde zayıflatarak AK Parti’yi ele geçirmeye çalıştı, birileri de AK Parti’nin dışından ülke kaosa düşsün de iktidar kaybetsin diye çabaladı… Bunu yapamadılar. 1 Kasım seçimlerini yüzde 49 ile kazandık. Tayyip Erdoğan tek bir miting meydanında gözükmedi. 7 Haziran’da vardı yüzde 40,5 aldık. 1 Kasım’a giderken tek bir mitinge çıkmadı. Hesapları şuydu; Davutoğlu kaybedecek sonra da partiyi elinden alacağız. Ama bu millet benim samimi gayretimi gördü. Ve millete borcumu ödemek için çıktım yola.
'Ayrılırken onlara siyasi ahlak dersi vermeye çalıştım'
Ben ayrılırken onlara siyasi ahlak dersi vermeye çalıştım, almadılar. Bu mücadelenin içinde devlet adamı olarak yapayalnız bırakıldım, sadece hepsi değil samimi olan silahlı kuvvetleri ve emniyet vardı. Doğudaki Kürt halkı vardı benim için. Doğudaki Kürt halkı bana Serok Ahmet der. Gidin bakalım terörle mücadele iddiası içinde olanlar doğuda halkın arasında rahat dolaşabilir mi… Ama ben dolaşırım. Çünkü o halk bilir ki ben Diyarbakır’daki, Sur’daki o barikatları kaldırırken de, Cizre’de mücadele ederken de asla bir Kürt vatandaşımızın kalbini kırmak için değil tam tersine onların hakkı, hukuku için mücadele ettim.
Ülkenin başbakanı alanda terörle mücadele içindeyken, ülkenin Cumhurbaşkanı kongreye giden parti için Ankara’ya oturmuş, karargah kurmuş… Kazakistan’a gidecekti, gitmedi Sayın Erdoğan. Sırf o kongrede benim aleyhime imza toplamak için… Binali Yıldırım, büyük bir özlemle peşinde koştuğu başbakanlığa hiç bir seçim kazanmadan gelebilmek için tek tek il başkanlarını aradı. Ve il başkanları beni aradılar, efendim mücadeleye girelim mi diye. O il başkanları şimdi benim yanımda, partide. Bunlar az suç mu? Ben canımı dişime koymuşum, kaç suikast ihrabı olmasına rağmen halkın arasında terörle mücadele veriyorum. Onlar Ankara’da karargah kurmuşlar, beni devirmeye çalışıyorlar."